Onur Öymen’in Halk TV Mülakatı – 20 Temmuz 2013

Çok önemli gelişmeler oluyor çevremizde ama bu gelişmelerle işin esası birbirine karıştırılıyor. O kadar yoğunlaşıyoruz ki onları izlemeye, o kadar öncelik veriyoruz ki işin esasını gözden kaçırıyoruz. İşin esası şu, Türkiye’nin güneyinde çok büyük bir güvenlik boşluğu ortaya çıkmıştır. Yaklaşık olarak Suriye ve Irak’ta toplam olarak 1200 km’lik bir alanda Türkiye sınırının öbür tarafında hiçbir sorumlu devletin askeri kuvveti yoktur. Ne Irak’ta ne Suriye’de. Bu Türkiye açısından tahammül edilemeyecek bir durumdur. Çünkü ülke sınırlarında hem kendiniz sınırı korursunuz hem de komşu ülke korur. Sadece Türkiye bu sınırları korumakla görevlidir, diğerlerinin böyle bir görevi yoktur gibi bir durum çıktı ortaya. Bu bizim kabul edemeyeceğimiz bir durumdur. Bölgenin istikrarsızlaştırılması, oradaki hükümeti devirmeyi amaçlayan silahlı gruplara destek olma yolundaki bir takım aşırı gayretler, öyle bir tablo çıkardı ki ortaya Türkiye’nin güvenliği ortadan kalkıyor. Başka bir durum ne? Bir ülke bir tane silahlı kuvvetler olur, iki ordu olmaz. Bir tek Irak’ta, bir merkezi hükümetin ordusu var, Barzani’nin ordusu var, Talabani’nin ordusu var, …..‘nin ordusu var. Yani böyle bir devlet var mı dünyada? Lübnan’da bakıyoruz bir devletin ordusu var bir de Hizbullah’ın ordusu var. Bu kadar gayritabii, dünyanın başka yerinde örneği görülmeyen durumları biz kanıksamaya başladık. Günce gelişmelerden bahsediyoruz, Ceylanpınar’da ne oldu, son derece önemli. Fakat aynı gün yani bugün ne oldu bizim komşularımızda, Irak’ta 50 kişi öldü bombalı saldırıların sonucunda, 150 kişi yaralandı. haber bile olmuyor artık, kanıksandı. Binlerce insan ölüyor ve bunlar haber olmuyor. Şimdi Suriye ile ilgili hatırlayalım isterseniz. Suriye’de şu ana kadar öldürülen insan sayısı 100.000. Bunun %47’si sivil. Silahlı çatışan gruplardan %12,5’u hükümete muhalif gruplardan, %26’sı hükümet gruplarından. Ölenlerin %7’si kadın. %7’si çocuk. 1.700.000 mülteci var. Bunlardan 500.000’i Ürdün’e, 413.000’i Türkiye’ye, 610.000’i Lübanan’a, 92.000’i Mısır’a, 160.000’i Irak’a. Başından beri hükümet ne diyordu? Efendim orada Suriye yönetimi kendi halkına büyük bir baskı yapıyor, halk da bu baskıya karşı direniyor, biz de bu direnişi destekliyoruz, Suriye halkının bu baskıcı yönetime karşı mücadelesinin sonucunda Suriye’de halkın iradesine karşı demokratik bir rejim kurulmasına çalışıyoruz. Peki Suriye’de çarpışanlar kimler? Orada Suriye ile hiç alakası olmayan, Suriye’nin dışından gelen, başka yerlerden gelen çeşitli gruplar var. Bunlar bir yandan Suriye hükümeti ile çalışıyorlar bir yandan diğerleriyle çatışıyorlar. Sadece 20.000 Selefi var Suriye’de çarpışan ve Taliban örgütünün Suriye’ye çarpışmak üzere birlikler gönderdiğini belirtiliyor. Pakistan hükümeti yalanladı ama Taliban sözcülerinin açıklamaları var.

