Onur Öymen’in Yeni Adana Gazetesi’ne verdiği Kıbrıs konulu Röportaj – Nisan 2014

Kıbrıs’ın Osmanlı İmparatorluğundan alınmasından başlayarak 1974 Kıbrıs Harekâtına kadar olan dönemi ve gelişmeleri anlatır mısınız?

Kıbrıs 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedildi. O tarihten sonra Anadolu’nun çeşitli çok sayıda Türk Ada’ya yerleştirildi. Türkler ve Rumlar yüzyıllar boyunca birlikte yaşadılar.

1878 yılında imzalanan bir sözleşmeyle Kıbrıs, olası bir Rus saldırısına karşı Türkiye topraklarının korunması vaadiyle 1878 yılında İngiltere’ye kiralandı.

1881 tarihinden itibaren Rumlar Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla gösteriler yaptılar. 1895 yılında Türklere karşı saldırıya geçtiler. Yunanistan, Kıbrıs Rumlarının bu eylemlerini destekledi.. Türkler de Enosis’e karşı mücadele için bir dernek kurdular ve 1891 yılından itibaren Zaman isimli bir gazete çıkartmaya başladılar. 1911 yılında Enosis karşıtı mitingler düzenlediler. 1914 yılında, Birinci Dünya Savaşının başlamasından hemen sonra İngiltere Kıbrıs’ı ilhak ettiğini açıkladı. Bir süre sonra Kıbrıs İngiliz sömürgesi haline geldi.

1931 yılında Enosis yanlısı Rumlar İngiliz kurumlarına karşı saldırıya geçtiler. İngiltere sert tedbirler aldı. Bütün partiler kapatıldı. Çok sayıda Rum’a hapis ve sürgün cezası verildi.

1941 yılında yerel yönetim seçimleri yapılmasına ve siyasi faaliyetlerin yeniden başlamasına izin verildi. Türkler de 23 Aralık 1945 tarihinde KATAK adı verilen Türk Kurumlar Birliğini kurarak örgütlendiler. Bu örgütün ilk başkanı Faiz Kaymak’tı. 1957 yılında Rauf Denktaş başkanlığı üstlendi.

Yunan Parlamentosu 28 Şubat 1947’de Kıbrıs’ın ilhakının Yunan ulusunun isteği olduğu yolunda bir karar aldı. 15 Ocak 1950 tarihinde Kilisenin öncülüğünde yapılan bir plebisitte Rumların %96’sı Enosis lehinde oy kullandı.

1951 yılında Yunanistan Kıbrıs’ın Yunanistan’a verilmesini İngiltere’den resmen talep etti. İngiltere bunu kabul etmedi. 1954 yılında Yunanistan Birleşmiş Milletlere başvurarak Kıbrıs halkına self determinasyon hakkı verilmesini talep etti. BM Genel Kurulu konuyu gündeme almayı kabul etmedi. Bu diplomatik girişimler devam ederken Adada Başpiskopos Makarios General Grivas’la bir araya gelerek Enosis’i silahla gerçekleştirme konusunda anlaştı. 1953 yılında bir “İhtilal Konseyi” kurdular. 1954 yılından itibaren Yunanistan Kıbrıs’a silah göndermeye başladı ve Grivas da gizlice Adaya çıktı. 1955 yılında Enosis yanlısı Rumlar şiddet eylemlerine başladılar. Çok sayıda İngiliz öldürüldü. Daha sonra Türkler hedef alınmaya başlandı. Bu eylemlerde rol oynayan Makarios 1956 yılında İngiltere tarafından Seyşel adasına sürüldü.

İngilizlerin Adanın bağımsızlığını tanımayı düşündüklerini söylemeler üzerine Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu “Tek çare taksimdir” dedi.

Yunanistan BM’de Enosis hedefleri doğrultusunda bir karar alamayacaklarını anlayınca Türkiye’yle uzlaşma yolunu aradı. 1958 yılında iki ülkenin dışişleri bakanı Kıbrıs’ta kurulacak ortak devletin temel yapısı üzerinde anlaşmaya vardılar.

1960 yılında imzalanan Londra Antlaşmasıyla Kıbrıs Bağımsız bir devlet oldu. Yapılan düzenlemelerle iki toplumun egemen eşitliği sağlandı. Cumhurbaşkanı Rum, Yardımcısı Türk olacaktı. Ama Cumhurbaşkanı Yardımcısının bütün antlaşmaları ve yasaları veto etme yetkisi bulunacaktı. Parlamento ve Hükümette Türklerle Rumlar belirli oranlarla temsil edileceklerdi. İngiltere’ye egemen üs bölgeleri verilecekti. Türkiye, İngiltere ve Yunanistan garantör devlet sıfatına sahip olacak ve gerektiğinde müdahalede bulunacaklardı.

