Onur Öymen’in Beykent Üniversitesi Televizyonuna Verdiği Mülakat, 9 Aralık 2011

Bu gençlerin, halkın protesto gösterilerini, ayaklanmalarını iki ayrı grupta düşünmek lazım. Bir tanesi bir kere dünya çapında baktığımız zaman dünyadaki yerleşik düzen özellikle ekonomik düzen çok ciddi sıkıntılara yer açıyor, gelir dağılımı bozukluğuna yol açıyor, yüksek oranda işsizliğe yol açıyor. Sosyal tedbirler yeterli değil. O bakımdan dünyanın genel kuralları şimdiye kadar uygulanan genel yaklaşımlar halkta tepki uyandırıyor. Bu tepkiler bir çığ gibi bir ülkeden başkasına sirayet ediyor. Aynen sizin dediğiniz gibi 1968 olaylarında olduğu gibi bir ülkenin sınırları içinde kalmıyor çünkü her ülkenin gençleri özellikle bu sıkıntıları, kendi hayatlarına doğrudan doğruya yansıyan bu probleri protesto ediyorlar. Daha iyi, daha adil bir düzen istiyorlar. Yani açıkçası kapitalizmin her derde deva olacağı inancı bu gelişmelerle iflas etmiştir. Özellikle ABD ve Avrupa’da yaşanan büyük ekonomik kriz, mevcut kurum ve kuralların artık geniş halk kitlelerini tatmin edecek sonuçlar vermediğini, sosyal destek önlemlerinin alınmadığını ortaya koymuştur. Bütün bunlara karşı dünyada genel bir tepki var ve bu tepkinin başını da gençler çekiyor. Bu bir. Ortadoğu’da farklı. Çünkü diğer ülkelerde, Hindistan’da, Şili’de, Yunanistan’da ortaya çıkan tepkiler neticede demokratik yapılara sahip ülkelerin içindeki gençlerin, bu demin söylediğimiz mevcut düzene tapkileri. Oysa Ortadoğu’da olmayan bir demokrasiyi getirmek için mücadele ediyorlar. Yani çok uzun yıllardan beri hemen hemen hiç yani 20.YY’ın başlarından beri İran’daki demokratikleşme hareketi bir tarafa bırakılırsa, Türkiye hariç tabi, bu bölgeye hiç demokrasi gelmemiş. Dünyada insanların demokrasi içinde yaşadığını gören bu ülkelerin halkları artık otoriter ve diktatoryal rejimlere tepki gösteriyorlar. Ortadoğu’da durumun bir başka özelliği var, evvelce bu ülkeler otoriter rejimlerle yönetilirken büyük devletler bundan ciddi rahatsızlık duymadılar hatta hiç rahatsızlık duymadılar. Çünkü onlar için önemli olan bu bölgelerdeki petrol ve doğal gaz yataklarının kendi çıkalarına işletilmesiydi. Çünkü büyük devletlerin ekonomileri açısından bu olağanüstü önem taşıyordu. Yani bölge halkı demokratik olsun da varsın bizim çıkarlarımıza hizmet etmeyecek yönetimler de iş başına gelsin demedi kimse. Herkes kendi çıkarını düşündü. Ama bu noktada artık bu ülekelrin halkı da patladı ve bu baskıcı rejimlere daha fazla devam edemeyeceklerini söylediler. Bu noktadan sonra iki seçenek var önümüzde, bir tanesi bu ayaklanmaların sonucunda görevden uzaklaştırılan eski otoriter liderlerin yerine kim gelecek? Yani halkın istediği, halkın özlemlerine cevap verecek, çağdaş, demokratik yönetimler mi gelecek? Yoksa gene bir şekilde büyük devletlerin dümen suyundan gidecek, içeride de din faktörünü siyasete hakim kılıcak şeriat düzenini güçlü biçimde uygulayacak liderler mi gelecek? İşte burada tehlike başlıyor. Çünkü yapılan ilk seçimlerde hem Tunus’ta hem Mısır’da görüldü ki daha çok otoriter dinci partiler daha fazla oy kazanıyor. Böylelikle bu ayaklanmaların başlangıcında en azından beklenen hedeften uzaklaşılmış oluyor. Mısır’da oyların %60‘ından fazlasını Müslüman KArdeşler ile onlardan daha da radikal Selefiler aldı. Bu ne demek oluyor? Bunun için mi yapılmıştı bu ayaklanma, bu halk hareketi, bize daha da dinci, daha da otoriter, kökten dinci bir rejim gelsin diye mi yapılmıştı? Tunus’ta seçimler oldu açık farkla dinci bir parti kazandı. Libya’da daha seçim olmadan geçici konsey ilan ettiğimiz şeriat devleti olacak. Suriye’de işte ayaklanmalar var fakat anlıyoruz ki orada da Müslüman Kardeşlerin duruma hakim olma niyetleri var. Bu biraz zaman alacak öyle anlaşılıyor ki bölgenin gerçek bir demokrasiye, çağdaş bir dünya anlayışına kavuşması çok kolay olmayacak. Bir de dünyanın seçici davrandığını görüyoruz. Yani ayaklanma mesela Libya’da, Suriye’de olunca tepki gösteren ülkeler, Bahreyn’de olunca tepki göstermiyor. Bahreyn’deki ayaklanmaların Suudi tankları ile bastırılmasına bir tepki yok. Türkiye de aaynı havaya giriyor. Tepkisi yok. Türkiye bir yerde burada Batı ülkeleri kime tepki gösteriyorsa ona tepki gösteriyor. Halkı sokağa dökülmemiş fakat son derece otoriter rejimlerle yönetilen ülkeler ile ilgili bir şey söylendiği yok. Ne büyük devletler söylüyor ne Türkiye söylüyor. Bu da çifte standart getiriyor. demek ki biz demokrasi, indan hakları, vs. sözlerini kullanırken gerçekte bundan bahsetmiyoruz da değişmesini istediğimiz bazı yönetimlerin değişmesi için tavır sergiliyoruz. Yani sadece çatışma olunda aklımıza geliyor demokrasi, insan hakları. Ama bir ülkede halk henüz sokağa dökülmemişse biz o ülkeyi sanki demokratik bir ülke gibi kabul ediyoruz ve onlara yöneliik hiçbir eleştirimiz yok. Yanlış olan bu. Türkyie’nin de buna dikkat etmesi lazım. Çünkü Türkiye emperyalizme karşı direnişin bir ürünü olan bir devrim ile kurulmuş ve bütün doğu halklarının emperyalizmden kurtuluşu hedefi ile Atatürk yola çıkmış, bunu kendisi de söylüyor. Bizim gibi bir ülkenin bu konuda daha dikkatli olması lazım. Başka ülkelerin izdüşümünde, dümen duyunda politika izler gibi bir izlenim vermemesi lazım. Bunu yapamayacaksanız, gücünüz yetmiyorsa, büyük devletlerden farklı, tüm bölgeyi kapsayan bir politika izleyecek tutumunuz, durumunuz yoksa, o zaman bu kadar aktif bir şekilde ortaya çıkmayacaksınız, başka devletlerin buradaki jandarması rolünü oynamayacaksınız. İnsan hakları ile ilgilenmek doğru, bölge ile ilgilenmek doğru ama ilkeli olmak ve çifte standart uygulamama kaydı ile.

