İzmir Basın Toplantısı

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in
İzmir Basın Açıklaması
11 Mart 2010

Çok değerli arkadaşlar, öncelikle örgütümüzün, Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyelerinin başarılı çalışmalarını bir kez daha kutlamak istiyorum. Kendileri hem partimiz hem de ülkemiz için övünç kaynağı olan işler yapıyorlar. Bunları büyük bir zevkle izliyoruz. İzmir’in her konuda ülkeye örnek bir il olacağı inancını taşıyoruz. Bütün illerin İzmir’den öğreneceği çok şey var. İzmir aynı zamanda çağdaşlığın, uygarlığın, sosyal demokrasinin kalesidir. Bu nedenle buradaki hemşehrilerimize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, son günlerde ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler hakkındaki görüşlerimi ifade etmeden önce bu sabah aldığımız acı bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. Çok değerli karikatüristimiz Turan Selçuk, İlhan Selçuk’un kardeşi hayatını kaybetmiş. Bu üzüntümüzü sizinle paylaşmak istiyorum. Buradan ailesine ve tüm milletimize baş sağlığı diliyorum. Turan Selçuk namını tüm dünyada duyurmuş çok başarılı bir sanatçıydı. Aynı zamanda, ülkenin sosyal meselelerini çok iyi algılayan, sosyal ve siyasal hicvi çok iyi yansıtan bir sanatçımızdı. Onun eserleri daima hatıralarımızda yaşayacaktır. Abdülcanbaz tiplemesi ve diğer şahsiyetleri Türk toplumuna yıllardan beri esin kaynağı olmuştur. Dolayısıyla aramızdan ayrılışını çok büyük bir üzüntü ile karşılıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, maalesef uzun zamandan beri ülkenin gerçek gündemi İktidar Partisi tarafından bir sis perdesi altında bırakılıyor. Ülkenin gerçek gündemi ekonomik sorunlar, halkın yoksulluğu, yolsuzluklar, işsizlik, tarımda yaşanan sıkıntılar, sanayi ve küçük esnafın karşılaştığı sorunlardır. Ülkenin bu sorunlarına çözüm bulamayanlar, her gün suni gündem maddeleri yaratarak halkı meşgul etmeye ve gerçek gündemden uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Halkımız ülkenin her yerinde bu sorunlarla boğuşmak zorunda kalmıştır. Ülkemizdeki en son işsizlik rakamı % 14’tür. Bu çok yüksek bir orandır. Küresel ekonomik krizin yoğun olarak etkilediği ülkelerde bile işsizlik bu oranın altındadır. Türkiye’de 3.5 milyonu aşkın vatandaşımız işsiz durumundadır. Ülke genelinde işsizlik % 14’tür ama şehirlerde bu oran % 17, gençler arasında ise % 25’i bulmaktadır.

Türk sanayisinin en önemli lokomotiflerinden biri olan Adana, bugün işsizlik oranında Şırnak’tan sonra 2. sırada gelmektedir. Bunu İzmir’de, Bursa’da ve başka illerimizde de görüyoruz. Bursa’da son iki yıldan beri işini kaybeden vatandaşlarımızın sayısı yüz bini bulmuştur. Aileleri ile birlikte düşünüldüğünde bu durum en azından dört yüz bin ya da beş yüz bin kişiyi etkilemektedir. Hükümetin işsizlik ile mücadelede attığı adımlar son derece yetersizdir. Yeni yatırımlar yapılamıyor. Özel sektörde kapasite kullanımı % 72 civarındadır ama % 85’i aşmadan yeni işçi istihdamı mümkün görünmüyor. Kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı çığ gibi artıyor. Sadece Ocak ayında 60 binden fazla vatandaşımız kredi kartını ödeyemeyenler arasına katılmıştır.

