Son Eklenenler:
- Kıbrıs’ta beklenmedik gelişmeler – Onur Öymen – Cumhuriyet Gazetesi – 18 Nisan 2025
- SPUTNİK AJANSININ ADANA MUTABAKATIYLA İLGİLİ SORULARINA KARŞILIK VERDİĞİM MÜLAKAT 27 OCAK 2019
- ODA TV’DEN NURZAN AMURAN’A VERİLEN MÜLAKAT 27 EKİM 2019
- 3 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 99. yıldönümü Hakkında 25 NİSAN 2019
- CUMHURİYETTE “ ABD’NİN AMACI DEVLETÇİKLER OLUŞTURMAK” ADLI MÜLAKAT 24 AĞUSTOS 2019
- GAZETE DURUM’DAN BAHADIR SELİM DİLEK İLE MÜLAKAT “VETO HAKKINI SONUNA KADAR KULLANMALIYIZ 23 MAYIS 2022
- Cumhuriyet gazetesi Tuncay Mollaveisoğlu imzasıyla ve “Türkiye Geri Adım Atamaz” başlığıyla yayınlanan mülakat 22 TEMMUZ 2019
- ABD BAŞKANI TRUMP’IN AMERİKA’NIN 1987 TARİHLİ ORTA MENZİLLİ NÜKLEER SİLAHLAR ANTLAŞMASINI (INF) ASKIYA ALMA KARARIYLA İLGİLİ OLARAK SPUTNİK HABER AJANSINA VE BAŞKA YAYIN ORGANLARINA VERİLEN DEMEÇ 22 ŞUBAT 2019
- Türkiye’deki Demokrasi, İnsan Hakları, Basın Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğü Alanlarındaki Eleştiriler Hakkında 21 KASIM 2019
- Erdoğan ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence görüşmesi ardından 18 EKİM 2019
Onur Öymen’in Halk TV’de Paylaştığı Görüşler, 26 Mart Salı 2013
Yabancıların bir sözü var, diplomaside çok kullanılır, karşınızdaki insanı ikna edemiyorsanız kafasını karıştırın. Türkiye’de böyle bir süreç yaşanıyor, insanın kafası karıştırılıyor. Cindoruk çok güzel söyledi, anayasamızın 6. maddesi var, hiçbir kimse veya kurum anayasandan alamadığı bir yetkiyi kullanamaz. Anayasadan veya yasalardan hangi yetkiyi alarak teröristler silahlarıyla yurtdışına gitsinler diyebiliyorsunuz? Yani suç işlemiş insanlar, bir kısmı adam öldürmüş, bir kısmı bomba koymuş. Şimdi bu suç işlemiş insanlara af mı çıkarttınız? Bunu kim tayin edecek? Yargının görevi. Diyorsanız PKK silahları bırakmaya karara verdi, o zaman hukuk devletinde bunların yargıya sevk edilmesi, yargılanması, suçlananların cezalandırılması gerekir. Ondan sonra gerekiyorsa meclis af çıkarır. Şu durumda silahınızla çıkın Türkiye’den gidin diyorsunuz. Birisi cinayet işlemiş mesela diyor ki bir daha cinayet işlemeyeceğim, söz veriyorum. O zaman sen al cinayet silahını Gürcistan’a git diyor musunuz? Diyebilir misiniz?
Benim anladığım kadarıyla şimdi açıkça söylemeseler de bunların meclisten istediği genel af kanunu. Yasa istiyorlar. Yasa ile affedecek meclis, yaptıkları işlem suç olmaktan çıkacak ve yasa ile gidecekler. Barzani var, ona sormuş gazeteciler, ne diyorsunuz diye. O da demiş ki bu insanlar teröristler, Iraklı ise Irak’a, Suriyeli ise Suriye’ye gitsin, Türk ise Türkiye’de kalsın. Türk vatandaşı silahlı teröristi Irak’ın kuzeyine niye yolluyorsunuz? Orada bir silahlı gücün devam etmesini istiyorsunuz. İcabında yeniden Türkiye’ye saldırmak için mi yoksa bunları PJAK çerçevesinde, biliyorsunuz Kuzey Irak’ta iki örgüt var bir PKK biri PJAK, Pjak İran’a karşı, PKK Türkiye’ye karşı. Acaba siz bunları İsrail ile İran arasındaki olası çatışma sırasında İran’a karşı mı kullanacaksınız? Yoksa Suriye’nin kuzeyinde kurtarılmış bölge dedikleri yerleri işgale eden PYD’yi desteklemek için mi göndereceksiniz Suriye’nin kuzeyine, Irak’ta mı tutacaksınız? Bunları kimse tartışmıyor. Bu sabah ünlü bir televizyon kanalında bir yorumcu diyor ki efendim Türkiye’ye girerken bize mi sordular ki çıkarken soracaklar. Böyle bir devlet olur mu? Kimse hukuku düşünmüyor. Suç işlemiş adam çeksin gitsin olabilir mi böyle?
