Onur Öymen’in Ulusal Kanal Konuşması – 8 Ocak 2013

Maalesef kamuoyunda terörle mücadele konusunun sadece bir boyutu tartışılıyor. O boyutu da daha çok tek yönlü şekilde kamuoyuna sunuluyor. Bu hükümetin terörle mücadele politikası ne? İşin esası bu. Başbakan her seferinde biz terörle müzakere etmeyiz diyor. Bunu, aynı zamanda devletin en yüksek makamında oturan cumhurbaşkanı de söylüyor. Cumhurbaşkanı 2008 yılında ABD’ye bir ziyarette bulundu ve orada başkan Bush ile görüştü. ABD sözcüleri bu görüşmede PKK meselesine siyasi çözüm aranması konusunun da ele alındığı yolunda beyanlarda bulundular. Sayın Gül bunu şiddetle reddetti ve aynen şöyle dedi:, “Böyle bir konuda herhangi bir politik çözüm söz konusu olabilir mi? Dışarıdan gelen bir teröre karşı politik çözüm bulalım denilebilir mi? Nasıl El-Kaide’nin dışarıdan saldırılarına karşı politik çözüm bulalım denilemezse bunda da böyle bir şey söz konusu olamaz. Dolayısı ile bunu ne bugün ne burada ne de başka ortamlarda konuşmadık, konuşmayız da”. Değişen ne? Hükümet, cumhurbaşkanı değişti mi, PKK saldırıları durdu mu? Hayır. Deniliyor ki hükümet bu meseleyi çözsün. Nasıl? Bunu kimse söylemiyor. Teröristler silahı bırakmaya zorlanır, İspanya’da, İngiltere’de olduğu gibi ondan sonra da çözüm kendiliğinden gelir. Sİlahı nasıl bıraktıracaksınız?

Eğer PKK’nın merkezi Kuzey Irak’ta olmasa, Kandil Dağında olmasa, Türkiye bu terörü bitirmeyi daha kolaylıkla halledebilirdi. Hangi siyasetçi diyor ki gidin Bağdat hükümetine uluslararası sorumluluklarını anlatın, Irak anayasasının 7.maddesinden doğan sorumluluklarını anlatın, BM Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı kararını anlatın ve deyin ki siz topraklarınızda bir terör örgütü barındıramazsınız.

Irak hükümeti topraklarından terör örgütünü bertaraf etmek için en küçük bir adım atmamıştır. Türkiye de maalesef Bağdat hükümeti ile bir çok konuda tartışıyor, Şiilerle Sünnilere eşit davranmıyorsunuz falan diyor, ama siz açıkça Başbakanın, Dışişleri Bakanının ağzından Irak hükümetine yönelik olarak Kuzey Irak’tan PKK’yı niçin tasfiye etmiyorsunuz diye bir eleştiri duydunuz mu?

Bizim muhatabımız Bağdat hükümetidir, Bir devlette bir hükümet olur. İki tane hükümet olmaz. Yani o ülkenin bir bölgesi ile ilgili dış politikayı o bölgedeki yerel yönetimin eline verirler mi? Almanya federal devlet. Almanya’nın Bavyera bölgesi ile ilgili dış politikasını Bavyera mı yönetiyor? ABD’de eyaletler sistemi var, böyle mi yapıyorlar? Biz Bağdat ile terör ile mücadele konusunda bu kadar müzakere niye yaptık? Niye konuştuk onlarla bu kadar sene?

