Son Eklenenler:
- Kıbrıs’ta beklenmedik gelişmeler – Onur Öymen – Cumhuriyet Gazetesi – 18 Nisan 2025
- SPUTNİK AJANSININ ADANA MUTABAKATIYLA İLGİLİ SORULARINA KARŞILIK VERDİĞİM MÜLAKAT 27 OCAK 2019
- ODA TV’DEN NURZAN AMURAN’A VERİLEN MÜLAKAT 27 EKİM 2019
- 3 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 99. yıldönümü Hakkında 25 NİSAN 2019
- CUMHURİYETTE “ ABD’NİN AMACI DEVLETÇİKLER OLUŞTURMAK” ADLI MÜLAKAT 24 AĞUSTOS 2019
- GAZETE DURUM’DAN BAHADIR SELİM DİLEK İLE MÜLAKAT “VETO HAKKINI SONUNA KADAR KULLANMALIYIZ 23 MAYIS 2022
- Cumhuriyet gazetesi Tuncay Mollaveisoğlu imzasıyla ve “Türkiye Geri Adım Atamaz” başlığıyla yayınlanan mülakat 22 TEMMUZ 2019
- ABD BAŞKANI TRUMP’IN AMERİKA’NIN 1987 TARİHLİ ORTA MENZİLLİ NÜKLEER SİLAHLAR ANTLAŞMASINI (INF) ASKIYA ALMA KARARIYLA İLGİLİ OLARAK SPUTNİK HABER AJANSINA VE BAŞKA YAYIN ORGANLARINA VERİLEN DEMEÇ 22 ŞUBAT 2019
- Türkiye’deki Demokrasi, İnsan Hakları, Basın Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğü Alanlarındaki Eleştiriler Hakkında 21 KASIM 2019
- Erdoğan ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence görüşmesi ardından 18 EKİM 2019
Onur Öymen’in Ulusal Kanal Konuşması – 26 Ağustos 2012
Kimse açıkça konuşmaya cesaret edemiyor. En son örneğini vereyim size. Sayın Başbakan bu son saldırılardan sonra dedi ki, bunun dış boyutu da vardır, bölgede de vardır, batı ülkeleri arasında da vardır ama isim vermeyelim. Adam terörü desteklemeye cesaret edecek ama siz onun ismini söylemeye cesaret edemeyeceksiniz. Elinizde bilgi yoksa bunu söylemeyeceksiniz. Söylüyorsanız bilgi var. Biz terörü sadece iç boyutu ile düşünüp değerlendirirsek fazla bir yere varamayız. İlk gününden itibaren hatta daha önceki ASALA teröründen itibaren daima dış boyutu ağır basan bir operasyon olmuştur. Biz dış boyutunda ne zaman başarılı olduysak terörü sona erdirmişizdir ya da hemen hemen sona erdirmişizdir. ASALA’da tamamen sona erdirdik. PKK’da da 2002 yılında sona erdirme noktasına getirdik. Dış boyutu ile mücadele edecek kararlılığımız, cesaretimiz, gücümüz olmadıysa terör artmıştır. İşin özü budur.