Tarım sektöründe de ciddi sorunlar yaşanıyor. AKP iktidarında 2.5 milyon vatandaşımız tarımı terk etmiştir ve tarımı terk eden bu vatandaşlarımız başka sektörlerde çoğunlukla iş bulamadıkları için işsizliğin artmasındaki en önemli sebeplerden birini oluşturmaktadır. Sanayi ve hizmetler sektörü tarımdan boşalan bu iş gücünü emebilecek güçte değildir. Ülkenin asıl meseleleri bunlardır. Hükümet ile bu konuları görüşmemiz gerekiyor. Bu konudaki sorularımıza cevap veremeyen bir Hükümet, her gün karşımıza yeni bir tartışma konusu getirerek vatandaşın dikkatini başka tarafa çekmeye çalışmaktadır.

Son olarak gündeme getirilen meselelerden biri de Anayasa değişikliğidir. Değerli arkadaşlarım, bu Anayasanın bazı maddelerinin değişmesi gerektiğini biz yıllardan beri söylüyoruz. Özellikle milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili olan madde derhal değiştirilmelidir. Bugün Mecliste 550 milletvekili var, haklarında yargılanmayı bekleyen 608 tane de dokunulmazlık dosyası var. İktidar partisi sözcüsü, dün bu dosyaların üç yüzden fazlasının kapatılan bir siyasi parti ile ilgili olduğunu ve sadece 120 dosyanın AKP’li vekillerle ilgili olduğunu söyledi. 120 sanki az bir rakammış gibi. Ayrıca bu dosyaların seçim zamanı hava karardıktan sonra konuşma yapma ile ilgili olduğunu söyledi ama kaç tanesinin dolandırıcılık, kalpazanlık gibi yüz kızartıcı suçlar ile ilgili olduğunu söyleyemedi. Dokunulmazlık kaldırılırsa tabii ki bütün bunlar mahkeme önüne getirilecektir ve herkes hesabını verecektir. Biz diyoruz ki; CHP İktidar olduğu zaman tüm bunların hesabını soracağız, bunları yargıya teslim edeceğiz.

Gündemdeki başka bir konu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur. Biz yıllardan beri Adalet Bakanı ve Müsteşarının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan çıkarılması gerektiğini söylüyoruz. Adalet Bakanlığı müfettişleri Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanmalı ve kurulun ayrı bir binası olmalıdır. Avrupa Birliği de aynı şeyi söylüyor ama Hükümet bu kurum üzerindeki denetimini, kontrolünü ve vesayetini bırakmak istemiyor. Çünkü hakimlerin ve savcıların terfileri üzerinde söz hakkı sahibi olmak istiyor. Şimdi ise bir Anayasa değişikliği yaparak, HSYK’nın bir kısım üyelerini Meclisten seçmeyi öneriyorlar. Hakimlerin özlük işlerine ve terfilerine kendi seçecekleri insanların karar vermesini, yani yargıyı yönlendirmek istiyorlar. İşte yanlış olan budur. Asıl amaç yargıyı denetim almaktır. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu ve ellerinden gelirse Anayasa Mahkemesini denetim altına almaktır.

Parti kapatma davalarını Mecliste görüşmek gibi bazı parlak fikirler de ortaya çıkıyor. Yani bir İktidar partisi kapatılma ile yargılandığı bir durumda buna Meclis karar verecek ve “kapatalım mı, kapatmayalım mı” diye kendi kendilerine soracaklar. Bu akla aykırı ve gayri ciddidir.

Bütün bunların sonucunda yargı çok büyük bir darbe yemektedir. Başbakan ise hala yargıdan şikayet etmektedir. Yargıtay Başkanının eleştirilerine karşı “Esas yargı Hükümeti kuşatıyor” diyebiliyor. “Mecliste bir karar alıyoruz ve siz 11 üye ile bu kararı bozuyorsunuz” diyor. Ancak hukuktan hiçbir şey anlamayan bir insan bunu söyleyebilir. Dünyada 67 ülkede Anayasa Mahkemesi ve Anayasal demokrasi vardır. Meclisteki üyelerin sayısı ne olursa olsun, eğer Anayasaya aykırı bir karar verilirse mahkeme az sayıda bir üye ile bu kararı bozabilmektedir ve Türkiye’de olan da budur. Marifet Anayasaya aykırı olmayacak kararlar almaktadır.