Bağdat hükümeti açıkça PKK’nın topraklarından çıkartılması için girişimde bulunacak. Yapamadığı takdirde o zaman Türkiye’nin müdahalesine karşı çıkmayacak. Ya siz yapacaksınız veya Türkiye yapacak. Ne ben yaparım ne de kimseye yaptırırım, bunun bir tek anlamı var ben bu terör örgütünü himaye ederim. Buna karşılık Türkiye’de herhangi bir siyasetçiden bir tepki duydunuz mu? Bizimle işbirliğinde olduğunu söyleyen ülkelerden hangisi bu güne kadar Bağdat’ı bu terör örgütünü barındırdığı için kınamıştır? Bir devlet başkanı, bir Dışişleri Bakanı kınamamıştır.  Bunu kınamayan hükümetleri Türkiye kınamış mıdır? Eğer terör örgütü elinde silahla size siyasi çözüm, anayasa değişikliği, devlet içinde devlet niteliğinde bir bölgesel özerklik gibi konuları dayatmaya çalışırsa ve siz de buna rağmen masaya oturursanız bunun anlamı müzakeredir. İspanya mesela. İspanya’da ETA terör örgütü 1960 yılından beri 11 kere ateşkes ilan etti. Her defasında ümitlendi millet, sonra baktılar ki yeniden başlıyorlar. 2006 yılında bir ateşkes ilan edildi tekrarç. O zamanki başbakan Zapatero, madem öyle biz de temasa geçebiliriz dedi. 2 kişi daha öldürdü ETA terör örgütü, onun üzerine bütün temasları kestiler. 2011 yılının başında ETA dedi ki artık ateşkes de değil, tüm silahlı mücadeleyi bırakıyoruz, buyurun görüşelim ve bu işi bitirelim dediler. İspanyol hükümeti reddetti biliyor musunuz? Biz ise daha silahları bırakmamış bir örgütle masaya oturmayı kabul ediyoruz. Sizin İmralı ile görüşmeniz bizim bugün şehit vermemize mani olabildi mi? Diyorlar ki bazıları “bakın nasıl durdurdular saldırıları, demek ki bu doğru politika” bunların yazılarının mürekkebi kurumadan daha 2 şehit daha verdik. Hakkari Çukurca’da.

Bu kadar yıldır bu hükümet askeri mücadele yapıyor, hala bugün bile hava operasyonları düzenliyor ama bir kara harekatı ile Kuzey Irak’tan PKK’yı tasfiye etmesine maalesef Türkiye’nin müttefikleri razı olmuyor. ABD savunma bakanı Türkyie’ye geldiğinde 2008 yılında açıkça söyledi, başlayan bu kara operasyonunu derhal durdurun ve askerlerinizi geri çekin diye. Sizin PKK’yı kuzey Irak’tan tasfiye etmenizi istemiyorlar. Biz o zaman CHP olarak siyasi tepki gösterdik peki basın gösterdi mi yeterinde tepki? Kamuoyu ya da iktidar? Hatta bizi eleştirenler oldu tepki gösterdik diye. Elinde silah ile siyasi çözüm dayatmaya çalışan bir terör örgütü ile müzakere edilmez, mücadele edilir dedik. Programımızda CHP terörle müzakereyi destekler diye bir cümle var mı? O zaman bu politika değişikliğini sebebi nedir? Terör örgütü koşulsz olarak silahları bırakmayı kabul etii, silahlı mücadeleden vazgeçti, bu silhaların nasıl teslim edileceği konularını konuşuyoruz deseniz, böyle bir durum var mı? Basına sızan bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla size şart koşulmuş, anayasa ile ilgili koşullar, yasal düzenlemeler, idari düzenlemeler istiyor. Sİzinle pazarlık ediyor. Biz müzakere etmiyoruz. peki ne yapıyorsunuz görüşmelerde sohbet mi ediyorsunuz?

Bu müzakereler yöntemi uluslararası hukuka uygun mudur? BM’in terör ile mücadelede birçok kararı var. Bunları okuyun. İçinde bir tanesinde bir cümle ile bile terör ile mücadele için terör örgütü ile müzakere uygundur, meşrudur diye bir şey bulamazsınız. Peki siz o zaman terör ile müzakere yoluyla bunu halledebileceğinizi nereden çıkartıyorsunuz?

