Son Eklenenler:
- Kıbrıs’ta beklenmedik gelişmeler – Onur Öymen – Cumhuriyet Gazetesi – 18 Nisan 2025
- SPUTNİK AJANSININ ADANA MUTABAKATIYLA İLGİLİ SORULARINA KARŞILIK VERDİĞİM MÜLAKAT 27 OCAK 2019
- ODA TV’DEN NURZAN AMURAN’A VERİLEN MÜLAKAT 27 EKİM 2019
- 3 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 99. yıldönümü Hakkında 25 NİSAN 2019
- CUMHURİYETTE “ ABD’NİN AMACI DEVLETÇİKLER OLUŞTURMAK” ADLI MÜLAKAT 24 AĞUSTOS 2019
- GAZETE DURUM’DAN BAHADIR SELİM DİLEK İLE MÜLAKAT “VETO HAKKINI SONUNA KADAR KULLANMALIYIZ 23 MAYIS 2022
- Cumhuriyet gazetesi Tuncay Mollaveisoğlu imzasıyla ve “Türkiye Geri Adım Atamaz” başlığıyla yayınlanan mülakat 22 TEMMUZ 2019
- ABD BAŞKANI TRUMP’IN AMERİKA’NIN 1987 TARİHLİ ORTA MENZİLLİ NÜKLEER SİLAHLAR ANTLAŞMASINI (INF) ASKIYA ALMA KARARIYLA İLGİLİ OLARAK SPUTNİK HABER AJANSINA VE BAŞKA YAYIN ORGANLARINA VERİLEN DEMEÇ 22 ŞUBAT 2019
- Türkiye’deki Demokrasi, İnsan Hakları, Basın Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğü Alanlarındaki Eleştiriler Hakkında 21 KASIM 2019
- Erdoğan ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence görüşmesi ardından 18 EKİM 2019
TV8′de Erkan Tan’la Başkentten Programına Verdiği Mülakat-09 Kasım 2010
CHP BURSA MİLLETVEKİLİ ONUR ÖYMEN’İN TV8’E VERDİĞİ MÜLAKAT
09 KASIM 2010
Sunucu: Şimdi stüdyodaki misafirimize günaydın diyeceğiz, Onur Öymen sizinle ve bizimle birlikte, günaydın efendim.
Onur Öymen: Günaydın efendim.
Sunucu: İdari görev, yönetim görevi olmayınca biraz daha dinlenmiş gördüm yüzünüzü, doğru mudur?
Onur Öymen: Kendinizi her zaman görevde hissedeceksiniz siyasette, sıfatlar o kadar önemli değildir, makamlar önemli değildir, makamınız sayesinde adam olmaya çalışmak uygun olmaz. Bir Arap atasözü var. Diyor ki; “bir insanı insan yapan, makamı değildir, bir makamı makam yapan, oradaki insandır”. Önemli mesele, bir makamdayken, o makama mümkün olan en büyük katkıyı sağlamaktır, makamdan bir şey elde etmeye çalışmak değildir. Onun için ben gönül huzuru içindeyim. Hiçbir beklentim yoktu, şimdi de yok. Ama önemli olan, nerede olursanız olun, bir hizmet yapmaktır, memleketimize, partimize, onun için biz gönül huzuru içinde aynı hızla çalışmaya devam ediyoruz. Hiç merak etmeyin. Yan gelip yatanlardan değiliz.
Sunucu: Peki, efendim, bir şey demedik, olur mu? Sizi iyi gördüm demek istemiştim.
Onur Öymen: Şaka yapıyorum. Memleket ne kadar iyi ise; biz de o kadar iyiyiz.
Sunucu: İyi değil mi memleket yani? Dış politikada uçuyorlar bakın, Sayın Cumhurbaşkanımız Chatam House’da plaket alıyor, dış politikada Ahmet Davutoğlu harikalar yaratıyor, diyorlar.
Onur Öymen: Evet, diyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımızı kutluyoruz, inşallah daha yüksek ödüller de alır. Ama dış politikada marifet uçağı uçurmak değil, yere indirmektir, salimen. O aşamaya henüz gelmedi Türkiye. Dış politikaların hangi sorununda, hangi başarıyı sağladığımızı da bize söylerseniz; ondan memnun oluruz.
Sunucu: Öyle mi? Yani, kötü mü?
Onur Öymen: Belli başlı dış politika konularımıza bakın, hangisinde Türkiye elle tutulur bir sonuç aldı? Bunu bir söylerseniz biz de seviniriz. Mesela Ermenistan ile ilişkiler ne oldu? Geçen sene ahlar vahlar ile protokoller imzaladınız filan, sonra ne oldu? Azerbaycan ile ilişkilerimiz bozuldu, geri adım atmak zorunda kaldınız. Protokolleri buzdolabına koydunuz. Ermenistan’a geri adım attırmaya çalıştınız. “Karabağ meselesi çözülürse ancak yapacağız bu işi.”, dediniz. Ne oldu, çözüldü mü? Kürt meselesi ne oldu? Kuzey Irak’tan PKK’yı tasfiye etmek için meclisten yetki aldınız, kullanabildiniz mi? Size ne dediler? PKK ile müzakere edin. Biz CHP olarak ne diyorduk? Elinde silah olan terörist ile müzakere edilmez mücadele edilir. Ne oldu taksim meydanında? Sizin bu açılım süreciniz, temaslarınız, görüşmeleriniz ne sonuç verdi? Bakın geçen on gün önce biz Brüksel’deydik. Bu konular konuşulurken; “Kürt meselesine acil bir çözüm bulun”, dedi, genişlemeden sorumlu komiser, Stefan Füle, ben bir soru sordum. Dedim, “Siz elinde silah olan terörist ile Türkiye’nin görüşmesini tavsiye eder misiniz?”. “Kesinlikle etmeyiz, geçmişte de etmedik bugün de etmeyiz”, dedi. Orada Egemen Bağış vardı, hemen lafa girdi, “Biz hiçbir şekilde görüşmeyiz teröristlerle.”, dedi. Sonra çarşaf çarşaf çıktı gazetelerde görüştükleri, şimdi diyorlar ki;“Görüşürüz ama müzakere etmeyiz, pazarlık yapmayız.” Yani hal hatır sormak için görüşüyorlar. Ne var, ne yok? Neydi o günler falan, bunu mu konuşuyorsunuz? Görüşmek ne demek? Görüşmenin kendisi bir pazarlıktır. Onun için siz terörle pazarlık yaparak, terörü çözmeye çalışıyorsunuz. Yani terör örgütü liderlerinden medet umarak, terörü bitirmeye çalışıyorsunuz, terörü tasfiye ederek değil. Meclis size bu yetkiyi mi verdi? Gidin görüşün mü diye yetki verdi? Yoksa Kuzey Irak’tan PKK’yı tasfiye edin diye mi yetki verdi?