Biz Anayasa Mahkemesine götürdüğümüz her kararın Mecliste görüşülürken Anayasaya aykırı olduğunu dile getiriyoruz ama bizi dinlemiyorlar. Oy çoklukları olduğunu söylüyorlar. Sonra biz mahkemeye götürüp mahkeme bu kararı iptal edince Anayasa Mahkemesine çatıyorlar. Hukuku biliyorsanız, kuvvetler ayrılığı ile ilgili bir bilginiz varsa, hukuk yasamayı da yürütmeyi de denetler. Danıştay için de böyledir. Yürütmenin aldığı kararları denetleme yetkisi ve gerektiğinde iptal etme yetkisi Danıştay’a aittir. Ama sizin buna tahammülünüz yok. Sizin bağımsız herhangi bir kuruma tahammülünüz yok. Şu anda iktidarın kavga etmediği hiçbir kurum kalmamıştır. Basın ile kavgalıdır. TSK hakkında söylediklerini biliyorsunuz. Yargı ile kavgalıdır. O kadar baskı altına almışlardır ki yargıyı, Ergenekon Davalarına bakan yargıçlardan biri üzerinde kurumsal baskı olduğunu gerekçe göstererek istifa etmiştir. Ergenekon savcılarından bir tanesi de erken emekliliğini istemiştir. Hükümet üyesi bir Bakan Erzincan’da bir savcıya telefon ederek tutuklanan kişilerin serbest bırakmasını talep edebilmiştir. Eski bir bakan da Habur’daki hakim ve savcıların önceden ayarlandığını açıkça söyleyebilmiştir.

Arkadaşlar, ülkemizde yargı, hiçbir zaman bu kadar baskı altına alınmamıştır. Gerçekten suç işlemiş insanlarla Hükümeti eleştirenler aynı davanın sanıkları olarak tutuklanmıştır. Bir insan suç işlermişse gayet tabii ki yargılayacaksınız ama bu paketin içerisine bu suçlar ile hiç alakası olmayan, sadece Hükümeti eleştiren kişileri koyarsanız kamuoyu vicdanı bundan rahatsız olur. Tarihimizde ilk defa olarak yedi rektör tutuklanmıştır. Bunun örneğini hatırlayan var mı? Askeri rejim döneminde bile böylesi olmamıştır. Bunların bir kısmı iki senedir hala ceza evindedir. Anayasa Mahkemesi Başkanının da dediği gibi tutuklama artık bir tedbir olmaktan çıkmış, bir ceza haline gelmiştir. Bunların ne zaman yargılanacağı ya da beraat ettirileceği belli değildir. Beraat ederse hapiste geçirdikleri sürenin bedelini kim ödeyecek?

Maalesef bu tarz durumlar artık Türkiye’de çok fazladır. Ülkemizde ilk defa olarak bir savcı başka bir savcı tarafından gözaltına alınmıştır. Bunların örneklerini hiç hatırlamıyoruz. Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörünün başına gelenleri biliyorsunuz. Yargı ülkemizde inanılmaz bir baskı altındadır. Uluslararası istatistiklere göre Türkiye yargı bağımsızlığında, dünya ülkeleri arasında 64. sıraya düşmüştür. Bizden önce gelen ülkeler arasında demokratik sayılmayan bazı ülkeler var ama onlar bile hâkim ve savcılarına saygı gösteriyorlar. Ancak bizim ülkemizde bu saygı gösterilmiyor.

