Onur Öymen, Ege Adaları, Lozan ve Kıbrıs Konulu Konferans, 06 Şubat 2015

Değerli arkadaşlar,

Önce nazik davetiniz için içtenlikle teşekkür ederim.

Bugün Türk-Yunan ilişkileri bağlamında Egedeki aidiyeti belirlenmemiş adalar konusundaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Aslında Türkiye ile Yunanistan arasında Ege sorunlarını bir bütün olarak görmek lazımdır. Yunanistan’ın 1830’da bağımsızlığını kazanmasından sonra Ege’de büyük devletlerin de desteği ile Türkiye aleyhine adım adım yayılma politikası izlediğini görüyoruz.

Ege aslında bir adalar denizidir. Çeşitli kaynaklar farklı sayılar verse de Ege’deki ada, adacık ve kayalıkların toplam sayısının 1800 civarında olduğu söylenebilir. Bunlardan yaklaşık 100 kadarı üzerinde insanların yaşadığı meskun adalardır. Ancak büyük bir çoğunluğu yerleşime müsait olmayan kayalıklardan oluşmaktadır.

Ege adalarını statüsüyle ,ilgili olarak imzalanan anlaşmalar 1829 tarihli Edirne Anlaşması, 1830 Londra Protokolü, 1813 Londra Anlaşması, 1913 Atina Anlaşması, 1914 Londra Tebligatları, 1923 Lozan Barış Anlaşması, 1936 Montrö Boğazlar sözleşmesi, 1947 Paris Sözleşmesidir.

14 Eylül 1829da yapılan Edirne anlaşması ile Batı Ege Adaları Yunanistan’a bırakılmış, Doğu Ege Adaları ve Girit Adası Osmanlı İmparatorluğuna kalmıştı.

24 Nisan 1830 Londra Anlaşması ile İngiltere ve Fransa’nın katılımı ile imzalanmış. Yunanistan’ın bağımsızlığı resmen kabul edilmiş ve Batı Ege adaları Yunanistan’a resmen devredilmiştir.

24 Nisan 1832de Londra’da imzalanana anlaşma ile Kuzey Sporat adaları da Yunanistan’a verilmiştir.

29 Mart 1864 tarihinde de İngiltere Yunanistan’a Çuha ve küçük Çuha adalarını devrediyor.

Türkiye açısından en büyük kayıp Girit Adasını Yunanistan’a verilmesidir. Osmanlı İmparatorluğu 1897 Türk-Yunan savaşını kazanmasına ve Yunanistan’ın büyük bir bölümünü ele geçirmesine rağmen büyük devletlerin baskılarıyla gerilemek zorunda bırakılıyor ve yine büyük devletlerin himayesindeki terör örgütlerinin Girit adasında Türklere karşı gerçekleştirdiği katliamların sonucunda Osmanlı İmparatorluğu adım adım Girit’ten çekiliyor.

1898’de Osmanlıların Girit’teki egemenliği sembolik bir hale geliyor ve 30 Mayıs 1913 Londra Anlaşması ve 14 Kasım 1913 Atina anlaşması ile Girit resmen Yunanistan’a devrediliyor.

Balkan Savaşları sırasında Yunanistan Egedeki pek çok adayı ele geçiriyor. Bu adaların geleceğine İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan ve Rusya’dan oluşan 6 büyük devletin karar vermesi 1913 tarihinde Londra’da ve aynı yıl Atina’da imzalanan anlaşmalarla Osmanlı İmparatorluğu tarafından imzalanan anlaşmalarla kabul ediliyor. Yani Osmanlı devleti kendi egemenliği altında bulunan bazı adaların geleceğini bu yabancı devletlerin takdirine bırakıyor. Balkan savaşlarının bitmesinden sonra 13 şubat 1914 tarihinde 6 büyük devlet Londra’da toplanarak Gökçeada ve Bozcaada hariç diğer bütün adaların silahsızlaştırma ve askersizleştirme koşuluyla Yunanistan’a bırakılmasına karar veriyorlar.

Bu arada İtalyanlar 1911-1912 yıllarındaki Türk-İtalyan savaşı sırasında Menteşe adaları bölgesindeki bazı adaları ele geçiriyorlar. Londra’da toplanan 6 büyük devlet Meis adası hariç o bölgedeki 12 adanın İtalya’ya bırakılmasına karar veriyor.