Örnek istiyorsanız İspanya örneğini vereyim, orada bir ETA terör örgütü var. Onları siyasi açıdan destekleyen de Herri Batasuna partisi var. Şimdi bir terör örgütünü desteklediği için Herri Batasuna partisi, meşhur yargıç Baltazar Garzon tarafından kapatıldı ve 23 tane yöneticisi de hapse girdi. Şimdi silahları kesinlikle bırakmaya karar verdiler. Niye? yurtdışından destek kesildi. Fransız desteği kesildi. O nedenle ETA birkaç ay önce dedi ki biz silahları, terörü bırakıyoruz, silahla bir sonuca varamayacağımızı anladık, silahları nasıl teslim edeceğiz, ayrıntıları nedir oturalım konuşalım. Bunu bile reddetti İspanyol hükümeti. Rajoy İspanya başbakanı diyor ki silahları kesinlikle bıraksa bile biz terör örgütü ile masaya oturmayız. Çünkü terör örgütü ile masaya oturmak onların kısmen de olsa haklı olduğunu kabul etmektir. Yani kimse ne yapsak da şunları siyasete soksak demiyor. Silahını versen de masaya oturamam çünkü sen suçlu ve sorumlusun bu işten, diyor.
Birçok yerde bazen ateşkes dönemi oluyor, bunun hikayesini merak ediyorsanız daha önce söyledik Latin Amerika’da ne olup ne bittiğini, benim Çıkış Yolu kitabımda anlatıyorum. Orada nasıl darbeler düzenleniyor, hangi ülke bu darbeyi tertipliyor, hatta öyle durum olmuş ki bir defasında bir ülkede darbe tezgahlamışlar, Amerikan gemileri gitmiş darbecileri desteklemeye. Gidiyorlar ki ortada darbe falan yok. Amerika da diyor ki bekleyin, darbe bir dün gecikmiş. Ertesi gün oluyor. Böyle komik hikayeler de var.
Demokrasilerde hükümetlerin sorumluluğu bellidir, meclislerin sorumluluğu bellidir, muhalefet partilerinin sorumluluğu bellidir. Terörle mücadele doğrudan doğruya hükümetlerin sorumluluğudur bütün dünyada. Bir muhalefet partisine hükümet gidip de gel şu işi seninle beraber yapalım demez. Muhalefet icranın bir unsuru değil. icra hükümettir. Muhalefet mecliste bir kanun çıkarılacağı zaman o konuda görüşünü söyler veya denetleme görevini yapar, görüş açıklar, ilkeleri ortaya koyar. ama bir sorunun çözümünde muhalefet bir taraf değildir, olamaz. Hele böyle terörle mücadele gibi bir konuda. Devletin bütün istihbaratı hükümetin elinde. Gel sana devletin bütün istihbaratını vereyim mi diyebilir mi muhalefete, diyemez. O bakımdan bazen diyorlar ki ne görüştüğünü açıkla ama hükümetin açıklamaması normal. Yani açıkladığı anda hiçbir iş yapamayız. Gizli oturumda çokça bulunduk, gizli oturum var diye insanlar çok önemli bir şey konuşuluyor sanır. Çoğu zaman önemli bir şey konuşulmuyor. Dışarıda dinlemediğiniz, önceden bilmediğiniz yeni bir şey duymuyorsunuz. Netice, eğer muhalefeti de ortak ederlerse bu sürece muhalefet de sorumluluğu paylaşır. Hukuksuz bir durum varsa bu hukuksuz duruma taraf olan herkes sorumluluğu paylaşır. Örnek, PKK’nın kaçırdığı bazı askerler, bir iki kamu görevlisi iade edildi değil mi? Adam kaçırma bizim ceza yasasının 109. maddesinde suçtur. Devlet görevlisini kaçırdıysanız bunun cezası bir misli artar. Siz onları resmen teslim aldınız orada. Bu suçun takibi yok mu Türkiye’de. Uluslararası boyutu var. BM kararı var. Suç işlendiği yer bir başka ülkede ise o ülke suçu işleyenleri yakalayıp size iade etmekle yükümlüdür. Etmezse kendi vatandaşını yargılamakla yükümlüdür. Biz Türkiye olarak Irak hükümetinden, şu insanlarımızı kaçıran, resimleri ve isimleri şu olan insanları yakalayıp Türkiye’ye iade edin gibi bir talepte bulunduk mu?
Hukukta bir kural var ölçümü aşmış olmayayım ama sui misal, misal olamaz derler. Bir yerde yanlış bir işler yapmışsınız o da daha sonra yapacağınız yanlışı haklı göstermez. Bunları alıp getirenlerin orada bir sorumluluğu var mı yok mu? Siz suçu işlemiş insanları muhatap alıyorsunuz. Sonra ne yaptınız, hukuki süreç için? Normal hukuk devleti kurallarını bir tarafa bırakalım en basiti, başbakan diyor ki al silahını git Türkiye’den. O ülkede hukuktan bahsedemezsiniz. Yabancılar, Amerikalılar, Avrupalılar bunu alkışlıyorlar. Bu sözleri, Öcalan’ın aynı çerçevede Nevruz’da gönderdiği mesajı ABD sözcüsü Bayan Nuland alkışlıyor. Aynı ABD’nin daha önceki başkanı George W. Bush ne demişti? 15 mayıs 2008 tarihinde Tel Aviv’de mecliste bir konuşma yapıyor, bazıları bize teröristlerle görüşmemizi tavsiye ediyorlar, diyor. Bu çılgınca bir düşüncedir, aklı aykırıdır, tarih bunun yanlış bir iş olduğunu kanıtlamıştır, biz kesinlikle görüşemeyiz, diyor. Kendisi görüşemeyecek ama Türkiye’nin görüşmesini alkışla karşılıyor. Bunu nasıl izah edeceğiz?