Dışarıdan telkinler var bunun için. Bakın ABD’li General Odierno, Oramiral Fallon, bunlar çok üst düzeyli subaylar. Dediler ki 2008-2009 yılında, biz PKK’yı Türkiye ile müzakereye zorlamalıyız. Bunun çözümü PKK ile müzakere etmek. Aynı şekilde Atlantic Council denilen bir kuruluş, aklınca Kürt meselesine bir çözüm bulacak, onların raporları var 2007 ve 2009 yılında. Orada da diyor ki ya PKK ile ya da temsilcileri ile Türkiye müzakere etmelidir, genel af çıkartmalıdır, yeni anayasa hazırlamalıdır ve bu yeni anayasada Türk kelimesi yer almamalıdır. Bu telkinler bize dışarıdan geliyor. Bunları görmemiz lazım. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanın defalarca söylediği müzakere etmeyeceğiz, lafları nasıl oluyor da bir tarafa bırakılıyor? Devlet idare etmek çok ciddi bir iştir. Ben bir şey söyleyeyim bir süre sonra tam tersini yapayım. İnandırıcılığı kalmaz. Devlet adamı güvenilir insan olmalı. Bir şey söylediğiniz zaman onun arkasında olacaksınız. Hangi şartlar değişti de siz o politikadan bu politikaya geldiniz? Hükümet mi değişti, PKK insanları öldürmekten vaz mı geçti, bombalamalardan vaz mı geçti? Hayır. O zaman siz niye değiştiriyorsunuz stratejinizi? Bir tek izahı olabilir, dışarıdan büyük baskı geliyor. En son AB ilerleme raporuna bakın. Orada açıkça diyor ki Türkiye’nin yepyeni bir anayasa hazırlaması lazım. Bunun sebeplerinden biri de Kürt meselesinin ancak böyle çözülebilir olmasıdır, demişler. Stefan Füle genişlemeden sormlu komiser, kısa bir süre öncesine kadar diyordu ki biz hiçbir zaman Türkiye’ye terörle müzakere önermedik, önermeyeceğiz. Şimdi ise bu iş ancak diyalog ve müzakere yolu ile çözülür diyor. Demek ki Türkiye dışından kaynaklanan bir boyutu var bu işin. Kan tabi akmasın. İnsan bir insanın ölmesini isteyebilir mi?

Bakın Başkan Obama TBMM’de bir konuşma yaptı, başkan seçildikten kısa bir süre sonra. Açıkça şunu söylüyor, iki önemli terör örgütü var, biri PKK diğeri El Kaide. PKK ile mücadele etmek için Türkiye gidip Bağdat hükümeti ile konuşsun, Kuzey Irak ile konuşssun, içeride de reformlar yapsın, diyor. Biz ise EL Kaide’yi sarsmak, parçalamak ve yenmek için çabalarımızı yoğunlaştıracağız. Kendisi için başka model, Türkiye için başka model. Biz bütün bunlara hiç tepki göstermeyeceğiz, diyeceğiz ki hükümet madem ki böyle karar verdi hepimiz alkışlayalım bunu. Var mı böyle bir siyaset dünyada?

