CHP’nin 2002 ile 2012 Yılları Arasında Dış Politikada Elde Ettiği Başarılı Sonuçlar

Cumhuriyet Halk Partisi, 22. ve 23. dönemlerde Meclis’te sayıca azınlıkta olmasına rağmen gerek dış politika gerek hukuk gerekse insan hakları alanlarında büyük bir mücadele vererek iktidarın ülke menfaatlerine zarar verecek pek çok girişimini engelledi.

Dış politika alanındaki bazı örnekler şunlardır.

1 MART TEZKERESİ

Irak harekâtından aylarca önce Amerikalılar Türkiye’yi ikna çabalarına başladılar. 16 Temmuz 2002 tarihinde Ankara’ya gelen ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz Başbakan Ecevit’le görüştü.

Amerika’nın Irak’a müdahalesinden çok kısa bir süre önce, 7 Mart 2003 tarihinde IAEA Genel Müdürü El Baraday yaptıkları incelemelerin sonucunda Irak’ın nükleer silah programı yürüttüğüne da hiçbir kanıt elde edemediklerini, denetlemelerinin devam edeceğini söylüyordu. BM denetçilerinin başındaki yetkili Blix “Geldiğimiz noktada bize verilen yetki çerçevesi içinde bir savaşı haklı kılacak durum yoktur” diyordu. Oysa 5 Şubat 2003 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde yaptığı konuşmada Irak’ın kitle tahrip silahlarına sahip olduğuna dair hükümetinin elinde bulunan istihbarat bilgilerini aktarmıştı. Bu bilgiler Birleşmiş Milletler adına Irak’ı denetleyen heyetlerin raporlarından çok farklıydı. Siz onların raporlarını değil, bizim elimizdeki istihbarat bilgilerini değerlendirin demek istiyordu.

Amerikalılar Türkiye üzerinden Irak’a cephe açmak için gerekli ön hazırlıkları yapmış, Türk hükümetinin ön mutabakatını sağlamıştı. Hatta 6 Şubat 2003 tarihinde iktidar partisi milletvekillerinin oylarıyla Meclisin verdiği bir yetkiye dayanılarak Güney Doğu Anadolu’da bazı topraklar kiralanmış, oralarda Amerikan askerlerinin ve silahlarının konuşlandırılması için gerekli düzenlemeler yapılmıştı. ABD makamları hükümetle ve Türk askeri makamlarıyla görüşmelerde bulunmuşlar, harekâtın koşulları üzerinde görüş birliğine varmışlardı. Amerikalılar Türkiye’deki çok sayıda limanı ve havaalanını kullanmak da istiyorlardı.

Vereceği bütün bu tavizlere karşılık Türk askerlerine Türk-Irak sınırının ancak 15-20 kilometre derinliğine kadar girme hakkı verilecek ama daha Güneye, Kandil dağına kadar inerek terör örgütünü tamamen tasfiye etme olanağı tanınmayacaktı.

CHP Amerikan birliklerinin Türkiye’de konuşlandırılmasına karşıydı. Türk askerlerinin de sadece PKK’yı tasfiye etmek için Kuzey Irak’a girmesini istiyordu. Amerika ise Türk silahlı kuvvetlerinin PKK’yı Irak’tan tamamen tasfiyesine sıcak bakmıyordu. Kuzey Irak’taki yerel yönetim, adım adım önce özerk, sonra da bağımsız bir devlet yapısı oluşturmaya yönelmişti. Bir meclis oluşturmuşlardı. Başbakanları, Bakanlar Kurulu, valileri vardı

Ana muhalefet partisi CHP, daha savaş çıkmadan, Mecliste her hangi bir karar alınmadan, olası bir askeri harekât hakkındaki görüşlerini ve kaygılarını kamuoyuna açıkça bildirdi.

Siz gidersiniz, biz kalırız ve biz, komşularımızdan dostluk almaya devam etmek istiyoruz.

Biz, ilkel bir Amerikan düşmanlığı anlayışı içerisinde siyaset yapmıyoruz; biz, Türkiye’nin yararlarını her şeyin üzerinde tutan bir anlayışla siyaset yapıyoruz. Amerika Birleşik Devletlerinin her istediğine, her an “evet” demeden de Amerika’nın ciddî bir dostu olarak kalmanın mümkün olduğuna inanıyoruz.”

