Onur Öymen’in 5 Aralık 2011 Tarihli Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Mülakatı

Ben Dışişleri Bakanlığı’na girmeden önce önce Galatasaray Lisesi’ni sonra Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdim. Orada Doktora yaptım. 1964’te Dışişleri Bakanlığı’na girdim. Çeşitli kademelerde yurtiçinde, yurtdışında görev yaptım. Bu arada Kıbrıs’ta 4 yıl görev yaptım. Sonra da Büyükelçi olarak da Danimarka, Almanya ve NATO’da bulundum. Aşağı yukarı 2,5 yıl kadar da Dışişleri Müsteşarlığı yaptım. Ondan sonra ayrılarak siyasete girdim. milletvekili olarak iki dönem görev yaptım. 6 tane kitap yazdık bu arada. Daha çok dış politika ve uluslararası İlişkilerle ilgili. Almanya’da görev yaptığım sırada yurtdışındaki işçilerimizin sorunları ile yakından ilgilenme fırsatı buldum.

Hep böyle sorunlardan, sıkıntılardan bahsediliyor. Önce başarıdan bahsetmek lazım. Türk vatandaşları önce işçi olarak 1960’lı yılların başında başka bir kültür, başka bir din, başka gelenekler olan bir ülkeye gidiyorlar. Orada en zor işlerde çalışıyorlar ama kendilerini kabul ettiriyorlar. Çalışkanlıkları ile dürüstlükleri ile çocuklarını yetiştiriyorlar, onları Alman okullarında okutuyorlar. Ben oradayken yaklaşık 500.000 Türk çocuğu Alman okullarında okuyordu. 20.000‘den fazla Türk çocuğu da üniversitelerde okuyordu. Bu bir kere çok büyük bir başarıdır. Bunu öncelikle kabul etmek lazım. İkinci, üçüncü nesil Türkler daha da iyi uyum sağladılar, daha da başarılı oldular. İş hayatında, bilimde, sanatta, kültürde, sporda öne çıktılar. Almanya’nın en önemli bilimadamları arasında, sporcuları, ziraatçileri arasında Türkler de var. İşin bu boyutunu önce görmek lazım. Sorunlar tabiki var. Olmaması mümkün değil bu zor koşullarda. En önemlisi bence Almanya’daki yabancı düşmanlığıdır. Çünkü yabancı düşmanlığı oradaki vatandaşlarımızın can güvenliğini tehdit ediyor. Kendilerini güvende hissetmiyorlar. 20‘den fazla Türk vatandaşı maaalesef bu saldırıların sonucunda hayatını kaybetti ve bir çoğu yaralandı. Günlük yaşamlarında bunun sıkıntısını çok çektiler. İkinci sorun eğitimle ilgii. Çünkü eğitimde kendi ana dilleri eğitimi alanında bazı zorluklar yaşanıyor. Almanya’da eğitim merkezi hükümetin yetki alanında değil, eyaletlerin yetki alanında. Birçok eyalet Türkiye’de yetişmiş üğretmenlerin gelip Alman okullarında ders vermesini kabul etmiyor. Bu ciddi bir sıkıntı. Anaokulu problemi de var Almanya’da. Danimarka’da hemen hemen bütün çocuklar anaokuluna gidebiliyor, Almanya’da gidemiyor çünkü anaokulları kilisenin denetimi altında. Bu nedenle gönderemiyor Türkler. Özellikle maddi açıdan birden fazla çocuğu olan kişilerin anaokuluna çoccuklarını göndermeleri çok zor. Almanya’da anaokullarının sayısı da yetersiz. Bunlardan başka sorunlar da var tabi. Sosyal alanda, ekonomik alanda, işsizlik alanında çektikleri sıkıntılar var. Tüm bunları biliyoruz. Buna karşı çare bulacaksınız. Mesela bu yabancı düşmanlığı konusunda biz çok yoğun çaba gösterdik Alman TV’lerine sık sık çıkarak Alman toplumunu buna karşı bilinçlendirmeye çalıştık ve Almanya’da büyük bir tepki oluştu bu yabancı düşnamlığına karşı ama ne yazik ki bu sorunu bitiremediler. Sanki bir hastalık haline geldi Almanya’da. Eğitim alanında da çok çaba gösterdik. Türk çocuklarının anaokuluna gitmesi için dernekler kurduk. Öğrencilerin daha iyi eğitilmeleri için proje başlattık. Orada eğitim gören üniversite öğrencilerimizin her biri birkaç çocuğu alarak orada onları kendi kardeşleriymiş gibi eğittiler, derlerine yardımcı oldular, tiyatroye, kütüphaneye götürdüler. Çok başarılı bir proje oldu. Almanların da tabi bazı projeleri var ama yani doğrusunu isterseniz Almanların bu projelerinin çok da başarılı olduklarını söyleyemeyeceğim.