Sunucu: Ermenistan meselesini anlattınız, Kuzey Irak’ı anlattınız. Başka?
Onur Öymen: Kıbrıs meselesi ne oldu? Kıbrıs meselesinde ne diyordunuz? Efendim, doğrudan ticaret tüzüğü çıkarttık AB’den. Uygulatabildiniz mi? Beş yıl geçti, uygulatamadınız. Efendim, ek protokol için söz verdiniz, imza attınız, 29 Temmuz 2005 tarihinde, beş sene oldu, meclise onay için getiremediniz. Niçin? Çünkü karşı taraf gerekli adımları atmadı. Niye attıramadınız? Patrikanenin talepleri, yaptık, yapıyoruz, yapacağız. Niye yapamıyorsunuz? Çünkü Lozan izin vermiyor size. Bunu baştan bilmiyor muydunuz? Ege ile sorunları efendim çözdük, çözüyoruz. Bir tek sorun çözüldü mü? En küçük bir sorun çözüldü mü Ege ile ilgili olarak? Çözülemedi. Onun için böyle dış politikada başarı sözü söylemek çoktur, kolaydır. Önemli olan, sonuç almak. Şimdi yepyeni sorunlarla karşı karşıyayız, füze kalkanı diyorlar. Türkiye topraklarına yerleştirilecek bir füze kalkanının radar bölümü, Türkiye’yi çok ciddi sıkıntılara sokabilecek. Sizin kendi milli füze kalkanı projeniz niye yok acaba? Niye yapamadınız? Biz yıllardır hükümette, mecliste, bütçe komisyonunda, Milli Savunma Bakanlığı’nda, bunu söylüyoruz. Niye diyoruz, bizim milli füzesavar füze sistemimiz yok? Niye bir Türk Patriot sistemi kurulamadı? İsrail’in var, bizim yok. Niye yok? Efendim pahalıdır, mahalıdır falan. Şimdi, “NATO sistemine gireceğiz.” diyorsunuz. Peki, NATO sisteminde tetikte sizin parmağınız mı olacak? Siz istediğiniz zaman bunlar kullanılacak, istemediğiniz zaman kullanılmayacak, öyle mi? Yoksa sizin iradeniz dışında mı bunlar kullanılacak?
Sunucu: Adamlar istedikleri yere bu füzeyi gönderebilecek.
Onur Öymen: Gönderebilecek, bunun sonuçları ne olacak? Acaba bütün bu proje arkasında yatan sakın, İran’dan İsrail’e yönelik bir füze saldırısını engelleme amacı olmasın? Çünkü İran’ın elindeki füzeler,“Şahap3 füzeleri”, bir Türkiye’ye ulaşabiliyor, menzil olarak bir de İsrail’e ulaşabiliyor. Türkiye’ye İran’ın saldırması için bir sebep yok ama İsrail can düşmanı. Eğer Lübnan’daki Hizbullah örgütü ile İsrail arasında bir çatışma çıkarsa; İsrail diyor ki; “biz bunun karşılığında İran’ı vururuz”. Zaten İran’daki nükleer tesisleri vuracağı yolunda, İsrail’in, çok rivayet var. Bunun karşılığında İran ne yapacak? Elindeki füzelerle İsrail’i vuracak. Siz ne yapacaksınız? İşte bu füzeler İsrail’i vurmasın diye havada bunu imha edeceksiniz. Efendim, biz İsrail’e yönelik şeylere karışmayız. Füze ateşlendiği anda, siz füzesavar sistemini harekete geçiriyorsunuz, ateşlendiği anda adresi nerden biliyorsunuz? Nereye gideceğini nerden biliyorsunuz? Bilemezsiniz. Yani o füzelerin nereye ateşlendiğini bilemezsiniz.
Sunucu: Ateşlemeden soracaklar mı?
Onur Öymen: Soracaklar mı? Üstelik bizim geçmişte iki acı tecrübemiz var. Bunu halkımızın bilmesi lazım. Bir tanesi şu; İkinci Körfez Savaşı sırasında, biz Irak’tan gelebilecek olan füze saldırısına karşı NATO’dan geçici olarak füze kalkanı istedik. Patriot füzelerini istedik. Vermediler biliyor musunuz? NATO Türkiye’ye kendini koruması için vermedi. Niye? Fransa itiraz etti. Fransa itiraz ettiği için NATO konseyinden biz karar alamadık. Sonra bin bir güçlükle Fransa’nın üye olmadığı bir Savunma Planlama Komitesi var, oradan karar alarak füzeleri alabildik son dakikada. Şimdi Fransa şu anda Savunma Planlama Komitesine de üye oldu. Bugün aynı durum olsa; Fransa da aynı politikayı izliyor olsa, hiç alamayacaksınız NATO’dan. Ben kendi güvenliğim için NATO’dan füzesavar füze sistemi alamayacağım veya almakta büyük zorluk çekeceğim ama başka ülkelere bir saldırı olursa onu korumak için Türkiye’yi riske atacağım. Durum bu. Daha evveliyatı var. Küba Krizi sırasında ne oldu? Sovyetlerin Küba’ya füze yerleştirmeme karşılığında Amerika, Türkiye’nin haberi bile olmadan Türkiye sırtından taviz verdi ve Türkiye’deki Jüpiter füzelerini geri çekti. İsmet Paşa, Başbakan, diyor ki; “Benim haberim bile olmadı”. Yani bu işler böyle. Onun için savunmada kendinize güveneceksiniz önce, sonra tabiî ki ittifakın imkânlarından, NATO’nun imkânlarından mümkün olduğu kadar yararlanacaksınız. Ama kendi etkinizle, yetkinizle iradenizle kullanacağınız bir savunma sistemi olacak. İşte, biz yıllardan beri bunu anlatıyoruz hükümete. Parmaklarını oynatmadılar. Niye? Çünkü o zaman bir milyar dolarlık proje diyorlardı, bir milyar dolar Türkiye’nin bir aylık ihracatının onda biri. Ölçü bu. Üstelik bir günde peşin para ile ödemiyorsunuz.