Türkiye ile ilgili son yıllarda pek çok kitap makale yayınlandı. Bakıyoruz bunların bir bölümü eski istihbarat mensupları tarafından yazılmış. Yani şimdi bu diplomaside alışılmış bir durum değildir. Bir ülkede görev yapan istihbarat mensubunun kalkıp da o ülke hakkında o ülkenin geleceğine yön verecek, tanzim edecek yorumlarda bulunması, kitap yazması mutat değil. Başkanlık rejimini tartışıyoruz biz Türkiye’de değil mi? Son aylarda çıktı, iktidarın böyle bir önerisi geldi, anayasa hazırlamak falan. Bu ilk defa 1995 yılında söylenmiş. Türkiye’ye başkanlık rejimi lazım diyen kim? Gerorge Herrison, eski istihbarat mensubu. Şimdi kitap çıkarıyorlar, Graham Füller falan, başlığı ikinci Türkiye Cumhuriyeti. Birinci Türkiye Cumhuriyetini bitirmişler de Atatürk’ün, şimdi İkinci Cumhuriyet. Okuyorsunuz istihbarat mensuplarının raporlarını, Atatürk rejimi çok merkeziyetçiymiş, onun yerine Türkiye’ye federal sistem lazımmış. Bu çok ilginç. PKK sürecine gelince bu konuda ilginç dış bağlantılar var. Sayın Kılıçdaroğlu, ana muhalefet lideri bize bilgi verilmiyor diyor ama anlaşılıyor ki başkaları bilgi sahibi. Mesela 4 Aralık 2012 tarihinde Uluslararası Barış İnisiyatifi diye bir grup, açıklama yapıyorlar. Bunların başında Eski başpiskopos, Güney Afrikalı Nobel Ödülü sahibi, Desmond Tutu var. Bunların komitesi içinde Jimmy Carter var, eski Amerikan başkanı, Lipponen var Finlandiya eski başbakanı, Danimarkalı, Norveç, İsveç eski dışişleri bakanları var, İrlanda eski başbakanı var. Açıklama yapıyorlar. PKK ile yürütülen süreci başından sonuna kadar anlatıyor. Bizim haberimiz yok olup bitenden bunlar biliyor hangi tarihte ne olmuş? Öcalan hangi tarihte yol haritasını vermiş? 2012 Temmuz’da nasıl görüşmeler yapılmış? Türk hükümeti ile diyor PKK resmen görüşmede bulundu. Öcalan’ı Kürtlerin lideri olarak takdim ediyor, terör örgütü lideri olarak değil. Bu görüşmeler devam etsin, 2011 seçimlerinden sonra talihsizlik oldu, gereksiz şekilde buna ara verildi, Türkiye ile PKK otursun yeniden masaya buna çözüm bulunsun. 2009 yılının Eylülünde, bu 2009 yılı tuhaf bir yıl günün birinde herhalde birisi bunları yazacak, Avrupa’da Türkiye diye bir rapor yayınlanıyor. Bu raporu yazan komitenin başı Finlandiya eski cumhurbaşkanı Marti Ahtisaari, içinde eski Saksonya başbakanı Emma Bonino var. Avrupa Komisyonu Üyesi, Hollanda eski dışişleri bakanı Hans von den Broek, Bronislaw Geremek, Polonya eski dışişleri bakanı, çeşitli konularda görüşlerini bildiriyorlar. Bu raporun 21. sayfasında Kürt sorunu yer alıyor. Nedir ne değildir, teröristler ne kadar haksız ve yanlış işler yapmışlardır, Türkiye’nin terörle mücadelesi ne kadar doğrudur, PKK’nın hapisteki lideri Öcalan siyasi muhatap olamaz, buna benzer şeyler var. Okuyunca diyorsunuz ki bu Türkiye’yi kollayan bir rapor. Bu raporları suratla okurken bir kelime arayacaksınız, o kelime “ancak”. Ancak dediğinde orada duracaksınız demek ki farklı şeyler söyleyecek. Ancak diyor ki Türkiye bu terörü önlemek için şunu, bunu yapmalı, ondan sonra da diyor ki Türkiye yeni bir anayasa hazırlamalıdır. Aynı yıl Silkroad Enstitüsünün raporu yayınlanıyor, size metni okuyabilirim. Kürt dilinin yayında, kamu binalarında, okullarda ve siyasi konuşmalarda kullanılabilmesi için yasal düzenlemeler yapılmalı, anayasal desteklerle düzenlenmeli, diyor. Anayasanın etnik bir kökeni diğerine göre daha çok ayrıcalık tanıyormuş gibi görünen maddeleri yeniden yazılarak, Türkiye’nin tüm vatandaşları için gerçek anlamda eşitlik sağlamalılar. Dedikleri Türk kelimesini çıkaralım demek değil mi? Aynen bugün PKK ve bazı çevrelerin talepleri burada var. Şimdi Akil adamlar falan diyorlar. Akil adamlar anayasal bir kurum mu değil. Gayri resmi olarak bir araya geliyorlar, bu Ahtisaari de bir çok ülkede Akil Adamlar komitesi başkanı olmuş, rapor yazıyorlar. Bu raporların hemen hemen hepsini okudum ben. Endonezya’da ACE gerillaları ile olan