ODA TV’DEN NURZAN AMURAN’A VERİLEN MÜLAKAT 27 EKİM 2019

Nurzen Amuran: Barış Pınarı harekatı sırasında gerekçesini açıklamamıza rağmen hemen hemen bütün dünyadan tepki aldık. Oysa PKK terörüyle ilgili mücadelemizi destekleyen ülkeler vardı. Siz bir sohbet sırasında 2011-2017 tarihleri arasında Amerika’nın Şam Büyükelçiliğini yapmış Robert Ford’un bir makalesinden söz etmiştiniz. Ford 11 Mayıs 2017 tarihinde the Atlantic Dergisinde yayınlanan bu makalesinde PYD’nin nasıl kurulduğunu açıkça anlatmış. Makalede neler yazıyordu?
Onur Öymen: Amerika’nın Şam eski Büyükelçisi Robert Ford’un 11 Mayıs 2017 tarihli makalesinde Osman Öcalan’ın 2013 yılında verdiği bir mülakatta PYD’nin o yıl Kandil dağında PKK merkezinde kurulduğu ve KCK’nın da bir üyesi olduğu bildirilmektedir.
Makalede, PKK teröristlerinin PYD ve YPG’de savaşçı ve komutan olarak da görev aldıkları ifade edilmektedir. Bu terörist unsurların, PKK ve PYD arasında dönüşümlü olarak görev yaptıkları belirtilmekte ve Barzani’nin 2016 yılının Mart ayında PKK ve PYD’nın esas itibarı ile aynı kuruluş olduğunu söylediği ifade edilmektedir.
Trump’ın ve daha önce Obama’nın PYD/YPG ile PKK’nın farklı kuruluşlar olduğu yolundaki görüşlerinin gerçeklerle bağdaşmadığı, PYD/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya stratejik derinlik kazandırdığı da ifade edilmektedir.
İstanbul, Ankara ve Bursa’daki saldırıları gerçekleştiren teröristlerin Suriye’nin kuzeyinde YPG’nin kontrolünde eğitildikleri kaydedilmektedir.
Amerika’nın YPG’ye dayanarak bir terör örgütünü başka bir terör örgütüne karşı yardımcı olduğu belirtilmektedir.
Amuran: Ayrıca Uluslararası Af örgütünün de 2016 yılında bu durumu belgeleyen bir raporu var değil mi?
Öymen: 2016 yılında Uluslararası Af örgütünün bölgeye gönderdiği gözlemcilerin hazırladığı sözünü ettiğiniz raporda, PYD’nin işgal ettiği köylerdeki evleri yıkarak orada yaşayan halkın bir daha geri dönmesine engel olduğu, bunun bir savaş suçu olduğu ve dolayısıyla PYD’nin de bir savaş suçlusu olduğu kaydedilmektedir.
Amuran: Bu yıl, Suriye Dışişleri Bakanlığının BM Genel Sekreterliği ve Güvenlik Konseyine yazdığı bir mektup var. Mektupta, ABD’nin desteklediği Suriye demokratik güçlerini (SDG)’yi Şam Hükümetinin net bir şekilde eleştirdiği bildirilmişti. Suriye Dışişleri Bakanlığı ne diyordu o mektupta?
Öymen: 16 Eylül tarihinde Suriye hükümetinin BM Genel Sekreterliğine ve BM Güvenlik Konseyine gönderdiği o mektupta PYD’nin bölücü bir terör örgütü olduğu ifade edilmektedir. Resmi haber ajansı SANA’da yayınlanan mektupda SDG’yi suçlamıştır. “kriminal ve baskıcı uygulamalarını” anımsatmıştır. Ayrıca ABD önderliğindeki koalisyonun yanı sıra SDG’nin de Haseke Rakka ve Halep’te yaşayan insanlara karşı mezalimde bulundukları bildirilmiştir. Mektubun son bölümünde ise Suriye Hükümetinin “dost ve müttefik ülkelerin yardımıyla Suriye topraklarının her bir karışını geri alma ve buraları terörden kurtarma ve teröristlerin ve destekçilerinin yıktığını yeniden inşa etme kararlılığı” yinelenerek SDG olarak bilinen bölücü terörist milislerin kontrolü altındaki topraklar için aynı şeyin geçerli olduğu ifade edilmektedir. Bu mektup dışında Türkiye’yi haksız ve ölçüsüz şekilde eleştirenler hatta ülkemize karşı yaptırım uygulamayı düşünen ülkelerin gerçekleri görmezden gelmesi hazindir
BAŞKAN BUSH “YA BİZİMLE BERABERSİNİZ YA DA TERÖRİSTLERLE BERABERSİNİZ. GRİ SAHAMIZ YOKTUR” DEMİŞTİ
Amuran: ABD’yi ayrıca değerlendirmek lazım. ABD hiçbir zaman teröre karşı tutumuyla tutarlı güvenli bir politika yürütmedi, değil mi?
