Son Eklenenler:
- Kıbrıs’ta beklenmedik gelişmeler – Onur Öymen – Cumhuriyet Gazetesi – 18 Nisan 2025
- SPUTNİK AJANSININ ADANA MUTABAKATIYLA İLGİLİ SORULARINA KARŞILIK VERDİĞİM MÜLAKAT 27 OCAK 2019
- ODA TV’DEN NURZAN AMURAN’A VERİLEN MÜLAKAT 27 EKİM 2019
- 3 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 99. yıldönümü Hakkında 25 NİSAN 2019
- CUMHURİYETTE “ ABD’NİN AMACI DEVLETÇİKLER OLUŞTURMAK” ADLI MÜLAKAT 24 AĞUSTOS 2019
- GAZETE DURUM’DAN BAHADIR SELİM DİLEK İLE MÜLAKAT “VETO HAKKINI SONUNA KADAR KULLANMALIYIZ 23 MAYIS 2022
- Cumhuriyet gazetesi Tuncay Mollaveisoğlu imzasıyla ve “Türkiye Geri Adım Atamaz” başlığıyla yayınlanan mülakat 22 TEMMUZ 2019
- ABD BAŞKANI TRUMP’IN AMERİKA’NIN 1987 TARİHLİ ORTA MENZİLLİ NÜKLEER SİLAHLAR ANTLAŞMASINI (INF) ASKIYA ALMA KARARIYLA İLGİLİ OLARAK SPUTNİK HABER AJANSINA VE BAŞKA YAYIN ORGANLARINA VERİLEN DEMEÇ 22 ŞUBAT 2019
- Türkiye’deki Demokrasi, İnsan Hakları, Basın Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğü Alanlarındaki Eleştiriler Hakkında 21 KASIM 2019
- Erdoğan ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence görüşmesi ardından 18 EKİM 2019
CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen’in ART TV’ye Verdiği Mülakat-3 Kasım 2010
CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen’in ART TV’ye Verdiği Mülakat
03 Kasım 2010
Sunucu: Sayın Öymen, hoş geldiniz.
Onur Öymen: Hoş bulduk efendim.
Sunucu: Şimdi sıcak bir haberimiz var. Başbakan Erdoğan’ın CHP’ye eleştirileri, MHP’ye eleştirileri ve güncel konularla ilgili. Dilerseniz önce onu dinleyelim, ardından sohbetimize başlayalım.
Onur Öymen: Tabi, tabi.
Sunucu: Evet Sayın Öymen, Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları böyleydi, ki biz de zaten bu başlıklar üzerine konuşacağız. Neyle başlayalım? Dilerseniz, gündemin en önemli başlıklarından terörle başlayalım.
Onur Öymen: Tabi terörle başlayalım ama daha önce müsade ederseniz bir şey hatırlatayım, maalesef çok değerli bir siyasetçiyi, çok değerli bir devlet adamını dün kaybettik. Mehmet Can, eski Adalet Bakanı. Fakat o daha çok kamuoyunda “Kadirli Kaymakamı” olarak bilinirdi. Çünkü ağaların baskısına direndiği için bir sembol olmuş, bir yöneticiydi. Ve ağaların baskısına, Kadirli’de, başka görev yaptığı yerlerde direndiği için uzak yerlere sürülmüştür. Kars’ın Tuzluca ilçesine, o zaman Tuzluca, Kars’a bağlıydı, oraya sürmüşlerdi ve biz de birkaç üniversite öğrencisi olarak, rahmetli Bülent Tanör ile, Cem Eruğur ile ve bir iki başka arkadaşla dayanışma için oraya gitmiştik. Biz yaz tatilimizi de Tuzluca da geçirmiştik. Bunu hatırlatmak istedim. Türkiye’nin çok değerli insanları hayatını kaybedince, onları hatırlamakta yarar var. Onlar Cumhuriyet’in temel değerleriydi, Cumhuriyet’in omurgalarıydı, onun anısının önünde ve verdiği mücadelenin önünde saygıyla eğiliyoruz.