Sunucu: Yapılabilir diyorsunuz.
Onur Öymen: Yapılabilir. Yani Türkiye’nin sorunları bunlarken; maalesef gündemimizde bambaşka konular var. Size daha vahimini anlatayım, dış politika konusunu bitirmeden önce. Geçen hafta meclisten bir antlaşma geçti, sizin haberiniz oldu mu? Basın pek yazmadı. Bu antlaşmalarla Türkiye İslam Kalkınma Bankası çerçevesinde kurulan bir İslam Finans kurumuna giriyor. Burada sadece İslami usulle çalışan firmaları desteklemek öngörülüyor. En vahimi şu, bir 18.maddesi var, diyor ki;“Bizim tüm faaliyetlerimiz şeriat esasına göre yapılır”.
Sunucu: Buraya girdik.
Onur Öymen: Buraya girdik.
Sunucu: E ne var?
Onur Öymen: Efendim, biz rezerv koyduk. Uluslararası Hukuk’a göre bir antlaşmanın tümüne rezerv koyamazsınız. Bir maddesi sizinle ilgili ise; bunu ben uygulamayacağım diye rezerv koyabilirsiniz. Ama size diyor ki;“Bizim bütün faaliyetlerimiz şeriata göre yapılacak”. Siz rezerv koyunca, “Türkiye rezerv koydu, artık, şeriata göre çalışmayalım” mı diyecekler? Yani laik bir ülke şeriat hukuku ile yönetilen, bütün faaliyetleri şeriat hukuku ile yönetilen bir kuruluşa üye yapılmak isteniyor. Biz kıyameti koparttık, CHP’liler olarak. Ama gene de Dış İşleri Komisyonu ve AKP oyları ile geçti. Genel kurulda, işte orada, bizim kullandığımız tabirle gökkubbeyi başlarına indireceğiz.
Sunucu: Ne var olalım, birçok uluslararası kuruluşa üyeyiz.
Onur Öymen: Tabi laiklik gitse ne olur? Hilafet gelse ne olur? Padişahlık kurulsa ne olur? Bu mantıkla gidersek; her şeyi sineğe çekebiliriz. Cumhuriyeti niye yaptık? Kurmasak ne güzel gidiyorduk padişahlıkla. Şimdi bu mantıkla gidersek; biz yüz sene geriye götürürüz. Türkiye çağdaş, laik, demokratik, uygar bir ülkedir ve bu ülkenin bu özelliklerini tahrip etmeye hiç kimsenin hakkı yok. Hükümetin de hakkı yok, ama yaptıkları budur ve bu yolda gidiyorlar. Bir siyasi parti, bir iktidar partisi, dünyanın neresinde anayasanın temel ilkesini ihlal ettiği için ve temel ilkesi karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu için mahkûm edilmiş, dünyada bildiğiniz bir örnek var mı? Biz hala tartışıyoruz yani Türkiye’de laiklik önemli midir, değil midir? “Artık laiklikten bahsetmeyelim, gereği kalmamıştır”. İşte biz bahsetmezsek onlar da bunu yapar. Türkiye’yi şeriat düzeni içinde yönetilecek bir kuruluşa üye yaparlar.
Sunucu: Demiş ki; bir seyircimiz, “Oktay Ekşi’yi de partiye alsınlar, CHP’nin misyonuna, vizyonuna uygun görülüyor. Kaçırmasınlar. Başkaları oradan buradan toplanıyor. Bir de yanına Uğur Dündar’ı aldılar mı, tek başına iktidarı garanti ederler.” İzmir’den Aydemir Yavuz.
Onur Öymen: Evet, Oktay Ekşi bizim çok saygı duyduğumuz, bütün halkımızın saygı duyduğu, çok değerli bir yazardır. Onun istifa etmek zorunda bırakılması basın özgürlüğü açısından, demokrasi açısından bir kara lekedir. Bizi esas üzen, basının ona yeterince sahip çıkmamasıdır, hatta bazı yazarların onun istifasının doğru olduğu yolunda yayınlar yapmalarıdır. Oktay Ekşi, tarafsızlığı ile bilgisiyle, dürüstlüğü ile cesareti ile Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmasıyla, Türkiye’nin övünç duyduğu bir gazetecidir. Siz, bu değerlerinizi harcayarak, Türkiye’yi daha demokratik bir ülke yapamazsınız.
Sunucu: Ama kendisi yaptı, diyorlar efendim. Adalet ve Kalkınma partililere küfretmiş.
Onur Öymen: Efendim, kimseyi şahsen hedef almadığı bellidir o yazıda ve daha sonra da düzeltti. “Belki biraz ayarı kaçırdım, fazla kuvvetli yazdım” falan dedi, ama başka yazarların neler yazdığını siz hatırlıyor musunuz? Ben şimdi söylemek istemiyorum neler yazdığını ama eğer söylersem utanacak insanlar olabilir. Sayın Başbakanın benim hakkımda söylediğini söylesem; yeter. Onun için biz bunları tekrarlamıyoruz.
Sunucu: Ben kaçırmışım.
Onur Öymen: Kaçırmışsınız ama ben size hatırlatmayayım ama insanlar bazen ölçüyü aşan demeçler verebiliyorlar, konuşabiliyorlar, yazılar yazabiliyorlar. Bunun için elli yıllık bir gazetecilik kariyerini sona erdirmek gerekmiyor. Eğer çok itirazınız varsa mahkemeye gidersiniz. Mahkeme suçlu bulursa mahkum eder. Ama bir insanın kariyerini nasıl elinden alırsınız? Gazeteciliğini nasıl elinden alırsınız? Hangi demokraside böyle şeyler oluyor? Neler yazılıyor? Amerikan basınını açın bakın. Kendi hükümetleri için neler yazıyorlar? Avrupa basınında neler yazıyorlar? Ama hiç kimse öyle yazı yazdı diye,“Ben bu gazeteci ile savaşacağım” demiyor, yabancı devlet adamı. Siz gazeteci ile savaşacağım diyorsunuz ertesi gün görevden alınmasını zorlayacak koşullar yaratıyorsunuz. Türkiye hesabına, basın özgürlüğü hesabına günahtır, yazıktır. Bakın Uluslararası Gazeteciler Derneği’nin, Bağımsız Gazeteciler Derneği’nin sıralamasına göre, Türkiye basın özgürlüğünde 122. sıraya düştü.
