Son Eklenenler:
- HUKUK AÇISINDAN LOZAN
- CUMHURİYET KİTAP DERGİ, SÖYLEŞİ
- TÜRKİYE’NİN ULUSAL GÜCÜ, BOĞAZİÇİ AYDINLAR DERNEĞİ-HAZİRAN 2021
- 23 NİSAN, ÇYDD DERGİSİ-23 NİSAN 2021
- AFGANİSTAN’IN DRAMI, AĞUSTOS 2021
- YUNANİSTAN TARİHTEN DERS ALMIYOR
- ATATÜRK’ÜN DIŞ POLİTİKA İLKELERİ VE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI
- ULUSAL ÇIKARLARIN KORUNMASINDA GÖRÜŞ BİRLİĞİNİN ÖNEMİ
- ONUR ÖYMEN’İN CUMHURİYET GAZETESİ, TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU’NA VERDİĞİ MÜLAKAT – 17 HAZİRAN 2019
- ONUR ÖYMEN’İN YENİÇAĞ GAZETESİNE VERDİĞİ MÜLAKAT “TÜRKİYE, ÖNCELİKLE ÇIKARLARINI KORUMALI” – 15 NİSAN 2019
CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen’in ART TV’ye Verdiği Mülakat-29 Aralık 2010
CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen’in ART TV’ye Verdiği Mülakat
29 Aralık 2010
Evet, yabancılar böyle durumlarda, akşam yemeğinden sonra günaydın derler. Günaydın demekte biraz geç kalmış, akşam yemeğine kadar beklemiş sayın başbakan. Bunu ilk başında söyleyecekti. Açılım fiyaskosunun sonuçlarını gördükten sonra zannediyorum ki yaptığı yanlışları anlamıştır. En azından biz öyle anlamak istiyoruz. Biz öyle değerlendirmek istiyoruz. Terör ile pazarlık edilemeyeceğini biz kendilerine söylemiştik. Elinden silah bırakmayan bir terör örgütü ile müzakere edilmez mücadele edilir demiştik. O ise Habur’da örneğini gördüğümüz gibi müzakere yoluyla bu işi çözebileceğini zannetti. İmralı ile müzakere edecek sonra Kandil ile dolaylı temaslar yapacak ve böylelikle bu meseleyi çözecek zehabına kapıldı. Bunun iki yorumu olabilir. Bir tanesi şudur, bu yöntemle gittiği takdirde karşı taraftan ne kadar büyük bir fatura çıkarılacağını gördü. Silahı bırakmak için kendinden istenilen hususların hükümetin hiçbir zaman gerçekleştirmeye cesaret edemeyeceği, halkın hiçbir zaman kabul edemeyeceği şeyler olduğunu gördü. Açıkça söylediler, kamuoyuna da açıkladılar. Ayrı bayrak diyor, ayrı silahlı ordu, ayrı ekonomi diyor. Ne kaldı geriye? Yani bağımsız bir devlet kuracağız da diyor adını koymadık. Yani bunun ötesinde ne kalıyor geriye? Osmanlı devrinde bir devlet kurmak için bir hutbe okutmak ve sikke kestirmek vardı. Şimdi bir onlar kaldı. Hükümet şunu anladı ki; yani taviz vererek bu işi çözemezsiniz. Karşınızdaki insanların eli tetikte olacak ve tehdit edecek. Hükümet silah baskısı altında taviz vermeye zorlandı. Başlangıçta bu meseleyi çözebileceklerini düşündüler, fakat öyle anlaşılıyor ki yaşanan gelişmeler bunun kolay olamayacağını da gösterdi. Halkın kabul edemeyeceği unsurlar olduğunu gördüler. Şimdi söylemini başbakan tamamen değiştiriyor. Bizim bir yıl önce, iki yıl önce söylediğimiz sözleri şimdi kendi düşüncesiymiş gibi ifade ediyor. Biz o zaman söylediğimiz zaman bize karşı çıkıyorlardı. Sizin bu açılım yöntemiyle bir yere gidemez Türkiye dediğimiz zaman tepki gösteriyorlardı. Şimdi gördüler. Bu birinci yorum.