Sunucu: Biz de Art ailesi olarak Sayın Can’a Allahtan rahmet, sevenlerine ve ailesine baş sağlığı ve sabır diliyoruz. Sayın Öymen, bunu hatırlattığınız için de çok teşekkür ediyoruz. Şimdi dilerseniz terör diyelim, Türkiye’nin en çok başını ağrıtan mesele, malum Taksim’de haftasonu bir saldırı gerçekleşti ve son derece önemli aslında terörle mücadele. Ama son dönemde HSYK, resepsiyon, türban derken; üzeri örtüldü ama üzerinin örtülmemesi gerektiği bize çok çok acı bir şekilde hatırlatıldı. Can kaybı olmadı ama böyle bir olay yaşanmasını da kimse istemezdi. Tabloya baktığımız zaman, zaten uzun zamandır bir pazarlık mı var, eylemsizlik, derken nereye gittiğini de aslında çok kavramış değiliz.BDP ve İmralı sürekli terörle mücadelede bir adım atın, pazarlık masasında bir adım atın, yoksa eylemler devam edecek, hatta BDP kanalından barışa destek olun, mesajları gelirken; diğer taraftan da olacaklardan biz sorumlu değiliz mesajları da geliyor. İşte Taksim’deki saldırı dedik, arkasından İmralı’ya yapılan bir ziyaret, eş zamanlı olarak uzatılan bir eylemsizlik, neler söyleyeceksiniz?
Onur Öymen: Evet, şimdi önce şunu söyleyim, terörle mücadele bizim en önemli konumuzdur. Çünkü bir ülkede eğer can güvenliğini sağlayamıyorsanız; diğer konularda başarılı olsanız bile bunun pek bir kıymeti yoktur. Önce vatandaşları barış ve huzur içinde, güvenlik içinde yaşatacaksınız. Bakın dünyanın en güçlü ordularından biri bizim ordumuz. En iyi eğitimli terörle mücadelede en başarılı olardan biri, bizim ordumuz ama dünya barış endeksinde, yani vatandaşları güvenli ve huzur içinde yaşatma endeksi sıralamasında, Türkiye 121. sıradadır. Demek ki; bunu başaramamışız. En önemli konumuz budur. Şimdi bunu nasıl başaracağız? Bunu başarmanın yolu çok açık, basit ve bellidir. Eğer sizdeki terörün merkezi, karargâhı yurtdışında ise, sınırlarınızın öterinde ise; önce bunun oradan tasfiye edilmesi lazım. Bundan daha öncelikli bir mesele olamaz yani karargâh, merkez, liderler, cephaneler, eğitim kampı orada dura dursun, ama biz ona bir çare bulalım. Bulamayız. O, onlara size siyasi baskı yapma fırsatı verir. Onun için Kuzey Irak’tan PKK’yı tasfiye edeceksiniz. Dikkat ederseniz bu son günlerde, basında, kamuoyunda, siyasi çevrelerde tartışmalar yapılarken; bu boyutu işin tamamen göz ardı ediliyor. Sanki Irak’ın kuzeyinde bir terör yuvası yokmuş gibi, sanki bunu bertaraf etme zorunluluğu görevi hükümetin değilmiş gibi, onun dışında acaba İmralı ile nasıl temas etsek, efendim Kandil’e hangi mesajı yollasak, siyasi bir çözüm nasıl bulunsa, yabancılar hep bunu size telkin ediyor. Yani yıllardan beri size zorla diyorlar ki siz bunlarla mücadeleyi bırakın siyasi çözüm arayın. Şimdi biz geçen hafta, Brüksel’de idik. Karma parlamento komisyonu toplantısında, genişlemeden sorumlu komisyon üyesi, Stefhan Füle bir sunuş yaptı bu arada. İşte PKK teröründen de bahsetti.“Teröre, Türkiye siyasi bir çözüm bulsun veya bu meseleye bir siyasi çözüm bulsun” dedi. Ben dedim“yani siz terör örgütü ile müzakereyi mi öneriyorsunuz? Siyasi çözüm demek müzakere demektir”.“Hayır hayır kesinlikle müzakereyi önermiyoruz, geçmişte de önermedik, bugün de önermiyoruz, ilerde de önermeyeceğiz”. Egemen Bağış da, devlet bakanı, oradaydı, Sayın Bağış, o da kalktı dedi ki; “biz kesinlikle müzakere etmeyiz PKK ile”. Şimdi bakıyoruz İmralı’yı ziyaret eden bir eski BDP milletvekili dün diyor ki; “efendim temasları zaten yapıyorduk, temaslar zaten yapılıyordu İmralı ile, şimdi artık temas süreci, diyalog süreci bitti, müzakere sürecine başladık”. Müzakere ne demek? Pazarlık demektir. Başbakan bugün “pazarlık yapmayız” diyor. Yani pazarlık yapmayız demekle, pazarlık yapmamak aynı şey değil. Yapmayacaksın. Yani yapacağınız iş sizin, Kuzey Irak’taki, yurt dışındaki terör örgütünü bertaraf etmektir, tasfiye etmektir, bunun için o ülkenin sorumlu hükümetini ikna etmektir, Amerika’yı ikna etmektir, sizin göreviniz bu.