Bununla ilgili bir görevlileri var yabancılardan sorumlu bir makam var, sorunlarının çözümü için. Artık yabancıların sayısı çok fazla. Almanya’nın bununla baş etmek için daha kapsamlı bir teşkilatlanmaya ihtiyacı var. En kötüsü de Almanya, bu entegrasyon işini kendi meselesi sayıyor ve Türklerle yürütülecek bir proje olarak görmüyor. Biz her ne kadar Mümtaz Soysal Dışişleri Bakanı zamanında böyle bir antlaşma imzaladıysak da Almanya ile pek fazla yürümedi. Bir de orada tabi çok fazla terörist vatandaşımız var. Bunlarla mücadelede de her ne kadar Almanya PKK’yı yasaklasa da, mücadelede çok yeterli olduğunu söyleyemem Almanya’nın. Özellikle bunların Türkiye’ye iadesi konularında çok geride kaldılar. Türkiye ile Almanya araısndaki ilişkilerde özellikle Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkması nedeniyle en parlak dönemlerinden birini yaşamıyor. Bunun tabi orada yaşayan vatandaşlarımız üzerinde de etkileri oluyor. Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkan çevreler bu doğrultuda bir komuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Bu da oradaki vatandaşlarımızı üzüp, rencide ediyor. Oysa Almanya’yı ikinci vatanları gibi kabul ediyorlardı. Böyle bir ülkede Türkiye’ye karşı söylemler. Bir taraftan Almanya içinde hem aşırı sağcıların eylemleri hem terörist örgütlerin eylemleri, bunlara karşı hükümetin yeterli önlemi almaması orada yaşayan vatandaşlarımızı gerçekten üzüyor. Bu sorunların çözümleri için Türkiye ile Almanya arasında daha samimi bir işbirliğine ihtiyaç var ve bunun henüz kurulduğunu söyleyemem.

Bir Alman filozofu demiş ki biz Türkiye’den işçi bekliyorduk insanlar geldi demiş. Onları işçi olarak makina gibi çalıştıracaklar, sonra geri gönderecekler. Ama sonra Türkler ailelerini falan da getirince, oraya yerleşince bir sosyal boyut kazanmoş bu iş. İnsanların çoluğu, çocuğu var, onların eğitimi var, günlük yaşantıları var, kültür ihtiyacı var, pek çok ihtiyacı var. Şimdi Alman toplumu ile farklı yönleri de var her ne kadar entegrasyonu savunuyorsak da bu insanların kültürel kimliğinin de muhafaza edilmesi gerekiyor. Asimilasyon dediğimiz kültür özelliklerini kaybederek bir toplumun parçası olması bizim hedefimiz değil. Türkler de bunu istemiyor. Alman vatandaşlığına geçen pek çok Türk var fakat bunların hepsi hemen hemen kendi kültürel değerlerini korumak istiyorlar. Türkiye ile bağlarını korumak istiyorlar. Yani Türkiye’den kopartılmalarını hem onlar istemiyor hem biz istemiyoruz. Almanlar da asimilasyon konusunu açıkça söylemeseler de biraz bu bağlardan rahatsız olduklarının izlenimini veriyorlar.

Bizim Almanlarla birlikte açtığımız anaokullarından birini kundakladılar aşırı sağcılar. Bu üzüntü verici bir olay olduğu gibi hangi boyuta ulaştığını da gösteriyor. Fakat olumlu tarafı şu ki o zaman ki Alman Dışişleri Bakanı başkanlığında, yabancılarla uyum ve işbirliğini amaçlayan bir dernek kurulmuştu ve onlar da bu okulun yeniden yapılanmasında büyük katkı sağladılar ve bu aşırı sağcılara boyun eğmediler.