El Nusra en ciddi sorunlardan biridir ve El Kaide’nin uzantısıdır ve orada çok sayıda silahlı gücü var. Ayrıca Irak İslami ordusu, Irak İslam devleti gibi bir örgüt çıktı ortaya. Bunların her biri Suriye’de kendi egemenlik alanını yaratmaya çalışıyorlar. Hükümeti değiştirelim de orada tüm Suriye’yi kapsayacak, meşru bir hükümet kuralım diyenlerin sayısı giderek azalıyor. Orada PYD kendi bölgesinde egemenliğini kuracak El Nusra kendi egemenliğini kuracak. Selefiler egemenlik kuracak. Suriye’yi, orada yan yana yaşayan farklı egemen grupların bir arada olduğu bir ülke haline getirmek istiyorlar. Öyle zannetti ki hükümet, kısa sürede Esad gidecek, Türkiye’nin desteklediği Müslüman Kardeşler ağırlıklı muhalif güçler iktidar olacak orada ve Türkiye’nin etkisi artacak bölgede, bütün bunların sonucunda Esat yönetimi gidecek yeni bir yönetim gelecek falan. Bir kere bunun yanlış olduğu çıktı ortaya. Yarının ne olacağını kimse bilemiyor. Bir taraftan Lübnan’daki Hizbullah Esad’ın yanında muhaliflerle savaşıyorlar, bir taraftan başka gruplar Esad’a karşı savaşıyor, Avrupa’dan ve ABD’nin gelen İslami gruplar var sayıları şu an 600’e ulaştığı söyleniyor, bir kısmı Rusya’dan geliyor. Bunlar da Esad’a karşı savaşıyorlar. Esad’ın yanında savaşmak için gelenler de var. Yani tam bir karmaşık durum ortada. İspanyol iç harbinin başlangıç dönemlerini hatırlatıyor. Artık Suriye toprağında farklı ülkeler kendi menfaatlerinin savunuyorlar. Bunların amacı ne? Burada birinci hedef İsrail’in güvenliğidir. Çünkü Suriye üzerinden Hizbullah’a kadar uzanan bir Şii kuşağın kilit noktasıdır. Bu yollar İran’dan Hizbullah’a silah gidiyor, İsrail’in güvenliğini tehdit ediyor. İsrail de diyor ki bu silahların geçmesini her yola başvurarak önleyeceğiz. Birkaç ay önce ……. güneyini bombardıman ettiler, geçen hafta da kuzeyini bombardıman ettiler. Hatta Rus kaynakları bu bombardımanın Türkiye üzerinden yapıldığını da iddia ettiler. Sonra yalanladı Türkiye tarafından ama durum çok ciddi.

Barış süreci ile ilgili olarak da hükümet öyle bir hava yaratmaya çalıştı ki medya yolu ile yani hükümetin izlediği barış süreci denilen politikanın aksini savunanlar kötü niyetlidir, art niyetlilerdir, terörün devamından menfaat umuyorlar. Yani hükümetin politikasını eleştirmek neredeyse imkansız hale geldi. Aksini söyleyemeyeceksiniz. Dediğiniz anda kötü niyetlisiniz. Böyle bir demokrasi var mı dünyada? Bence baştan sona yanlıştır ve hukuk devleti le kesinlikle bağdaşmamaktadır. Terörü bitirmeyi herkes istiyor. Siz bunun uğruna anayasanızı terör örgütü ile müzakere masasına mı yatıracaksınız? Efendim biz hiç taviz vermiyoruz. Radyosu vardı, TV verdik. Bunun için PKK teröristleri çekecek, her şeyi yapacak ama siz hiçbir şey vermemiş olacaksınız. Başbakanın açıklamalarına bakın biz hiçbir şey vermiyoruz. Ama terör örgütü lideri ne diyor? Anayasayı değiştireceksiniz, vatandaşlığı şöyle yazacaksınız, dikte ediyor. Onlar rejim pazarlığı yapıyor. Yabancılar bunu alkışla karşılıyor. ABD eski başkanı Bush, İsrail’de yaptığı konuşmada 15 Mayıs 2008’de diyordu ki, “Bazıları bizim teröristlerle görüşmemizi telkin ediyorlar, bu çılgınca bir düşüncedir. Tarih bunun yanlışlığını kanıtlamıştır biz hiçbir zaman teröristlerle mücadele etmeyeceğiz.” Fakat bakıyorsunuz Türkiye’nin teröristlerle müzakere etmesini en çok ABD alkışlıyor. Böyle bir ilke var mı? Teröristle devletin rejimini müzakere ediyorsunuz.