Basın için de aynı şey söz konusudur. Ülkemizde basın özgürlüğü ayaklar altına alınmıştır. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün endeksine göre basın özgürlüğü konusunda dünyada 121. sıradayız. Biz bunları üzüntü verici durumlar olarak görüyoruz. Başbakan Kıbrıs bölümü itibari ile Avrupa Parlamentosunun son raporunu eleştirdi. Biz de eleştirdik ama bu raporda başta basın özgürlüğü ve Ergenekon davası olmak üzere Hükümeti eleştiren ciddi maddeler var. Geçtiğimiz günlerde Dünya Kadınlar Gününü kutladık. Maalesef kadın – erkek eşitliğinde de ülkemiz gün geçtikçe geriye gitmektedir. Davos Örgütünün en son yaptığı uluslararası araştırmalara göre Türkiye kadın – erkek eşitliğinde 129. sıraya düşmüştür. Türkiye’de kadınların çilesi bitmiyor. Aile içi şiddet, töre cinayetleri maalesef bugün hala ülkemizi geriye götürmektedir.

Ülkemizin bu can alıcı sorunları, yargıda, basında kamuoyunu ciddi olarak rencide etmektedir. Dün bunun bir örneğini daha yaşadık. Türk Silahlı Kuvvetlerinin her faaliyeti bir suç şüphesi teşkil ediyormuş gibi takdim edilmektedir. Ülkenin bir yerinden başka bir yerine usullerine uygun cephane taşınması bile polisler tarafından bir suç emaresiymiş gibi yansıtıldı. Bu taşımaya el koyulmaktadır. Artık tek bir gün bile geçmiyor ki TSK adına bir iddia ortaya atılmasın. Bu iddialarda bir gerçeklik payı varsa elbette ki sorumlular yargılanmalıdır. Kimse buna bir şey diyemez. Ama gerçeklik payı yoksa Türk Silahlı Kuvvetlerini yalan yanlış düzmece belgelerle suçlayanlar yargılanmalıdır. Genelkurmay Başkanının dediği gibi Türk Silahlı Kuvvetleri asimetrik bir savaşa muhatap kılınmışsa bunun sorumluları kimlerdir? Hükümet bu savaşın neresindedir? Hükümet açıkça Türk Silahlı Kuvvetlerine yöneltilen suçlamaları göğüslüyor mu, yoksa bu duruma sessiz mi kalıyor, ya da daha fazla gündemde kalmasına ön ayak mı oluyor? Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde görülmeyen durumları yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu gelişmelerin sonucunda yaşadığımız tüm bu sıkıntıların çözümünü halkta buluyoruz. Bunun çıkış yolu seçimdir. Bu İktidar seçim yolu ile gidecektir. Türkiye’de demokrasi yaşayacaksa, demokrasi karşıtı eylemlerle iktidarda kalmak mümkün değildir. Amerika’da yapılan soykırım oylaması hakkında da birkaç cümle söylemek istiyorum. Bu soykırım oylaması birçok açıdan düşündürücü şekilde cereyan etmiştir. Maalesef Amerikan Hükümeti bunu engellemek için yeterince gayret göstermemiştir. Daha önceki Amerikan Hükümetleri bunu engellemek için gerekli gayret ve çabayı göstermişlerdir ancak bu Hükümette aynı özveriyi göremedik. İkinci olarak, bu tasarıya oy veren üyelerden bazıları Türkiye’nin buna karşı hiçbir tepki gösteremeyeceğini ilan etmişlerdir. Bazıları bizi kâğıttan kaplan olarak göstermişlerdir. Şimdi Türkiye’nin buna nasıl bir tepki gösterebileceğini kanıtlamanın zamanıdır.

Biz dün Sayın Elekdağ ile Meclis Dışişleri Komisyonuna bir önerge verdik. Sayın Genel Başkanımızın da kamuoyuna açıkladığı doğrultuda Ermenistan ile imzalanan protokollerin geri çekilmesini önerdik. Ama Hükümetten hala bir tepki yok. Bizim lehimize oy verenlerin büyük bir bölümü soykırım iddialarını kabul ettiklerini ama Türkiye ile Amerika arasındaki ekonomik ve stratejik işbirliği nedenleri ile bu tasarının geçmesini doğru bulmadıklarını söylemişlerdir. Yani bizim tezimizi benimseyen yok. Türkiye kendini anlatamamış ki. Bu soykırım iddialarının Kongreden geçmesi hem siyaseten hem hukuken uygun değildir. Aynı zamanda tarihi gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Amerikalıları buna ikna edememişiz. Son dakikada gönderilen bir parlamento heyetinin bunu telafi etmesi zaten mümkün değildi.