Şu sırada düşünün, dünyada başka örnek varsa bana da söyleyin, komşu ülkeden size terörist saldırılar olacak. Bu terörist saldırıların bulunduğu ülke, bunları önlemeyecek, parmağını dahi oynatmayacak. Türkiye’nin sınırını da Güneyden korumayacak siz Kuzey Irak’ta bunları tasfiye etmek için harekete geçmeye kalktığınızda size engel olacak. Onu destekleyen büyük devlet de, ABD yani açıkça söyleyelim, kara operasyonu ile Kuzey Irak’tan PKK’yı tasfiye etmenize izin vermeyecek. Böyle bir durum olabilir mi? Dünyada örneği var mı bunun? Yani terörün merkezi neyse önce ilk hedefiniz o merkez olmalı. Vaktiyle bu terörün merkezi Suriye idi. Öcalan Suriye’deydi. Bu teröristlerin kampları, karargahları, Lübnan’ın, Suriye’nin kontrolündeki Beka vadisindeydi. Orada eğitiyorlardı ve Türkiye’ye gönderip eylem yaptırıyorlardı. Biz ne yaptık? Bir taraftan çok kuvvetli bir nota verdik Suriye’ye, dedik ki bunun sorumlusu sizsiniz. Bunu mutlaka bertaraf etmeniz lazım, etmezseniz tüm ilişkilerimizi gözden geçiririz. Bütün üst düzey temasları kestik. Ben Dışişleri Müsteşarıydım, davet ettiler, gitmedim. Bakanı davet ettiler gitmedi. biz gelelim dediler, hayır dedik. Türkiye çok ciddi tavır koydu. Sınıra asker kaydırdık ve 1998’de Kara Kuvvetleri Komutanı çok kuvvetli bir demeç verdi sınır bölgesinde. Suriye 2-3 gün içerisinde çözüldü. Vaktiyle Sayın Demirel ile biz Mübarek’i ziyaret etmiştik Mısır’ın Assuan kentinde. Demirel Mübarek’e anlattığı zaman Suriye’deki PKK mevcudiyetini PKK terörünü, Mübarek canım Suriyeliler inkar ediyorlar, bizde PKK yok diyorlar, demişti. Fakat Türkiye daha sonra bu kararlılığını gösterince Mübarek derhal Ankara’ya geldi, Ankara’dan Şam’a gitti. Mekik diplomasisi yaptı ve o da Hafız Esad’ı etkilemeye çalıştı. Sonunda Suriye çözüldü, Öcalan’ı sınır dışına çıkarttılar, bütün kampları kapattılar, Türkiye ile Adana’da teröre karşı işbirliği anlaşması imzaladılar. Biz bir tek şehit vermeden bu sonucu aldık. Demek ki yapılabiliyormuş.
Şu anda Sayın Başbakan Irak Cumhurbaşkanı ile son derece kötü ilişkiler içerisinde, onu her gün en ağır ifadelerle eleştiriyor. Bu eleştiriler içinde Kuzey Irak’tan niye temizlemiyorsunuz PKK kamplarını diye bir söz söylediğini hiç duyuyor musunuz? Yok. Sünnilere nasıl davranıyorsunuz, Şiilere nasıl davranıyorsunuz, Haşimi’ye niye öyle yaptınız niye böyle yaptınız? Tamamen Irak’ın iç meseleleri dolayısıyla biz Irak ile kavga ediyoruz. Söylememiz gereken, Kuzey Irak’tan niye bu PKK’yı tasfiye etmiyorsunuz? Niçin sınırda güvenlik sağlayamıyorsunuz? Bu laflar ağzımızdan hiç çıkmıyor. Genel Kurmay Başkanı bile söyledi, biz Kandil’e gider temizleriz orayı ama ABD’nin izin vermesi gerekiyor diye. ABD gitmiş, Irak’ta ABD askeri yok artık, e hani Irak bağımsızdı. Niçin Irak’ta bir operasyon yapacaksak ABD’den izin almak zorundayız? Bir müttefik ülke başka bir müttefik ülkeye saldıran teröristleri bertaraf etmek için o müttefik ülkenin yapacağı operasyona nasıl karşı çıkar? Dünyada örneği var mı?
Bunları kimse konuşmuyor. Gazetelerde bunlar yok. Meclisteki konuşmalara bakıyorsunuz, bunları söyleyenlere pek rastlayamıyorsunuz. Siz diplomasi ile Irak hükümetini zorlayacaksınız ki bu teröristleri yakalayacak, size teslim edecek, yargılayacaksınız bunları. Bütün dünyada böyle olmuş. Fransa ile İspanya arasında da böyle bir sorun vardı. İspanya’da terör eylemi yapıyor ETA, bunların liderleri Fransa’ya kaçıyor. Bir süre Fransa bunlara bir şey yapmadı. İspanyollar GAL adında bir örgüt kurdular, sözde resmi değil ama içindeki bütün görevliler üst düzeydeki. polisler, askerler … Bunlar Fransa’da 23 ETA liderini öldürdüler. Ondan sonra Fransa politika değiştirdi ve Fransa’ya kaçan bütün ETA liderlerini yakaladı, İspanyollara teslim etti. İspanyollar da GAL örgütü mensuplarını yasadışı eylemleri nedeniyle yargıladılar ve cezalandırdılar. Bazıları kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. Başbakan GAL örgütünden haberdar olmadığını söyledi.