Basında da hiç tahmin etmediğiniz kalemler bile bunu olumlu bir hareket olarak takdir ediyorlar. Askeri yöntemle teröre taviz vermek arasında bir seçim mi  yapacak Türkiye? Esas çözüm, diplomasi yolu ile çözümdür. Daha önce terörün yeri Suriye idi, kampları da oradaydı. Biz Suriye’ye karşı o kadar etkin bir diplomasi uyguladık ki Sayın Baykal’ın dışişleri bakanı olduğu, benim de müsteşar olduğum dönemde, çok ağır bir nota verdik. Dedik ki sizin çok ciddi sorumluluklarınız var, terörü himaye ediyorsunuz. Üst düzey siyasi ilişkileri kestik. Ne onların ziyaretini kabul etiik ne de biz üst düzey ziyaret yaptık. Bir süre sonra sınır bölgelerine asker kaydırdık ve Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş çok sert bir demeç verdi. Ondan sonra Mısır cumhurbaşkanı Mübarek paniğe kapıldı. Ankara’ya geldi, Şam’a gitti. Sonunda Suriye çözüldü ve Öcalan’ı sınır dışı ettiler, kampları kapattılar. Bizimle Adana Antlaşması yaptılar terörle mücadele kapsamında. Suriyeliler yakaladıkları teröristleri Türkiye’te iade etmeyi kabul ettiler ve iade de ettiler. Demek ki, bir mermi atmadan, bir şehit vermeden diplomasi yolu ile de sonuç alınabilirmiş. Biz bunu defalarca mecliste anlattık, dedik ki hükümet olarak siz bunu Irak’ta niçin denemiyorsunuz? ABD faktörü her zaman var. Biz Türkiye olarak cumhuriyetin kurulduğundan beri başka bir ülkenin menfaatine uygun olarak ne yapmalıyız sorusunu sormadık. Cumhuriyet hükümetlerinin hepsi öncelikle Türkiye’nin çıkarı nedir, ona baktılar. Gayet tabi biz ABD ile de tüm ülkelerle de iyi ilişkiler kurmak istedik tarih boyunca. Çıkarlarımızın örtüştüğü konularda işbirliği de yaptık. Türk Dış Politikası hiçbir zaman başka bir devletin menfaatlerine uygun hareket etme zeminine oturtulmadı. Düşmanlık politikası da yürütmedik.

Sİz bana dünyada bir yer söyleyin ki, komşu ülkeden terörist saldırılara maruz kalsın ve müttefik ülkeler de o ülkenin gerçek anlmada bir mücadele yapmasına engel olsun. Bunun bir örneği var mı? Dünyada sadece hava operasyonu ile terörü bitiren bir ülke var mıdır? Yok. O zaman kara operasyonu yapacaksınız. Meclisten hükümet neden defalarca kara operasyonuna izin veren yetkiler aldı? İkna edeceksiniz. Diplomasi bunun için vardır. Dİplomaside başarılı iseniz niçin ABD ve Irak hükümetlerini ikna edemiyorsunuz? Ankara süreci vardı, bu süre içinde hem Barzani hem Talabani PKK ile silahlı mücadele yapıyorlardı. O zamanki hükümet onları ikna etmişti de siz niye edemiyorsunuz? Bu soruyu defalarca sorduk mecliste cevap yok. Kim size engel oluyor? Mecliste bunu açıkça söyleyin. bu konular ne mecliste tartışılıyor ne de diğer televizyon kanallarında. Hükümetin başarı sağlayamadığı konular varsa onları gündemden düşüreceksiniz ve öyle bir hava yaratacaksınız ki tek çare PKK ile masaya oturmaktır, istedikleri tavizleri vermektir… bunlar Türkiye’nin anayasal sistemini zedeleyecek bile olsa. Buna yakın demeçler veren siyasetçiler var. Maalesef yalnız iltidarda değil muhalefette de. Türk demeyelim, yurttaşlık bağı diyelim. Siz 1924 anayasasından beri tüm anayasalarımızda yer alan hangi etnik kökenden, hangi dinden, mezhepten gelirse gelsin bütün Türk vatandaşları Türk milletinin parçasıdır, anlayışını nasıl çıkarısınız anayasadan? Yani terörü bitirmenin bedeli bizim anayasal sistemimizin temelini sarsmak mıdır?

Yerel özerklik çerçevesi içinde bir anlamda Türkiye’nin devlet sistemini değiştiriyorsunuz. Başkanlık rejimi olacak, yarı özerklik olacak, Türk milleti kavramı anayasadan çıkacak, o zaman Türkiye başka bir devlet olacak. DÜnya’da hangi ülke terörü bitirme uğruna anayasal sistemini değiştirmiştir? Vaktiyle İspanya’da ETA bunu teklif etti, bize devlet içinde devlet niteliğinde haklar verin dediler. ispanya hükümeti bunu elinin tersiyle reddetti.