ihtilaf, Kosova, Bosna vs. hepsinde ilk önce hükümet nasıl haklıdır, teröristler ne işler yapmıştır dedikten sonra ancak bu işin halledilmesi için hükümet hangi tavizleri vermelidir kısmına geçiliyor. Akil Adamlar komitesi istendi Türkyie’de biz bu filmi daha önce de gördük. Akil Adamlar diyecekler ki bu terör kötü oldu, yanlış oldu ama bunu çözmek için tavizler vermeli hükümet diyecek. Hükümet de reesen veremeyeceği tavizleri Akil Adamlar önerdi bu bizim görüşümüz değil, aklı başında insanlar bakın ne öneriyor deyip bunu yapacaklar. Akil adamlar raporunda ben hiç görmedim, varsa da benim gözümden kaçmıştır, teröristler kayıtsız şartsız silahlarını bırakmalıdırlar. Bunu öneren yok. Son 3-4 yıldan beri özellikle ABD ve Avrupa’da Kürt meselesinin siyasi çözümü lafı var. Bunu çok sık söylediler. Şimdi bu siyasi çözümden neyi kastediyorlar? Genaral Odiarno var, Amiral Fallon, Türkiye bu işi silahla çözemez siyasi çözüm olsun diyorlar. Siyasi çözüm bir masaya oturun ve onları tatmin edecek tavizler verin ki onlar da bir şekilde silahı bıraksınlar. Bunu istiyorlar sizden. Peki kendisi yapıyor mu yapmıyor. Demin örnek verdim Başkan Bush. Bir taraftan da yeni anayasa öneriyorlar. Avrupa Parlamentosu kararları var. Avrupa komisyonunun Türkiye raporu var ve bunlar da diyorlar ki yepyeni bir anayasa hazırlayın yani yeni bir rejimi geçin. Bu konuda Obama’nın konuşması var. 2009 yılında Obama bir konuşmasında diyor ki ABD hiçbir şekilde başka ülkelere bir rejim değişikliği tavsiye edemez ve etmemelidir. Hem rejim değişikliği tavsiye etmiyorsunuz, hem de rejim değişikliği anlamına gelen anayasa değişikliklerini tavsiye ediyorsunuz. Bunu nasıl izah edeceğiz? O bakımdan bizim bu konuları değerlendirirken sadece iç dinamiklerle düşünmememiz lazım. Türkiye’ye bu konularda dayatma var. Dayatmanın boyutları şunlar, sizin PKK terörünü Kuzey Irak’tan şu veya bu şekilde tasfiye etmeniz istenmiyor. Irak hükümetine PKK’yı topraklarından çıkartmasını tavsiye eden yok. Barzani’ye PKK’yı Kandil’den Kuzey Irak’tan çıkarın diyen yok. Çıkartmadığı için Maliki ve Barzani’yi eleştiren tek bir ülke yok. Siz demek ki orada PKK’nın varlığından rahatsızlık duymuyorsunuz ve Türkiye’nin PKK’yı Kuzey Irak’tan bertaraf etmesi girişimini engellemeye çalışıyorsunuz. Siz terörün Türkiye’ye baskı yapması ile belki kafanızda sizin önceden beri olan bir Kürt projesini hayata geçirmek istiyorsunuz. Bunun geçmişi var, yakın tarihte örnekleri var. Türkiye ile petrol bölgeleri arasında bir tampon bölge kurmak. Daha I. Dünya Savaşında bu konuda söylenen laflar İngiliz arşivlerinde var. Sevr’de de var. Deniyor ki Türkiye’ye bir süre için tahammül edilmiştir. Dünya savaşı geliyor, soğuk savaş var, o sırada Türkiye’ye ihtiyaç var. Bir süre tahammül edilmiştir. Bunu en çok Metin Toker söylüyor, 1967’de Akis gazetesinde yazmış, diyor ki bunlar Lozan’da Atatürk ve İsmet Paşa zamanında Türkiye’de alamadıklarını unutmadılar. Uygun bir zamanın gelmesini bekliyorlar. Birçok yerde Kürt meselesi ile sular meselesi ile bağlantılı olarak bunlar yazıyor. Mesela bir Türk Ermeni yakınlaştırma komitesi kuruldu. Tesadüf bu ya Küt raporunu yazan David Philips tarafından. Türkiye’den ve Ermenistan’da da insanlar getiriyorlar bu komiteye. Bunun amacı bir antlaşma yapmak. Türkiye’nin talep ettiği hiçbir şey yok protokollerde Ermenistan’ın istediği her şey var. Sonra Azerbaycan tepki gösterdi, biz mecliste tepki gösterdik de bu onaylanmadı. Ama projeler hep böyle geliyor önümüze bizim. Kıbrıs konusunda Kofi Annan Planı geldi. Dünya diplomasisinde bir benzeri yok. 9000 sayfalık belge, ben Denktaş’a sordum o bile okumamış. Bunu halkın onayına sunuyorsunuz, ilgili hükümetlerin onayından geçmeden. Her neyse diyeceğim şu ki belli konularda Türkiye’ye çözümler dayatılmak istedi. Çünkü kendi menfaatleri bunu gerektiriyor. Her ülke menfaatinin gereğini yapmak ister ama Türkiye söz konusu olunca bakıyorsunuz herkes