Sunucu: Çözüm sınırların ötesinden başlıyor.
Onur Öymen: Tamamen bunun dünyada bir tek örneği yok. Bunu defalarca söyledik. Kaç defa söylesek azdır. Bir ülkenin içinde bir terör örgütü olacak, o ülkeden komşu ülkelere saldıracak ama bulunduğu ülkede hiçbir güvelik gücü, bu terör örgütü ile mücadele etme sorumluluğu taşımayacak. Böyle bir şey dünyada var mı? Bir tek Irak’ın kuzeyinde var. Ne Irak hükümeti bu mücadeleyi yapıyor, ne Amerika yapıyor, ne Barzani yapıyor.“Sınırlı bir hava operasyonu için istihbarat desteği veriyoruz” diyorlar, bir kere kara operasyonuna kalkıştı hükümet, 3. gününde Amerikan Savunma Bakanı,“derhal durdurun, yoksa hava istihbaratını da keseriz”, dedi. Bu ne demek oluyor? Yani sizin demek ki o örgütü oradan tasfiye etmeniz arzu edilmedi. Yani o örgütü orada muhafaza edecekler, yani edilmesine göz yumacaklar, o örgütün askeri baskısıyla, terör baskısıyla Türkiye siyasi taviz verecek. Oturacaklar, anayasayı değiştirin diyecekler, yerel özerklik verin bize diyecekler, orada ekonomiyi de biz yönetelim diyecekler, askeri gücümüz de olsun diyecekler, sporu da biz orda düzenleyelim. Yani devlet içinde devlet kuracağız biz diyor. Bunu kabul etmezsen; silah zoru ile biz kabul ettiririz, diyor. Bunu diyen insanla siz müzakere ediyorsunuz. Yani dünyanın neresinde böyle bir şey oluyor? Carlos, ünlü terörist hapiste, onunla müzakere mi ediliyor? İşte başka terör örgütlerinin mensupları hapiste İspanya’da, başka ülkelerde bunlarla pazarlık mı ediliyor? Bir tek siz yapıyorsunuz. Ondan sonra da biz pazarlık yapıyoruz, biz görüşmeyiz diyor Başbakan. Anlaşılıyor ki; devlet yetkilileri görüşmüş. Ha siz görüşmüşsünüz, ha sizin namınıza, sizin emrinizdeki devlet yetkilileri görüşmüş. Ne farkı var? Siyasi açıdan bir farkı yok. Yani sizin sorumluluğunuz altındaki insanlar, emriniz altındaki insanlar, sizin namınıza gidip orada görüşme yapıyor. Bu yolla siz çözüm arıyorsunuz. Yani terörü bitirmek için terör liderlerinden, teröristlerden medet umuyorlar. Başka bir izahı yok. Ne oluyor? Ondan sonra eylemsizlik kararı aldık diyorlar, hem bombalar patlıyor, Taksim’in göbeğinde insanları yaralıyor, bereket ölen olmadı, intihar bombacısının dışında. Hemen gazetelerde haberler, nereden geliyorsa, hangi kaynaktan, efendim bu PKK saldırısına benzemiyor, işte efendim onlar kadınları kullanırdı bu erkek, yok saçı öyleydi, saçı böyleydi. Yani PKK’yı temize çıkartmak için medyalarda bir yaylım ateşi bir yayın. Sonunda anlaşıldı ki; PKK’lı bu saldırı yapan terörist.
Sunucu: Evet, 2004 yılında PKK’ya katılmış.
Onur Öymen: Katılmış, Habur’dan geçmiş. Yani bu PKK’yı temsil etmiyor da, Japonya’daki Aula örgütünü mü temsil ediyor?
Sunucu: Başbakan Erdoğan’ın da, Sayın Öymen, sözleri, şöyle bir cümlesi var; “canlı bomba ile ilgili çok daha farklı bağlantılar ortaya çıkacaktır”, diyor.