İktidara hiçbir konuda güvenmediklerini söylüyor muhalefet partileri, bir tek konuda güveniyorlar, anayasa konusunda. Bugün Türkiye’de demokrasi, insan hakları, hukuk zedelenmişse bunların hepsinin sorumlusu anayasa. Anayasa olmasaydı bugün yaşadığımız sıkıntıların hiçbirini yaşamayacaktık, o manaya geliyor. Hangi madde peki?

Büyük televizyon kanalları bunları duymak ve duyurmak istemiyorlar. Evvelce bizim görüşümüze sık sık başvuran, bu gibi konularda tartışma programları düzenleyen kanallar birden bıçak gibi kesti bütün bunları. Halkın bunları duymalarını istemiyorlar. Başkan Bush hiçbir zaman terörle müzakere etmeyeceğiz demiş. Oğlu G.W. Bush da aynı şeyi söylüyor. Putin, ABD’lilere diyor ki o zaman Bin ladin öldürülmeden, siz onu Beyaz Saray’a davet eder miydiniz? diyor. İspanyol başbakanı terörle müzakereye oturmak terörün kısmen haklı olduğunu kabul etmektir diyor. Teröristler, bizimle masaya oturursanız sizin devlet sisteminizi etkilemeyecek ufak tefek taleplerle bu işi bitireceğiz, silahları bırakacağız mı dediler? Şimdi siz bunları söylediğiniz zaman kamuoyunda diyorlar ki bunlar barışa karşı, terörün bitmesine karşı, kan dökülmesinden memnuniyet duyan insanlardır. Söylediklerimizden bir tanesine cevap verin. ABD’li generaller bunları söylememişlerdir deyin.

BOP o kadar yanlış bir projeydi ki ölü doğdu. Obama ağzına bile almıyor bu lafı. Hedefi Ortadoğu’yu demokratikleştirmekti. Mevcut otoriter iktidarlarla işbirliği yaparak demokrasi getireceğiz diyorlardı. Bize sordu ABD’liler biz de dedik ki bu başından beri sakat bir projedir. Siz Ortadoğu’ya demokrasi getirmeye çalışıyorsunuz ancak Ortadoğu ülkeleri Müslüman ülkelerdir, Müslüman ülkelerde laiklik yoksa demokrasi de olmaz. Bu projenizde bir kelime ile laiklikten bahsetmiyorsunuz, İslam hukukuna göre eğiteceğinizi söylüyorsunuz. ABD eski orgenarallerinden Westley Clark vardı, NATO başkanlığı yaptı sonra da cumhurbaşkanı aday adayı oldu. O bir konuşma yaptı, videosu var. California, Commonwealth Club’ta. Ben muhafazakar kanatla konuştum ve bana dediler ki diyor, biz 5 sene içinde Ortadoğu’da 7 hükümet değiştireceğiz. Bu komplo teorisi değil. İran, Irak, Suriye, Lübanan, Libya, Sudan ve Somali. Siz başka bir ülkenin hükümetini değiştirme yetkisini kimden alıyorsunuz? Bunlar tartışılmıyor. Benim en son çıkan kitabım Uçurumun Kenarında Dış Politika, açın içinde 10 kasım 2009 tarihinde Mecliste yaptığım konuşma vardır. Bu konuşmada da ABD Word Policy dergisine dayanarak 29 Temmuz 2009 sayılı nüshasında, terör liderlerinin İmrali ve Kandil’in beyanları yayınlanıyor. Bu beyanların özü, biz hiçbir zaman silahı bırakmayacağız, ateşkes yapacağız ama hiçbir zaman silahı bırakmayağız. Kandil diyor ki silahsızlanmadan bahsetmenin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler var olmalarını sürdürmek için kendi savunma güçlerine ihtiyaçları olacaktır, 18 Mart 2009. İmralı diyor ki bazıları PKK’ya silah bırakma çağrısında bulunuyor. Bizim en çok yapabileceğimiz şey ateşkesten ibarettir. Öcalan söylüyor. bunu mecliste anlattık biz hükümet çıkıp da cevap veremedi. İspanya’da teröristlerin 1960‘tan beri öldürdükleri insan sayısı 869. Bizde 40.000’e yaklaştı. Biz böyle büyük bir sıkıntı çekeceğiz terörden ve İspanya’nın gösterdiği cesareti gösteremeyeceğiz.