Sunucu: Ben dedim ki; milletin anasına küfretti, ona kızdı herkes, diyorlar. Ama siz ona cevap verdiniz.
Onur Öymen: Öyle yazmak suçtur da anasını ağlatanları eleştirmeksuç değildir.
Sunucu: Suç değildir. Başbakanın benim hakkında söylediğini duysanız yüzünüz kızarır dediniz.
Onur Öymen: Dedim.
Sunucu: Televizyonlarını yeni açanlar olabilir, bu cevabı duymamış olabilirler onun için yinelemenizi rica ediyorum.
Onur Öymen: Söyleyeyim açıkça. Başbakan dedi ki; Dersim tartışmaları sırasında, benden bahsederken “İnsanlıktan nasibini almamış” dedi. İnsanlıktan nasibini kimler almamıştır? Ne demek istiyor? Yani bunu söyleyen bir insan, Oktay Ekşi’nin umumi, kimseyi hedef almayan laflarını bahane ederek “ona savaş açacağım” diyor. Türkiye buralardan geçiyor. Türkiye’nin nereye gittiğini herkes çok iyi görsün. Böyle hükümete yaranmak için yazılar yazanlar, yayınlar yapanlar, çok iyi bilsinler ki; vatandaşın vicdanı aslında bunları kaldırmıyor. Bunları kaldırmıyor. Sayın Başbakan, Atatürk’e silahlı ayaklanmada bulunanlara sahip çıkıp, İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetiyor. Hitler yirmi milyon “silahsız” insanın, silahsız, öldürülmesinden şahsen sorumlu. Siz İsmet Paşayı..
Sunucu: Savaş sonu rakamlarından bahsetmiyorsunuz değil mi?
Onur Öymen: Hayır, o başka. Silahsız yirmi milyon insan, hepsi de Yahudi değil, çoğu Slav, yirmi milyon insanın ölümünden sorumlu ve siz Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı’nı, Atatürk’ün en yakın silah arkadaşını, buna benzetiyorsunuz. Buna hiçbir tepki yok toplumda. Ama Oktay Ekşi isim vermeden bir cümle kullandı diye hayatını bitireceksiniz, meslek hayatını bitireceksiniz. Türkiye bu noktaya geldi. Şimdi biz bunları konuşacağımıza, bir takım iç parti gelişmeleri, bilmem ne, kamuoyunu bunlarla meşgul ediyoruz. Türkiye’nin sorunları bunlar. Bunları konuşacağız.
Sunucu: Peki, partide olanlar sizi hiç mi üzerinde düşündürecek kadar etkilemiyor?
Onur Öymen: Şimdi gayet tabi, düşündürücüdür, yani biz bu olayların hiç olmamasını dilerdik, bu konuşmaların hiç yapılmamasını dilerdik, bu mümkündü çok da kolaydı. Çünkü bütün bunlar nereden çıktı? Belli ki; geçen kurultayda bir hukuki hata yapıldı. Yani daha önceki kurultayın, özel tüzük kurultayının kabul ettiği ve oybirliğine yakın bir oyla kabul ettiği, bir tüzüğü usulüne uygun olmayan şekilde askıya almaya kalkıştılar. Böyle bir önerge verildi. Usulüne uygun olmayan bir şekilde oylandı ve bu nedenle ciddi bir sıkıntı doğdu. Çünkü o işleme göre kurulan parti organlarının, o tarihten bu yana yaptıkları icraat, harcadıkları paralar tartışma konusu oldu. Şimdi bu durumda yapılacak iş basitti. Bunlar hiç olmadan, tabi referandumun sonucunu beklemek lazımdı, ondan önce bir şey yapılamazdı bunlar doğru. Ama hiçbir şey, bu gelişmeleri beklemeden Yargıtay Başsavcısı’nın uyarısı veya yazısını da beklemeden biz yeni bir kurultaya giderek bunu halledebilirdik.
Sunucu: Bunu lağvedebilirdiniz en azından.
Onur Öymen: Yani bu hukukun temek kuralı. Bir işlem bir yerde hatalı yapılmışsa; hangi kurumda yapılmışsa o kurumda düzeltilir. Yani bir yasa yapılırken bir yanlış yapmışsak; ne yapıyoruz? Hükümet mi düzeltiyor onu? Hayır. Gene mecliste düzeltiyoruz. Yeni bir yasa ile. Hükümet bir kararnamede yanlış bir işyarmışsa; ilgili Genel Müdürlük mü düzeltiyor? Yine hükümet düzeltiyor. Kurultayda yanlışlık yapılmışsa; bunu düzeltecek olan kurultaydır. Bu kadar açık. Bunu yapacağımıza biz, belki biraz geciktik, orada işte Yargıtay Başsavcısı’nın müdahalesi oldu, ondan sonra parti içinde hiç arzu etmediğimiz bir takım konuşmalar, çekişmeler oldu. Biz CHP olarak, benim kanaatim şu: Biz birbirimiz hakkında değil, birbirimiz ile görüşmeliyiz. Yani televizyonlarda birbirimizi eleştirmek, kamuoyu önünde birbirimizi eleştirmek, bize yakışmaz. Eğer bir söyleyeceğimiz varsa birbirimizin yüzüne söylemeliyiz, parti kurullarında söylemeliyiz. Ama kamuoyu önünde bizim iç tartışmalarımızı gündeme getirmemiz yanlıştır bence, yazıktır. Harcadığımız zamana yazıktır, enerjimize yazıktır. Biz enerjimizi demin anlattığımız konularda, olaylarda, bu iktidarın yanlışlarını düzeltmeye ve ilk seçimde iktidar olmaya harcamalıyız. CHP’nin iç çatışmalarını medyalara taşıyarak harcayacak zamanı yoktur, enerjisi yoktur. Bizim partimizi bir araya getiren, bizi güçlü kılan, temel ilkelerimizdir.
Sunucu: Bir operasyon düşünüyor musunuz orta yerde?