Onur Öymen: Neyse, o çok şey söylüyor, Danıştay saldırısından sonra da söyledi, neler olacak dedi. Fakat işte sonunda, neler olduğu görüldü. Yani böyle beyanlarla kamuoyunu kimse yanıltmasın, kimsede bir terör örgütünü hafife alacak tarihler konuşmasın, onların her sözünü bir senet gibi kabul etmesin. Defalarca şimdiye kadar eylemsizlik dediler, kaç eylem yaptılar, kaç tane insanımızın canına mal oldular. Daha yeni Hakkari’de bir din adamını öldürüyorlar, efendim oradaki masum vatandaşları öldürüyorlar, askerleri öldürüyorlar. Yani böyle bir örgütü muhatap almak, bence son derece yanlıştır. Terörle mücadelede kararlılığınızı kaybederseniz; oyunu kaybedersiniz. Bu kadar açıktır.
Sunucu: Şunu soralım Sayın Öymen, Taksim’de yaşanan terör yeni bir anayasa talebiyle yapılmıştır demek, böyle bir nokta atışında bulunmak doğru mudur sizce?
Onur Öymen: Şimdi bakınız bu iktidar BDP ile görüşme yaptı, bu konularda, “terörizmi nasıl bitiririz?” konusunda biliyorsunuz. Çıkar çıkmaz kapıdan, basına açıklama yaparken anayasa değişikliğinden bahsediyorlar. Demek ki; bunu konuştunuz. Demek ki; siz teröristleri tatmin etmek için devletin anayasasını onların da arzu ettiği veya kabul edebileceği tarzda değiştirmeyi ön görüyorsunuz. Bu başka türlü açıklanır mı? Sizin BDP ile yaptığınız görüşmelerden hemen sonra, terörü bitirme amaçlı yaptığınız görüşmelerden hemen sonra, “anayasayı da değiştireceğiz” demenin ne anlamı olur? İşte budur anlamı.
Sunucu: Evet. Nitekim anayasa çalışmalarının seçim sonrasına bırakıldığını, eylemsizliğin de 2011 seçimlerine kadar uzatıldığı düşünüldüğü zaman, bir anayasa pazarlığı olduğu ortaya çıkıyor.
Onur Öymen: Grup başkan vekili AKP’nin çıktı, açıkça “anayasadan Türk kelimesini çıkartacağız”, dedi. Daha ne desin? Bu neyin sonucudur? İşte bu gibi temasların, pazarlıkların sonucudur ancak. Kimin aklına gelmiş Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, anayasamızdan Türk kelimesini çıkaralım demek? Şu ana kadar kimin aklına gelmiş? Bu terör örgütü olgusu olmasa kimin aklına gelecekti? Belli ki; siz onları “ne şekilde tatmin edersek, ikna ederiz?” arayışı içindesiniz. Belki aracılar da kullanıyorsunuz, aracılı temaslar da yapıyorsunuz, bilemeyiz.Ama bildiğimiz bir tek şey var; sizin sınırınızın ötesindeki teröristleri tasfiye etmeniz için meclisten aldığınız yetkiyi kullanma cesaretiniz yok. Asker ne isterse veririz diyorlar. Asker sizden yetki istemiş. Askere yetki vermedikten sonra silah, cephane vereceksiniz, elini kolunu bağlayacaksınız, “şu sınırdan bir adım öteye gidemezsin” diyeceksiniz kara kuvvetlerine. Ondan sonra diyeceksiniz ki; asker ne isterse yapıyoruz ama görüyorsunuz ki bitmiyor. Demek ki; başka çözüm lazım. Efendim ekonomik-sosyal tedbirler. Ekonomik sosyal tedbirler terör olmasa da lazım. Terör varken de lazım. Onu zaten yapacaksınız. Ama siz o bölgede yaşayan insanlara bir torba kömür, bir çuval un, bulgur, makarna verdiniz diye terör bitmez. Bunu herkesin çok iyi anlaması lazım. Sosyal tedbiri gayet tabi alacaksınız. Almanya’dan bir sürü insanı oradan kandırıp, dağa çıkartıp, Kandil’e götürüyorlar. Almanya’da sosyal tedbir mi eksik? Onun için mi onlar dağa gidiyor? Bunu doğru okumak lazım. Terör örgütünün hedeflerini doğru okumak lazım. Bunlar devlet içinde devlet kurmak istiyorlar, daha sonra da bağımsız bir devlet kurmak istiyorlar. Biz bu gerçeği kendi kendimizden saklarsak, medyaları da kendi istediğimiz yönde yönlendirirsek; bu müzakereleri de sevinç verici bir olay gibi, dün akşam radyoda dinledim, dehşete kapıldım. Yani sevinçten havalara uçacağız, göklere uçacağız müzakere ediyoruz diye. İnanılır gibi değil. Yani Türkiye’yi getirdikleri duruma bakın.