Bunun bitmemesini isteyen irade olsa olsa terör örgütüdür. Oslo görüşmelerinde kim vardı? Türk hükümetinin görevlendirdiği insanlar ve PKK’nın temsilcileri. Başka kim vardı? Üçüncü bir devletin temsilcileri vardı. CHP’den Haluk Koç dedi ki İngilizdi. İngiliz büyükelçisi açıklama yaptı İngiliz değil diye, peki kimdi? Kimse bunu sormuyor. Toplantıya çağıran kimdi? Bu üçüncü devlet kendisi de terörle müzakere politikası mı benimsemiş? EL Kaide ile müzakere mi etmiş? Öyle bir hava yaratıldı ki ‘terörle müzakere edilmesini makul karşılamayanlar barış istemeyenlerdir’. Aynı şeyi Kıbrıs’ta söylediler, çözümsüzlük çözüm değildir diye. Sanki onların dışındaki herkes çözümsüzlük istiyor. Şehit ailelerini de kullanmaya çalışıyor bazıları. Öyle bir yansıtıyorlar ki bunu şehit ailelerinin hepsi İmralı ile müzakereye destek veriyor gibi. Türkiye’de konuşması gereken insanların konuşması lazım ama maalesef derin bir sessizlik var. En büyük görev siyasi partilere düşer.

Suç işleyen biri ile müzakere etmek bizim yasalarımıza göre ne anlama geliyor? Hukukçulara sormak lazım. Suçlularla işbirliği yaparak bir meseleyi çözmek ceza hukukumuza göre meşru mudur? Carlos var terörist, hapiste, onunla görüşerek onun başındaki örgütü ikna etmek yoluna giren oldu mu? Bu yöntemin benimsenmesinin yurtdışından da alkışlanması, basının da böyle bakması son derece şaşırtıcıdır. Şunu itiraf edelim, iktidar algı yönetiminde çok başarılıdır. Vatandaşlarımızın hangi konuyu nasıl algılamaları gerektiği konusunda çok ustaca hareket ediyorlar. Öyle bir hava yaratılıyor ki Türkiye’de, basın, medya yoluyla, en doğru politika iktidarın izlediği politikadır. Buna karşı çıkanlar Türkiye’nin menfaatine zarar veriyorlar. Yeni anayasaya karşı çıkanlar demokrasiye de karşı çıkıyorlar. Öyle mi acaba?

Parti konularını kamuoyu önünde tartışmayı arzu etmem. Bunun görüşüleceği yer parti organlarıdır. Ümit ediyorum ki genel başkan bu politikasını açıklamadan önce genel kurulda görüşmüştür. Genel başkan yıllardan beri süren politikayı kendi başına bir günde değiştirirse bu bizim geleneklerimize de çok uygun olmaz açıkçası. Bu parti şimdiye kadar izlenen politikalardan ayrılıp başka bir çizgiye geliyor. Acaba bu konuda bu güne kadar izlenen politikaların yanlış olduğunu düşündükleri için mi? Siz diyordunuz ki silah zoruyla çözüm dayatmaya çalışan bir terör örgütü ile müzakere yanlıştır, mücadele etmek lazımdır diyordunuz. Bunun yanlış olduğuna inanıyorsanız bunu ifade edeceksiniz. Açın bakın bu kitapta mecliste yaptığımız konuşmalara. Yeni CHP eski CHP olmaz, bir tane parti programı olur. Partinin resmi adı CHP’dir ve programı da 2008 yılında kabul edilen bir programdır. Ne değişti de bu politikaları değiştiriyorsunuz? O zaman siz programda yazılanların yanlış olduğuna inanıyorunuz. O zaman söyleyin. Partimiz büyük bir hata yapmıştır, biz doğrusunu yapıyoruz, terör lideri ile müzakere etmektir bunun yolu, deyin. Yeter ki anayasadan Türk milleti kavramını çıkartmayın, değerlerimizi değiştirmeyin, üniter yapıyı bozmayın gibi kayıtlar yok. Bugün Şahin Mengü arkadaşımız da yazmış, böyle kırmızı çizgileri söylemeden tutum belirlemek doğru değildir. Yeter ki samimi olun diyoruz. Koştuğumuz şart bu ve benzerleri. Bunu halka anlatmak o kadar kolay değil.