Lozan Barış Anlaşması’nın çeşitli maddelerinde Ege Adaları ile ilgili düzenlemeler var. 6. Madde kıyıya 3 milden daha yakın olan ada ve adacıkların durumunu düzenliyor. 3 mil ölçüsü o tarihlerde Türkiye’nin ve Yunanistan’ın karasularının 3 mil olmasından kaynaklanıyor.

12. madde bir yandan Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adalarının Türkiye’ye bırakılmasını bir yandan da İtalya’ya bırakılan 12 ada dışındaki doğu ege adaları için 6 büyük devletin 1913te Londra ve Atina’da vardıkları mutabakata değiniyor. Ancak bu adaların Yunanistan tarafından silahsızlandıracaklarına dair şubat 1914 tarihli tebligatı teyit ediyor. Asya kıyısına 3 milden daha yakın olan bölgedeki adaların Türkiye’ye bırakılacağını da bir kere daha belirtiyor.

13. madde Yunanistan’ın Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya Adalarını silahsızlandırmasını öngörüyor.

14. madde Gökçeada ve Bozcaada’da yaşayan Rumları nüfus mübadelesinden muaf tutulacağını söylüyor.

15. madde Türkiye’nin 12 ada ve bunlara bağlı adacıklar ve Meis üzerindeki haklarından İtalya lehine feragatte bulunduğunu belgeleniyor.

Lozan’ın 16. Maddesi önem taşıyor. Çünkü bu maddede Türkiye’nin anlaşmayla bıraktığı adalar üzerindeki haklarından vazgeçtiği belirtilmekte ancak bunun Türkiye ile sınır komşuları arasında kararlaştırılmış ya da kararlaştırılmakta olan özel hükümleri bozmayacağı hükmüne bağlanıyor.

Lozan anlaşmasının 16. Maddesi özel bir önem taşımaktadır. Zira bu maddeye göre hangi ülkeye ait olacağı açıkça belirlenmeyen ada, adacık ve kayalıkların geleceğinin ilgili ülkeler tarafından kararlaştırılacağı belirlenmiş olmaktadır.

Türkiye 1950’li yıllarda Kıbrıs’la ilgili Müzakereler sırasında tezlerini esas itibariyle bu 16. Maddeye dayandırmıştır. Yunanistan ise sanki 16. Maddenin hükmü yokmuş gibi açıkça Türkiye’ye bırakılmış olan veya Türk kıyılarına 3 milden daha yakın olan adaların dışındaki bütün ada, adacık ve kayalıkların kendisine ait olduğunu iddia etmektedir.

Yunanistan bu iddiası güçlendirmek için daha önce iskan edilmemiş adaların 1995 yılının Kasım ayından itibaren iskanına başlamıştır.

1947 Paris Barış Anlaşması da 12 Adaları İtalya’dan Yunanistan’a devrederken bu statü de bir değişiklik yapmamıştır. İşin ilginç tarafı 1947 Paris Anlaşmasının ekinde Ege’deki deniz sınırlarını gösteren bir haritanın bulunmamasıdır.

Yunanistan, Paris’te, 1932 yılında Meis Adası ve civarındaki adacıkların statüsünü düzenlemek için imzalanan anlaşmanın ve 12 Adayla Türkiye arasındaki kayalıkların statüsüyle ilgili görüşme tutanaklarını 1947 Anlaşmasına ekli olarak zapta geçirilmesini teklif etmiş. Ancak bu teklif kabul edilmemiştir. Başta Sovyetler Birliği olmak üzere, diğer katılımcılar tarafından da kabul edilmemiştir.

Yunanistan 1948 yılından 1963 yılına kadar o bölgedeki deniz sınırının çizilmesi için Türkiye’ye defalarca sözlü ve yazılı müracaatta bulunmuş. Ancak, Türkiye bunların hiçbirini kabul etmemiştir.

Lozan’ın 16. Maddesiyle ilgili olarak Türkiye’nin tezlerini güçlendiren bir unsurda uluslararası sürekli hakem mahkemesinin Kızıldeniz’deki eski Osmanlı toprağı olan bazı ada, adacık ve kayalıklar üzerinde Yemen ile Eritre arasındaki ihtilafı çözerken Lozan Anlaşmasını 16. Maddesine atıfta bulunmasıdır.

Burada bizim için önemli olan Ege’de sayıları farklı yorumlara göre 22’den 152’ye kadar varan ada, adacık ve kayalıkların biraz önce belirttiğim anlaşmalardan hiçbiri ile Yunanistan’a veya başka bir ülkeye devredilmemiş olmasıdır.