Öymen: ABD’nin terörle mücadele politikasında Başkan Bush döneminden sonra bariz bir değişiklik görülmektedir. Bush 9/11’den sonra bütün ülkelere bir çağrıda bulunarak dünyadaki bütün terör örgütleri ile mücadele edeceğini söyleyerek “Ya bizimle berabersiniz ya da teröristlerle berabersiniz. Gri sahamız yoktur” demişti.
Buna karşılık, Başkan Trump geçenlerde yaptığı açıklamada Başkan Obama’nın PKK ile işbirliği yaptığını söylemiştir. Ayrıca, Obama, Ankara’da TBMM’de yaptığı konuşmada “İki tehlikeli terör örgütü vardır: biri el-Kaide, diğeri PKK’dır. Biz el-Kaide’yi yerinden sökeceğiz, tahrip edeceğiz ve yeneceğiz. Siz ise PKK sorununu çözmek için Bağdat hükümeti ile görüşün, Barzani ile görüşün ve gerekli yasaları çıkarın” diyerek bütün terör örgütlerine karşı kararlı bir tutum içinde olmadığını kanıtlamıştır.
Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates 2008 yılının Şubat ayında Türkiye’ye yaptığı resmi bir ziyaret öncesinde, ülkemizin Kuzey Irak’a yönelik olarak başlattığı operasyonunun derhal durdurulmasını ve askerlerin geri çekilmesini istemiştir. Harekât bir hafta içinde sona erdirilmiştir.
Amuran: Bütün bu dediğiniz belgelere dayanan bilgilere rağmen, bugün bizi eleştiren ülkelerin, PYD/PKK’yı, IŞİD’le mücadele eden güç olarak göstermelerinin perde arkasında sizce neler var?
Öymen: PYD/PKK’terör örgütünün “IŞİD ile mücadele eden bir güç olarak” gösterilmesi, bence madalyonun sadece bir yüzüdür. Esas amaç, Kuzey Irak’ta Amerika’nın himayesinde oluşturulmaya çalışılan ve ileride kurulabilecek bir Kürt devletinin nüvesini oluşturması hedeflenen otonom yapıya bir güvenlik gücü sağlamaktır.
Ayrıca, Suriye’nin petrol ve doğalgaz yataklarını kontrol etmek için PYD’den yararlanılmaya çalışıldığı görülmektedir.
Amuran: Bütün Kürtlere karşı bir tutum içinde gösteriliyoruz. Oysa teröristlere karşıdır tavrımız. Bu süreçte neler yapılmalı, etkin lobi kuruluşlarına kamu diplomasisine düşen sorumluluk ne olmalı?
Öymen: Bölgedeki terör unsurlarının Batı medyasında ve siyasi çevrelerinde “Kürtler” olarak nitelendirilmesi bilinçli bir tercihtir ve bu teröristlerin bütün Kürtleri temsil ettiği algısı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’nin yıllardan beri, aksi yönde sarf ettiği bütün çabalarının sonuç vermemesi karşı tarafın bilgi eksikliğinden değil, siyasi tercihinden kaynaklanmaktadır. Fransızların dediği gibi, “En sağır insan bir şeyi duymak istemeyen insandır”.
Amuran: ABD, her ne kadar bölgeden çekiliyorum dese de Trump’ın kendi iç politikasında başkanlık seçim sürecinde Suriye sorununu sonuna kadar kullanacağı açık değil mi? Sizce ABD Ortadoğu’da başarılı oldu diyebilir miyiz?
Öymen: Trump’ın Suriye meselesini iç politika amacıyla kullanmak istediği doğrudur. Ancak, çelişkili politikalar ve uygulamalar nedeniyle ülke içinde şiddetli eleştirilere maruz kalan Trump’ın bu amaca ulaştığı kuşkuludur.
Amuran: Zamanında Şam hükümetiyle yapılacak işbirliği ABD ve Rusya’yı arabulucu hale getirmezdi. Zaten uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızla ve terörle mücadelede Adana mutabakatı yeterli değil miydi?
Öymen: Suriye ile ilişkilerin kesilmesi kuşkusuz teröre karşı Adana Protokolü’nde öngörülen işbirliği mekanizmalarının da işletilmesini engellemiştir.