CHP’liler düşünen insanlardır. Bizzat sayın Kılıçdaroğlu’nun kandisi söylemiştir, bizim partimizde biat kültürü yoktur diye. Bizim partililerimiz düşünmeden her şeye onay veren insanlar değil. Onlarda tartışma, eleştiri kültürü yok ama bizde var. Atatürk’ün kendisi söylüyor, partide bir yanlışlık gördüğünüz zaman bunu mutlaka söyleyeceksiniz yoksa Partiye kötülük yapmış olursunuz diye. Bazıları diyebilirler ki biz şimdiye kadar yanlış işller yaptık, o zaman söyleyeceksiniz.

CHP’nin geleceğinden endişe duymuyorum çünkü CHP tarih boyunca daima doğruya ulaşmış bir partidir. En sıkıntılı zamanlarında bile ilkelerine sahip çıkmıştır. Her akla gelenin söylendiği bir parti değildir. Atatürk’ün koyduğu ilkeler var. Biz cumhuriyetten 2 ay önce kurulan bir partiyiz. Cumhuriyetin bütün reformlarına emeği olan bir partiyiz. Daha önce partimizin liderlerinden hangisi şiddete başvuranlarla masaya oturalım demiş?

Şimdi görev yapan arkadaşlarımız var, bazı milletvekilleri ile sizin kanal mülakat yapmış sanırım onlar da söylemişler. CHP görüşlerini sakınan, korkanların partisi hiç olmadı. Hem partiye hem ülkeye karşı görev saymışlardır bunu. Türkiye’nin bugünkü koşulları, medyanın beyin yıkama fonksiyonu, bunlar doğru ama CHP’lilerin farkı buradadır zaten. CHP bunun için yaşıyor.

CHP muhalefet sorumluluğunu üstlendiği dönemlerde hiçbir zaman iktidarın payandası olmamıştır. Bugün bu politikaları izliyorlarsa iktidara destek olma amacıyla değil bence bu söylediklerinin doğruluğuna inandıklarından. Bunların tartışılması lazım. CHP’nin bunları tartışmadan uzun yıllardır izlediği politikadan  köklü bir değişiklik yapmasını anlamak kolay değil. Bu görev de bugün mecliste görev yapan arkadaşlarımıza düşüyor. İnsan hayatı ile ilgili bir konudur bu. İnsani, siyasi ve tarihi sorumluluğu çok fazladır. İspanya bir kere bu hatayı yaptı ve özür dilediler.