müttefik. Bu açılım konusunda, İmralı ile görüşmeler konusunda, bakıyorsunuz ABD sözcüsü Victoria Nuland ne demişti, aynısını Stefan Füle genişlemeden sorumlu komiser, Lady Ashley AB dış ilişkilerinden sorumlu yetkili, bunları neredeyse kelime kelime aynısını ya da daha fazlasını söyledi. Siyasi çözüm. kan dökülmesin bunu herkes söylüyor ama siz PKK’ya bazı köklü tavizler verip hatta anayasanızı değiştirin ki bu iş bitsin. tehdit altında Türkiye, silah tehdidi altında anayasa değişikliğine gidecek. İnsanlar bu konuda Türkiye’de yeterince tepki gösteremiyorlar. Sayın başbakan arkadaşlara diyor ki kimse konuşmayacak bu konuda. Muhalefette de benzeri bir durum var. Bu kadar hayati bir konuyu insanlar konuşmadan nasıl çözecekler, nasıl fikir oluşacak? Ayrıntı tartışılıyor hep. Akil Adamları meclis mi karar bağlasın, hükümet mi? Kim olsun kimse sormuyor. Emekli orgeneral Edip Başer ile Amerikalı orgeneral Ralston vardı. Bunlara görev verildi. Barzani ile konuşacaklar. Barzani PKK ile konuşacak, PKK’nın görüşleri alınacak bizimkilere bildirecekler, onlar Türk hükümetine bildirecekler, 14 ay. Sonra hiçbir şey çıkmadı. Ralston ile konuştum NATO’dan tanıyorum kendisini, bu işten büyük bir rahatsızlık duyuyorum, ABD hükümetini tasvip etmiyorum istifa edeceğim dedi. Sonra da istifa etti. Edip Başar da istifa etti. Biz bu akil adamlar denilen sürecin benzerini yaşadık. Hem bu konuda yaşadık hem başka ülkede yaşadık hem de bu Ahtisaari raporu Akil Adamlar raporudur. Kimse kendini aldatmasın, Akil Adamlar sonunda ne çıkacak derseniz, büyük ölçüde özetlemeye çalıştım bir rapor çıkacak. Önce Türk hükümetine hak veren cümleler olacak, sonuç bölümünde de Türkiye hangi tavizleri versin o yazacak. Arabulucu mu bunlar? Birisi farklı laf edecek olursa aman süreci bozmayın, sayın Cindoruk’un dediği gibi sürecin ne olduğu da belli değil.
Başka ülkenin topraklarında, kaynaklarında gözü olmayan bir cumhuriyet kurduk biz. Kendi sınırlarımızın içinde özgür bağımsız yaşamak isteyen bir milletiz diyorlar. Şimdi bu milleti siz anti emperyalist bir millet haline getireceksiniz. başka ülkelerde gözü olacak, nüfuz siyaseti yapacak falan bunlar akla uygun laflar değildir. Benim kanaatimce 2006 yılında bu iş başları. 2006 yılında bu hükümet meclise terörle mücadele yasası getirdi. bu yasanın bir 6. maddesi vardı ve orada diyordu ki bir terör örgütünün kurucusu bir defaya mahsus olmak üzere pişmanlık yasasından yararlanabilir. Gerekçesinde def açıkça yazıyor. Biz orada kıyameti kopardık dedik ki siz Öcalan’ı affetmek için bu yasayı getirmişsiniz. hayır dediler onu kapsamaz. Kapsamaz mı dedik, o zaman buyurun geçirin yasayı dedik. Geçiremediler. Bugün geçen metne bakarsanız bu madde yoktur ama meclise sundukları metin bizde var. 2006 yılında bir Hollanda kuruluşu CESS dedikleri, bunların bir projesi vardı 2004 yılında başladıkları, Türk ordusunu çağdaş Avrupalı ordular durumuna getirmek diye başlıyordu ama açık söylemek gerekirse Türk ordusunu hizaya getirme projesi. 2006 yılının bazı toplantılarına bizi çağırdılar. 146 sayfalık raporda bir maddesinde TSK’yı eleştirirken TSK hükümetin teröristlerle müzakeresine karşı çıkmaktadır diyor. Bunun içinde dış boyutu olduğu muhakkaktır. BU hükümetin politikalarının müzakere yoluyla bu işi çözmek olduğu bellidir. Türkiye‘ye bu yolda dış telkinler olduğu bellidir. TSK’ya yönelik olarak da yapılan politikalar olduğunu biliyoruz. 1 Mart tezkeresi reddedildi. 1 Mart tezkeresi reddedilince Wolfowitz ABD savunma bakanı yardımcısı demeç verdi. Dedi ki bundan TSK sorumludur. TSK meclise liderlik yapamamıştır. Askerlerin siyasete karışmamasını değil, sizin istediğiniz gibi karışmamasını istiyorsunuz. Altında diyor ki askerler diyecekti ki ABD için iyi olan neyse Türkiye için de iyi olan odur. Bunu demediği için askeri suçluyor. Öbürü de diyor ki asker teröristlerle mücadeleye karşı olduğu için yanlış iş yapmıştır, filan falan.
