Ali Sirmen’in Kıbrıs ile ilgili Düşüncelerim hk. yazısı-22 Temmuz 2011

Bunları Onur Öymen Söyleseydi Var ya…

Geçen sabah bermutat gazetelere saldırıp bölüştüğümüzde Mine haberlerden balını kaldırmadan konuştu:

‘Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs konusundaki sözlerine bayıldım. Bravo!’

Ben de kafamı gazeteden kaldırmadan yanıtladım:

‘Aynı fikirdeyim. Kendisine bir teşekkür borçluyuz.’

Ve aramızda şöyle bir konuşma geçti:

‘Neden? Nedeni var mı? Öncelikli ulusal bir konuda doğru tavır aldığı için.

Ardından da ekledim:

Ayrıca bize nadirende olsa kendisini destekleme olanağını verdiği için.

‘Buna biz neden teşekkür ediyoruz ki?’

‘Çünkü bizim söylenenleri, söyleyene göre değil, söylenenin içeriğine göre değerlendirdiğimizi ispat fırsatı doğmuş oldu da ondan.

‘Normali bu değil mi?’

‘Normali bu tabii ama bizde nedense pek öyle olmuyor. Bir düşün Kıbrıs konusunda bu sözleri Onur Öymen söylediğinde kıyamet koptuydu!’

Gerçekten de Tayyip Bey, AKP iktidarının dokuzuncu yılında, nihayet Kıbrıs konusunda doğru ve gerçekçi bir çizgiye ulaştı. Nihayet uzlaşmaz tarafın Denktaş değil, Rumlar olduğunun ayırdına varan Başbakan Türklerin kabul ettikleri Annan Planı’nı Rumların reddettiklerini, artık o sayfanın kapandığını koşulların değiştiğini söylüyor, iki eşit toplum esasına dayalı bir çözümün artık temel oluşturabileceğini, Kıbrıs Rum Kesiminin AB dönem başkanlığı sırasında onları muhatap almayacağimızı belirtiyordu.

Başbakanın bu çizgiye gelmiş olması sevindiricidir ve bu bu politikanın desteklenmesi gerekir.

Daha önce bu gerçekleri dile getirenlerin, örneğin dostum Onur Öymen’İn bu yöndeki sözlerinin yandaş liboşlar tarafından nasıl tepkiyle karşılandığını bir hatırlayalım.

Ben anımsıyorum da, Onur Öymen’in ne ulusalcılığı kalmıştı ne de AB düşmanlığı!

Doğrusu ulusal bir kurtuluş savaşı sonrasında kurulmuş bir ulus devlet olan Türkiye’de ulusalcılığı suç ilan edebilmek için liboş kafasına sahip olmak gerek.

AB’nin Kıbrıs konusundaki tutumunu eleştirip, AB’ye tam üye olmadan üye olmayı istemeyi Avrupa karşıtlığı olarak suçlamak hangi kafanın ürünü olabilir dersiniz?

Bütün bunları gördükten sonra Başbakan’ı bugün gelebildiği yer dolayısıyla gerçekten içtenlikle kutluyorum.

Yalnız burada önemli bir nokta Utku Çakırözer’in Çarşamba günkü yazısında belirtiliyordu.

Utku, Çarşamba günkü köşesinde Rauf Denktaş ile yaptığı konuşmayı aktarıyordu. Yazıda Denktaş’ın da bu tavrı desteklediği belirtildikten sonra, Kıbrıs davasının liderinin bir uyarısına da yer veriliyordu. Denktaş şu tespitte bulunuyordu:

‘Avrupalılar Erdoğan’In sözlerinin ciddiyetine inanırsa etkili olur.’

Rauf Denktaş’ın bu uyarısı yerindedir ve öyle anlaşılıyor ki, Başbakan bu konuda ciddi olduğuna Avrupalıları inandırmak için epeyce zahmet çekebilir.

Umutmayalım ki, geçmişte bu politikayı öneren Denktaş’ı kastederek şu sözleri söyleyen bizzat Erdoğan’ın kendisiydi:

‘Çözümsüzlük çözüm değildir.’

Aradan geçen zaman içinde Tayyip Bey gerçek çözümün, bir zamanlar çözümsüzlük olarak nitelediği politikada olduğunu görmüştür.

Dün, bunları düşünürken Onur Öymen’İ telefonla aradım ve bir zamanlar onun ağzından çıktığında eleştirilen politikaya sonunda Başbakan’ın da geldiğini söyleyerek kendisini kutladım.

Birlikte güldük. Arkadan da ekledi:

‘Evet ama yine de, bazı konulardaki uyarılarımıza kulak vermek yerine tepki gösteriyorlar. Örneğin şu noktayı hep vurguluyorum. Bugün Türkiye’deki terör eylemlerinin kökeninde Irak’ın kuzeyindeki terör odağı yatmaktadır. Irak anayasası ve BM Güvenlik Konseyi kararlarına göre bu karargahı tasfiye etmek Irak’ın sorumluluğundadır. Bunun sağlanması için Irak Hükümetine başvuran var mı?

Bunun tersi olsaydı yani Türkiye’de konuşlanan bir terör örgütü komşu ülkelere saldırsaydı ve Türkiye buna karşı önlem almasaydı, neler olurdu, düşünebiliyor musunuz?’

Bu gerçeği söyleyen Onur Öymen’dir, kendisi ulusalcıdır diye yine karşı çıkmayın. Yoksa bu kez de boşu boşuna zaman yitirilmiş, kan akıtılmış olacaktır.

Benden söylemesi.


Bu belge Basın arşivinde bulunmaktadır.