Bir başka dikkat çeken husus şudur; Bu komitenin 46 üyesinden 45’i oy kullanmış, 1’i kullanmamış. Bize gelen bilgilere göre oy kullanmayan kongre üyesi, kullansaydı tasarının aleyhine oy kullanacaktı ve tasarı geçemeyecekti. Peki, bu kişinin oy kullanmasını kim engelledi? Bununla ilgili kamuoyunda yer alan herhangi bir bilgi bulamıyoruz. Bu üyenin oy kullanması için ne gayret sarf edildi? Türkiye tarafı ne gayret sarf etti? Bunları bilmiyoruz.

Yeni bir bilgi vereceğim size. Bugün İsveç Parlamentosu da bir soykırım tasarısını oylamaktadır. Türkiye saati ile saat 13.00’de böyle bir oylamanın başlayacağını öğrendik. Bu soykırım tasarısına öncülük yapanlar, Türkiye’nin hem Ermenilere, hem Süryanilere soykırım yaptığı iddiası ile bir tasarı yapmışlarıdır. İsveç Hükümeti bu tasarının geçmesini istemiyor. Muhalefet liderleri tasarıya karşı olduklarını belirtmişlerdir. İsveç Dışişleri Komisyonu bunu reddetmiştir. Buna rağmen İsveç iç tüzüğüne göre bu tasarı oylanacaktır ve geçme olasılığı vardır. Bu tasarının geçmemesi için biz de CHP olarak elimizden geleni yapıyoruz. Tanıdığımız İsveçli Sosyal Demokrat milletvekilleri ile irtibat halindeyiz. Partimize mensup Süryanilerin de ellerinden geleni yaptıklarını biliyoruz. Ama bu tasarının geçmeyeceğinin bir garantisi yoktur. Yani Türkiye dört taraftan suçlama altına alınıyor. Tarihte işlemediğimiz bir suçu işlemişiz gibi bu tarz suçlamalara maruz kalıyoruz.

Daha vahimini söyleyeyim; Avrupa Birliği bu konuda bir çerçeve metin hazırlamıştır. Bu çerçeve metin bu yılın sonuna kadar yasalaşacaktır. Buna göre ülkeler Uluslararası Soykırım ile Mücadele Sözleşmesinin hükümlerine aykırı olarak – ki bu hükümlerde bir olayın soykırım olup olmadığına ancak uluslararası bir mahkemenin karar verebileceği yazılıdır – milli düzeyde mahkeme kararları alarak bir olayın soykırım olup olmadığına karar verebilecekler, en kötüsü de soykırım olmadığını iddia edenleri cezalandıracaklar. Biz CHP olarak gerekli çalışmalarımıza devam ediyoruz. AB’yi defalarca uyardık, hukuksuzluğunu anlattık ama şu ana kadar bunun engellenemediğini söylemek isterim. Böyle bir durum yüzünden birkaç hafta içerisinde Türkiye’nin bir sıkıntı içerisine girebileceğini ifade etmek isterim. Benim size bu vesile ile anlatmak istediklerim bunlardır. Sorularınız varsa bunları cevaplamaya gayret edeceğim.

Soru: Dersim olayları ile ilgili Mecliste yaptığınız konuşma sonrasında Alevi vatandaşlardan nasıl tepkiler aldınız?