Terör örgütü silah zoru ile hiçbir siyasi sonuç alamayacağını görmelidir. Dış bağlantılarını keseceksiniz, dış bağlantılardan bir sürü para aldıkları söyleniyor. BM 1373 sayılı kararı açın bütün devletlere terör örgütlerinin mali kaynaklarını kesme görevi veriyor. Bugün bu karar dünyada uygulansa PKK bu parayı bugün nereden bulacak? Demek ki uygulanmıyor. Başka dediğim gibi birinci sorumlu Bağdat hükümeti. Başbakanın  Maliki’yi suçlayan çok ağır sözleri var. Ama terörü topraklarından niçinn tasfiye etmiyorsun sözünü son zamanlarda duyamaz olduk. 11.000 Türk vatandaşı PKK tarafından Türkiye’den kaçırıldı 1990’lı yılların başında. Bunların çocuklarını PKK alıyor terörist yapıyor. Bağdat hükümetinin dağa çıkacak gücü yok peki, ovadaki kampı dağatacak gücü de mi yok? Daha önce bu kamp Atruş’taydı ve o zamanki Türk hükümetleri o kadar etkili girişim yaptılar ki kamp dağıtıldı. Şimdi niye yapamıyorsunuz? Gündemden kaldırılıyor şimdi yapılamayan işler. Her şey konuşuluyor geçmişi suçlamak için ama hükümeti rahatsız  edici bir konu olunca hemen gündemden düşürülüyor. İster yabancıların telkinleriyle olsun, ister başka nedenlerle olsun ama ne olursa olsun terör örgütü ile masaya oturmak çok sakıncalı bir iştir. Bugün bedelini yaşadık. Ailelerde ateş yanıyor, şehit verdik. Hakkari’nin Çukurca ilçesinde teröristler taciz atışı yapıyor orada uzman çavuşumuz öldü. Hani masaya oturunca bıçak gibi kesilecekti terör? Bunlara nasıl inanabilirsiniz? Kendilerine göre güç kaynağı terör. Terörü bıraktıkları anda güçleri yok. mecliste siyasetçiler oturup konuşacak, güneydoğuda eksiklerimiz var mı? onlar konuşulacak. Türkiye’de Bursa’da doğan bir insanın ortalama ömür beklentisi Şırnak’ta doğan bir insandan 16 yıl daha uzundur. Niçin? Devlet oraya hizmet götürememiş. Türkiye’nin en zengin bölgesi orasıdır, su kaynakları, petrol var. Nikel kaynakları Hakkari’de. Terör nedeniyle bu kaynakları değerlendiremiyorsunuz. Örnekleri de ortada kim size mani oluyor, sizden önceki hükümetlerin yaptıklarını yapmanıza? 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde 1 yılda verdiğimiz şehit sayısı 6. Şimdi bazen bir günde daha fazla şehit veriyoruz. Şu anda 20 mislinden daha fazla.

Çözüm diplomasi yoluyla terörün kaynağı olan Irak hükümetini ikna edip, zorlayıp veya ona rağmen Kuzey Irak’tan PKK’yı çıkartmaktır. Türkiye’nin askeri gücü ve halkın desteği terörün bitmesini kolaylaştırır. İspanya’da önce terörün dış kaynakları kesildi. Dış kaynaklar İspanya ile işbirliği yapmaya başlayınca ETA çöktü. Bunun yolu budur. İkincisi de teröristlere de silah zoru ile siyasi çözüm elde edemeyeceklerini göstereceksiniz. İngiltere’de, İspanya’da olduğu gibi devletten siyasi taviz almadan bırakacaklar silahları. Bunu yapmadığınız takdirde hangi tavizi verirsek terörü bitiririz diye yola çıkarsanız devletin rejimini bitirisiniz. Anayasamızı, devletin üniter yapısını teröristlerin istediği gibi değiştireceğiz, Türk mileti kavramından vazgeçeceğiz. Bakın bu politikayı, yatıştırma politikasını İngiltere 1938 yılında bir kere uyguladı sırf daha büyük savaş çıkmasın diye Hitler’İn Çekoslovakya’yı işgal etmesine göz yumdu. Sonuç, İkinci Dünya Savaşı çıktı, 60 milyon insan öldü. Yani şiddet yoluyla siyasi çözüm elde etmeye çalışanlara karşı izlenecek en yanlış politika yatıştırma politikasıdır. Tarih bunu gösterdi. Ama o devirde de bunu doğru iş diye sayanlar vardı. Neticede hepimize görev düşüyor. Basına da siyasetçilere de diplomatlara da. Bu dönemde hiçbir parti menfaati gözetmeden çalışma zamanıdır, dayanışma zamanıdır. Ben tekrar teşekkür ediyorum konuşma fırsatı verdiğiniz için. 


Bu belge Görsel Basın arşivinde bulunmaktadır.