Onur Öymen’in Girne Amerikan Üniversitesi Konferansı – 29 Nisan 2013


Sayın Rektör, çok değerli öğretim üyeleri, çok değerli Liberal Parti Genel Başkanı, çok değerli öğrenciler, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümüne de bu nazik daveti için içtenlikle teşekkür ediyorum. Sizlerle birlikte Kıbrıs’ta olmak benim için gerçekten büyük bir mutluluk vesilesi.

Sayın Rektör biraz önce söyledi, daha önce gazetecilere de söyledim bu toplantı başlamadan önce, herkes Kıbrıs sorunundan bahsediyor. Uluslararası ilişkilerde bildiğiniz gibi artık medya bir silah haline geldi. Şimdi artık birinci kuvvet. Medyalar yoluyla bazı kalıpları zihnimize yerleştiriyorlar ve hepimiz ister istemez o kalıpları kullanıyoruz. Üzerinde de fazla düşünmeden kullanıyoruz. Bir gazeteci arkadaşımız sordu, Kıbrıs sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz diye, ben de dedim ki Kıbrıs sorunu diye bir sorun düşünmüyorum, Kıbrıs başarısını düşünüyorum. Kıbrıslı Türklerin Türkiye ile birlikte sağladıkları başarıyı düşünüyorum.

Ortadoğu’ya bakalım, Kıbrıs’ın etrafındaki ülkelere bakalım, Arap baharı dediler, Tunus’taki gelişmeleri, Mısır’ı, Libya’yı, Bahreyn’i, Yemen’i, Filistin’i, Suriye’yi biliyorsunuz. Bunların hiçbiri Kıbrıslı Türklerin ulaştığı bir noktaya ulaşamamışlardır. Biz Kıbrıs harekatını yaparken uluslararası antlaşmalara dayalı olarak, iki temel hedefimiz vardı. Bir tanesi Kıbrıslı Türklerin güvenlik içinde, özgürlük içinde yaşayacakları bir bölge sağlamak. İkincisi de onların kendi kendilerini demokrasi içinde yönetmeleri. Her ikisini de sağladık. Bugün açık yüreklilikle söyleyelim, kimse bunu söylemeye cesaret edemiyor yabancılar arasında ama bizim söylememizde fayda var, KKTC bugün Türkiye dahil, bölgenin en demokratik ülkesidir. Sorunlarımız yok mu? Her ülkede var. Ama KKTC kadar özgürlük ve barış içinde yaşayan, demokratik ikinci bir ülke yoktur. O nedenle Ortadoğu’ya bir model aramak isteyenler varsa önce KKTC’ye bakacaklar. Şu üniversiteye bakın. Kıbrıs’ta dünya çapında böyle bir üniversite yaratılmış olması ne kadar büyük bir başarıdır. Ama bu bazı gerçeklerden bizim gözümüzü ayırmamıza yol açmamalı. Kıbrıs üzerinde bugün hala çok büyük ambargolar var. Barış, demokrasi, özgürlük ortamı bazılarını rahatsız ediyor. Onun için istiyorlar ki bu sistem, rejim değişsin. Bunun için inanılmaz baskılar uyguluyorlar. Bugün dünyanın herhangi bir ülkesine KKTC’ye uygulandığı kadar ağar ambargo uygulanmadı. KKTC’ye, ekonomik, ticari, ulaşım, kültür, spor ambargosu uygulanıyor. Dünya tarihinde spor ambargosu şimdiye kadar nerede uygulanmış? Bir kere uygulanmış o da Miloseviç’in Bosna Hersek’te katliamlar yaptığı sırada Sırbistan’a uygulanmış. Ne kadar? 3 yıl sadece. Başka örneği yok. KKTC’de ise 1974‘ten beri Kıbrıslı Türklerin herhangi bir dalda spor müsabakası yapması yasaktır. Herhangi bir Türk futbol takımı gelse burada bir maç yapsa Türkiye’yi FIFA’dan atarlar, UEFA’dan atarlar. Yani işin gerçeği budur. Zannediyorlar ki Türkiye’ye baskı yaparak bizi istedikleri çizgiye getirecekler.