Türkiye’de 35.000 insan öldü, bunun sorumlusu terör örgütüdür. 28.000 güvenlik gücümüz şehit oldu, çok sayıda sivil vatandaşımız öldü, masum insanlar, imamlar, öğretmenler, bebekler öldü. Biz bunları terör örgütü öldürdü zannediyorduk meğer eceliyle ölmüşler. Madem ki terörist değil bunlar, kim öldürüyor o zaman? Bu terör örgütü liderini Türkiye’de bir mahkeme yargılayıp mahkum etmedi mi? Bunlar terörist değildir, özgürlük için mücadele ediyorlardı mı diyeceğiz? Siz bunu yaparken bir taraftan da rektörler, gazeteciler, siyasi parti lideri bir sürü aydın da terör örgütü üyesi olmakla yargılanacaklar. Yani terörü fiilen yapan insanlar terörist olmaktan çıkacak ama bir insana fiske vurmamış insanların hepsini terör örgütü olma iddiası ile yargılayacaksınız. Bir tarafta yurtdışına kaçmış teröristleri kırmızı bülten ile arayacaksınız Türkiye’ye getirmek için, bir taraftan da eylem yapmış, adam öldürmüş teröristlerin de yurtdışına çıkmasını isteyeceksiniz. Hangi hukuk devletinde suç işlemiş insanların sınır dışına gitmesine devlet göz yumar? Bir insan bir insanı yaralasa siz ona der misiniz, silahını göm toprağa git Gürcistan’a, Bulgaristan’a? İnsanlarımız eşit değil mi? Aklın durduğu noktadayız. Anayasamızın 6. maddesi diyor ki hiç kimse anayasadan almadığı yetkiyi kullanamaz. Başbakan anayasanın hangi maddesinden aldığı yetki ile bunlara sınır dışına çıkabilirsiniz diyor? Terörü bitirmeye karar verdiyseniz bunlar yargıya teslim olurlar, cezalandırılır, sonra hükümet şefkat gösterir af çıkarır, tüm bunlar yapılır. Ama hukuku tahrip ederek değil. Türkiye’de şimdi artık hukuk yok. Başbakanın ağzından çıkar her söz hukuk. Siz bana söyleyebilir misiniz? Başbakanın yurtdışına çıkmasına yetki vermeye hakkı vardır? Neye göre? Bunlar tartışılamıyor Türkiye’de. İmaj değiştirilmeye çalışılıyor. Şimdiye kadar Halk TV’de de duyamıyorduk bunları. Öyle şeyler söyleyeceksiniz ki insanların beynini yıkayacaksınız. Çağdaş ülkelerde hiç olmayan şeyler Türkiye’de olacak. Bana bir ülke gösterin ki dünyada o ülkenin başbakanı terör örgüt üyeleri topraklarımızdan şu ülkeye gitsin desin. Üstelik terörü ihraç etmeye hakkınız var mı? Yaptığınız iş hem milli hukuk hem uluslararası hukuk tarafından savunulur bir iş değil. Türkiye’de artık bütün ölçüler şaştı. Sırf bu süreç başarıya ulaşsın diye veremeyeceğimiz yok. Taksim’de karanfil koyan adama devletin bütün güçleri ile saldırıyorsunuz, bir taraftan adam insan kaçırıyor, askeri üslere saldırıyor, askerleriniz yara oluyor, asayiş birliği kurduruyor onlara çıt yok. Ne bir tepki var ne bir tedbir var hükümet tarafından. İki hukuk var yan yana çalışan. Bir tarafta hükümeti protesto etmek en ağır suçtur, öbür tarafta en ağır suçları işleyenlere tepki göstermezsiniz. Bunların halk tarafından kabul edilmesi isteniyor ve medya da buna aracı olarak kullanılıyor. Bir kişi Fransa’da çıkıp da televizyona Carlos aslında terörist değil de boşuna yanlış yere terörist dediler, aslında o siyasi mücadele veriyordu, der mi bir kişi? İzin verirler mi? İngiltere’de terörü müdafaa etmek yasaktır televizyonlarda. Türkiye’de serbesttir. Türkiye’de her şey serbest, hükümeti eleştirmek hariç. İktidarıyla muhalefetiyle herkes bütün hukuksuzlukları sineye çekerek derse ki efendim süreç başarıya ulaşsın, o uğurda veremeyeceğimiz yoktur, buyursunlar yapsınlar o zaman. Benim söyleyeceğim bu kadar.