ETA vaktiyle İspanya’da başbakanın otomobilini havaya uçurdu. Bask bölgesi öyle bir bölgeydi ki benim görev yaptığım sırada, İspanya’nın Kralı Bask bölgesine gidecek oldu İspanyol bayraklarını yaktılar. Orada da bu teröristleri destekleyen bir parti vardı Herri Batasuna diye. Bu partinin de Bask bölgesindeki parlamentoda milletvekilleri vardı. Neticede İspanyol Yüksek Mahkemesi Yargıcı Baltazar Garzon bu partiyi kapattı. 23 parti yöneticisini de hapis cezasına mahkum etti kimsenin de gıkı çıkmadı. İspanya’da siyasi partiler Herri Batasuna ile bir masaya otursun, bu terörün siyasi kolu veya sözcüsü konumundakilerle masa etrafında bunu görüşerek çözelim, diyen bir kişi çıkmadı. bizde çıkıyor.
Mesele, bir ülkenin toraklarında bir terör örgütü varsa, masum insanları, askerleri, polisleri öldürüyorsa, ona karşı nasıl davranacaksınız? Yani sayısı kaçtır, halkın desteği var mıdır yok mudur? Bunlar ayrı boyutları. Topraklarınızda bir terör örgütü var, komşu ülkeden kaynaklanan desteği var, merkezi orada, siz ne yapacaksınız? Bunu kimse konuşmuyor. Herkesin aklına gelen aman cenazede liderle buluştu bunlar bir masada otursunlar çözsünler. İnsan kendi kendine soruyor acaba Türkiye’de bir akıl tutulması mı yaşıyoruz? Yani terörün bu kadar yıldır devam etmesinin, 30.000‘den fazla insanı öldürmesinin sebebi liderlerin bir masaya oturamaması mı?. Böyle düşünülebilir mi? Masaya oturmanın Türkçesi şu: terörü biz mücadele yöntemiyle önleyemeyeceğiz, en iyisi hangi tavizi veririz bunu konuşalım. Bunun başka izahı var mı? Askeri stratejimizi nasıl yapalım, dağdan mı inelim, karakolları mı taşıyalım partiler bunlar mı görüşecek? Bunlar hükümetin görevidir. Yani bunlar partilerin tartışacağı konular değil. Hükümet kararlaştıracak. Ordu hükümetin emrinde, polis hükümetin emrinde, hükümetin işi mücadele etmek. Ama siz dersiniz ki masada çözelim, bunun anlamı siyasi çözümdür .Yabancıların Türkiye’ye dayatmak istediği de bu.
CHP veya kim bunu öneriyorsa, masaya oturup çözme işini, bunun tek anlamı var, oturup teröre hangi tavizi verirsek terör bu işten vaz geçer onu kararlaştırmak. Bu demek. Yani oturacağız masaya hükümetten hesap soracağız, meclisten yetki aldık, niçin Kuzey Irak’ta kara harekatı yapmıyorsun? Bunu söylemek için masaya oturmak gerekmez ki. Biz nasıl söylüyorsak herkes söyleyebilir bunu. Terörle müzakere edilirken bizler karşı çıktık, pek çok gazetecimiz karşı çıktı ama bazıları da bizim itirazımız yok dediler. Terörle müzakere ne demek? Elinde silahla masaya oturan bir adamla pazarlık yapmak demek. Peki bunu yaptınız ne sonuç verdi? Terör büsbütün arttı. Demek ki doğru yöntem bu değil. Bazıları diyor ki af çıkarsa terör biter. Biz mecliste anlattık Franko’nun ölümünden sonra İspanya’da ETA’ya af çıkarıldı, terör 4 yıl içinde 10 misli arttı. Bu yöntemler sonuç vermez, vermemiştir. Eğer bunun yolu siyasi çözüm ise ABD El-Kaide ile niye siyasi çözüm yoluna girmedi? Biz yapıyoruz. Bu şekilde hareket etmemizin sebebi şu, terörün kaynağı olan yere askeri operasyon yapmak istediğimiz zaman ABD bunu engel oluyor. Irak Hükümeti de size destek vermiyor karşı çıkıyor. Kandil Türk sınırına 60 km mesafede, Türk ordusunun bu mesafeye operasyon yapabilecek gücü yok mu? NATO’nun 2. büyük ordusu. Mayın varmış orada. Türkiye’de de var mayın.