Onur Öymen: Şimdi aslında son aylardaki gelişmelere bakarsak, yalnız CHP üzerinde değil, Türkiye üzerinde ciddi bir operasyon olduğunu düşünmek kabil. Şunun için, belli ki Sayın Baykal’a yapılan bu komplo, kimin tarafından yapıldı ise; herhalde bir kişisel husumet sonucu değil, herhalde bir para sızdırmak için değil. Belli ki; burada partinin çizgisinden rahatsız olan, bir takım güçler, belki yurtiçinde, muhtemelen yurtiçinde, yurtdışında da bağlantıları olabilir, CHP’yi yörüngesinden saptırmaya çalışıyorlar.
Sunucu: Hangi çizgi bu özellikle? Hemen bir parantez açıyorum ama.
Onur Öymen: Yani çizgimiz belli. CHP’nin çizgisi nedir?
Sunucu: En çok neden rahatsız oluyorlar?
Onur Öymen: Bir kere bizim Cumhuriyetin değerlerine, laikliğe, çağdaşlığa, sahip çıkmamız, bazı çevreleri rahatsız ediyor. İki, yurtdışında dış politikada izlediğimiz çizgi, mesela elinde silah olan terörle müzakere edilmez, mücadele edilir diyorduk biz. E şimdi bu hükümetin politikasına uyuyor mu? Hükümet İmralı’da müzakere ediyor. Dolaylı müzakere ediyor. Adamlarını gönderiyor, belli ki orada bir diyalog içindeler terör örgütü ile. Terör örgütünden medet umarak terörü çözmeye çalışıyorlar. Kim karşı çıkıyordu? CHP. Ermeni konusunda, bu Ermenistan’ın Azeri topraklarını işgal etmesine rağmen sınırları açalım diye protokol imzalayan kimdi? Bu yanlışı mecliste biz dile getirmedik mi?
Sunucu: Kim karşı çıkıyordu dediniz.
Onur Öymen: Kim karşı çıkıyordu? Biz karşı çıkıyorduk.
Sunucu: Başka neye karşı çıkıyordunuz, en çok neden rahatsızlık duydular?
Onur Öymen: Kıbrıs konusunda, tek taraflı tavizlere karşı çıkan kimdi? Kimi rahatsız ediyor bizim bu politikalarımız? Hükümeti rahatsız ediyor her şeyden önce. Çünkü istedikleri gibi dış baskılara taviz vermeye yanaşmıyorlar.
Sunucu: İsrail?
Onur Öymen: İsrail konusunda, yapılan yanlışları kim anlattı? Mavi Marmara işindeki yanlışları kim anlattı? Ondan sonra Hamas konusunda yapılan yanlışları kim anlattı? Patrikhane’ye Lozan Antlaşması’na aykırı olarak taviz verilmesine kim karşı çıktı? AB ile ilgili olarak hükümetin yaptığı yanlışları, tek taraflı tavizleri kim dile getirdi? CHP.
Sunucu: Dilerseniz kapatalım.
Onur Öymen: Kapatalım. Şimdi bu yüzden ne oldu? Önce dediler ki; Baykal’ın kızının İsviçre’de bir milyon dolarlık hesabı var. Sahte belge çıkardılar. Seçimlerde kullandılar ve arkadan ne oldu? Partiye Alman Sosyal Demokrat Vakfı’ndan para yardımı yapıldı diye ki bu kapatma sebebi, sahte belge çıkarttılar. Alman Sefareti yayınladı, açıkladı sahte belge olduğunu. Sonra işte, Uğur Mumcu Vakfı’na Güldal Mumcu’nun başında olduğu, sivil polis adı altında adamlar gönderip baskı yaptılar. Fotoğrafı çekildi, bulamıyor insanlar hala. Sonra işte bu olay çıktı, komplo çıktı Baykal’a karşı. Bütün bunlar neyi gösteriyor? CHP hedeftedir. Basını dize getirdiler, orduya ne yaptıklarını biliyoruz, yargıyı dize getirmeye çalışıyorlar. Üniversiteleri dize getirdiler. Geriye kim kaldı? Ana muhalefet partisi. Ana muhalefet partisini de dize getireceksiniz ki; Türkiye bir dikensiz gül bahçesi haline gelsin.
Sunucu: Şimdi olanlar?
Onur Öymen: Ne zannediyorsunuz? Yani CHP’nin izlediği politikalar kimleri rahatsız ediyor? İçeride hükümeti rahatsız ediyor. Belli. Onun için biz bütün bu işlerde hükümetin sorumluluğunu dile getiriyoruz. Bu olanların bir tanesinde bir tek sorumlu yakalanamadı, düşünebiliyor musunuz? En olmadık cinayetler işleniyor, bir saç kılından bile sorumlusunu yakalıyorsunuz, buluyorsunuz ama ana muhalefet partisine karşı bütün bu komplolar yapılırken; hükümetin en küçük bir ipucu bulma kabiliyeti yok. Sizin istihbarat örgütünüz yok mu? Emniyetiniz yok mu? Ne yazıyor Hanefi Avcı kitabında? İşte bunun devletin güvenlik güçleri içindeki, emniyet güçleri içindeki belli eğilimli bir grup tarafından yapıldığı yazıyor.
Sunucu: Ya şimdi olanlar? Yeni yönetim de mi komplonun bir parçası?
Onur Öymen: Hayır. Yeni yönetim bütün bu çalkantıların sonucunda işbaşına geldi. Şimdi yeni yönetimi de yıpratmaya çalışmak muhakkak. Yani Sayın Başbakanın yeni yönetim, yeni parti liderimiz hakkında söylediklerine bakın. Belli ki; o da hedeftir. CHP ekseninden sapmadıkça, yörüngesinden sapmadıkça hedef olacaktır. Dikkat ederseniz bazı köşe yazarları, hükümete çok yakın köşe yazarları, kendi kendilerini CHP’nin teknik direktörü ilan ettiler, antrenörü ilan ettiler. Her gün bize akıl öğretiyorlar, CHP şunu yapsın, CHP bunu yapsın, CHP türban konusunda şunu yapsın, efendim terör konusunda bunu yapsın, işte AB konusunda şunu yapsın, diye bize akıl veriyorlar. Bizim akla ihtiyacımız varmış gibi, onların aklına. Bir kere bizi desteklememiş insanlar, CHP’ye yol göstericiliğe soyundular ve onun için partinin yeni yönetimini kendilerinin istedikleri çizgiye çekmeye çalışıyorlar. Unuttukları bir şey var, bize dokuz buçuk milyon insan oy verdi. Bize sahip olduğumuz ilkeler için, Atatürk’ün kurduğu parti olduğumuz için verdi. Bizim programımız için verdi, hedeflerimiz için verdi. Filanca köşe yazarının keyfi için vermedi.
