Onur Öymen’in Ulusal Kanal Konuşması – 26 Nisan 2013

Atatürk’ün bir sözü var, partinin yaptığı yanlışlıkları, eksiklikleri görüp de söylemezseniz partiye zarar verirsiniz diyor. Bir yanlışlık gördüğünüz zaman hiçbir şekilde müsamaha etmeden söyleyeceksiniz diyor. O bakımdan bizim böyle biat kültürümüz yok. Doğru bir şey olduğu zaman mutlaka doğruluğunu söyleriz ama yanlış bir şey görünce de söyleriz.

Belli ki burada bir bilgi eksikliği var. Bu Uluslararası Barış İnisiyatifi kimdir, bu konudaki yaklaşımı nedir? Bunun yeterince araştırılmamış olabileceğini düşünüyorum. İyimserliği hiçbir zaman bırakmayacaksınız da bu Uluslararası Barış İnisiyatifi eski Nobel ödülü sahipleri veya cumhurbaşkanlığı yapmış insanlardan oluşuyor. Bunların içinde Jimmy Carter var, herkes böyle Desmond Tutu, Mandela’yı biliyor da Carter’ın da bunlara üye olduğunu bilmiyor. Ahtisaari var, Liponnen var, Norveç, Danimarka, İrlanda eski başbakanları var. Çok üst düzeyde bir heyet.

Şimdi bunların Kürt meselesine bakışı nasıl? Burada bir iki unsur var bunları bizim söylemememiz lazım kamuoyu yeterince bilmeyebilir. Bunlardan bir tanesi şu, bu heyetin en son açıklaması 4 Aralık 2012. Oraya baktığınız zaman şunu görüyorsunuz, Öcalan’ı bir terör örgütü gibi görmüyor. Terörün lafı yok, adı geçmiyor. Öcalan’ı bütün Kürtlerin lideri gibi görüyorlar. Türk hükümetinin resmen bunlarla müzakere yapmasını istiyorlar. Bu konuda Desmond Tutu’nun sayın başbakana yazdığı mektup var. Resmen muhatap alın bunları, devlet olarak bunlarla müzakere edin. Abdullah Öcalan bu raporda Nelson Mandela’ya benzetiliyor. Mandela, Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığı ile mücadele etmiş bir adam. Türkiye’de sanki ırk ayrımı varmış gibi. Kürtlerin ayrı yerlerde oturmaları zorunlu kılınmış gibi, aynı otobüslere bindirilmemeleri gibi bir durum varmış gibi, vatandaşlık hakkı verilmemiş bir durumları varmış gibi Kürtleri bunlara benzetiyorlar. Mandela ile de Öcalan’ı benzetiyor birbirine. Başka yaptıkları, sloganları Öcalan’a özgürlük. En son Güney Afrika’da Sosyalist Enternasyonal Toplantısı yapıldığında o toplantıya katılan BDP heyeti Desmond Tutu’yu ziyaret etmiş, Tutu demiş ki ben Öcalan’ın özgürlüğü için dua ediyorum. Başpiskopos kendisi biliyorsunuz. Bunun ötesinde Roj TV var bizim yıllardan beri mücadele ettiğimiz, PKK’nın sözcülüğünü yapan, Danimarka’dan yayın yapan bir kanal. O kadar ki Danimarka ile ilişkilerimiz bozuldu bu yüzden. Çünkü bir türlü yasaklayamadılar. Desmond Tutu Roj TV’ye Nobel Barış Ödülü verilmesini öneren adam, biliyor musunuz? Böyle bir insanı muhatap alacak Türk milletvekilleri, bunun ayağına gidecek, ziyaret edecek, benim kanaatimi sorarsanız bu aklın alacağı bir iş değildir. Bence bunlar yeterince bilinmediği için belki milletvekillerimizin bu heyete katılması öngörülmüştür. BDP için bir şey diyemeyiz onların zaten çizgisi belli. AKP’nin de çizgisi görülüyor.