Makaryos, Yunanistan’daki darbeden sonra burada da bir darbe düzenlendi Cunta tarafından, o sırada bir süre Kıbrıs’tan uzaklaşmak zorunda kaldı, sonra tekrar geldi Kıbrıs’a, bir tek sorunları var, long term struggle. Uzun vadeli mücadele. Uzlaşma değil, Türklerle barışma değil, geçmişte yaptıklarıyla ilgili özür dileme değil. Mücadele edeceksiniz. Büyük devletlerin desteği ile KKTC ve Türkiye üzerine baskı uygulayarak yapacaksınız. Baskı ile sonuç alamazsanız ikinci seçenek daha fazla baskı yapmak. Uzlaşma kültürü yok.

Bir tarihte ABD dışişleri bakan yardımcısı vardı, Hollbroke, Almanya’da görev yaptık, arkadaşım. Başkan ona görev vermiş Kıbrıs ile ilgili. Ankara’ya geldi, yemek yedik. Ben de o sırada dışişleri bakanlığı müsteşarıyım. Bu Kıbrıs meselesi nasıl çözülür dedi? Bence 6 ayda çözeriz dedim, çok basit. Sahi mi söylüyorsun dedi, evet dedim ama bir şartımız var. Bunun çözüm yeri Kıbrıs ya da Ankara değil, Washington. Siz önümüzdeki 6 ay içinde Kıbrıs konusunda tam tarafsız kalacağınıza söz verebilir misiniz? O 6 ay içinde Kıbrıslı Rumları, Yunanistan’ı destekleyecek hiçbir demeç vermeyeceksiniz, hiçbir adım atmayacaksınız, bizi desteklemenizi de istemiyoruz. Kıbrıslı Rumlar anlayacak ki büyük devletlere sırtlarını dayayıp hiçbir şey yapmazlar. Bunu yapabilirseniz Kıbrıs meselesi benim kanaatimce 6 ayda çözülür. Çünkü onların bu uzlaşmaz tutumunun arkasında büyük devletlerin desteği var. Onlar olmasa daha rahat çözebiliriz bu meseleyi. Ama büyük devletlerin desteğini hissettikçe bunların taviz vermesini beklememek lazım. Böyle bir itilaf olacak, dünyanın en büyük devletleri benim arkamda olacak ve ben kendi düşünceme göre milli çıkarlarımdan taviz vereceğim. Böyle bir şey teknik olarak olamaz. Diplomaside yapılmaz böyle bir şey. Onun için Rumların uzlaşmacı bir tutum izlemesini beklemeyin, siz arkasında durdukça, destek verdikçe, yapabilir misiniz, dedim. Sadece 6 ay tarafsız kalabilir misiniz? Kalamayız dedi. Yani büyük devletleri arkasına almış bir yönetim, en ekstrem çözümleri istiyorlar kendi açılarından, bunlar yapılmadıkça da mesele çözülmüyor. Sorumlusu Türk tarafı oluyor. Biz de bir adet var, sanırım biraz kendi kendimizi eleştirmeyi seviyoruz. Öz eleştiri neredeyse Türkiye’de bir milli spor haline geldi, futbol, güreş ve öz eleştiri. Her sabah kalktığımızda acaba biz bugün hangi hatayı yaptık diyoruz. Yani bu kendi kendimizi suçlama adetinden vazgeçeceğiz. Çözümsüzlük, çözüm değildir. Bu ne demek oluyor? Çözümsüzlüğü isteyenler var aramızda, onların yüzünden mesele çözülmüyor, öyle mi? Bizim yüzümüzden mi, Kıbrıslı Türklerin hangi suçu, günahı yüzünden mi? Bunlar aslında gerçekçi değil. Bizden başka da hiçbir ülke bunu yapmıyor. Hükümetler değişiyor, mesela İngiltere’nin Kıbrıs politikası hiç değişti mi? Yeni gelen bir hükümet bir önceki hükümeti suçladı mı bunlar yanlış iş yaptılar diye? Suçlamadı. Niye? Eski İngiliz başbakanlarından Palmerstone’un dediği gibi İngiltere’nin değişmez dost ve düşmanları yoktur, değişmez menfaatleri vardır. Dış politika menfaat üzerine kurulu. Milli menfaatinize göre bir politika izlerseniz, hükümetler değişince milli menfaatiniz değişmeyeceği için yeni gelen hükümet de aynı politikayı izler büyük ölçüde.