Onur Öymen: Biz Alevilerin her zaman desteğini alıyoruz. Aleviler çağdaş düşünceli, Atatürk’e gönül vermiş insanlardır. CHP’ye de her zaman destek vermiş insanlardır. Zaman zaman geçmişte de Alevi kökenli vatandaşlarımızın ayrı parti kurma girişimleri olmuştur. O yüzden bunu şu ya da bu olaya bağlamak yanlıştır. Ama Türkiye’de din ve mezhep üzerine parti kurulmasının yanlış olduğunu düşündüğümüzü de belirtmek isterim. Bizim CHP olarak Alevilere karşı hiçbir zaman dışlayıcı söylemlerimiz olmamıştır. Maalesef bu doğrultuda çok ağır sözler söyleyenler olmuştur. Bugünkü İktidarın manevi liderleri sayılan kişilerin bu konuda çok kırıcı ve ağır sözleri basın ve internete de düşmüştür. Ama hiç kimse CHP ile Alevilerin arasını açmaya teşebbüs etmemelidir. Böyle bir şey yapmaya şansları yoktur zaten. Yasalar çerçevesinde herkes siyasi faaliyet gösterebilir ama biz inanıyoruz ki, şimdiye kadar olduğu gibi Aleviler CHP’yi desteklemeye devam edeceklerdir. Bizim kendileri ile çok yakın temaslarımız var. Benim de şahsen var. Alevi arkadaşlarımızın destekleri için hem parti adına hem de şahsen teşekkür ediyorum.

Soru: Yakında yapılacak olan Kurultaydan sonra CHP’de bir değişim bekliyor musunuz?

Onur Öymen: Her Kurultaydan sonra partimizde bir kan değişimi olmaktadır. Partiye yeni arkadaşlar katılmaktadır. Her seçimden sonra milletvekili yapısında da değişiklikler olmaktadır. Son Kurultaydan sonra Parti Meclisi üyelerimizin yaklaşık yarısı değişmiştir. Gayet tabii ki siyasette toplumun dinamizmini yansıtmak için siyasi partiler de yapılarında bu gibi değişiklikler yapmak zorundadırlar. Bunu her zaman yaptık ve bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Siyasette tecrübe ile dinamizm, her zaman bir arada ilerlemektedir. Bütün siyasi partilerin yapısal değişikliklere gitmeleri doğaldır. Ama hiç kimse bunu bir siyasi partinin başarı eksikliğiymiş gibi yorumlamamalıdır. Bu doğal bir gelişmedir. CHP gerçekten Türkiye’nin bu zor şartlarına, İktidarın engellemelerine, demokrasi karşıtı tutumlarına, basını baskı altına alma çabalarına rağmen halkın gözünde her gün biraz daha itibar kazanmaktadır. En son yapılan kamuoyu yoklamalarında İktidar ile CHP’nin başa baş bir mücadele sergilediği görülmüştür. Bu da bugünkü parti yönetiminin başarısının işaretidir. Parti yönetiminin başarısız olduğunu iddia etmek bence ülkemizin gerçekleri ile bağdaşmıyor. Her şeyin daha iyisi yapılabilir ama bunu söylerken partinin sağladığı başarıları göz ardı edersek insafsızlık yapmış oluruz.

İzmir’de elde ettiğimiz başarıya bakınız. Belediye Başkanımızın başarısına, ilçelerde elde ettiğimiz başarılara bakınız. Bir yerde bir sıkıntı ve başarısızlık varsa partiyi bunun sorumlusu olarak göstermek insafla bağdaşmaz. Başarılı olduğumuz yerde partinin katkısı vardır, başarısız olduğumuz yerde de kendimize gerekli payı çıkarmasını biliriz. Ama CHP yönetiminin bir bütün olarak yeterince başarılı olmadığı görüşü, benim paylaştığım bir düşünce değildir. Partimizin bütün örgütleriyle gece gündüz çalıştığını biliyoruz. Onun için partiye yeni kan kazandırılırken elde edilen başarıların önemini de göz ardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum.