Diplomaside bir kural var havuç ve sop politikası derler. Bir ülkeye bir şey yaptırmak istediğiniz zaman bir taraftan havucu göstereceksiniz, bir taraftan sopayı. Yani yapmazsan ben de senin canına okurum diye.
Biz Türk halkına böyle realist düşünceler aşılamaya kalkarsak en sonunda Türk milleti zarar görür. Pantürkizm’e karşıdır Atatürk, Panislamizm de karşıdır. Irkçılığa da yayılmacılığa da. Bu devleti kuranların iradesi bu. Siz bu iradeyi bir tarafa bırakıp yepyeni bir Türkiye kuracaksınız. Böyle aykırı fikir söylemeyi marifet zannedip, Atatürk niye böyle demiş, falan bu laflar söylenmesi kolay ama bu cumhuriyet kolay kurulmadı. Bunun ağır bir bedeli oldu. Onun için şimdi bunun kıymetini bilip bunun üzerine ne yapacaksak yapacağız. Çağdaş dünyanın nimetlerinden yararlanacağız, haklımızın refah seviyesini düzenleyeceğiz, yeni fikirler dünyadan alacağız, cumhuriyetin duvarının üzerine ilave edeceğiz ama altından bir tuğla çekmeyeceğiz. O tuğla Sayın Cindoruk’un söylediği Atatürk milliyetçiliği. Türk milleti kavramını çıkartmak istemektedirler. Ne diyor Sayın Davutoğlu, biz ulusalcılarla hesaplaşacağız. Böyle laf olur mu? Atatürk milliyetçiliği anayasanın değiştirilmez maddelerindendir. Siz ona yemin ederek milletvekili oldunuz. Nasıl böyle bir laf söylersiniz, kiminle hesaplaşıyorsunuz? Atatürk düşüncesi ile mi, onu savunanlarla mı, ne uğruna? Osmanlılığı yeniden canlandırmak mı? Dedem Abdülmecid diyor. Abdülmecid ne yapmış biliyor musunuz? İngiliz büyükelçisi bir mektup yazıyor karısına, diyor ki bugün çok şaşırtıcı bir olay oldu. Padişah sadrazam ile dışişleri bakanını görevden almış. Ben o saat padişaha gittim hemen bunlara görevlerini iade et dedim. Padişah geldi ağlayarak ellerimi öptü diyor. Türkiye’yi bu duruma düşüren insanların dönemine mi özeniyorsunuz? Bunu mu yapalım biz? Rahip Fray var, İngiliz muhripleri derneği başkanı. Bu derneğin bir numaralı üyesi padişah. Bunlara mı özeniyoruz? Türk milliyetçiliği deyince tüyleri diken diken oluyor. Laikliği getirdiği için. Hilafet kaldırılmış. Bunu hazmedemiyorlar. Dinin siyasete alet edilmesi önlenmiş. Bu rahatsız ediyor insanları. Onun için laiklik tehlikede midir değil midir görüyoruz. Laiklik benim gördüğüm kadarıyla düpedüz tehlikededir. Laiklik olmazsa bizim demokrasimizi yaşatmamız mümkün olamaz. Çünkü halkı Müslüman olan ülkelerde laiklik olmazsa demokrasi olmaz. laiklik olmayan tek bir Müslüman ülke demokrasiye geçemedi. Bu yüzden. Bayan Clinton’un Türkiye ile ilgili beklentisi Türkiye yeni bir anayasa yaparken din özgürlüğü teminat altına alınmalıdır, onu bekliyoruz diyor. Yani 19.yy’da nasıl dini açıdan azınlıkları himaye etmişler, aynı düşünce. Bayan Albright eski dışişleri bakanı, kitap yazdı. Güç ve Tanrı isimli. Onun içinde diyor ki çok büyük hata yaptık, dış politikada dini yeterince kullanmadık diyor. Dini daha çok kullanmalıyız. Türkiye’ye verilen telkinlerde de bakıyorsunuz, Türkiye’nin adım adım din devletine gitmesi kimseyi rahatsız etmiyor. Öcalan’ın mesajında bile var. O bile anlamış oyunu.