Kıbrıs meselesi ile ilgili olarak az söylenen, biraz da bilinmeyen bazı gerçekler var. Biz bunları biraz düşünürsek, bunun üzerinde durursak, daha iyi anlayacağız bugünkü durumun ne olduğunu. Türkiye bildiğiniz gibi 1974’te bir harekat yaptı. Bir teröristi Samson’u cumhurbaşkanı yaptılar, ilk hedefi Kıbrıs’ı Yunanistan ile birleştirmek. Türkiye müdahale edecek, başbakan İngiltere’ye gitti. Wilson başbakan o zaman İşçi Partisinden. Ona dedi ki antlaşmalara göre birlikte veya tek başımıza müdahale hakkımız doğru, gelin beraber yapalım. İngiltere evet dese problem olmayacak. İki garantör ülke birlikte müdahale edecekler. İngiltere reddetti. Zannettiler ki Türkiye tek başına yapamayacak. yapınca da çok rahatsız oldular. 1974 sonrasında ne oldu? İngilizlerin ilk yaptığı şu oldu, burada biraz ileride Lapta var. Lapta’da bir İngiliz üssü vardı hemen bunu güneye çektiler. Magosa limanında deniz üssü vardı hemen söktüler güneye çektiler. Ortaköy’de ABD’nin uzay üssü vardı hemen söktüler güneye çektiler. Sanki gelen bir NATO müttefiki ordusu değil de düşman ordusu. Niye çekiyorsunuz? Bunu sorgulayan oldu mu? Türk ordusu harekat yapıyor, birincisi başarılı oldu. İngiltere’de Cenevre Konferansı düzenlendi. İki defa düzenlendi. İkinci konferansa gittik, Turan Güneş dışişleri bakanı, Denktaş orada, İngiliz dışişleri bakanı da kürsüde. Orada Denktaş çok etkili uzun bir konuşma yaptı. İnsani boyuta değindi o kadar ki Calagan dedi ki lütfen artık susun ben bir İngiliz’im beni bile ağlatacaksınız. Böyle bir havada toplantı. Tam o sırada İngiliz bir diplomat geldi Calagan’ın kulağına bir şeyler söyledi. Calagan böyle tepesine kadar kızardı ve dedi ki şu anda aldığım bilgiye göre Türk ordusu ikinci bir harekata başlamak üzeredir, şu anda Kıbrıs Türk ordusunun esiridir ama yarın Türk ordusu Kıbrıs’ın esiri olacaktır. Bu lafı hiç unutmayın. Türk ordusunun başına gelen sıkıntıların kaynağı nereden başlıyor diye merak eden varsa bu sözü hatırlamasını tavsiye ederim. Sonra Calagan ne yapmış? Kissinger’ın anılarında diyor ki, Türkiye ikinci harekata başlayıp güneye doğru ilerlerken bana telefon etti Türkler ilerliyor biz bu Türklerle çarpışacağız. Bir NATO müttefiki başka bir NATO müttefiki ile savaşa girecek. Kissinger da demiş ki siz deli misiniz, aklınızdan çıkarın bunu. Ben Başkana bunu teklif bile edemem. Rumlar üzülecekler diye mi, kendi menfaatleri için.