Bana kimsenin sormasına gerek yok, Desmond Tutu, Öcalan yazarsanız bütün bunları bulursunuz. Neticede bu böyle bir kuruluş. Ne yazık ki İçinde ABD eski başkanlarından Jimmy Carter da var, Mandela da var. Tutu fiilen öncülüğünü yapıyor. Bilhassa 4 Aralık 2012 tarihli açıklaması var internette, açarsanız bulursunuz. O açıklamanın altında ekler var. Birinci ek, Öcalan’ın Ağustos 2009 tarihli yol haritası. Bizde bazıları diyorlar ki neymiş bu, hükümet niye bize bildirmiyor? Öcalan size söylemiş siz niye bize söylemiyorsunuz? İnternette var. Merak ederseniz açın bu metni. Bugün ne oluyorsa hepsi orada yazılı. Önce diyor, ateşkes yapacağız, sonra mecliste bir komisyon kurulacak. Sonra uluslararası denetim altında Türkiye’deki PKK’lıları çekeceğiz. Ondan sonra anayasa değişikliği olacak. Sonra yasal düzenlemeler yapılacak. Yani Karayılan ne diyorsa bugün hepsi orada var. Belli ki adım adım bu yol haritasını hayata geçirmeye çalışıyorlar. Orası öyle de biz ne yapıyoruz? Bizim bütün bu durum karşısında söyleyebileceğimiz tek şey, biz bilmiyoruz ne olup bittiğini bize de anlatın bakalım mı olmalı, yoksa bizim politikamız şudur şudur şudur diye açıkça söylemeli miyiz? CHP’den bahsediyorum. Biz yıllardan beri ne dedik? Elinden silahı bırakmayan, silah zoru ile anayasa ve yasa dayatmaya çalışan bir terör örgütü iel müzakere edilmez, mücadele edilir dedik. Şimdi bu politikanın yanlış olduğuna inanıyorsanız diyeceksiniz ki şimdiye kadar tüm söylediklerimiz yanlıştı. Politikamızı değiştiriyoruz, elinden silahı bırakmasa da bir  terör örgütü ile mücadele edilmesini uygun görüyoruz. Bu da bir yaklaşım. Programı ona göre değiştirirsiniz, Kurultay’da böyle bir karar alırsınız ama en azından diyeceksiniz ki şimdiye kadar izlenen politikayı biz artık benimsemiyoruz. Bunu söylemek lazım. Bunu söyleyeceğinize bilseydik ona göre tavır alırdık, derseniz ne kadar vatandaşı ikna eder, inandırıcı olur bilemem. Öyle bir noktaya vardık ki Türkiye olarak, böyle küçük nezaket jestlerinin falan ötesine geçmek zorunda kalıyoruz. Çünkü artık Türkiye bir kimlik değiştirme aşamasındadır ve bu bize dayatılıyor ve  çok da açık bir şekilde görülüyor ki dışarıdan destekleniyor. Yani dış boyutu olmasa belki daha rahat konuşuruz bu konuları. Dün Karayılan’ın açıklamalarına ABD sözcüsü alkışlıyoruz diyor. Buyurun. ABD’nin kendisi teröristlerle mücadele ediyor mu? Etmiyor. Başkan Bush’un açıklaması var 15 Mayıs 2008’de, İsrail’e gidiyor. Orada diyor ki, bazıları bizim teröristlerle müzakere etmemizi öneriyor, kesinlikle yapamayız, bu çılgınca bir düşüncedir diyor, tarihten örnekler veriyor. Tarih bunun yanlışlığını kanıtlamıştır. ABD hiçbir zaman teröristlerle müzakere etmeyecek diyor. Aynı ABD, Türkiye’ye diyor ki PKK ile siyasi çözüm bulun. Ne demek siyasi çözüm? Müzakere edin demek. ABD sivil toplum örgütleri var, devlet destekli, eski büyükelçilerin katıldığı, Atlantic Council gibi, bunlar daha 2009 yılında açıkça söylediler, Öcalan’ın yol haritasının yayınlandığını. Siz mücadele değil müzakere edin PKKK ile, af çıkarın, yeni anayasa hazırlayın ve Türk kelimesi geçmesin. Bu kadar benzerlik olur mu? Ahtisaari 2009’da bir rapor yayınlıyor, onun da bir komitesi var  Uluslararası Kriz Komitesi, onlar Avrupa’da Türkiye diye bir rapor yayınladılar, gene 2009. Orada da aynı şey, yeni anayasa yapın, tek bir etnik kimlik çağrıştıracak bir millet tanımı olmasın, yani Türk lafını çıkarın, aynı zamanda da Kürtçeyi okullarda resmi dil olarak kullanın, siyasette, kamuda kullanın. Yurtdışından planlanıyor, kurgulanıyor, tasarlanıyor, 2009 yılında ben mecliste yaptığım konuşmada bunları anlattım diye çileden çıktılar. Oyun bozuldu. Habur şi yapılırken, bu planı uygulamaya çalışıyorlardı. Biz bunu açığa çıkarttık plan bozuldu, bir de kitap yayınladık açılım skandalı diye, bunlar illet oldular. Oyun bozuldu. Kendileri de bunun bir skandal olduğunu kabul ettiler. Teröristler geliyor, tesadüfen devletin hakimi, savcısı, müsteşarı, valisi orada ayak üstü yargılayıp hepsini serbest bırakıyorlar. Halk bunu hazmedemedi. Şehit aileleri sokağa döküldü. O zaman sokağa dökülen, ellerinde bayrakları ile meclise gelen şehit ailelerinin ellerinden bayraklarını aldılar. Biz bunu mecliste söyledik, nasıl yaparsınız diye? Bazı AKP’liler geldiler tebrik ediyoruz, biz de imza atıyoruz altına söylediklerinizin dediler.