Sunucu: Diğer konulara geçelim istiyorsanız. Başbakan Erdoğan’ın da değindiği önemli konulardan biri, resepsiyon tartışmalarıydı. Emre itaatsizlik var mı yok mu? CHP o zaman görevden alın dedi. “CHP mi bana akıl verecek?” dedi Başbakan Erdoğan. Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Onur Öymen: Vallahi, emir komuta içinde muhalefet olmaz, benim bildiğim askerlikte, emir verilir işte, şu tepeye saldırılacak, saldır derler. Şimdi de resepsiyona gidilecek, git mi diyorsunuz? Yani emir vererek mi resepsiyona insanları göndereceksiniz? Herkesin bir davete katılma katılmama takdiri vardır. Çeşitli sebepleri vardır, filan. CHP’ye gelince, biz ne için Sayın Gül Cumhurbaşkanı olduğundan beri katılmıyoruz? Efendim eşinin kıyafeti dolayısıyla değil, bunu açıkladık. Ben geçen yıl da söylemiştim. Sayın Cumhurbaşkanı bekar olsaydı da katılmayacaktık. Niçin? Çünkü bir Cumhurbaşkanı halkın ve meclisin oybirliği ile oy çoğunluğuyla, uzlaşmasıyla seçilir. Herkesi kucaklar. Herkesin Cumhurbaşkanı olur. Bir tek iktidar partisinin dayatmasıyla Cumhurbaşkanı seçilmesine tepki gösterdiğimiz için biz gitmedik. Yoksa cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışmıyoruz, gideriz ki çağırdığında ben de katıldım, gittim toplantılara, genel başkanımız da daha önceki dönemde gitti. Diğer arkadaşlarımız da katıldılar. Bizim Cumhurbaşkanını yok sayma gibi bir alışkanlığımız, yaklaşımımız yok. Ama şu var, seçilme usulünü yadırgıyoruz, buna tepki koyuyoruz. Bunun da göstergelerinden biri, onun bu tip sosyal davetlerine katılınmaması. Böylelikle Cumhurbaşkanı seçim yöntemine itiraz ettik. Biz onlara dedik ki;“sizin içinizde bir AKP milletvekilini Cumhurbaşkanı yapalım, ama bizim de oyumuzla olsun. Oy birliği ile yapalım. Yani sizin üç liderinizden birini meclise dayatarak Cumhurbaşkanı yaparsanız biz buna tepki gösteririz”, dedik ve gösteriyoruz. Mesele bundan ibaret. Yoksa Sayın Gül’ün şahsıyla ilgili, eşiyle ilgili değil, kişiliği ile ilgili değil. Doğrudan doğruya seçimin yöntemi ile ilgili.
Sunucu: Peki şunun da acaba payı var mı seçme usulüne, diyorsunuz zaten CHP olarak, biliyoruz. Ancak Sayın Gül’ün uygulamaları da bunda etkili olmuş olabilir mi? En son HSYK atamaları Gül’ün tarafsızlığını göstermesi için büyük bir fırsattı ancak …
Onur Öymen: Evet maalesef öyle anlaşılıyor ki; Türkiye’de bir Kayseri var, bir de geri kalan illerimiz var. Kayseri’ye özel bir tercihinin olduğunu, bu atamalarda Sayın Cumhurbaşkanı’nın görüyoruz, ama ondan ibaret değil. Yaptığı bütün atamalar, rektör atamaları da dahil olmak üzere, hepsinde hükümetin tercihi doğrultusunda hareket ettiğini görüyoruz. Oysa Cumhurbaşkanı tarafsız olacak. İktidara ne kadar yakınsa, muhalefete de o kadar yakın olacak. Ne kadar uzaksa, o kadar uzak olacak. Cumhurbaşkanı tarafsız olacak. Herkesi kucaklayacak, herkesin Cumhurbaşkanı olduğunu kanıtlayacak. Maalesef göreve geldiğinden beri Sayın Gül’ün bir çok alanda bu tarafsızlığı sergileyemediğini üzüntü ile görüyoruz.