Kıbrıs’ın stratejik konumu nedir? Biz bunu düşünürsek daha iyi anlarız meselenin ne olduğunu. Dünya ülkeleri Kıbrıs ile ilgileniyorsa bunun sebebi, Rumlarda mı kalsın Türklerde mi kalsın, sınır şuradan mı geçsin buradan mı geçsin, kimsenin umurunda değil. Herkes kendi stratejik menfaatini düşünüyor. Bakın şuna dikkatinizi çekerim, geçtiğimiz 10 yıllar boyunca İngiltere artık eski imparatorluğundan küçük bir adaya çekildi. Dünyanın her tarafındaki üslerini hemen hemen boşalttılar. Falkland gibi istisnalar bir yana boşaltmadıkları iki önemli yer var. Cebelitarık ve Kıbrıs. Çünkü İngiltere için stratejik açıdan son derece önemlidir. Kıbrıs’taki üsleri ABD ile birlikte kullanıyorlar. O bakımdan ABD açısından da son derece önemlidir. Ruslar da der ki Kıbrıs adası batırılamayacak bir uçak gemisidir. Onların gözünde de Kıbrıs stratejik açıdan bir uçak gemisine benzer. Kıbrıs Rum kesiminin pek çok yerinde bunların üs ve tesisleri var. Ufuk ötesi radarları var. Vaktiyle SSCB’deki füze denemelerini izleyebiliyorlardı. Kıbrıs civarındaki Ortadoğu ülkelerinin petrol kaynakları ve ulaşım yolları çok önemli. Bu üslerden ulaşım yollarını denetliyorlar, Süveyş kanalını denetliyorlar. Kıbrıs’ın sularından her ay ortalama 4.000 petrol tankeri geçiyor. Bunları izliyorlar. U2 uçağı mesela, topraklara düşürülmüştü, büyük bir kriz olmuştu. U2 istihbarat uçağı, pilot da sağ ele geçirildi her şeyi de itiraf etti. Bu uçak nereden kalktı? Kıbrıs’tan. onun için bu özellikleri unutmamak lazım. Efendim bunlar Soğuk Savaş dönemi eski hikayeleri, öyle değil. Açın interneti bugün Suriye’deki çatışmalar, hükümet ile Özgür Suriye ordusu gibi silahlı muhalif gruplar arasında. Batı ülkeleri diyor ki bu silahlı gruplara biz öldürücü silah vermeyeceğiz, istihbarat vereceğiz, gece görüş dürbünler falan. Peki bu istihbaratı nereden sağlıyorsunuz da veriyorsunuz, Suriye ordusu hakkındaki istihbaratı? İngiliz üslerinden. Şu anda İngiliz üslerinden Suriye ordusu ile ilgili istihbarat sağlayıp silahlı muhalif gruplara aktarıyorsunuz. Kıbrıs bu işe yarıyor. Türkiye’nin çıkartması niye rahatsız etti? Çünkü stratejik açıdan bu kadar önemli bir adanın bu stratejik üstünlüğünü kimseyle paylaşmak istemiyorlar. Yani sizin buradaki askeri mevcudiyetiniz onları rahatsız ediyor. Hazırlanan tüm planların ortak özelliği şudur, Türk askeri çekilsin. Türk askeri güneye bir operasyon yapmamış, kimseyi taciz etmemiş, niçin istemiyorsunuz? İşte bunun için. Plan olmayan dönemlerde de Türkiye’ye baskı yapıyorsunuz tek taraflı jest yapıp 5.000 asker çekin diyorsunuz.