Bizim üstümüzü çizmek kimsenin haddine düşmemiş de bu rahatsızlık yarattı. Bir de o zaman bunları büyük haber kanallarında, televizyonlarda, her yerde söyleyebiliyordunuz. En azından tartışma programları oluyordu, şimdi onlar kesildi. Sadece şimdi izlenen politikanın doğruluğunu söyleyen insanlar çıkıyor. Arada istisna çıkarsa karşısına da 4-5 tane adam çıkarıyorlar ki onu konuşturmasınlar.

Karayılan konuşma yaptı öğlen saatlerinde, gazetelerin yayına girmesine kadar kaç saat geçti. Adam daha lafa başlarken diyor ki, Türk devleti ile Kürt halk önderi Apo arasında bir süredir devam etmekte olan görüşmeler ve müzakereler. Hani müzakere etmiyorduk devlet olarak? Siz diyorsunuz ki devlet olarak müzakere etmedik hiçbir zaman, adam diyor ki devlet olarak müzakere ettiniz. İktidar partisinin sözcüsünün bu konuda yaptığı açıklamada sadece memnuniyet ifadesi var. Diyemiyor ki orada biz müzakere etmedik, doğru değildir, bir takım teknik görüşmeler oldu falan diyemiyor. Kürt halkı ve Türk halkı diyor. Demek ki bunlar kendilerini Türk milletinin bir parçası olarak görmediklerini resmen dile getiriyorlar. Hükümet diyemiyor mu ki, Türkiye’de bir millet vardır, onun adı da Türk halkıdır.

Teröristlerle el sıkıştığınız zaman sonra parmaklarınızı sayacaksınız. Neyi kaybettiğinizi öğrenebilmek için. Hakaret, tehdit var. Silahlı olarak size müdahale edeceklerdir diyor. Hangi yetkiye dayanarak siz terör örgütü mensuplarının Türkiye’yi terk etmesini istiyorsunuz? Suç işlemiş adama diyorsunuz ki çık git Türk toprağından. Türkiye’de en basit hırsızlık suçu işlemiş bir adama diyebilir misiniz ki çekilin Türkiye’den.

Eskinden Kamber romanları vardı, kanun benim. Siz misiniz kanun? Bu ancak totaliter ülkelerde olur. Liderin ağzından çıkan her söz kanundur. Böyle midir? Türkiye’de kanunlar varsa suç işlemiş insanları sınır dışına çıkarmak hangi kanuna uygun oluyor?

Bizim partimizdeki arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu, benim görüştüğüm insanlar en azından, pek çok milletvekili dahil olmak üzere benimle aynı görüşleri benimsiyorlar.