Başkan Obama TBMM’de çıktı, dedi ki bizim 2 terör örgütü var karşımızda ciddi düşmanlarımız, biri El-Kaide, biri PKK. Biz El-Kaide’yi yerinden sökeceğiz, tahrip edeceğiz ve yeneceğiz. Siz PKK ile mücadelede Bağdat hükümeti ile Barzani ile konuşun ve reform yapın. Defalarca ABD yetkilileri. Yazıktır bu insanlara. Bir askerimizi şehit vermeden bunu çözmek mümkündür. Suriye’de yaptığımızı niçin burada yapamıyorsunuz? Irak’ta dünyanın hiçbir yerinde olmayan biçimde, bir merkezi hükümetin ordusu var, bir Barzani’nin ordusu var, bir Talabani’nin ordusu var, bir Şiilerin ordusu var böyle bir ülke. Şimdi böyle bir ülkeye nasıl davranacaksınız? Diyeceksiniz ki eğer siz bu terörü topraklarınızdan bertaraf etmezseniz biz sizinle tüm ilişkilerimizi keseriz. Çok büyük zarar görürsünüz. Suriye’ye bunu yaptık biz. 1990’lı yılların ortalarında bir Ankara süreci başlattık. Barzani ve Talabani’nin temsilcilerini topladık masanın etrafına, ABD ve İngilizler yanımızda, hiç itiraz etmediler. Onlara bu işin ciddiyetini anlattık. Barzani de Talabani de PKK le fiilen savaşmaya başladılar. Şimdi niye yapmıyoruz? Bunları yapmadığınız taktirde istediğimiz kadar hayıflanalım, lanetleyelim her Allah’ın günü bu milletin evlatlarını şehit veriyoruz. Bu işin arkasında siyasi cesaret olmalı. Sİyasi cesarette de hükümetin sorumluluğu var, hükümeti yüreklendirecek olan da muhalefet. Siz muhalefet liderlerini ağzından duyacaksınız ki efendim bu iş böyle yürümez, Irak hükümetine baskı yapacaksınız, Irak topraklarından bunları temizleyecek, ABD’ye bunu en üst düzeyde anlatacaksınız, ABD bize engel olmaktan vazgeçecek. Yapmazsa kendimiz bitiririz Kuzey Irak’ta haberiniz olsun. Bunu diyecek cesarete sahip insan var mı Türkiye’de? Efendim okullarda eğitimde Kürtçe okutalım, alfabeye x,q, ekleyelim terör bitsin. Terör bunu istemiyor. Terörün siyasi projesi belli. O bölgede benim parlamentom olacak, benim hükümetim, askeri gücüm, ekonomim, spor teşkilatım, olacak diyor. Yani devlet içinde devlet. Bunu kabul ediyor musunuz? Etmiyoruz. O zaman Ben de senin insanlarını öldürmeye devam ederim, diyor. Bunun karşısında mücadele edilir. Mücadele hükümetin görevi. Muhalefet kalkıp hükümete şu askeri stratejileri uygula deme gücüne sahip mi? Hangi ülkede diyebilir? Muhalefet hükümete yol gösterir, eleştirir, uyarır. Masaya oturalım da gel beraber çözelim dediğin anda, gel hangi tavizleri verelim beraber kararlaştıralım demektir bu. Açık konuşalım çünkü bu o hale geldi ki, artık bir ayda onlarca şehit vermeye başladık. Herkesin yaptığı iş terörü lanetlemek ve partilerin masaya oturmasını teklif etmek. Basın dahil. Herkes açık konuşsun yani bu kadar insanımız canını feda ediyor bu memleket için biz açıkça konuşmaya cesaret edemeyeceğiz.
Masaya çağırdıklarınızdan biri, işte hepimiz gördük televizyonlarda terörle kucak kucağa olan bir parti. Terörün sözcüsü olan bir parti ile yan yana oturacağım ve bu işi çözmeye çalışacağım. Bu partilerle masaya oturalım ve bu işi çözelim demek benim anlayışıma göre bir tek şekilde yorumlanır, yani hangi siyasi tavizleri verirsek terör tatmin olur ve bu işten vazgeçer. Hükümete soracağız, niçin ABD ve Bağdat hükümetlerini ikna edemedi, diyorsanız bunu kamuoyu önünde sormak gerekir.