Dikkat çekici bir diğer nokta da Ege’de Türkiye ile Yunanistan arasındaki deniz sınırlarını düzenleyen hiçbir anlaşmanın bulunmamasıdır.

İşte Ege’deki kimliği belirlenmemiş adalar meselelerini bütün bu bilgilerin ışığında değerlendirmek gerekmektedir.

Son yıllarda bu konuyu gündeme getiren en önemli olay Kardak Krizi olmuştur.

25 Aralık 1995 günü Figen Akat isimli bir Türk ticaret gemisinin Kardak kayalıklarında karaya oturması Türkiye ve Yunanistan arasındaki ciddi bir ihtilafın başlangıcı olmuştur.

Bir Yunan sahil güvenlik botu yardıma gelirken o bölgenin Yunan karasuları içinde olduğunu söylemiştir. Ama geminin kaptanı bu yardımı kabul etmemiş. Geminin Türk karasularında olduğunu söyleyerek Türk sahil güvenlik komutanlığından yardım istemiştir.

Yunanlar bu olayı egemenlik tartışmasının vesilesi yapmışlardır.

26 Ocak günü Yunanistan’ın Kilimli Adası’nın belediye başkanı bir grup sivil Yunan ile birlikte Kardak Kayalıklarına Yunan bayrağı dikmiştir.

Ertesi gün Kardak’a giden Hürriyet Gazetesi muhabirleri Yunan bayrağını indirerek yerine Türk bayrağı dikmişlerdir.

Türkiye ile Yunanistan arasında sürdürülen diplomatik temaslarda Yunanistan katı tutumunu sürdürmüş, hatta 29 Ocak 1996 tarihinde 12 Yunan askerine Doğu Kardak Adasına çıkarmış ve Yunana Deniz Kuvvetleri unsurlarını bölgeye sevk etmiştir.

Türkiye aynı gün Yunanistan’a nota vererek Kardak Kayalıklarının hiçbir geçerli uluslararası anlaşmayla Yunanistan’a verilmediğini vurgulamış, yunana birliklerinin ve bayrağının geri çekilmesini istemiştir.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Pangalos 30 Ocak 1996 tarihinde Yunan Parlamentosunda yaptığı konuşmada Kardak kayalıklarındaki Yunana bayrağını indirmeyeceklerini ve kayalıklara konusunu asla müzakere etmeyeceklerini söylemiştir.

Bunu üzerine Türk Hükümeti Kardak’a fiilen müdahale etme karara varmıştır ve 30 ocağı 31 ocağa bağlayan gece yarısı Deniz Kuvvetlerine bağlı SAT ve SAS timleri üzerinde Yunan askeri bulunmayan Batı Kardak kayalıklarına çıkmıştır.

Bunun üzerine, Amerika devreye girerek Yunanistan ve Türkiye ile eşzamanlı müzakereler yürütmüş ve aynı gece sabaha karşı Yunan birlikleri bayraklarını da alarak adayı terk etmişlerdir. Bunu üzerine Türk askerleri de adadan çekilmişlerdir.

Türkiye Kardak olayında kararlı bir tutum sergileyerek Yunanistan’ın emrivakilerine boyun eğmeyeceğini ortaya koymuştur.

Ancak son zamanlarda Yunanistan Kardak’ın statüsüne benzer durumdaki adacıklara ve kayalıklarda fiili durum yaratmaya çalıştığı, oralarda bazı gümrük binaları ve güvenlik noktaları inşa etmeye gayret ettiği görülmüştür.

Basın haberlerinde hiçbir anlaşmayla Yunanistan’a verilmemiş 16 adacığa ve bir kayalığa Yunan askerlerinin çıktığı yolundaki haberler Ağustos 2014 tarihinde yer almıştır.

Bu adalar arasında Didim’e yakım Bulamaç ve Eşek adalarının da bulunduğu ifade edilmektedir.

Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreterlerinden Ümit Yalım bu bilgileri teyit etmiş ve bu adacık ve kayalığın 1936 yılında dönemin içişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından TC envanterine kaydettirildiğini ve Aydın, Muğla ve İzmir’e kaydettirildiğini bildirmiştir.

Bunlar son derece ciddiye alınması gereken iddialardır.

Ne yazık ki basında yer alan iddialara rağmen resmi makamlardan herhangi bir açıklama gelmemiştir.

CHP milletvekili Kamer Genç ve arkadaşları bu konuda verdiği önergeye de bildiğim kadarıyla henüz cevap alınamamıştır.


Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.