Bazıları bunu eski Nazilerin çocuklarının, torunlarının tahrik ettiğini düşünüyor. Bir de eski doğu Almanya’da özellikle işsizlik gibi sorunlar ortaya çıkınca bazı aşırı gruplar bunun sorunlusunun yabancılar, Türkler olduğunu söylediler. Onlar işlerimizi aldılar biz işsiz kaldık! Yani Almanya’da iki Almanya birleşmesinden sonra belli bölgelerde işsizlik arttıysa bunun sorumlusu Türkler’dir izlenimini yarattılar. O nedenle Türkler’e karşı saldırılar düzenlediler. Bu saldırıların önemli bir bölümünün eski Doğu Almanya’da çıkması tesadüf değil. Buna karşı işsizliğin gerçek sebebinin Türkler olmadığını anlatmakta Alman hükümeti yeterince etkili olamadı. Yani bu Almanya’da ciddi bir sorundur. Geçmişini düşünecek olursak Almanya’nın, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Naziler’in iktidara gelişi ve ondan sonra yaptıkları savaş hariç 20 milyon insanın hayatına mal olan aşırı şiddet uygulamaları insanların hafızasında çok ciddi kaygılar uyandırıyor. Her hangi bir Avrupa ülkesindeki aşırı sağcı hareket gibi görünmüyor da bu daha vahim, daha ciddi ve tehlikeli bir hareket gibi görülüyor. Almanya’nın özgürlükçü ortamından yararlanıyorlar. Bunların aşırı sağcı partileri var. Bu partiler her ne kadar Liberal Parlamento’da temsil edilmiyorsa da bazı eyaletlerin parlamentolarına girecek kadar oy aldılar. O nedenle bunlara yakından bakmak lazım. Hem Almanya için hem orada yaşayan diğer Türkler ve yabancılar için bir tahdit unsuru olmaktan çıkarılması lazım.

Çözüm için Türkiye ve Almanya’nın daha kapsamlı, daha ciddi içerikli bir işbirliği yapması lazım. Sorunların birlikte espit edilmesi lazım. Türkiye’den kaynaklanan sorunları, Türkiye’nin açık kalplilikle kabul etmesi lazım, Almanya’nın da benimsemesi lazım ve bu sorunların birlikte masaya yatırılıp çözüm önerileri aranması lazım. Şimdi Türkiye ile bağlantılı sorunları da var Almanya’daki Türklerin. Özellikle Alman vatandaşlığına geçmiş olanların Türkiye’deki haklarının kaybolmaması lazım. Buna da Türkiye’nin bir çare bulması lazım. Türkiye’nin Almanya’daki Türkleri, altın yumurtlayan bir tavuk gibi görmemesi lazım. yani çalışssınlar, para göndersinler, Türkiye bu paralardan yararlansın ekonoinin kalkınması için, biz onlara karşı yeterince katkı sağlamayalım, bu olmaz. Oradaki vatandaşlarımıza mutlaka katkı sağlamak lazım, onlara sahip çıkmak lazım, belki hükümet düzeyinde daha kapsamlı bir örgütlenme lazım bu konuda.

Almanya’da eğtim gören, çalışan pek çok insan var. Bunlar Türkiye için bir hazinedir. Bunların içinde Türkiye’ye dönüp yerleşenlerin sayısı çok yüksektir. Bu Türk sanayisi açısından inanılmaz bir nimettir. Bilimadamları var çok sayıda. Alman üniversitelerinde eğitim veren çok sayıda değerli insanlarımız var. Bunların Türk üniversitelerinde eğitim vermesi lazım. Orada birikimi olan insanlar var. Türkiye’ye dönüp iş kurmak isteyenler için özel bir katkı sağlanması lazım. Şimdi Çin’in kalkınmasında en önemli katkıyı sağlayan unsurlardan biri yurtdışında eğitim gören, para kazanan, sermaye sahibi olan Çinlilerin Çin’de yaptıklar ıyatırımlardır. Biz Çin’in sağladığı bu başarıyı Türklere de sağlayabiliriz. Yurtdışında yerleşik olup da Türkiye’de yatırım yapmak isteyen vatandaşlarımıza maalesef bürokratik güçlükler çıkartıldığını görüyoruz. Oysa bunların projelerinin desteklenmesi lazım. Yurtdışındaki işadamlarımızın, eğitimcilerimizin, bilimadamlarımızın, sanatçılarımızın, kültür insanlarımızın desteklenmesi lazım. ABD’de, Fransa’da, Kanada’da yaşayan Türkleri büyük bir değer, servet gibi görürsek bütün dikkatimizi sadece sorunlara değil de bu potansiyele de çevirirsek, o zaman inanıyorum ki çok daha doğru bir iş yapmış oluruz. Sanayi için düşünün mesela, Türkiye’de neler yapılmaz bu değerlerle. Yeter ki onları bilelim ve değerlendirelim.


Bu belge Konferanslar, Konuşmalar arşivinde bulunmaktadır.