Soru: İzmir kongresinden sonra en çok tartışılan konu kadınlar ve gençler. Nüfusumuzun çoğunluğu kadınlar ve gençlerden oluşuyor. Sayın Genel Başkanınızın da dün akşam yaptığı bir açıklama var. Parti içerisinde yeni kurumların oluşacağı, Genel Başkan Yardımcılığının gelişeceği belirtildi. Peki, siz bu çerçevede yeni seçilecek Genel Başkan Yardımcıları arasında kaç tane genç ya da bayan öngörüyorsunuz?

Onur Öymen: CHP’de Merkez Yönetim Kurulundan sonra en yetkili organ Parti Meclisidir. Parti Meclisinde bayan sayısında bir kota vardır. Üyelerimizin en az % 25’inin kadın olması şarttır. Başka hangi partide böyle bir kota vardır bilemiyoruz. Biz kadınlara daima önem veriyoruz. Bugün de partimizin Merkez Yönetim Kurulunda iki bayan arkadaşımız görev yapmaktadır. İzmir il yönetiminde beş kadın vardır. Bazen delege seçimlerinde ve milletvekili aday tespitlerinde bazı sıkıntılar çıkabiliyor. Geçen seferki seçimlerde aynı sıkıntıyı Bursa’da yaşadık. Bursa’dan aday gösterilecek kadın milletvekilinin olmaması bizim için üzücüydü ve bu nedenle Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olarak bir kadını aday gösterdik. CHP kadınlara en çok değer veren partidir. Yeni tüzüğümüze göre partimizin yönetiminde çok sayıda Genel Başkan Yardımcıları olacak. Bu Genel Başkan Yardımcılarının her birinin belli bir alanda sorumlulukları olacak. Onlara yardımcı olacak arkadaşlarımız olacak. Gayet tabii ki gençlere ve kadınlara daha fazla önem vereceğiz. Daha fazla söz hakkı vereceğiz. Gençlerimiz ve kadınlarımız ülkenin her yerinde çok güzel çalışmalar yapıyorlar. Bunları daha da örgütlü hale getireceğiz.

Soru: İktidar Partisinin manevi lideri dediniz, bunu biraz açabilir misiniz?

Onur Öymen: Bunu burada açmayayım. İktidar manevi liderimiz yoktur diyorsa bunu kayda geçiririz, vardır diyorsa o zaman dediklerini kayda geçiririz. Değerli arkadaşlarım hiçbiriniz İzmir metrosu ile ilgili soru sormadınız. Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız burada. Korkarım ki İktidar Partisi, 80 km’lik metroyu bir yeraltı faaliyeti olarak nitelendirmeyecektir. Sayın Başkanımız İzmir’e çok büyük bir hizmet yapmaktadır. Kendisi de buradayken bu metronun İzmir’e neler kazandıracağını sorabilirsiniz. Biz parti olarak kendisi ile iftihar ediyoruz.

Bizim partimizi şu veya bu sebeple eleştirmek isteyenler olabilir. Elbette ki eleştireceklerdir. Ancak yapılan bu başarıları göz ardı etmemek gerekir. Belediye Başkanlarımızın, hem İzmir’de, hem ilçelerinde, hem de başka il ve ilçelerdeki başarılarını görmezden gelmemek lazım. Bu Belediye Başkanlarımız partimiz için bir yüz akı oluşturuyor. Sayın Başbakan “CHP taş üstüne taş koyamaz” diyor ama metro inşaatı ile taş altına taş koyarak bunu gerçekleştiriyoruz. CHP çok yapıcı ve çağdaş bir partidir. İlk seçimlerde iktidara geldiğimiz zaman sosyal alanda, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde, ekonomik alanda neler yapacağımızı göreceksiniz. Bizim kartvizitimiz de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımızdır, başka illerdeki ve ilçelerdeki Belediye Başkanlarımızdır. İktidarın içerisinde CHP’yi eleştirerek puan kazanmak isteyenler varsa onlara başka bir adrese gitmelerini tavsiye ediyoruz. CHP başarının simgesidir.

Hepinize teşekkür ediyorum.


Bu belge Basın Bültenleri arşivinde bulunmaktadır.