Bugün parti yönetiminde görev yapan bazı arkadaşlar, bizim zamanımızda da görev yapıyordu. Bu arkadaşlarımızın ne düşündüğünü biliyoruz. geçenlerde bir tanesi çok kuvvetli bir demeç verdi mesela Atatürk milliyetçiliğini destekleyen tarzda. Öyle anlaşılıyor ki yeni gelen farklı düşüncede insanlar var, onlar bir ki laf edince herkes partinin görüşü buymuş, diyor. Desmond Tutu’yu ziyaret eden arkadaşlar, acaba bu Tutu’nun özelliklerini, kurumun özelliklerini biliyorlar mı? Bile bile yapılıyorsa bu işler, o zaman diyeceksiniz ki biz parti programını değiştirmek istiyoruz. Bir Kurultay toplayacağız, yeni program yapacağız, diye. Parti programı herkesi bağlar.

Bugün Türkiye’deki bu çok tehlikeli ve sakıncalı gidişi engelleyebilecek tek parti CHP. Mecliste sayıca iktidardan az milletvekiline sahip olmak engel değil. Bakın bizim de az sayımız vardı değil mi? 22. dönemde mesela biz o az sayı ile Dubai Antlaşmasını engelleyebildik. Getiremediler. 1 Mart Tezkeresinin reddedilmesine öncülük yaptık, Ermeni Protokollerinin onaylanmasına engel olduk, Kıbrıs ile ilgili 2005 yılında yapılan bir anlamda teslimiyetçilik gibi görülen antlaşması biz reddettik. Sayısal olarak mecliste çoğunluk olmamak mazeret değil. Bir muhalefet partisi sayıca az da olsa böyle sonuçlar alabiliyor. Şimdi niye alamıyor?

Yeter ki siz bütün bunları halka anlatın. Halkın desteğini aldığınız zaman kimse buna karşı çıkamaz. Çünkü iktidardan daha büyük güç halktır demokrasilerde. Halkın bir konudaki tavrı ortaya çıkmışsa iktidar partisi onu bir kalemde silip de aksi yöndeki politikalarını uygulayamaz. Niye akil adamları oluşturdular? Çünkü gördüler ki halkı ikna etmeleri lazım. E siz çoğunluksunuz halkı ikna etmeseniz ne olur? İstediklerini yapamıyorlar.

Diplomatın eskisi yenisi olmaz, son derece yanlıştır. Sizin resmen tanıdığınız bir devlete karşı, o devletle silahlı mücadele eden bir grubun bayrağını çekemezsiniz. Her ne kadar bu gruba Arap Ligi’nde, çeşitli konferanslarda söz hakkı veriyorlarsa da Türkiye gibi tecrübeli bir devletin bu hatayı yapmaması lazım. Öcalan ile görüşüyorsunuz, bir devlet herhangi bir toplantıda Türk bayrağının yanına PKK bayrağını çekse siz ne düşünürsünüz? Bizim gözümüzde PKK neyse, hoş hükümet gözünde böyle anlaşılmıyor ama bizim gözümüzde neyse Suriye’nin gözünde de Özgür Suriye ordusu aynı şekilde görülüyor. Onları da terörist gibi görüyorlar. Masum insanları öldürüyorlar. Bunlar bir Kanarya Sevenler Derneği değiller yani, BM de eleştiriyor, insanlık suçu işliyorsunuz diye.