Diğer bir konu da şu: İktidar CHP’nin tek partili dönemini, Atatürk ve İsmet İnönü dönemini çok açıkça suçluyor. Diyor ki siz o sırada dindar insanlara baskı yaptınız, eziyet ettiniz. Biz yumruğumuzu sıkıyorduk, dudaklarımızı ısırıyorduk bu baskılar altında falan. Şimdi CHP’nin yapması gereken şey buna tepki göstermektir. CHP hangi dönemde dindarlara baskı yapmış? Türkiye’de dindarım diyen insan ne zaman nerede baskı görmüş? Şimdi bizim kalkıp da kendimizi affettireceğiz dememiz doğru mu? Hangi suçun bedelini ödüyoruz biz? Daha önceki dönemlerde yapılan hangi kusurun kefaretini ödeyeceğiz biz CHP olarak? CHP laik bir partidir bunun anlamı da dine karşı olmak değil din ile devleti birbirinden ayırt etmektir. Atatürk’ün ilke ve devrimleri hiçbir şekilde dine karşı olarak yorumlanamaz. Bu ilkelerin esası dinin siyasi amaçlarla istismar edilmesinin önlenmesidir. Atatürk bunu defalarca söylemiştir. Ama öyle anlaşılıyor ki 1950‘den sonra adım adım gelişen siyaseti din eksenine sokmak veya dini siyasi amaçlarla istismar etme eylemi şimdi artık zirveye çıkmıştır. Dikkat edin iktidar partisi siyasetçilerine, herhangi bir konuda yaptıkları konuşmada dini içerikli cümle söylemediklerinin örneğini hemen hemen hiç bulamazsınız.
Şimdi düşünebiliyor musunuz? Türkiye’de herkes ürkeklik içine girdi acaba laikliği savunursam dine karşı bir tavır mı almış sayılırım diye. Alakası yok, hepimizin büyükleri ne kadar dindar insanlardı. Açıkça söyleyeyim benim babaannem Kuran’ı ezbere bilirdi. Yani hafızdı. bize bir kere Atatürk veya İsmet İnönü aleyhine bir tek kelime söylememiştir. Tam tersine “Allah’ım benim ömrümden al İsmet Paşa’ya ver” derdi, dinine bu kadar bağlı o insan. Hani dindarlara eziyet edilmişti ve dindarlar kümeslerde saklanıyordu? Herhalde kastedilenler dini istismar edenler. CHP bunların oyununa gelmemelidir.
Laiklik tehlikede değildir dediğimiz anda Türkiye’nin gerçeklerini tam görmüyoruz demektir. 4+4+4 yasası laikliği tehlikeye düşürmüyor mu? Okulların büyük bir çoğunluğu bir günde İmam hatip okulu oluyor. Bu nedir? Laik bir eğitim anlayışı mıdır? Milli eğitim bakanının daha önce yaptığı konuşmalar var. Türkiye laiklikten uzaklaşmalıdır ve bir din devletine doğru gitmelidir diyor. Siz bu insanı Milli Eğitim Bakanı yapıyorsunuz ne bekleyeceksiniz ondan? Nasıl bir eylem bekleyeceksiniz? Türkiye öyle bir hale geldi ki cumhuriyet değerlerini, laikliği, çağdaşlığı savunmak sanki tutuculuk, faşistlik, geri kafalılık, dinozorluk haline geldi. İnsanlar artık Atatürk devrimlerini göğsünü gere gere savunmaktan çekiniyor. Bir tanesi kalkıyor, teröristler tarafından kaçırılan CHP milletvekili diyor ki t”ek ulus kavramını tartışmaya açmak lazım”. Atatürk’ün en önemli eseri belki bu. Atatürk devleti kurarken ulus-devlet kurmuş. Aynen ABD anayasasını kuranlar gibi. Thomas Jefferson diyor ki biz ABD anayasasını hazırlarken bir ulus kurduk diyor. Türkiye’de de bir ulus kuruluyor Atatürk bunun başlangıç tarihini 19 Mayıs 1919 olarak belirtiyor. Biz bir ulus-devlet kurmuşuz, tüm etnik kökenlere, mezheplere saygımız var, fakat üst kimlik yani tüm alt kimliklere mensup insanların üst kimliği Türk milletidir. Dikkat edin google’a girin, bizim iktidardan, muhalefetten ünlü siyasetçilerin adını yazın, bakın bakalım hangisi son zamanlarda kaç defa “”Türk milleti” sözünü kullanmıştır? Bu millet bunu kabul edemez, gibi sözler söylüyorlar. Bu milletin adı yok mu kardeşim? Bu millet Türk milleti değil mi? Türk milleti demekten çekinir hale geldik. Atatürk’ün Türk milleti üzerine ne kadar çok konuşması vardır, devrimlerinin özü bu. Siz millet kavramını kaldırırsanız ortada devrimlerden pek bir şey kalmaz. Kalkıyor bizim milletvekilimiz çok ulusluluğu tartışmaya açalım diyor. Bir siyasi parti fikir kulübü değildir. CHP’nin bu olmadığını kim söyleyecek? “Efendim biz parti olarak aynı görüşleri paylaşmıyoruz ama o arkadaşın arkasındayız”. Şimdi bu ne anlama geliyor?