Sunucu: Sevgili dostlar, Erkan Tan’la Başkentten programında hayat bugün de var. Programımız devam ediyor. Saat 9:40’ı gösteriyor. Stüdyomuzda CHP Bursa milletvekili, Sayın Onur Öymen bulunuyor. Bir komplo var, bu açık dediniz. Sayın Baykal’a bir komplodan bahsettiniz. Bugünkü olaylara kadar geldiniz. İsterseniz televizyonlarını yeni açanlar olabilir. Kim? Niye? Neden? Niçin?
Onur Öymen: Bu sadece tek başına bir olay değil, onu da anlatmaya çalıştım. Partinin bir Alman Vakfı’ndan para aldığına dair bir sahte belge çıkarttılar. Kim çıkartıyor bu belgeyi? Alman Sefareti açıkladı, bu belge sahtedir, diye. Ama baktık, davalar açıldı, soruşturmalar açıldı, bu belge üzerine, sanki sahiciymiş gibi. Alman Büyükelçisi açıklamasa; kimse bilmeyecek sahte olduğunu. Peki, bu sahtekârlığı kim yaptı? Devlet bunu bilemiyor. Baykal’a yönelik komployu niye yaptılar? Kim yaptı? Ne amaçla yaptı? Yani Baykal ile kişisel hesabı olan birisi mi? Son derece profesyonel bir iş. Hanefi Avcı’nın kitabını açın, kimin yaptığını yazıyor Hanefi Avcı. Peki, bunu niye yaptılar? Baykal’ın şahsına mı yönelikti? Yoksa savunduğu fikirlere mi yönelikti, partinin çizgisine mi yönelikti, partinin politikalarına, programına mı yönelikti, ilkelerine mi yönelikti? Bu iktidarı rahatsız eden nedir? Partimizin ilkeleri, partimizin programı, partimizin söylemi, dış baskılara karşı cesaretli duruşu, işte 1 Mart Tezkeresinin reddindeki öncü görevi, Ermenilerle yapılan son derece yanlış protokolleri durdurması, Dubai antlaşmasını durduran CHP. Yani bizim yaptığımız işler aldığımız oyun meclisteki iskemle sayısının çok üzerinde. Kıbrıs ile ilgili olarak AB ile yaptıkları sözleşmeyi, beş yıldır getiremiyorlar meclise, ek protokolü. Niçin? Çünkü biz bunun ne kadar yanlış ve haksız olduğunu ortaya koyduk. Halkın desteği bizim bu söylediğimizin yanında. Onun için bu komploları yapıyorlar. E, tek başına hükümet mi yapıyor? Dış desteği olabilir mi? Olabilir. Başka ülkelerde bunun çok örneği var. Yani bir ülkede iktidarın ya da muhalefetin izlediği bir takım politikalar bazı yabancı ülkeleri rahatsız ediyor ise; o ülkeler de yerel işbirlikçileri ile benzer işler yapabilirler. Kim yapmıştır Türkiye’de? Yurtdışında kimlerdir? Bunları bilemeyiz bunu hükümet bulacak, çıkartacak ama CHP’ye karşı şimdiye kadar yapılmış bu komploların bir tanesinin bile sorumlusunu yakalayamaması düşündürücü değil mi? Kimdi o, Sayın Baykal’ın kızının İsviçre’de bir milyon dolarlık hesabı var, diye sahte belge çıkaran?
Sunucu: Dediniz ki saç kılından cinayetler aydınlanıyor.
Onur Öymen: Saç kılından cinayeti bulan polis, elindeki sahte belgeye bakarak, bunu kimin yaptığını bulamıyor.
Sunucu: Ve hiçbirini bulamıyor, diyorsunuz.
Onur Öymen: Hiçbirini bulamıyor.
Sunucu: “Onur Bey’e söyle, kendilerini kandırmasınlar, o kaseti de hükümet koydu diyorlar, suçluyu bulmak kolay”. Muş’tan Ahmet. Tam o sırada ona yanıt veriyordunuz.
Onur Öymen: Ona yanıt veriyorduk, yani, bu gerçekleri halkımızın iyi görmesi, hangi partiden olursa olsun vatandaşlarımızın iyi değerlendirmesi lazım. Çünkü bugün bu partiye yaparlar, yarın başka parti. Geçen gün bir gazetede, Sözcü gazetesinde bir baş makale vardı. Başka bir komployu da başka bir lidere karşı yaptıklarına dair çok ciddi bir iddia vardı. Yaptıklarına dair çok ciddi, yani ilan etmemişler belki henüz. İlan etmek için yer arıyorlar diyor. Yani son derece ciddi iddialar var. Siz bunları yakalayamadıkça, Türkiye komplolarla yönlendirilen bir ülke haline gelir. Bugün bunu yapanlar yarın başkasına yaparlar, öbürsü gün başkasına yaparlar, Türkiye’yi istedikleri çizgiye getirirler.
Sunucu: Ama sadece Sayın Baykal gitmedi ki, siz de gittiniz.
Onur Öymen: İşte bu düşündürücü değil mi? Yani bir insana yönelik bir komplonun sonucunda onun savunduğu fikirleri savunan bütün bir kadro bir anda, görevden uzaklaşıyor veya görev almıyor. Yani bunun bir anlamı yok mu? Acaba rahatsız eden Baykal’ın kişisel durumu muydu, kişiliği miydi? Yoksa onun savunduğu fikirler miydi? Onun savunduğu fikirleri öteden beri savunan pek çok arkadaşımız var. Nerede bunlar şimdi? Nerede bu insanlar?
Sunucu: Yeni CHP istiyoruz biz, diyorlar. Yeni CHP diyorlar. Siz eskisiniz, zaten de çok antipatiksiniz, Dersim ile ilgili söyledikleriniz falan da milletin yüreğini burkuyor. Çıkıp çıkıp televizyonlara korku filmi gibi anlatıyorsunuz olayları. Hoşlanmıyoruz sizden, gidin artık, vitrini değiştireceğiz, diyemezler mi yani?