Bu bölgede çok ciddi bir risk var. Öyle denebilir ki Suriye’deki gelişmeleri bile gölgede bırakabilecek kadar önemli. Çünkü Suriye netice itibariyle dış destek de olsa bir iç savaş niteliği taşıyor. Ama önümüzdeki aylarda daha kapsamlı, bölge çapında bir çatışma ihtimali var. Burada en muhtemel senaryo İsrail’in defalarca söylediği gibi Natenyahu’nun, İran’ın nükleer tesislerine bir saldırı yapılması. Şimdi Amerika’nın eski büyükelçisi vardı Jeffrey, geçenlerde bir konferansta konuşma yaptılar, eğer İran Haziran’a kadar bu politikasını değiştirmezse ABD bile doğrudan doğruya İran’a müdahale edebilir. Gerçekleşme ihtimali var. Çünkü daha önce bunu yaptı İsrail, 1981 yılında Osirah’da bir Irak nükleer santral inşası vardı onu bombardıman ettiler. İmha ettiler. Daha sonra Suriye’de bir nükleer inşasını imha ettiler. Yani yaptıkları olduğu için blöftür diyecek halimiz yok. Böyle bir durum olursa muhtemelen İran kendi füzeleri ile İsrail’e saldıracak, bir taraftan Lübnan’daki Hizbullah desteği ile İran sivil hedeflere saldırıda bulunacak, bir taraftan İran Hürmüz boğazında bir tanker patlatıp trafiğe kapatacak boğazı. Japonya mesele petrolün %80‘ini Hürmüz boğazından alıyor. Güney Kore %74‘ünü. Hindistan %60‘ını falan. O kadar önemli. Orayı kapatırım diyor ve başka ülkede de terör faaliyetinde bulunabileceğini düşünüyorlar. Bu durumda İran’ın atacağı füzeleri nasıl imha edeceksiniz? Türkiye’deki Kürecik’de, Katar’da ve İsrail’de bulunan radar sistemleri var. O radarlardan sağlayacağınız bilgilerle, Doğu Akdeniz’de bulunan Amerikan gemilerindeki füzeleri ateşleyeceksiniz, AECIS denilen bir proje bu, havada imha edeceksiniz. peki Kürecik radarını siz niçin kurdunuz? Bu sadece NATO’yu korumak için yapılmıştır, İsrail’i korumakla alakası yoktur diye ikna ettiniz Türkiye’yi. Peki İran füzeleri başka NATO ülkelerine ulaşacak menzile sahip mi? Değil. O zaman bir tek İsrail’i hedef alır bu füzeler . O zaman siz netice itibariyle İsrail’i savunmasında rol oynayacaksınız. İsrail başbakanının bizimle ilgili en sert açıklamayı yaptığı gün izin verildi Kürecik radarlarına. Böyle bir çatışma ortamında Türkiye ile İsrail’in gerginlik içinde olması çok ciddi sıkıntı yaratacak, ABD için de İsrail içinde. O bakımdan bu tartışmayı bitirmek istediler. Fırsat geçti ellerine İsrail’de seçimler oldu. Eskiden özrün dilenmemesini savunan dışişleri bakanı Liberman yeni hükümette yok şu anda. Bu da fırsat yarattı. Obama da kendi hesabına bir puan kazanmak istedi. Neticede böyle bir çözüme vardırlar ve daha ilk günden Türkiye İsrail yakınlaşma havası yaratmaya çalıştılar. Bence bunun stratejik anlamı şu, bu yakınlaşma en çok bir İran İsrail savaşı halinde bize lazım diye düşündüler. Wikileaks belgelerini okursanız Robert Gates Türkiye’yi ziyaret ediyor, ABD’nin o zamanki savunma bakanı, bizim milli savunma bakanımıza şunları söylüyor, bakın Madde 1. İran bugünkü politikasını sürdürürse İsrail’in İran’a saldırması kaçınılmaz olacaktır. Madde 2. Türkiye böyle bir savaşın dışında kalamaz. Madde 3. Askeri açıdan buna hazırlanın. Vecdi Gönül’e söylüyor. Bu denklemin içinde PKK gelişmeler nasıl oturuyor? Size deniyor ki Madde 1. Ben bu işten vazgeçtim, pişman oldum, Türk halkından özür dilerim, silahları bırakıyoruz, herkes evine gidecek, TBMM’den de af bekliyoruz. Böyle bir laf yok. Başarılı bir mücadele yaptık, bu mücadeleyi başka yöntemlerle devam ettireceğiz dedikten sonra silahları ile Türkiye’den çekilsinler. Ortadoğu çerçevesinde bir model çiziyor kendine. Oradaki gelişmelerle Türkiye’deki gelişmeleri birbirine bağlıyor. Bundan çıkan mana Ortadoğu’da böyle bir çatışma ortamı çıkarsa Kuzey Irak’a çekilecek PKK’lılardan İran’a karşı PJAK karşısında görev bekleyecekler. Ya da Suriye kuzeyinde PYD’ye askeri düzeyde destek verecekler. Gidip de orada dağda patates soymayacak adamlar. Tüm bunlar birbiri ile bağlantılı. ABD’nin kalkıp da durup dururken İmralı sürecini açıkça desteklemesi anlamlı. Avrupalıların desteklemesi anlamlı. Yoksa hiçbir zaman teröristlerle müzakere