Bu insanlar büyük zahmet ve emekle okulları, üniversiteleri bitiriyorlar fakat bitirdikten sonra çoğu zaman işsiz kalıyorlar. Yani gençler arasındaki işsizlik hemen hemen tüm ülkelerde genel işsizlikten daha fazla. Türkyie’de %25 civarında mesela, her ne kadar %10 dense de, gençlerin %25’i işsiz. Daha üniversitede okurken umutsuzluk ile okuyorlar. Bu üniversiteyi bitirince bu kadar güçlükleri aşıp da diplomamızı alınca ne olacağız? Bu insanlar evlenecek, bunların ailesi olacak, çocukları olacak. Yani işsiz olarak hayata atılmak gerçekten tahammül edilemeyecek bir durumdur. Yani ekonomik düzen bu sonucu doğuruyor. Burada temelde bir yanlışlık var. Şimdi AB de kabul ediyor, AB temel yasasını oluştururken isabetli davranmadık, gözden geçirip yeni bir temel yasa kabul edelim diyorlar. Onlar da farkındalar ki bu idare edilemeyecek bir duruma gelmiş. Demokrasi ile övünen AB ülkelerinin iki tanesinde İtalya ve Yunanistan’da, seçimle gelmemiş yönetimler hükümette. Demokrasilerde bürokrat hükümeti var mı? Halk kimi seçerse, hangi partiyi seçerse o iktidar olur. Ama bütün siyasetçiler kenara çekilecek teknisyenler ülkeyi idare edecek. Çünkü artık demokratik yöntemlerle bu ülkelerin yönetilemeyeceğini anladılar. Öyle kurallar var ki, tabi yönetimlerin de hataları var kabul etmek lazım, ama onun dışında o kadar dar bir ceket içine hükümetler kurulmuş ki orada bir esneklik yok. Bir hareket marjı yok. Kriz halinde durumu düzlentecek mekanizmalar ön görülmemiş. Bedelini halk ödüyor ama. Gençler, işsizler, sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Aynı sorunlar Türkyie’de de var aslında am gençler pek fazla tepki gösteremiyorlar, gösterildikleri zaman da çok sert polis tepkileri ile karşı karşıya kalıyorlar. Tutuklanıyorlar,aylarca hapiste kalıyorlar. Tepkileri olmadığı ya da durumdan memnun kaldıkları için değil de tepki göstermenin bedelinin çok yüksek olduğu için Türkiye’de diğer ülkelerdeki gibi gençlik hareketleri görülmüyor. Bunu yapana ağır cezalar verirseniz o zaman toplumda demokrasinin getirdiği subapları tıkamış oluyorsunuz. Bunlar yanlış şeyler.