Onur Öymen: Daha daha neler söylerler. Bütün mesele şu; CHP Türkiye’nin en devrimci partisi, en eski partisi ama en devrimci partisi. Bizim altı okumuzdan bir tanesi devrimcilik. Şimdi devrimci bir partiye statükocu denir mi? Devrimci kimliğini partinin korumak için mücadele eden insanlara siz gericisiniz, statükocusunuz, Türkiye’yi laiklikten uzaklaştırmak isteyenler aslında ilericidir, demokrattır, derseniz bu insanın aklına zekâsına saygısızlık olmaz mı? Yani hayatımız boyunca, önce hiç kimse bize, ben şahsen kendim için söyleyeyim, bu kadar yıllık hayatımda bana hiç kimse statükocu demedi. CHP’ye muhafazakâr demedi.
Sunucu: Genel Başkan Yardımcısı oldunuz, demeye başladılar.
Onur Öymen: Bir anda baktık ki statükocu. Niye? Çünkü Atatürk’ü savunuyoruz. Atatürk’ü savundunuz mu, hapı yuttunuz. Atatürk’ü savunan insanlar ilerici olamaz, efendim devrimci olamaz. Atatürk sürekli devrimin insanı.
Sunucu: Efendim, ben o zaman TRT’de idim. Siz bizi misafir etmiştiniz, Almanya’da, Büyükelçimizdiniz. Herkes sizi çağdaş Türkiye’nin gülen yüzü, nezaketli insan, nazik insan, işte ilerici insan falan olarak takdim ediyordu.
Onur Öymen: Sizler yanlış anlamışsınız. Biz meğersem, dinozor, tutucu, statükocu, gerici, niçin? Çünkü bu iktidara karşı çıkıyoruz. İktidara karşı çıktınız mı her türlü yaftayı hak edersiniz. En gerici sizsiniz, efendim gelişmelere karşı olan sizsiniz, iktidarın yaptığı bütün icraat demokratikleştirmenin gereğidir, ama sizin Atatürk devrimlerine sahip çıkmanız gericiliktir. Şimdi bu zihniyeti, her gece televizyonlarda, bazı konuşmacılar, bilaistisna, hep bunları anlatıyorlar. Dikkat ediyor musunuz son zamanlarda Atatürk’ün düşüncesini, uygarlığı, çağdaşlığı, laikliği savunan kaç kişi var televizyonlarda?
Sunucu: Canım bulmuşsunuz, kendinize göre bir Atatürk yaratmışsınız, gerçek Atatürk o değil diyorlar.
Onur Öymen: Diyorlar. Gerçek Atatürk’ün ne olduğunu Atatürk’ten öğrensinler. Atatürk’ün kendi sözlerine baksınlar, Nutuk’u okusunlar, yaptığı konuşmalara baksınlar, herkes böyle Atatürk’ü, “Atatürk aslen bize benzerdi”, falan diye yıpratmaya çalışmasın. Fakat dikkatinizi çekerim, şimdi sağ olunuz, sizin sayenizde bu görüşlerimizi halkımıza açıklayabiliyoruz. Ama evvelce bizi haftada üç defa, dört defa çağıran bazı kanallar, şimdi aylarca semtimize uğramıyorlar. Niye? Çünkü bizim düşüncelerimizin halk tarafından duyulmasını istemiyorlar. Türkiye’de bu iktidar gibi düşünmeyen, çağdaş, devrimci, Atatürkçü, ilerici, dünya ile bütünleşmek isteyen, uygar, değişimden yana insanların sesinin duyurulmasını istemiyorlar.
Sunucu: Ama siz Türkiye’yi içe kapatmak isteyenlerin yüzü ve sesisiniz.
Onur Öymen: Kim demiş?
Sunucu: Diyorlar.
Onur Öymen: Kim demiş?
Sunucu: Bazı gazeteciler öyle yazıyorlar. CHP içe kapatıyormuş, siz de bunun en önemli aktörlerinden biriymişsiniz. Biz artık sizi geri plana koyup yeni CHP istiyoruz.
Onur Öymen: Bizim hayatımız, bütün hayatımız, hem meslek hayatımız, hem siyasi hayatımız Türkiye’yi dışa açmakla geçti. Bakın AB konusunda bizi eleştirmeye kalkıyor bazıları. 630 sayfalık kitap yayınladık biliyor musunuz, CHP’nin AB ile ilgili görüşlerini yansıtan? Tam 630 sayfa. Açın bir satırını da deyin ki; “Türkiye’yi, Avrupa’ya, dünyaya kapamak istiyor, CHP”. Yani mümkün mü bu? Ama böyle rivayetlerle, tevatürlerle yıpratmak Türkiye’de moda olmuş. Bir tarihte ne diyorlardı? “Ortanın solu Moskova yolu”. Şimdi bunlar komünist oldukları için mi ortanın solunu savunuyorlardı? Değil mi? Buna benzer böyle suçlamalarla CHP’ye yaftalar yapıştırarak, bizi olduğumuzdan farklı halka göstermek istiyorlar.
Sunucu: Ama biz demedik ki efendim, kendi Genel Başkanınız söyledi, yeni Genel Başkanınız, ben mi uydurdum yeni CHP lafını?
Onur Öymen: Şimdi yeni CHP, yeni yönetim anlamında kullandığını söyledi. Yeni CHP diye bir şey olamaz, dün akşam Sayın Deniz Baykal bir televizyon programında söyledi; bir Koç otobüslere çıkıyor, arkadan bir Hakiki Koç, Özkoç, yok bilmem ne… illa başına bir sıfat mı ekleyeceksiniz? CHP, CHP! Değişim mi? Değişim gayet tabi var. Yani Fransız Sosyalist Partisi adını mı değiştiriyor? İspanya Sosyalist Partisi, PSOE, 1982 yılında iktidara gelirken bir slogan üretti. “her şey değişim için”. Her şeyi değiştirdiler, partinin adını değiştirmediler. Değil mi? Alman Sosyal Demokratları her gün değişiyor, herkes değişiyor. Hepimiz değişiyoruz.
Sunucu: Bunu kime söylüyorsunuz şimdi?