Bunlar izaha muhtaç şeyler. Şimdi bakın böyle durumlarda çok açık konuşmak lazım. Genel Başkan tabi ne söyleyeceğini kendisi daha iyi bilir ama bence böyle bir durumda söylenilecek şudur: “Bu arkadaşımızın söylediği sözler bizim partimizin en temel görüşlerinden biri olan millet kavramına aykırıdır, ben partinin genel başkanı olarak diyorum ki, CHP her zaman Türkiye’de tek bir ulus olduğunu, onun adı da Türk milleti olduğunu kararlılıkla savunmuştur. Programımızda bu böyle yazıyor, bizim de partimizin görüşü budur, arkadaşımız son derece yanlış bir şey söylemiştir, iktidarın oyununa gelmiştir.”
Aynı lafı iktidar partisinden bir Grup başkan vekili söyledi 2 yıl önce, “Anayasadan Türk kelimesinin çıkarılmasına itirazımız yok” dedi. Peki, bunu başka kim diyor? Türkiye ile ilgili rapor hazırlayan David Philips diyor. Dış boyutu da var bu işin. Hafife alınacak bir konu değil. Türk ulusundan vaz mı geçeceğiz? Kürdü, Boşnağı, Çerkezi, Arnavutu ve diğerleri de dahil kalkıp da biz hepimiz Türk’üz diyemeyecek miyiz?
Anayasa çalışmalarında anayasanın 66.maddesi ile ilgili olarak bizim bir arkadaşımız, basının yazdığı doğruysa, demiş ki bunu tartışmaya açacağız. Yani anayasanın başlangıç bölümüyle cumhuriyetin temel ilkelerini de dikkate alarak Anayasada Türk milletine yapılan atfı tartışmaya açacağız. Nasıl olur bu ? Nasıl tartışmaya açarsınız? Diğer arkadaş diyor ki çok milletli, çok uluslu bir rejimi tartışalım. peki anayasamızın değiştirilmesi teklif edilemeyecek maddelerden biri olan 3. Maddesi ne diyor? Devletin ülkesiyle milletiyle bölünmez bütünlüğünden bahsediyor. Milletleriyle demiyor. Anayasanın değişmez maddeleri içinde tek millet kavramı var. Meclise bugün giren tüm milletvekilleri bu anayasaya sadık olacaklarına yemin ediyorlar. Siz yemin ettiğiniz anayasanın en temel maddesini tartışmaya açalım, kaldıralım diyorsunuz. bunlar kabul edilemez.
Din konusu da aynı şekilde. Üniversitede türbanı biz çözeriz dedik, çözdük. Ne oldu? Türkiye şimdi daha mı demokratik oldu, daha mı laik oldu? Bu konuda anayasa mahkemesi kararı yok muydu? Var. Bu kararın alınması için CHP müracaat etmemiş miydi? Etmişti. Anayasa mahkemesi bizim müracaatımıza hak vermemiş miydi? Bu konuda karar almamış mıydı? Almıştı. Anayasa mahkemesinin kararını yok saydık ve YÖK bir karar aldı ve uygulamaya yeşil ışık yaktı. Hukukun temel kurallarından biri olan yargı kararlarına uyulması gerektiği kuralını herkes bir tarafa bıraktı, fiili durum yaratıldı. Şimdi biz buna öncelik yaparak doğru bir iş mi yaptık? “Biz vatandaşın dini duygularına saygı gösteriyoruz sonuna kadar. Ben dindar kesimin beklentilerini yerine getireyim” diye partimizin 90 seneden beri sürdürdüğü laik politikaları bir tarafa mı bırakacağız?