CHP’liler özellikle Anayasanın 92. maddesinde yabancı bir ülkenin askeri birliklerinin Türkiye’ye girişine izin verilmesi için uluslararası meşruiyet şartının arandığını ısrarla vurgulamışlardı. ABD Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden Irak’a yapacağı müdahaleyi destekleyen bir karar alamadığı için Türkiye Cumhuriyeti Anayasasındaki bu meşruiyet koşulu yerine getirilememişti. Bu durumda Meclisten çıkacak bir karar hukuk açısından sakat bir karar olacaktı.

Mecliste yapılan oylamada, CHP Grup kararı almamasına rağmen CHP’li Milletvekillerinin tamamı 1 Mart tezkeresine olumsuz oy verdiler. 99 AKP’li milletvekili de CHP’nin tutumundan etkilenerek ya hayır veya çekimser oy kullandı. Mecliste yapılan oylamaya 533 milletvekili katıldı. 264 kabul, 250 ret oyu çıktı. 19 milletvekili de çekimser kaldı. Kabul oyları ret oylarından çoktu. İçtüzüğe göre oy verenlerin çoğunluğunun sağlanması gerektiğinden tezkere kabul edilmemiş sayıldı. Böylece CHP’nin öncülüğündeki girişim başarıya ulaştı ve tezkere Meclis’te yeterli oyu alamadığı için kabul edilmedi.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Mart tezkeresini reddetmesi o tarihe kadar Türklerle Amerikalılar arasında yapılan görüşmeleri ve varılan mutabakatı anlamsız hale getirdi.

Ana muhalefet partisinin kararlı tutumu ve kamuoyunun büyük bir bölümünün buna destek olması sonucunda aynı nitelikte ikinci bir tezkere Meclise sunulamadı.

AB İLE İLİŞKİLER

CHP 2002 seçimlerinde Meclis’e ana muhalefet partisi olarak girdi. Parlamentoda sadece 2 parti vardı. Diğer partiler barajın altında kalmışlardı. Bu rakamları kontrol edersek AKP 325, CHP 175 milletvekili çıkardı. Sayıca azınlıkta olmasına rağmen CHP Deniz Baykal’ın önderliğinde o dönemde dış politikanın oluşturulmasında, yönlendirilmesinde ve iktidarın yanlışlarının önlenmesinde çok etkili bir rol oynadı. CHP’nin uyarılarının dikkate alınmadığı durumlarda Türkiye’nin ne kadar ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı zaman içinde görüldü.

2002 yıllarının sonlarında ülkemizin dış politika gündeminde Avrupa Birliği ile ilişkiler ön plandaydı. AB üyesi ülkeler müzakerelerin başlaması için Kıbrıs konusunda Türkiye’nin önemli bir taviz vermesini istiyor ve Türkiye’nin AB üyeliği ile Kıbrıs meselesi arasında bağ kurmaya çalışıyorlardı.

2002 yılının sonlarından itibaren AKP hükümetinin sözcüleri AB üyeliği konusunda çok umut verici bir yaklaşım sergilemeye çalışıyorlardı. CHP ise üyelik sürecini kuvvetle destekliyor fakat Türkiye’nin dış politika menfaatlerinin zarara uğratılmaması için dikkatli ve ihtiyatlı bir yaklaşım sergiliyordu. CHP altıncı uyum paketinin Meclis’ten geçmesini destekledi. ABD ve Fransa 2003 yılının Aralık ayında yapılan zirvede Türkiye ile üyelik müzakerelerinin bir yıl ertelenmesinin önerdiler ve kabul ettirdiler.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal 12 Ekim 2004 tarihli Grup toplantısında AB komisyonunun üyelik müzakerelerinin başlaması için hazırladığı raporla ilgili olarak şunları söylüyordu “Bu rapor Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesini güvence altına alan bir rapor olmaktan çok Avrupa umudunu tümüyle ortadan kaldırmadan tam üye olarak yer almasının önüne her türlü engelin konulduğu bir rapor olarak ortaya çıkmıştır” diyordu ve önerilen ucu açık üyelik müzakerelerine karşı çıkıyordu. CHP’nin mesajı şuydu: “ tam üyelik için herkesle işbirliği yaparız ama Türkiye’ye diğer adaylardan daha farklı kısıtlayıcı muamele yapılmasını kabul edemeyiz.”