Sunucu: Evet. Sayın Öymen, fikrinizi almak istediğim bir konu daha var. Aslında bence çok tartışılması gereken bir konu ancak çok fazla ön plana çıkartılmamış gazetelerde ve internet sitelerinde. Malum geçtiğimiz haftalarda en çok tartışılan, dillendirilen, eleştirilen konulardan biri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan gelen açıklamaydı. Yalçın- Kaya’nın üzerine bütün eleştiri okları gitti. En son olarak da Cemil Çiçek konu ile ilgili konuşmuş onu da aktarayım, demiş ki Çiçek,”bizim yargımız belli bir süreden beri medyatik olma çabası içinde. Bizdeki kadar yargı başkanlarının konuştuğu bir Avrupa ülkesi, demokratik ülke yoktur. Sonra yargı yıpranıyor deniyor. Bu aynı zamanda önüne gelecek güncel konularla ilgili konuştuğu için işin dava yönü de var. Bu da ister istemez yargı bağımsızlığını zedeliyor, herkes işini yapmalı” demiş. Uzun yıllar diplomatik arenada yer aldınız, büyükelçilik yaptınız, hemen şunu sorayım, Avrupa ülkelerinde de gerçekten bizimki kadar, yani böyle bir iddia doğru mudur acaba sizce?
Onur Öymen: Şimdi Sayın Çiçek’e tavsiye ederim, bu konuları biraz araştırsın, diğer ülkelerde ne olduğunu. Yüksek yargı mensupları kendilerini zorunluluk içinde hissettikleri zaman konuşurlar. Durup dururken konuşmazlar. Eğer siz onların bu şekilde konuşmasını zorunlu kılıyorsanız; o zaman işte konuşurlar. Amerika’da, bunun örneği var. Amerika devletinin ilk kurulduğu aşamada, bir Cumhurbaşkanı görevden ayrılacağı zaman hâkimleri tayin etmeye kalkmış. Ondan sonra yeni gelen Cumhurbaşkanı da bunun taraflı bir tayin olduğunu düşünerek bunu iptal etmiş. İptal etmeye kalkışmış. Yüksek mahkeme ile büyük bir tartışmaya girmişler ve yüksek mahkeme sonunda kazanmış, Cumhurbaşkanı boyun eğmiş. Yüksek mahkeme başkanın sözü çok ünlüdür. Diyor ki, “ABD şahısların devleti değildir, bir hukuk devletidir”. Bunlardan bizim hükümetimizin ders alması lazım. Türkiye bir hukuk devleti olacaksa; siz yargıçlarla tartışmaktan, yargı ile tartışmaktan vazgeçin. Siz hukukun üstünlüğünü sağlamaya çalışın. Eğer bugün Yargıtay başkanı, Danıştay başkanı, yüksek yargıçlar konuşma ihtiyacını hissediyorsa; bu hükümetin hukuk tanımaz, tavrına bir tepki göstermek ihtiyacı içindir.
Sunucu: Ne yazık ki; öyle değerlendirilmiyor. Yargının medyatik olma çabası içinde olduğu gibi bir takım yorumlar.
Onur Öymen: Bunlar çok yakışıksız sözlerdir. Yani Sayın Çiçek gibi tecrübeli bir siyasetçiye biz bu sözleri yakıştıramıyoruz. Lütfen saygı gösterin ve şunu idrak edin ki; siz Türkiye’nin mutlak hâkimi değilsiniz. Demokrasilerde mutlak hâkim olmaz. Ancak demokratik olmayan ülkelerde iktidar her şeye hâkim olmak ister, hem meclise, hem yargıya, hem yönetime, hem üniversitelere, hem basına, her şeye ben hâkim olacağım. Olursunuz ama o rejimin adı demokrasi olmaz.