Ben Kıbrıs’ta 4 yıl görev yaptım Büyükelçilik müsteşarıydım, sonra Ankara’ya tayin oldum. Dışişleri bakanı o zaman rahmetli Gündüz Ökçün’dü onun baş danışmanı oldum. Onunla beraber 1979 yılında BM’ye gittik. Kanadalılar illa bizimle görüşmek istiyor falan. Oturduk Kanada dışişleri bakanı ile görüştük heyetler halinde. Israrla dışişleri bakanı hemen Ottowa’ya gelin sizinle görüşmemiz lazım. Bize özel uçak gönderdiler New York’tan kalktık Ottowa’ya gittik. Adam dedi ki söyleyin bakalım bizden ne istiyorsunuz? Biz de dedik bizi siz çağırdınız. Bakan umumi olarak Kanada ile siyasi ilişkilerden söz etti. Telekomünikasyon, uçaklar vs. biz bunları söyledik 20 dakikada bitti toplantı. Adam sözü aldı dedi ki pat diye bir dosya çıkardı, ben aynı zamanda İngiltere ve ABD hükümetlerinin dışişleri bakanları namına da konuşuyorum, burada Kıbrıs ile ilgili bir dosya var, bunu size vermeyeceğiz. Dosyada Türkiye için çok zor ilaçlar var. Eğer bunları kabul etmezseniz sizin istediklerinizi yapmayacağız daha da kötü durumlarla karşılaşacaksınız. Türkiye’nin de o sırada 70 cente ihtiyacı var. Tehdit ediyor resmen. Ben Ökçün’ün yerinde olsaydım daha kuvvetli bir cevap verirdim ama o nezaket içinde toplantı bitmiştir dedi ve gittik. O gece oturduk sabaha kadar kelime kelime tüm bu konuşmaları yazdık Ecevit’e yolladık. Ecevit’in meşhur sözüdür, bizi fazla sıkıştırmayın duvarın öbür tarafına geçeriz demişti. İşte bu görüşmenin sonucunda söylenmiştir. bu kadar ağır baskılar yaptılar. Hepsini anlatsam konferansın tamamını meşgul etmiş olurum. Bütün bu baskılara direnmesini bildik biz. Baskı her zaman olur uluslararası ilişkilerde. geçmişte de olur, bugün de yarın da olacak. Bütün mesele siz direnebiliyor musunuz, direnemiyor musunuz? Biz direndik. Kıbrıs harekatını yaptık ve hemen sonra 1975 yılının başında ABD kongresi sırf bu Türkiye’nin askeri müdahalesini cezalandırmak için Türkiye’ye silah ambargosu uyguladı. İlk defa müttefik ülke başka bir müttefik ülkeye silah ambargosu uyguladı. O kadar ki bize cephane vermedi, uçaklarımızın fırlatma iskemlesini vermedi. Birçok pilotumuz şehit oldu bu nedenle. Ama biz de hiçbir taviz vermedik. Sonra ie dünyanın en büyük devleti bizden hiçbir şey almadan geri adım attı. Atatürk’ten bu yana bizim genlerimizde olan budur. Biz büyük devletlerin baskısına direnmiş bir milletiz. Kıbrıs’a çıkmayacaksınız diyorlar Ecevit’e, çıkıyor. Uluslararası hukuka aykırı olarak Kardak’a asker çıkardılar biz de direndik bitişik adaya asker çıkardık. Ondan sonra geri çekilmek zorunda kaldılar. Hollbrooke bana telefon ediyor gece yarısı, bizim devlet adamları kapatmışlar telefonları, cumhurbaşkanı, başbakan falan, bir tek benim telefonum açık. diyor ki bir bilgi aldık Türk ordusunun Kardak’a müdahale etme ihtimali varmış, doğru mu diyor. Aman beni rahatlattın dedi, sen dedim rahatlama çıkacağı haberi doğru değil, çıktık bile dedim. Sabaha kadar konuştuk, sonra Yunanistan askerler ide bayrakları da çekti.

Dış politikada daima direnen kazanır. haksız baskılara boyun eğerek bir yere varılmaz. Siz boyun eğerseniz o zaman size daha fazla baskı yaparlar. Uluslararası ilişkiler mahkeme değildir, haklıyı haksızdan ayırt edecek. Uluslararası İlişkilerde taviz vermeye hazır izlenimini veren tarafa baskı yapılır. Onun için uzun zamandan beri Türk tarafına baskı yapılıyor. Zannediyorlar ki Türkler boyun eğecekler. Direneceksiniz. Bugün ulaştığımız nokta bütün bölgeye örnek olacak bir noktadır. bunun kıymetini bilip savunacağız. Kazanımlarımızın feda edilmesine izin vermeyeceğiz. Onlar hep sizi suçlayacaklar siz hep kendinizi savunacaksınız. Oyun böyle oynanır. Sanki yanlış bir şey yaptık bu harekatı yapmakla, kendimizi affettirmeye çalışıyoruz. uzlaşmaya hazırız, masadan kalkan taraf olmayacağız. Siz bana örnek gösterin bakalım uluslararası ilişkilerde hangi hükümet demiş, hangi olayda masadan kalkan taraf olmayacağız diye. Karşı taraf uzlaşmazsa kalıp gideceksiniz. Lozan’da savaşı kaybetmişiz. Kurtuluş Savaşını kazanmışız ama karşımızda Birinci Dünya Savaşının galipleri var. Oraya giden heyete Atatürk 14 maddelik talimat veriyor ve bir tanesi şu, kapitülasyonlarda ısrar ederlerse masayı derhal terk edin. İkincisi, Ermeni yurdunda ısrar ederlerse derhal masayı terk edin. 1923 yılının başlarında İngilizler kapitülasyonlarda ısrar ediyorlar, akşama kadar kabul ettiniz ettiniz yoksa ben Londra’ya gidiyorum diyor Lord Curzon. Akşam bütün gazeteciler merakla kapıda bekliyor. İsmet Paşa çıkıyor odasında saat sekizde, güler yüzle elinde şapkası, iniyor aşağıya, gazetecileri selamlıyor ve gidiyor. Gazeteciler peşinden koşuyor, ne oldu diye. Hiçbir şey olmadı, esir olmayı kabul etmedik sadece bu kadar, ben Ankara’ya gidiyorum diyor. Devletseniz bunu yapacaksınız. Bunlar devlet adamları. Kıbrıs’ta da bir Denktaş yaşadı. Ben 4 yıl beraber çalışma mutluluğuna sahip oldum, daha sonraki dönemde de sık sık beraber olduk. Denktaş, dünyanın en küçük devletlerinden birinin lideri olarak gerektiğinde dünyanın en büyük devletlerine karşı direnmesini bilmiştir. Bugün etrafınızda gördüğünüz tüm kazanımlar Denktaş’ın öncülüğündeki Kıbrıslı Türklerin direnmesinin sonucudur. Bazıları Denktaş’ı boy hedefi haline getirmeye çalıştılar. Onun yüzünden çözüm olmuyormuş falan. Denktaş cumhurbaşkanlığından ayrılalı kaç sene oldu, çözüldü mü?