17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de yapılan AB zirvesi sırasında Türkiye’ye büyük baskılar yapıldı. Aynı gün Deniz Baykal Ankara’da düzenlediği basın toplantısında özellikle Kıbrıs’la ilgili baskılara hükümetin direnmesi gerektiğini söyledi ve “bunları kabul etmeyin, hemen uçağınıza binin ve geri dönün. Daha iyi koşullar içeren bir metin üzerinde müzakereler başlamalıdır “ dedi.

Hükümet ise Kıbrıs’la hükümetin AB üyeliği arasında bağ kurulmasını yazılı olarak taahhüt etti ve ondan sonra yıllarca bu taahhüt yüzünden Türkiye’nin üyelik süreci beklendiği gibi ilerleyemedi ve birçok müzakere başlığında AB Konseyi, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Fransa tarafından engelleme yapıldı. Muhalefet yapıcı uyarılarda bulunmuş ancak iktidarın bu uyarıları dikkate almaması sonucunda Türkiye büyük sıkıntılarla karşılaşmış ve karşılaşmaya devam etmektedir.

KIBRIS

2002 seçimlerinden kısa bir süre sonra, 6 Mart 2003 tarihinde CHP’nin ısrarlı girişimleri sonucunda KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş TBMM’ye davet edildi ve orada yaptığı konuşmadan sonra yine CHP’nin girişimi le Meclis oybirliği ile Kıbrıs konusunda önemli bir karar aldı. Bu karar Türkiye’nin başından beri Kıbrıs konusunda izlediği politikaları ve TBMM’nin evvelce aldığı kararları destekliyor ve güçlendiriyordu. Ne yazık ki başlangıçta bu çizgiyi savunduğunu söyleyen AKP iktidarı daha sonra o çizgiden saparak yabancı ülkelerin baskısıyla Türkiye ve Kıbrıs Türkleri açısından çık ciddi tavizler içeren Kofi Annan Planı’na destek verdi. Yapılan referandumda AKP Hükümetinin yoğun telkinleri üzerine Kıbrıslı Türkler kendileri açısından çok ağır tavizler içeren bu plana olumlu oy verdi. Ancak Rumlar reddettiği için plan devreye giremedi.

CHP Meclis’te sürekli olarak Kofi Annan Planı’nın yanlışlığını ve eksikliğini dile getirdi. İktidar partisine rağmen Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Kofi Annan Planı’nın eksiklerini gören ve ülkemizin ve Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını destekleyen bir kamuoyu oluşturup referandumdan bir süre sonra yapılan kamuoyu yoklamalarında Kıbrıslı Türklerin çoğunun bu defa Kofi Annan Planı’na karşı bir yaklaşım içinde oldukları görüldü.

DUBAİ ANLAŞMASI

Amerika başından beri Türkiye’nin Kuzey Irak’a bir kara harekâtı yaparak PKK’yı tasfiye etmesine karşı çıkıyordu. Buna rağmen AKP’den önceki hükümetlerden zamanında o bölgeye 30 dan fazla kara harekatı yapılmıştı.

AKP’nin iktidara gelmesinden kısa bir süre sonra ABD dış işleri bakanı Colin Powell Türkiye’nin askeri birliklerini Kuzey Irak’a sokmamayı kabul etmemesi halinde Amerika’nın ülkemize 1 milyar dolarlık hibe ya da 8,5 milyarlık kredi vereceğini söyledi. Devlet Bakanı Ali Babacan ile Amerikan Hazine Bakanı John Snow arasında 22 Eylül 2003 tarihinde Dubai’de bu hususları içeren bir anlaşma imzalandı.