Sunucu: Halkımızın takdirine bırakalım Sayın Çiçek’in sözlerini. Ve son iki dakikamıza girmişken başka bir konuya hemen geçelim. Malum bugün gözler CHP de. Aslında bugünün gündeminde var. Tüzük kurultayı tartışmaları. Ama en son gelen açıklama, bir kurultay yapılmayacağı yönünde ve 14:30’da, bugün bir parti meclisi toplantısı bekleniyor. Biz de takip edeceğiz ve gelişmeleri aktaracağız ancak sormak istediğim konu şu, şimdi bazı kesimler, AKP nitekim 12 Haziran olarak seçimi belirledi. AKP’nin seçim havasına girdiği ve hazırlıklara başladığını söylerken CHP’nin de hala kurultay yapalım mı yapmayalım mı tartışmaları içinde boğulduğunu ve bir seçim havasının olmadığını parti içinde söylüyorlar, bu eleştirilere bir yanıtınız olacak mı?
Onur Öymen: Biz seçime daima hazırız. Bütün örgütümüz seçim hazırlıklarını tamamlamıştır. Ben Bursa milletvekili olarak size söyleyeyim biz seçim startını Bursa’da çoktan verdik. Bursalı arkadaşlarımız, örgütümüz orada çalışmalara çoktan başladılar. Şimdi burada hukuka saygı göstereceksiniz eğer hukuki açıdan bir eksiklik olmuşsa; onu yerine getireceksiniz. Onun dışında da partinin bir kurultaya gitme ihtiyacı varsa ki pek çok partili böyle bir ihtiyacı dile getiriyor. Bu görüşleri parti değerlendirecektir. Ben inanıyorum yetkili organlar, gerekli zamanda gerekli kararı vereceklerdir. Ama bunların CHP’yi yıpratmasına kimsenin izin vermemesi lazım. CHP her zamankinden daha güçlü olarak seçime girecektir ve başarılı olacaktır. Yalnız kapatmadan önce ben size bir haber vereyim, sıcak bir gelişmeyi bu sefer de biz anlatalım. Biraz önce Meclis Dışişleri Komisyonuna, hükümet imzalı bir antlaşma geldi. Bu İslam Kalkınma Bankası ile yapılan bir antlaşma. Bu İslami finansman yöntemi ile ilgili. Bunun bir örgütü var, Türkiye de bu örgüte katılıyor. Bu antlaşmanın 18.maddesi diyor ki;“örgüt bütün çalışmalarını şeriat esasına göre yürütür”. Yani Türkiye, bütün çalışmalarını şeriat esasına göre yürüten bir örgüte üye yapılmak isteniyor. Biri budur. Diğeri de İslami usulle üretim yapacak firmalara destek olacaklar. İşte İslam Adalet Divanı’nın belli yetkileri olacak filan. Şimdi bütün bunlara karşı biz kuvvetli tepki gösterdik, CHP milletvekilleri olarak bu bizim anayasamızın laiklik ilkesine kesinlikle aykırıdır. Yani siz şeriat düzenini ön gören bir antlaşmaya üye olamazsınız. Efendim o maddeye rezerv koyduk, bu maddeye rezerv koyduk dediler. Bir maddeye çekince koyabilirsiniz ama tamamını kapsayan bir çekince konulamaz. Bütün faaliyetlerin tamamı şeriata göre yapılacak denildiğine göre, neresine rezerv koyacaksınız? Hepsine rezerv koymak lazım, o zaman da antlaşmanın manası kalmaz. Daha önce bir kere yaptılar bunu çok kuvvetli bir tepki gösterdik. Benzeri bir antlaşmayı getiremediler genel kurula yıllardan beri. Yine gelmemesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ve Türkiye’nin laikliğinin bu gibi girişimlerle tehlikeye sokulduğunu vatandaşlarımıza iyice anlatmamız gerekiyor. Laiklik kendi kendine tehlikeye girmez ama böyle girer. Böyle girişimler olursa Türkiye’de laikliği tehlike altına sokarsınız. Bizim de CHP’liler olarak görevimiz, Atatürk’ün en önemli ilkelerinden biri olan, Cumhuriyetimizin en önemli ilkelerinden biri olan laikliği, sonuna kadar savunmaktır. Laiklik giderse; demokrasi de gider. Herkesin bundan haberi olması lazım. Bu mücadeleyi bugün başlattık. Bu vesile ile de size sıcak haber olarak aktarmış olalım.
Sunucu: Çok teşekkür ederiz, hem stüdyomuza konuk olduğunuz için, hem de bizi bu haberle bilgilendirdiğiniz için Sayın Öymen. Çok sağ olun bir kez daha.
Bu belge Görsel Basın arşivinde bulunmaktadır.