Ben de Kıbrıslılardan biri sayılırım. Dün eşimle birlikte havaalanından gelirken Denktaş’ın kabrine uğradık. Bunu hak etmedi Denktaş. Anıt yaptırılacak falan filan. Şu haliyle görseniz içiniz sızlar. Orada küçük bir kabir, etrafı bozkır, üç tane ağaç dikilmemiş. Bir masanın üzerinde yağmurdan bozulmasın diye bilgisayarla yazılmış bir kağıt var, Rauf Denktaş, şu tarihte doğdu, şurada eğitim gördü, şu tarihte öldü. O Kıbrıslı Türklerin de Türklerin de en büyük kahramanlarından biridir. Denktaş olmasa bugün sahip olduklarımızın pek çoğuna sahip olamayacaktık. Böyle insanlarımıza saygı göstermemiz gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu da gördüğümde bunu söyleyeceğim kendisine. Herhalde bunu hak etmedi Denktaş. Bu kadar büyük eserler yapan Kıbrıslı Türkler için zor bir iş olmasa gerek.

Bizim geçmişimizde böyle insanlar yaşadı. Adnan Menderes, biz de çok eleştirdik gençliğimiz de hala da ama bu açıdan bakıldığında dış politikada Kıbrıs meselesinde gerçek bir devlet adamıydı. Adnan Menderes’in Associated Press gazetesine o tarihte verdiği mülakattan size iki cümle okuyayım, Türkiye’yi kimler idare etmiş görün bakalım. “Yunanlılar ne istiyorlar? 120.000 Türk’ü esarete mi mahkum etmek? Türklerin kendi mukadderatlarını kendilerinin tayin etme hakkı yok mudur? Yunanistan Kıbrıs’a silahla adam göndererek adada tedhişçiliği yaratmıştır. bu uluslararası bir skandaldır. Bu ne biçim bir hükümettir ki ada halkının bir kısmını diğer kısmına dehşet salsın ve onları öldürsün diye silahlandırıyor.” İşte devlet adamı bu. bunu söyleyecek cesaretiniz varsa karşı taraf hizaya gelir.