Ecevit oyunu %42’ye yükseltirken dindar vatandaşlardan af dileyeceğiz mi demişti? Öyle mi yükseltti CHP’nin oyunu? Şimdi oyumuzu dini istismar eden çevrelere taviz vererek mi yükselteceğiz? Hepimiz biliyoruz ki, CHP’nin başında olan İsmet Paşa, son derece dindar bir insandı. Ama hiçbir zaman dini siyasete alet etmemiştir.
Türk halkını dindarlık ölçüsü dünya ülkeleri arasında en ön sıralarda geliyor. Bu kadar dindar olan bir ülkede siz mütedeyyin kesim diyorsunuz. Dindarları mı kastediyoruz yoksa dini istismar edenleri mi? Dindarları kastediyorsak onlardan bir “kesim” diye söz etmemiz doğru değil. Kastettiğimiz dini istismar eden kesimse bizim dini istismar eden kesime verecek tavizimiz yok. Biz her zaman vatandaşlarımızın dini duygularına saygı gösterdik. Kimden niçin af dileyecekmişiz? Hangi CHP lideri dini değerlere karşı, bu değerleri küçümseyen, aşağılayan bir söylem kullandı? Hiçbir zaman.
Öte yandan, bir terör örgütü elinde silahla siyasi çözüm dayatıyor, anayasa değiştirtmek istiyor diye cumhuriyetin bütün değerlerini, 90 yıldır savunduğumuz bütün değerleri bir tarafa bırakacak olursak, çocuklarımıza, torunlarımıza bunu anlatamayız, hesap veremeyiz. Eğer bazıları “Benim kanaatimce CHP’nin temel ilkeleri yanlıştır.” Diyorsa buna saygı duyarız. Ama o zaman gidersiniz başka bir parti kurarsınız. Sizin değerlerinizi savunacak parti gider halka derki CHP’nin değerleri yanlıştır, benim değerlerim budur, ben Türkiye’yi çok uluslu yapacağım. Türk milleti demiyorum” Ondan sonra bakalım kaç oy alıyorsunuz? Hem CHP’liyim diyeceksiniz, hem de çok ulusluluğu tartışalım diyen adamın arkasından gideceksiniz. Neticede benim gördüğüm kadarıyla bu böyle gidemez. Bugün yaşadığımız durumun bedelini insanlarımız kanıyla ödüyor. Canıyla ödüyor. Bu cumhuriyeti kuran insanlara karşı çok büyük bir borcumuz var. Biz bunları sineye çekelim, ona ayıp olmasın, insanlar kırılmasın diyemeyiz. Hükümete yetki verdik mecliste, niye PKK’yı Irak’tan tasfiye edemiyorsun diyemeyeceğim ama bunun bedelini benim insanlarım hayatıyla ödeyecek. Bunu diyemezsem ben kendime saygımı kaybederim. Bunu söylemek zorundayız. “Ben dış ülkelerin etkisi altında kalmak zorundayım, onları karşıma alamam” diyorsanız çekileceksiniz, sizin yerinize Türkiye’nin çıkarlarını kimseden korkmadan savunacak ve gereğini yapacak insanlar gelecek.
Her zaman dış etkiler olmuştur Türkiye’de. Biz Kıbrıs harekatını nasıl yaptık? Ecevit nasıl yaptı? Benim gözümün önünde ABD dışişleri bakan yardımcısı Sisco geldi ne kadar büyük baskılar yaptı, hepsine direndik. Demirel nasıl direndi? ABD kongresi Kıbrıs harekatından sonra karar aldı ve Türkiye’ye askeri ambargo uygulamaya başladı. Birkaç gün sonra Dışişleri Bakanımız Ankara’daki ABD büyükelçisini çağırdı ve dedi ki 48 saat sonra Türkiye’deki bütün askeri üslerden yararlanmanızı sona erdiriyoruz. Kelimenin gerçek anlamıyla ABD büyükelçisinin ağzı açık kalmış, hiç böyle bir şey beklemiyor Türkiye’den. ABD tüm dünyadan bilhassa SSCB’deki istihbaratının %60‘ını Türkiye’den sağlıyordu. Demirel yaptı bunu. Bu insanların hakkını vermek lazım. Hatalar olabilir ama devletin temel çıkarları söz konusu olduğu zaman bu ülkede direnmesini bilen insanlar olmuştur. Şimdi de bu yapılmalı.
Bu belge Basın, Görsel Basın arşivinde bulunmaktadır.