Onur Öymen: Şimdi diyorum ki; CHP’nin sıfatını değiştirmek gerekmiyor. Zaten sıfatını değiştirme önerisinde bulunan da yok. Yani bir önerge görmedim ben ki; kurultaya da partinin adını değiştirelim desin. Köklü değişiklikler yapan partiler olmadı mı? Oldu. Mesela İngiliz İşçi Partisi. Niye? Geldiğinde biliyor musunuz siz, Partinin üyelik kartları üzerinde bütün üretim araçları devlete ait olacaktır, diye yazıyor. Marksizm’den geliyor. Onun için çağdaşlaşma hamlesi yaptılar. Bizim geleneğimiz ne? Bizim geleneğimiz Atatürk’ten geliyor. Atatürk, en çağdaş düşünceyi temsil eden insan, sürekli devrimi temsil eden insan. Yeni CHP demek, eğer partinin bütün kimliğini değiştireceğiz anlamında bunu kullanıyorsanız, reddi miras demektir. Yani geçmişi reddediyoruz biz, yepyeni bir siyasi oluşum olacağız. Bunu da söyleyen yok. Genel Başkan da bunu söylemiyor, kimse de söylemiyor.
Sunucu: Korku İmparatorluğunu da ben söyledim Onur Bey? Yıkılanlardan olduğunuz için, Korku İmparatorluğunu yıktık…
Onur Öymen: Şimdi, ben parti içi konuları medya önünde tartışmayı hiçbir zaman istemedim, hiç yapmadım. Siz benim ağzımdan bugüne kadar herhangi bir partili hakkında bir şey duydunuz mu? Bir söz, bir eleştiri duymadınız. Ama şunu söyleyeyim, siyasete giriyorsanız korkmayacaksınız. Hiçbir şeyden korkmayacaksınız. Korkuyorsanız, girmeyeceksiniz. Çünkü siyasetçiler, milletvekilleri halkı temsil eder. Halk korkmaz. Türk halkı en zor şartlarda korkmamış, bugün hiç korkmaz. Onun için hiç kimse insanları şu veya bu şekilde korkutmaya boşuna teşebbüs etmesin, çünkü korkacak insanların siyasette yeri yok. Cesaretiniz yoksa siyaset yapamayacak, yapamazsınız. Bakın bu iktidar korku üzerine siyaset yapıyor. Kuzey Irak’a müdahale için meclisten yetki alıyor, dış baskılardan korkuyor, geri adım atıyor. Asker gönderiyor bir haftalığına, üçüncü gününde çek askerini diyorlar, korkuyor dış baskılardan geri çekiyor. Yani kaç tane örneği var. Ama bizim, CHP’nin korku ile siyaset yapması mümkün değil. Biz tavsiye ediyoruz, diğer partiler de korku ile siyaset yapmasınlar. Bizde kimse korkmaz.
Sunucu: Şimdi, konuştunuz da ben demedim ki; Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu kendi partisindeki bir değişikliğin ardından bunu söyledi.
Onur Öymen: Şimdi onun ne amaçlarla ne söylediğini en iyi kendisi bilir, kendisi bunu cevaplandırır. Ben de şu anda parti sözcüsü konumunda değilim, ben kendi görüşümü söylüyorum. Benim görüşüm şudur: Siyasete girdiyseniz; korkuyu portmantoya asarak gireceksiniz. Korkarak siyaset yaparsanız, görevinizi yapamazsınız. Hiçbir gün dâhil, yani korkuyla efendim bir makama ulaşacağım, korkuyla efendim ben bir yerde kalacağım diyorsanız boşuna zaman harcamayın.
Sunucu: Şimdi tamamen Onur Öymen dönemi bitti mi? Bu sert, böyle anlattığı zaman sanki korku filmi gibi izliyoruz, hükümetin dış politikadaki başarısızlıklarını. O dönem bitti mi şimdi yani? Yeni CHP’de siz var mısınız?
Onur Öymen: Onur Öymen diye bir dönem hiçbir zaman olmadı, CHP’nin dönemi oldu, CHP’nin ilkeleri dönemi oldu. Bizi biz yapan, bizi CHP’li yapan, hepimizi bir araya getiren, hepimizi birlik yapan bizim temel ilkelerimizdir, temel programımızdır. Onun için bizim bunların dışında bir şey söylememiz mümkün değildir.
Sunucu: Hiçbir idari göreviniz yok mu CHP’de şu anda.? Milletvekilliği dışında.
Onur Öymen: Şimdi, ben bu görevi, yani Genel Başkan Yardımcılığı görevini yaklaşık yedi yıl yaptım. Yedi yıl, az bir zaman değil. Gayet tabi ki görev devredeceğiz, gayet tabiî ki başka arkadaşlarımız görev alacak. Ama siyasetle bağımı kestim, mademki ben görev almıyorum, partide kendimi sorumlu saymıyorum diyemeyiz. Yani bu partide üye olduğunuz sürece mutlaka sorumluluk taşıyacaksınız. Milletvekili olduğunuz sürece taşıyacaksınız, olmasanız da taşıyacaksınız. En yüksek rütbe CHP’de sade üyeliktir. Bu insanlar hiçbir şey beklemeden gece – gündüz, yaz - kış çalışıyorlar. En yüksek rütbe odur. Onun için hepimiz partinin sorumluluğunu taşıyoruz. Hepimiz partinin ilkelerine bağlı insanlar olarak, bu sorumluluğumuzu her koşulda yerine getireceğiz. Şunu unutmayın ki; CHP’de partinin rezervinde olan ve cumhuriyetin rezervinde olan binlerce insan var. Her alanda var. Bugün partide, yönetimde görev almayan, ama kendi alanında son derece değerli, hizmetler veren, birikimi olan hukukçuklar var, ekonomistler var, her alanda insan var. Şimdi bizim görevimiz, parti olarak görevimiz bütün bu birikimleri bir araya getirmektir. Bizim feragat edeceğimiz bir insan yok, bir kişi yok. Herkesin bilgisinden, birikiminden, tecrübesinden yararlanacağız. Senin adamın, benim adamım diye bir ayrım yapılamaz CHP’de. Benim babam derdi ki; rahmetli, “Duvara dayanma yıkılır, insana dayanma ölür.” Eskiler böyle dermiş, yani kimsenin adamı olmayacaksınız. İlkelerinizin adamı olacaksınız ve ben inanıyorum ki; bütün CHP’liler ilkelerinin adamıdırlar. Kendi kişisel beklentileri uğruna bu ilkeleri feda edecek insan bizde yoktur.
Sunucu: Çok teşekkür ederiz katıldığınız için kolaylıklar dileriz.
Bu belge Görsel Basın arşivinde bulunmaktadır.