Amuran: Bu süreçte de Avrupa Birliğinden destek görmedik. Hatırlayacaksınız, harekatın ilk günlerinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “Türkiye’nin askeri harekatının meşru olmadığını ve asıl düşman olan IŞİD’i güçlendirme riskini artırdığını, bu nedenle AB ülkelerinin Türkiye’ye yaptıkları silah ihracatlarını durdurmayı sağladıklarını” açıklamıştı. Neler diyeceksiniz?
Öymen: AB ülkelerinin Kürt politikasıyla Türkiye’nin bölgeye yönelik stratejik hedefleri örtüşmemektedir. AB ülkelerinin hedefleri esas itibariyle Amerika’nın beklentilerinden farklı değildir.
SORUNUN ÇÖZÜMÜ PYD’NİN TÜMÜYLE SİLAHSIZLANDIRILIP VARLIĞINA SON VERİLMESİDİR
Amuran: ABD ile yapılan mutabakattan sonra SOÇİ’de Putin’le yapılan görüşme amaca hizmet etti mi? Bu buluşmayı nasıl değerlendirdiniz?
Öymen: Sayın Cumhurbaşkanının Putin ile yaptığı görüşmenin sonuçları, Ankara’da ABD Başkan Yardımcısı ile varılan mutabakat ile birlikte değerlendirilmelidir.
Ankara mutabakatının muğlak bıraktığı bazı unsurlar, özellikle PYD’nin geri çekileceği bölge ve denetim mekanizması, SOÇİ mutabakatında daha açık bir şekilde belirtilmiştir. “Irak sınırına kadar olan tüm bölge” ifadesi kullanılarak Amerikalıların geri çekilme işleminin 120 km’den ibaret olacağı yönündeki açıklamalarının isabetli olmadığını göstermiştir. Ancak, Kamışlı ile ilgili durumun da netleştirilmesi lazımdır.
Bütün bu gelişmelere rağmen, PYD’nin 30 km’nin güneyinde varlığını sürdürmesi ve orada Amerika’nın desteğinden yararlanacağının anlaşılması Türkiye için bir güvenlik riski olmaya devam edecektir.
Sorunun çözümü, PYD’nin tümüyle silahsızlandırılıp varlığına son verilmesidir. Aynı husus, ülkedeki diğer bütün terör örgütleri için de geçerlidir.
Amuran: Bu gelişmelerden sonra dış politikamızda nasıl bir yol çizmeliyiz, rotanın tespitinde kurumsal kimliğimizin korunması açısından kimlere sorumluluk düşmeli sözgelimi sürece TBMM’ni dahil etmenin gereği önemsenmeli mi?
Öymen: Bölgedeki gelişmeler, cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren uygulanan politikaların ne kadar isabetli olduğunu ortaya koymuştur. Bu politikaların özünde bölge ülkelerinin her biriyle iyi ilişkiler kurmak, aralarındaki çatışmalarda taraf olmamak ve iç çatışmalara hiç katılmamaktır.
Cumhuriyetimizin fabrika ayarlarına dönme zamanıdır.
Kuşkusuz dış politikanın oluşturulması sürecinde TBMM’ye de büyük görev düşmektedir.
Amuran: Deneyimli bir büyükelçi olarak terörle mücadelede yaşadığınız pek çok olay var. Uyarılarınız ve önerileriniz ne olacaktır?
Öymen: “Terörle müzakere edilmez, mücadele edilir” sözünün ne kadar isabetli olduğu son gelişmelerle bir kere daha anlaşılmıştır.
Amuran: Dış politikanın geleneksel ve düzeyli bir üslubu vardı. Ülkeleri rencide edici bir tarz bugüne kadar bu denli yaygın görülmemişti. Bu üslup, devletlerarası sorunlarda çözümsüzlükler de getirmez mi?
Öymen: Dış politikada meselelerin özü kadar üslup da önemlidir. Kırıcı olmayan, başka milletleri inciten ifadeler kullanmayan yapıcı bir üslup bazen zor sorunların çözümüne yardımcı olur.
Buna karşılık, kırıcı ve incitici bir üslup bazen uluslararası ilişkilerde meselelerin çözümünü zorlaştırır ve kalıcı hasarlara yol açabilir.
Üslupta yumuşak, özde kararlı olmak sözü diplomasinin temel kurallarından biridir.
Amuran: Şu dönemde deneyime birikime gereksinimiz var. Bu nedenle Emekli büyükelçilerimizin birikiminde yararlanmak iktidarın görevi olmalı. Çok teşekkürler.
Öymen: Ben teşekkür ederim.
Nurzen Amuran


Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.