Kıbrıslı Türklere yapılan haksızlıkları unutmayacaksınız ve unutturmayacaksınız. Biri size bir eleştiride bulunduğu zaman sizin de söyleyeceğiniz laf olacak. Mesela iki harekat arasında Türkiye’nin 1974 yılında Magosa’da Murat Ağa, Atlılar ve Sandallar köylülerinin bütün ahalisi, iki aylık bebekten 90 yaşında ihtiyara kadar, bütün ahalisi katledildi. Gidin görün mezarlarını. Bunu yapanlardan bir kişi yakalandı mı? Bugün bir ülke bunu hatırlıyor mu? Ama Türklerin yaptığı en küçük yanlışlık olsa, kendilerine göre dünyayı başımıza yıkarlar. Bu bir soykırım. Çünkü oradaki bütün halkı ayırt etmeden öldürüyorsunuz. Türk olduğu için. İki aylık bebek ne suç işleyebilir? Neredeydi o sırada BM? 700 metre ötede. Sırbistan’da da BM barış gücü orada, erkekleri ayırıyorlar Sırplar götürüyorlar bir mezara gömüyorlar. BM yıllarca suçlandı nasıl müdahale etmezsiniz diye. Atlılar, Sandallar’da görevini yapamadığı için BM’yi eleştiren bir kişi duydunuz mu? Bir kişi çıktı mı? Hayır. Bu kadar haksızlığa uğramaya tahammül etmemeliyiz. Hep bir suçluluk psikolojisi. Efendim Kofi Annan Planını biz kabul ettik karşı taraf reddetti. Ona rağmen karşı tarafı mükafatlandırdılar AB’ye üye yaptılar, Türkleri cezalandırdılar ambargo devam ediyor. Bir kişi mesela aranızda Kofi Annan planını okudu mu? Dünya tarihinde hiç kimsenin okumadığı bir plana oy vermesi istenmiş mi? O zaman Denktaş’a sordum, o bile okumamış. Dışişlerinden sordum arkadaşlara, vallahi efendim biz de görmedik dediler. Bir tanesi ben gördüm uzaktan  taşıyorlardı arabayla dedi. Alay eder  gibi bir şey. Sevr’de en azından neyi imzaladığınızı biliyordunuz. Siz ne olduğunu bilmediğiniz bir plana onay veriyorsunuz. Peki Kofi Annan Planı diye bir plan herhangi bir ihtilafta uygulanmış mı? Bu plan için iki taraf görüşüyor, anlaşamıyorlar. Genel sekretere diyorlar ki bizim anlaşamadığımız tarafları siz doldurun, BM yazıyor. Sonra kendi hükümetinize götürmeden halka götürüyorsunuz. Kendi hükümetiniz görmeyecek halk görecek. 9000 sayfa. Kofi Annan planı halk oyuna sunuldu bize mecliste 220 sayfalık bir özet verdiler sadece . O özette gördüklerimiz yeter zaten planın dehşet verici boyutunu anlamaya. Orada diyor ki Türk tarafı topraklarının büyük bölümünü Rumlara terk edecek. Geri kalan toprak içine de 80.000 Rum alacaksınız. O sırada Türklerin güvenliğini kim sağlayacak? Kimse. Türk ordusunu çekeceksiniz. 657 kişi kalacak geriye, sonra onları da çekeceksiniz. Bu 657 kişilik Türk ordusunun görevi kışlasının içinde eğitim, törenlere katılmak. Sadece gördüğümüz kadarıyla içler acısı bir plandır. Bunu size dayattılar. Türkler de çeşitli telkinlerle buna onay verdi. Sonra Rumları AB’ye üye yaptılar, Türklere ambargolar devam. Bazıları diyorlar ki bir çözüm bulsak da Türkiye rahat rahat AB’ye girse, Kıbrıs sorunu ortadan kalksa diyorlar. Peki size Avrupa’dan herhangi bir ülke Kıbrıs meselesi çözülürse sizi AB’ye üye yapacağız dedi mi? Alman dışişleri bakanı vardı, dışişleri komisyonuna geldi. Ben bir soru sordum ona ve dedim ki biz Kıbrıs meselesini çözün diye baskı yapıyorsunuz, diyelim ki çözüldü siz o zaman Türkiye’nin AB üyeliğine destek olacak mısınız? Cevap vermediler. İktidar partisi kurultayında karar almış Türkiye’ye tam üyelik verilmeyecek, sadece özel statü verilecek diye. Ama Kıbrıs meselesini bahane yaparak sizin üyeliğinizi engellemek var. AB konseyi 8 başlığı bloke ediyor sırf Kıbrıs yüzünden. Kıbrıs Rum kesimi tek başına 6 müzakere başlığını veto ediyor. Siz ne yapıyorsunuz? Masadan kalkan taraf olmayalım. Fransa 5 müzakere başlığını bloke ediyor. Kıbrıs’la alakası var mı? Yok. Bu başlıklara izin verirsek bu Türkiye’yi tam üyeliğe götürür. Sarkozy seçim politikasıydı, değişecek Hollande ile dediler. 1 sene oldu, 1 başlık bile kaldırmadılar.