etmeyeceğim diyen bir devlet başka bir ülkenin terörle müzakeresini alkışlar mı? bunda bir mantık var mı? Niye başından beri sizin kuzey Irak’tan PKK’yı tasfiye etmenizi istemiyorlar? Çünkü orada bu varlığa ihtiyaçları var. Bir taraftan Türkiye’ye kendi kafalarındaki Kürt modelini uygulatmak için bir terör baskısına ihtiyaçları var, bir taraftan PKK’yı Ortadoğu’da, Irak’ın kuzeyinde, İran’da, Suriye’de kullanabilecek bir güç gibi görüyorlar. Ben böyle görüyorum. Başka boyutları da olabilir. Bu işlerin dini boyutu var. Bugün İran’dan Akdeniz’e kadar bir Şii kuşak var. Bu kuşak, İran, Irak’taki Şii hükümet, Suriye’deki Şii hükümete Lübnan’daki Hizbullah. Siz bunu nasıl kıracaksınız? 1. Suriye’deki yönetimi değiştirerek, İran ile Hizbullah bağını keseceksiniz. 2. Irak’ın Kuzeyinde Sünni bir Kürt varlığını orada güçlendireceksiniz ki bu Şii bağı kesesiniz. Bunu yapmak için bir güç Barzani, diğeri, PKK, Suriye’de de Esad gidip de Sünni Müslüman kardeşler gelirse o zaman Hizbullah desteksiz kalacaktır. böyle stratejiler var kafalarında. Yoksa başka türlü tüm bu olup biteni izah etmek kabil değil. Komşu ülkeden size terörist saldırı olacak, siz bunu tasfiye etmeyeceksiniz. Bunun mantığı yok. Bir terörist örgüt, hükümetle görüşüp anayasa dayatmaya çalışacak siz de buna alkış tutacaksın. Mantığı yok. Yani bizim bildiğimiz dünyanın başka yerlerinde örneği olan olaylarla bu örtüşmüyor. Böyle bir tablonun olabilmesi için çok daha önemli stratejik menfaatlerin olması lazım. ABD, İsrail gibi. Türkiye tüm bunları görerek mi bu oyunu oynuyor, görmeden mi bu oyunu oynuyor? Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki başbakan samimi olsun İmralı’da. Ben de diyorum ki inşallah samimi değildir. Samimi ise teröristlerle anayasa pazarlığına kalkışacak olurlarsa vahim. Bugünkü tablo siz teröristlerle masaya anayasayı yatırmışsınız, rejimi dikte ediyor, tüm hukuk kurallarını alt üst ederek silahlı insanların gelip gitmesine imkan sağlamak istiyor, bütün bunları alt alta yazdığınızda çok ciddi bir tablo çıkıyor. Türkiye üzerinden Suriye’ye silah sevkiyatı yapıldığına dair de yabancı basında bilgiler çıkıyor.
Türkiye tam şu sırada Maliki ile Irak başbakanı ile büyük bir kavga içinde. Maliki çok ağır suçlamalarda bulunuyor Türkiye’ye. Özellikle Kuzey Irak yerel yönetimi ile kurduğu ilişkiler dolayısıyla. Sanki bağımsız bir devlet muamelesi yapılıyor diyor. Petrol antlaşmaları yaptığı söyleniyor, her türlü ekonomik işbirliği yapılıyor ve merkezi hükümetin bilgisi dışında Kuzey Irak ile ilişkiler kuruluyor. Bunlar bazı emperyalist düşüncelerin ürünü ise bunlara dur demenin zamanıdır. Çünkü Türkiye geçmişte de bazı emperyalist beklentilerle yola çıkmıştır ve hüsrana uğramıştır. Onun için kimse Dimyat’a pirince gitmeye kalkmasın, eldeki bulguru kaybetmeyelim. Türkiye çok kritik noktadadır şu sırada, böyle iç politika çekişmeleri ile televizyonlarda bağırıp çağırarak, bir yere varamayız. Herkesin aklını başına alması lazım. Ortadoğu son derece hassas bir yerdir biz bu tuzaklara düşmemek için yıllarca çok büyük özen gösterdik. İran, Irak savaşına çekilmemek için, Arap, İsrail savaşına çekilmemek için. Türkiye’nin bugün ulaştığı noktanın kıymetini bilmek lazım. Kimse maceraperest politikalara kalkışmasın. Atatürk için söylenen en önemli sözlerden biri şudur, Atatürk gerçekçidir, maceraperest politikalara hiçbir zaman yönelmedi. Bizim partimizin CHP’nin tüm bu konuları çok yakından gözlemesi gerekiyor. Akil Adamlar hareketi olsun falan dersek, Fatih İstanbul’u fethederken Bizans papazlarının melekler erkek miydi dişi miydi diye tartışması durumuna düşeriz. İşin özü Türkiye çok tehlikeli sulara girmiştir ve bu sulardan salim bir limana ulaşması için iktidarın yanı sıra muhalefete ve basına da büyük görev düşüyor. Kötümserlik yasak. Çünkü Türkiye en zor şartlarda çıkış yolu bulmuştur. ben inanıyorum. Vatandaşlığı da kötümserliğe sevk etmeyelim. Tüm bunların altından kalkacak güce de, her şeye sahibiz. Bu sıkıntıların hepsini aşarız.
Bu belge Basın arşivinde bulunmaktadır.