Türkiye’nin Mısır’daki gelişmelere gösterdiği tepkiye bakın. Dünyada bizden daha büyük tepki gösteren yok. Darbe oldu diyor. Ne zaman askerler müdahale ederse, biz tepki gösteririz. Peki Mübarek’in devrilmesi sırasında ve sonrasında iş başına gelen askeri yönetime de böyle mi davrandınız? Başbakan Kahire’de ziyaret etti ve cunta hükümeti ile stratejik işbirliği antlaşması yaptı, 13 Nisan 2011. Yani hangisi sizin politikanız? Orada siz askerin müdahale etmesine mi tepki gösteriyorsunuz? Yoksa askerlerin Müslüman Kardeşleri bertaraf etmesine mi tepki gösteriyorsunuz? Çünkü sizin bütün stratejiniz hem Mısır’da hem Suriye’de hem de Ortadoğu ülkelerinde iktidar olmasına yönelikti, politikanızın özü bu. Müslüman kardeşler iktidarı kaybettiği için siz her türlü tepkiyi gösteriyorsunuz. 12 milyon insan sokağa çıktıysa demokratik bir şekilde gelen insanın darbe ile devrilmesi için mi çıktı? Askeri hükümet kimin aday olup kimin olamayacağına karar veriyor. Aday olabilir dediklerinin içinden de aday olanlardan 10 tanesini veto ediyor. Muhalif partilerin dediğine bakaranız, dünyadan olağanüstü yardım alıyor, Nursi’yi seçebilmek için ve seçimlerde oy kullandırtmıyorlar birçok insansa ve %51.8 ile iktidar oluyor adam. Bu demokratik diyorsunuz. O insan ne demiş, bir kasın hiçbir zaman Mısır’da cumhurbaşkanı olamaz. Çünkü Mısır cumhurbaşkanı aynı zamanda dini lider olacak ve kadından olmaz diyor. Bu insanı da demokratik olarak takdim ediyorsunuz. Suriye’de bütün derdiniz Müslüman Kardeşleri iktidar yapmak. Göremiyorsunuz ki Müslüman kardeşlerin yanı sıra pek çok şiddet yanlısı grup var, her birinin kendi menfaati var. Başbakan geçen sene ne dedi PYD için? Bu bir terör örgütüdür, Suriye’nin kuzeyinde bir bölgeyi kontrol etmesini kesinlikle kabul edemeyiz, sıcak takip hakkımız var, müdahale ederiz dedi. Ertesi gün ABD sözcüsü ne dedi? Türkiye, Suriye’de askeri maceralardan kaçınsın. İki gün sonra Obama’nın fotoğrafı yayınlandı elinde beysbol sopası. Clinton ne dedi, Suriye’de özerk bölge kurulmasını destekliyoruz ve genişletilmesini istiyoruz dedi. Hedef Esad’ı devirmek. Belli ki İsrail’in güvenliği söz konusu. Ortadoğu’da demokrasiye bu kadar önem veriyorsanız başka Ortadoğu ülkelerine niçin tepki göstermiyorsunuz? Bunlar Türkiye’yi çok büyük maceralara götürür. Biz cumhuriyetin kuruluşundan bu yana maceracı politikalar izlemedik. AKP eski dışişleri bakanı bile Türkiye bunların dışında durmalıdır diyor. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Ceylanpınar’da olanlara bakın. Bir kaza bir tahrik Türkiye’yi ateş topunun içine sokacak. Hem içeride hem dışarıda izlenen politikalar son derece yanlıştır. Burada basına da muhalefete de çok büyük görev düşüyor. Biz çağdaşlık yağacağız diye ne kadar hukuk normu varsa dünyada bir tarafa bırakacağız, yeter ki bize demokrat desinler, çağdaş desinler. Benim kanaatim, Türk milleti böyle bir durumu sineye çekecek millet değildir.


Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.