Bu anlaşmanın basına sızması üzerine CHP buna büyük bir tepki gösterdi ve cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde para karşılığında siyasi taviz vermeyi kabul edilmediğini ve bu anlaşmanın tam bağımsızlık ilkemizi zedelediğini kuvvetle vurguladı. CHP’nin bu tepkisi üzerine AKP Hükümeti Dubai anlaşmasını onay için meclise sunamadı ve anlaşma kadük oldu. Ali Babacan anlaşmanın geçersiz kılınmasından sonra verdiği demeçte hükümetin bu paraya ihtiyacı olmadığı için anlaşmayı onaylatmadıklarını söylese de buna inanan olmadı.

ERMENİ PROTOKOLÜ

İsviçre’nin öncülüğünde Amerika, Rusya ve bazı Avrupa ülkelerinin desteği ile Cenevre’de yürütülen gizli görüşmelerden sonra Türkiye ile Ermenistan Dışişleri Bakanları ortak protokoller imzaladılar. Bu protokoller Türkiye’nin Ermenistan sınırını açmasını ve bu ülke ile diplomatik ilişkiler kurmasını öngörüyordu. Protokoller tamamen Ermenistan’ın beklentileri doğrultusunda kaleme alınmıştı ve yukarı Karabağ sorununun çözümü, Ermenistan’ın işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi, Türkiye aleyhindeki propagandalardan vazgeçmesi gibi unsurların hiçbirine yer vermiyordu. Türkiye için büyük önem taşıyan Kars Anlaşmasına da atıfta bulunmuyordu. Metnindeki bazı muğlak ifadeleri Türk hükümeti Türkiye’nin görüşlerini yansıtır tarzda kamuoyuna açıklamaya çalıştıysa da Ermenistan anayasa mahkemesi yaptığı değerlendirmede Türkiye’nin beklentilerinden hiçbirinin karşılanmadığı izlenimini doğruladı.

CHP bu protokollere kuvvetli tepki gösterdi ve onaylanmasına karşı çıktı. Azerbaycan da protokollere karşı tutumunu açıkça dile getirdi. Başbakan Bakü’ye gitti ve Yukarı Karabağ meselesi halledilmeden Türkiye’nin bir adım atmayacağını söyledi. CHP protokollerin Meclis’ten geri çekilmesini istedi. Protokoller geri çekilmedi, ama bugüne kadar da onaylanmadı.

HABUR SKANDALININ ÖNLENMESİ

Hükümet bazı yabancı devletlerin önerisi üzerine bazı PKK’lıların ve Mahmur Kampında kalan PKK çizgisindeki kişilerin Habur sınır kapısı üzerinden çadır mahkemesi görünümündeki bir süreçten geçirilip serbestçe Türkiye’ye girmelerine izin vermişti. Aynı şekilde de Avrupa’dan da bazı PKK’lıların getirilmesi öngörülüyordu.

CHP hukuka, anayasamıza ve ülkemizin güvenlik çıkarlarına aykırı olan bu duruma kuvvetle karşı çıktı. Mecliste açıkladığımız bazı raporlar (David Phillips Raporu) amacının Türkiye’yi Kuzey Irakta PKK ile mücadeleden vazgeçirmek, af çıkartmak, yeni bir anayasa hazırlayıp bu anayasada Türk kelimesine yer vermemek, PKK ile müzakere masasına oturmak olduğunu açıkça belirtiyorlardı. CHP’nin Mecliste ve kamuoyunda verdiği mücadeleden sonra hükümet de Habur’da yaşananların bir skandal olduğunu kabul etmek zorunda kaldı ve bu yanlış girişimden hiç değilse o dönem için vazgeçildi.

HEYBELİ ADA RUHBAN OKULU

Patrikhane’nin ruhban okuluna kendine bağlı bir yüksek eğitim kurumu olarak yeniden açma girişimini ve dış dünyadan bu konuda yapılan yoğun baskılar üzerine Türk hükümeti buna olumlu bir biçimde yaklaşacağı izlenimini verdi. CHP bu girişime karşı çıktı ve Anayasamızın ve Lozan Anlaşmasının ilgili hükümlerinin ayrıca İstanbul’daki Rum azınlığı ile Batı Trakya’daki Türk azınlığı arasındaki fiili dengesizliğin büsbütün bozulacağı ileri sürülüp bu projeye tepki gösterdi. Muhalefetin tepkisi üzerine hükümet ruhban okulunun açılmasına izin veremedi.


Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.