İran Şahı, Afgan Kralı gelip Türkyie’den ilham almışlar, Atatürk’ün tavsiyelerini sormuşlar, ne yapmamız gerekir diye, Atatürk de çeşitli vesilelerle Türkyie’nin örnek bir devlet olması gerektiğini söylemiş. Ama bugün Türkiye demokrasi örneği olacak durumda mı? Dünyada en fazla gazetecisi hapiste olan bir ülke basın hürriyetine öncülük yapabilir mi? Kadın-erkek eşitliinde 122.sırada olan bir ülke bu konuda bölgeye örnek olabilir mi? Yargı bağımsızlığında örnek olabilir mi? Maalesef uluslararası istatistiklere göre Türkiye dünya ülkeleri arasında demokrasi sıralamasında 89.sırada geliyor.

Kadınların toplum hayatında çok özel sorumlulukları var. Yani bir ailede eşi issiz ise kendisi işsiz ise o aileyi nasıl kurup, yetiştirecek? Hayatın sıkıntılarını çekenlerin başında kadınlar geliyor ve aile içi şiddete ve çevvre baskısına da maruz kalıyorlar bu kadınlar. Türkiye gibi ülkelerde en dertli insanların başında kadınlar geliyor. O bakımdan bu tepkileri kadınların göstermesi şaşırtıcı değil bence. Erkekler de bu tepkileri gösteriyorlar çünkü bir çoğunun geleceğe ait umutları kalmamış. Yani piyangodan çıkar gibi iş. Üniversiteyi bitirdiniz ama iş garantisi yok. Diyelim ki 4 çocuktan birinin işi olmayacak, o nasıl yaşayacak? Bu sıkıntıları daha tahsil yaşlarında hissediyorlar ve buna tepki gösteriyorlar. Bu tepkileri sağlıklı değerlendirmek lazım ve onlara kızmak yerine ders almak lazım, acaba biz nerede hata yaptık demek lazım.

1968 hareketleri Fransa’da başladı, Fransa’da 5.cumhuriyet döneminde de oldukça otoriter bir rejim vardı, De Gaulle zamanında. Üniversitelerde ciddi bir rejim vardı, aşırı disiplin altında idi gençler ve ekonomik sıkıntılar da vardı. Buna tepki gösterdiler gençler ve bu tepki yayıldı başka taraf. Savaşın bitmesinin meyvelerini halk yeteri kadar alamadı ve çok sıkıntılar oldu, eğitim ve ekonomik alanda. Bir taraftan da patronaj yönetimi Fransa’da vardı. De Gaulle’un uslubu bir asker olarak yumuşak tavırlardan biraz daha farklı ve otoriterdi. Bu tabi başka ülkelere de yayıldı ve 68 olaylarının altına bakacak olursanız Frans’dan çıkıyor da niye başka yerden çıkmıyor, daha sonra Almanya’ya ve Türkyie ‘ye de sirayet etti. 68 olayını o günün şartlarında görmek lazım. Bir de Soğuk Savaş dönemiydi. iyi niyetle yapılan hareketler bazen istismar da edildi. Bazı çevreler tarafında. Şimdi daha değişik bir dünyada yaşıyoruz. İletişim araçalrı bu kadar yaygın değildi, tüm dünya ülkeleri birbirine bu kadar temas edemiyordu, şimdi daha yaygın. Dünyanın her tarafında olan biteni herkes görüyor ve başka ülkelerde yaşayan insanlarla kendini kıyaslıyor. Başka ülkelerde daha demokratik, daha rahat, özgürlükçü, liberal ve işsizliğin az olduğu bir hayat varsa kendi hayatında bu yoksa insanlar buna tepki gösteriyorlar. Tunus hareketlerinni arkasında biraz da bu var. Kendileri bir cendere içinde yaşıyor öteki tarafta çıkıyor insanlar sokağa protesto ediyor, seçime gidiyor, oy kullanıyor, iktidarı deviriyor. O zaman buna tepki geliyor. Aç, işsiz kalıyorlar üstelik birde baskıcı bir rejimde yaşıyorlar. Bu artık tahammül edileme bir noktaya gelinince insanlar kendilerini yakmaya başladı. Bunun nereye varacağı da önemli. Eğer bu ayaklanmalari bu halk hareketleri başka cins otoriter rejimlere dönüşürse, bu kadar emeğe, insan kaybına ve zahmete yazık olur.


Bu belge Konferanslar, Konuşmalar arşivinde bulunmaktadır.