Çare, haklarınızı kararlılıkla koruyacaksınız, baskılara direneceksiniz, makul olacaksınız, uzlaşmayı reddetmeyeceksiniz, her iki tarafında makul ölçüler içinde uzlaşmaya yanaşması halinde bunu reddetmeyeceksiniz. Bizim amacımız kavga etmek değil. Bağcıyı dövmek değil, üzümü yemek. Ama bu olmadı. Olmadığı sürece de her an taviz vermeye hazır izlenimini vermeyeceksiniz. Kıbrıslı Rumlar kendileri açısından daha kötü bir planı kabul etmeye hazırlar mı? Böyle bir izlenim mi var? Niçin masadan kalkan taraf olmayalım diyoruz? Kalkarsak ne olacak? Cenevre’de aynı konferansta, Turan Güneş dışişleri bakanımız heyet başkanı, dedi ki masadan nasıl kalkılır? Uzlaşmazlık olur öyle kalkılır dedik. Yok dedi, yani nasıl kalkacağız, yumruğumu mu vuracağım, kağıtları mı çarpacağım, hiçbir şey söylemeyecek miyim? Kafaya koymuş yani kalkmayı ama nasıl yapacağını bize soruyor. Kalktık bütün heyet olarak. Sonra bir basın toplantısı yaptık. Hiçbir şey olmadı.

Çare hakkımızı korumak. basının bir silah olarak size karşı kullanılmasına izin vermemek. Onlar basın yolu ile sizi baskı altına almak istiyorlarsa siz de elinizdeki tüm imkanlarla basın yolu ile kendi tezlerinizi her yerde savunacaksınız. Son yıllarda size anlattığım Murat Ağa, Atlılar, Sandallar köylerinin herhangi bir uluslararası forumda dile getirildiğini duydunuz mu? Ermeni hikayesinde olduğu gibi. Onlar Türkler katletti diye dünyayı ayağa kaldırıyor da siz niye isim isim 508.000 Türk’ü Ermeniler katletti diyemiyorsunuz? Niye? Mavi Kitap’ta bir tane Türk’ün öldürüldüğüne dair neden bir cümle yok? Şimdi doğal gaz çıkartmaya başlıyorlar Kıbrıs sularında. hangi antlaşmaya göre? Hangi yasaya göre? Londra ve Zürih antlaşmalarını hangi maddesine göre? Bu devlet iki toplumun eşitliği üzerine kurulmuş. Siz bu eşitliğe aykırı, yasalara aykırı bir uygulamaya nasıl göz yumabilirsiniz? Aynı şeyi Yunanistan yapmaya çalıştı Ege’de. Kıta sahanlığı meselesi çözülmemiş orada petrol çıkartmaya kalktılar. Nasıl engelledik biz? Yunanistan anladı ki bize rağmen zorla fiili durum yaratırsa bedeli ağır olur. Kıbrıslı Rumlar bunu yapıyor tepkimiz ne? Biz de oraya Piri Reis’i göndeririz falan. Sonuç çıkmadı. ABD şirketine verdiler bunu. İsrail de aynı şirkete verdi. Aynı şirket hem İsraillilerin hem Rumların doğalgazını arıyor biz ne yapacağız? Kararlılık lazım. Dış politikada yeri olmayan bir kelime vardır o da korku. Korkmayacaksınız. Türkiye gibi devlete hiç kimse hiçbir şey yapamaz. Eğer korkulsaydı Ecevit de çıkamazdı Kıbrıs’a. Benim önümde ABD dışişleri bakan yardımcısı ne baskılar yaptı Türkiye’ye. Dinledik mi? Dinlemedik. Dinleseydik bugün siz burada özgürce yaşayabilir miydiniz? Bugün ulaştığımız durum Kıbrıs’ta hepimiz için övünç vericidir, bir kere daha söylüyorum KKTC barış, özgürlük ve demokrasi açısından Türkiye de dahil bütün bölgeye örnek olacak duruma gelmiştir. Ben sizler namına gurur duyuyorum.


Bu belge Konferanslar, Konuşmalar arşivinde bulunmaktadır.