Makarios ve Enosis yanlısı Rumlar bu çözümden memnun olmadılar. Akritas Planı denilen, ve Adadaki bütün Türklerin tasfiyesini öngören bir plan hazırladılar. 1963 yılının Noel’ inde Türklere karşı silahlı saldırıya geçtiler. Parlamentoda, Hükümette ve Yargıda bulunan Türklerin ve Türk devlet memurlarının görevlerine son verdiler. Köylerde yaşayan Türkler, saldırılardan korunmak için büyük şehirlerin çevresindeki güvenlikli alanlara yerleştiler ve örgütlendiler. 1964 yılında sonra yapılan bütün diplomatik çabalar sonuçsuz kaldı.

1974 yılında Kıbrıs’a çıkartma yapmamızı gerektiren nedenler?
1974 yılı ortalarında Atina’daki Yunan askeri Cuntası tarafından Kıbrıs’ta bir darbe düzenlendi. Makarios Adanın dışına kaçmak zorunda bırakıldı ve terörist liderlerden Nikos Samson devletin başına geçirildi. Enosisi gerçekleştirme yolunda adımlar atıldı ve Türklere karşı saldırılar başladı. Ecevit’in Başbakanlığındaki Türk Hükümeti buna karşı antlaşmalardan kaynaklanan müdahale hakkını kullanarak Kıbrıslı Türklerin kendi bölgelerinde özgürce yaşamalarını sağladı. Magosa yakınındaki Atlılar, Muratağa ve Sandallar köylerinde yaşayan bütün Türkler öldürüldü. Limasol yakınındaki Taşkent’teki Türklere karşı da kanlı bir saldırı gerçekleştirildi.

1974’ten başlayarak, Annan Planına kadar merhum Rauf Denktaş’ın gayretleri ve KKTC’nin kuruluş aşamalarını özetler misiniz?

Kıbrıs harekatından sonra Birleşmiş Milletlerin arabuluculuğuyla Türklerin lideri Denktaş ile Rumların Lideri Klerides arasında görüşmeler yapıldı. 1975 yılında bir ahali mübadelesi anlaşmasına varıldı. Karpas bölgesi hariç, Kuzeydeki Rumlar Güney’e, Güneydeki Türkler de Kuzey’e gönderildi. Daha sonra Denktaş’la Makarios, ondan sonra da Denktaş’la Kiprianu arasında mutabakat belgeleri imzalandı ama Rumlar barış somut adımlar atmaya yanaşmadılar. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Gali’nin önerdiği fikirler dizisini ve benzeri önerileri reddettiler.

Kıbrıslı Türkler kendi varlıklarını sürdürmek için Kıbrıs Otonom Türk Yönetimini kurmuşlalardı. Türkiye’nin Barış harekatından sonra, hedeflenen federal devletin Türk kanadını oluşturmak amacıyla Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu.. Çözüm çabalarının başarıya ulaşamayacağının anlaşılması üzerine de Kıbrıslı Türkler 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adında bağımsız bir devlet kurma yoluna gittiler. Uluslararası toplum Türklere baskı yapmak yoluyla çözüme ulaşılabileceğini zannederek, ekonomi, ticaret, ulaşım, kültür ve spor dallarında ambargolar uygulama yoluna gitti. Kıbrıslı Türkler bu ambargolara karşı büyük bir direnç gösterdiler ve geri adım atmadılar. Amerikan Kongresinin 1975 yılında Türkiye’ye karşı uyguladığı askeri ambargo da sonuç vermedi ve Amerikalılar yaklaşık 3 yıl sonra bu ambargoyu kaldırmak zorunda kaldılar.

Annan Planını nedir? Güney Kıbrıs’ın kabul etmediği bu plan hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Kofi Annan Planı dünyada başka örneğini hiç görmediğimiz bir plandır. Tarafların, üzerinde anlaşamadıkları konularda çözüm önerilerini yazma görevini Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine vermeleri üzerine bu plan hazırlanmış ve Kıbrıs Türk ve Rum Hükümetlerince onaylanmadan halkoyuna sunulmuştur. Her iki taraf da 9,000 sayfalık bu planı okuma fırsatı bile bulamadan oy vermeye zorlanmışlardır. Kıbrıslı Türkler, Ankara’nın telkini doğrultusunda Plana olumlu oy vermişler, Rumlar ise olumsuz oy kullanmışlardır. Buna rağmen Rumlar mükafatlandırılarak AB’ye üye yapılmış, Kıbrıslı Türklere ise ambargolar sürdürülmüştür.

Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine alınmasında etkin olan petrol ve doğalgaz konusunun KKTC’nin Kıbrıs’la ilgili görüşlerini nasıl etkilemiştir?
Kıbrıs Rum yönetimi, uluslararası toplumun desteğinden yararlanarak Kıbrıs devletini kuran antlaşmaların vermediği bir yetkiyi kullanıp Doğu Akdeniz’deki bazı alanları kendi ekonomik bölgesi olarak ilan etti. Bu bölgelerden bazıları Türkiye’nin ekonomik bölgesiyle çakışıyordu. Bu alanların bazılarında doğal gaz bulundu. İsrail’in de ona yakın deniz bölgelerinde doğal kaz yatakları tespit edildi. Rumlar ve İsrail aynı Amerikan şirketiyle bu gazın üretilmesini öngören anlaşmalar yaptılar. Amerika’nın girişimiyle görüşmeler yeniden başlarken bu doğal gazın Türkiye üzerinden bir boru hattıyla Avrupa’ya taşınmasını öngören bir proje ortaya atıldı.

Şu anda Kıbrıs’ta ABD, Avrupa Birliği, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs tarafından desteklenen yeni bir plandan söz edilmektedir. Bize Kıbrıs’taki bu son planla ilgili görüşlerinizi açıklar mısınız?
Bu son planın içeriği henüz belli değildir. Ancak açıklanan mutabakat belgesinde tarafların egemen eşitliğinden ve Türkiye’nin garantörlük haklarından söz edilmemesi büyük bir eksikliktir.

Türkiye’nin güvenliği açısından Kıbrıs’ın önemi nedir?
Kıbrıs Türkiye’nin stratejik çıkarları ve güney sahillerimizin güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Rusların “Batırılamaz bir uçak gemisi “ olarak nitelendirdikleri Kıbrıs Orta Doğu petrolleri, petrol ulaşım yolları ve Süveyş Kanalı gibi stratejik bölgelerin denetlenmesi açsından büyük önem taşımaktadır.

Son Çerçeve Antlaşmasıyla Annan Planına ilave yeni tavizler mi verilmektedir?
Kofi Anan Planı Türklerin elindeki toprakların önemli bir bölümünün Rumlara bırakılmasını, ellerinde kalacak topraklara da 80,000 Rum’un yerleştirilmesini öngörmekteydi. Ayrıca Türk askerlerinin neredeyse tamamı çekilecek sadece 650 asker, o da bir süre için bırakılacaktı.
Annan Planını kabul eden Kıbrıs Türklerinin o planda öngörülenlerden daha fazla hak elde edebilmesi zordur. Planı kabul etmeyen Rumlar ise kendileri açısından daha büyük haklar isteyeceklerdir.

Çerçeve Antlaşmasıyla Türkiye’nin garantörlüğü, KKTC’nin egemenliği ortadan kalkmakta mıdır?
Rumların bunu hedeflediği bellidir. Ancak müzakereler sonuçlanmadan varılacak sonuç hakkında kesin bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. Uluslararası toplumun Türkiye üzerindeki baskılarını arttıracak sürdürmesi ve böylece Türkiye açısından büyük fedakarlıklara ve aşırı tavizlere yol açacak bir çözümün gerçekleştirilmesine çalışacakları anlaşılmaktadır.

Konuyla ilgili ilave olarak söylemek istedikleriniz.
Kıbrıs Türkiye açısından daima bir milli dava olmuştur. Geçmişteki bütün Türk Hükümetleri dış baskılara direnmiş ve haklarımızın özünden taviz vermemişlerdir. Son yıllarda Türkiye’nin AB üyelik süreci bir baskı unsuru olarak kullanılarak Türkiye makul, karşılıklı ve dengeli adımların ötesinde taviz vermeye zorlanmaktadır. Kaldı ki, Kıbrıs meselesi çözülse bile bugün AB üyeliğimize karşı çıkan devletlerin bun tutumlarını değiştireceklerinin garantisi yoktur. Türkiye’nin dış baskılara boyun eğerek temel haklarından vaz geçmesi Kıbrıs’ı Girit gibi kaybetmemize yol açabilir. O nedenle bu milli davada kararlı bir tutum sergilememiz ve TBMM’nin kabul ettiği ilkelerin gerisine gitmemeye özen göstermemiz gerekmektedir.


Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.