ABD’nin bugün basına yansıyan açıklamasına bakın terörist kelimesi kullanmıyorlar. Bundan sonra hiçbir yerde kolay kolay PKK terör örgütüdür lafını göremeyeceksiniz. Biz bunu başından söyledik. Siz bir terör örgütünü resmen devlet olarak muhatap alırsanız sonra dünyaya bunların terör örgütü olduğunu kabul ettiremezsiniz. yarın adam bir daha eylem yapsa ne olacak? Aa bak anladık ki teröristmiş mi diyecek dünya, yoksa savaşan taraf mı diyecek. Savaşan taraf statüsü Cenevre Sözleşmesine göre yükümlülükler  getirir. Öyle bir yola girdiniz ki bu yolun  ne kadar taşlarla, dikenlerle dolu olduğunu belki siz bile hissedemiyorsunuz. Metinde Türk halkı lafını çıkartmışlar, daha vahim bir şey. Onun yerine Türkiye’nin kurumları ve vatandaşları lafını koyuyor. Ben bu kadar yıl hizmet ettim, Avrupa Konseyi’nde de yıllarca görev yaptım, bir ülkenin milletinin adının herhangi bir metinden çıkarıldığının örneğini hiç hatırlamıyorum. Nasıl yaparsınız? Buna tepki bile yok üzerinden kaç gün geçti? Hükümetin kıyameti kopartması lazım, bu konuda nota vereceksiniz. Strasburg’da sizin büyükelçiniz var, bunun için orada bulunuyor, Türkiye’nin haklarını, haysiyetini korumak için. Sizin milletinizin adını çıkarıyorlar bu metinden siz devlet olarak tepki göstermeyecek misiniz? En üst düzeyde derhal girişim yapacaksınız. teker teker oy veren tüm milletvekillerinin siyasi partilerine müracaat edeceksiniz. Hafife alınacak bir iş değildir bu. AP üyeleri doğrudan doğruya halk tarafından seçiliyor, Avrupa Konseiyndeki parlamenterler ise kendi milli parlamentolarından geliyor. Parlamentolarına girişim yapacaksınız. Bu ne rezalettir? Ülkemizin halkımızın adını nasıl çıkarırsınız? Adam kalkıyor burada Kürt halkı, Türk halkı diyor, iki halk var Türkiye’de bunu demek istiyor, buna bile tepki göstermiyorsunuz, elini sıkıyorsunuz aman ne kadar güzel olmuş diye. Yabancılar da alkışlıyor. Son derece kayı verici bir noktaya gelmiş bulunuyoruz. Terörün bitirilmesini herkes ister. Biz yıllardan beri bunun için çalışıyoruz. Sizden önceki hükümetler de bunun için çalıştı. Diplomasiyi denedik, başka yöntmeler denedik, bir ölçüde de başarılı olmuştuk. BU iktidar geldiğinde terör bitme noktasındaydı 2002 yılında verdiğimiz şehit 6. Suriye’den terörü çıkarttık, oradaki terör kamplarını kapattık, Öcalan’ın çıkartılmasını sağladık, Suriye ile terörle işbirliği konusunda antlaşma yaptık, Adana Mutabakatı, yani sizden önceki hükümetler çok şey yaptı. Ama siz gelince bizim Suriye’de izlediğimiz politikaları Irak’ta yapamadınız. Biz bunu defalarca söyledik. Irak hükümeti topraklarında bir terör örgütünü barındırıyor, ayan beyan. Burası Irak toprağıdır, onların sorumluluğunda. Uluslararası sözleşmelere göre BM kararlarına ve Irak anayasasına göre bu terör örgütünü Irak hükümetinin topraklarında bulundurmaya hakkı yok. Peki topraklarında PKK’yı barındırdığı için siz Bağdat Hükümetini veya Barzani’yi eleştiren tek bir yabancı ülke biliyor musunuz? Türkiye’de başarılı diplomasi dediklerinin verdiği sonuç budur. Her şeye boyun eğerseniz sıfır sorun olur. 5 dakikada Yunanistan ile bütün meselelerinizi halledersiniz. Kıbrıs’ı halledersiniz. Onların her istediğini kabul edin sıfır sorun. Terörle mücadelede de sürecin geldiği nokta burasıdır. Bir tek ülke çıkıp da diyemiyor ki Bağdat hükümetine, sen nasıl topraklarında terör örgütü barındırırsın? Terör örgütü olmaktan çıkarttıktan sonra zaten söylenecek laf da kalmıyor.

Ama ümitsizliğe kapılmayalım. Türkiye çok daha zor koşulların altından kalkmayı bilmiştir. Bu karanlık bir dönemdir, geçici bir dönemdir, sabah olacaktır. Yeniden Türkiye sağlıklı bir düzeye gelecektir ama bu karanlık dönemde de kimlerin ne sorumluluk taşıdığını Türk halkı unutmayacaktır.


Bu belge Basın arşivinde bulunmaktadır.