İkinci yorum bu kadar iyimser değil. Gene de aynı yolun yolcusudur, gene de vazgeçecek değildir, gene de teröre taviz vererek gitme politikasından ayrılmayı düşünmüyordur, gene bu açılım politikasını sürdürmeyi tasarlamaktadır, İçişleri Bakanının bazı söylemleri aynı politikanın devam edeceğine işaret veriyor. Fakat yaklaşan seçimler var. Yaklaşan seçimlerde bu söylemi sürdürürse oy kaybına uğrayacağını düşünüyor. Seçim düşüncesi ile gerçek niyetlerini görüşlerini biraz saklayarak, halkın duyarlı olduğu konuları, milli konuları, ulusal çıkarlar konularını, terörle mücadele temalarını ön plana çıkararak seçimde oy kazanmaya çalışıyor. Bir yorum da budur. Hangisi bunların doğrudur? Bunu göreceğiz, seçimden sonra nasıl bir tablo ortaya çıkacak. Bir de diyoruz ki bir kere daha AKP iktidar olmayacaktır. Fakat es kaza iktidar olursa ve daha önce izlediği açılım politikasını sürdürürse o zaman herkes anlayacak ki şimdi bugün başbakanın söylediği sözler bir seçim manevrasıdır. Şunu iyi görmek lazım, bu konu artık çok ciddi bir boyut kazanmıştır. Türkiye bir yol ayrımındadır ve karar vermek zorundadır. Vereceği karar da bence silahı bırakmayan terör ile müzakere yöntemiyle bir çözüme ulaşılamayacağıdır. Hep demokratikleşmeden bahsediliyor. Değil mi? Bazıları mecliste kürsüye çıkıyorlar, demokratikleşmenin icabıdır, demokrasi için falan, ama niçin bu istediğiniz çözümleri silah zoruyla dayatıyorsunuz? Niçin silahların susmasını önermiyorsunuz? Baltaların gömülmesini istemiyorsunuz? Başka ülkelerde olduğu gibi yapılmasını niçin istemiyorsunuz? İngiltere’de mesela 2005 yılında IRA örgütü silahları kesinlikle bıraktı, tarafsız bir kuruluşa teslim etti. Ondan sonra çözüm yoluna girdi bu iş. Niçin onu istemiyorsunuz? Sizin istediğiniz model başka. Siz bir taraftan demokratik model gibi ortaya koyuyorsunuz istediklerinizi ama diğer taraftan da silahı elinde tutuyorsunuz. Silahı elinde tutanların gölgesinde konuşuyorsunuz. Yanlış olan budur. Siz silahın ancak kesinlikle bırakılması halinde çözülebilecek olan sorunları, ele alınabilecek sorunları silah eldeyken yaptırmak istiyorsunuz. Yani Türk hükümetini silah zoruyla sizin istediğiniz çizgiye getirmek istiyorsunuz. Şimdi başbakan artık ya bunun sonunun gelmediğini gördü demin dediğimiz gibi, buna bir tepki göstermek ihtiyacını duydu, bir hizaya gelin mesajını verme ihtiyacını duydu veya şimdiye kadar izlediği politikayı gene de sürdürecektir demin dediğimiz gibi. Ama yaklaşan seçimlerde farklı bir üslup, farklı bir dil kullanarak daha çok oy alacağını düşündüğü için böyle bir yaklaşım sergiliyor. Hangisi doğrudur? Bunu yakında göreceğiz.
Şimdi önce şunu söyleyeyim, CHP öteden beri ayrıştırıcı değil, bütünleştirici politikalar izliyor. Bizim programımızı okursanız; burada bunun işaretlerini çok açık şekilde görebilirsiniz. Yalnız burada şunu söylemek lazım terör olsa da olmasa da bizim burada yapmamız gerekenler var. O bölgeyi ben çok etraflı bir şekilde gördüm, gezdim, sorunları gördüm, insanlarla da konuştum. Yani gerçekten oradaki insanların bugün yaşadığı hayat yaşanır bir hayat değildir. Bunu mutlaka düzeltmemiz lazım. Alt yapı eksiktir, bozuktur, eğitim düzeyi çok düşüktür, sağlık hizmetleri yetersizdir, aylarca kışın kardan yollar kapanıyor falan, kar bir tek Türkiye’ye mi yağıyor? Niçin gerekli tedbirleri alamıyorsunuz? Ortalama hayat ömrü, ortalama yaşam beklentisi güneydoğuda, batı illerimizden 15-16 yıl daha geridedir. Bunlar utanç meselesi. Terör olsa da olmasa da bu konuları mutlaka halledeceksiniz. Yalnız şurasını da görmek lazım. Bu konuda hükümeti eleştirirken insaf ölçüsünü de kaybetmememiz lazım. Terörün hüküm sürdüğü bir bölgede, terörün baskı altına aldığı bir bölgede yapılması zor işler de vardır. O bakımdan önce terör baskısından kurtaracaksınız o bölgeyi. Vatandaşlar gerçek anlamda özgür olacak. Feodal düzenden kurtaracaksınız. Yani ülkenin batısında, İzmir’de, Muğla’da, Kayseri’de Konya’da insanlar ne kadar güvenlik içinde, özgürlük içinde yaşıyorlarsa, özgürlük içinde oy kullanıyorlarsa çalışıyorlarsa, güneydoğuda da öyle olacak. Bunu nasıl yapacaksınız? Terörü bitirerek. Terörü nasıl bitireceksiniz? Kuzey Irak’taki durumu tasfiye ederek. Bunu defalarca söyledik hükümet bunu duymazlıktan geliyor. Niçin? Çünkü bazı büyük devletler sizin bunu yapmanızı istemiyorlar. Bunu mecliste de açıkladık. Ne kendileri orada askerleri olmasına rağmen oradaki terörü bertaraf ediyor, ne Irak hükümetine bunu yaptırıyor, ne Barzani’ye yaptırıyor, ne de Türkiye’nin yapmasına izin veriyor. Ne demek bu? Demek ki oradaki PKK varlığının sürdürülmesini kendi çıkarlarına uygun görüyorlar. Niçin? İran’a karşı kullanırız diye mi, başka sebebi mi var, o yolla Kuzey Irak’taki Kürtleri daha bir etki altına alabileceklerini mi düşünüyorlar? Bu onların politikası. Ama bizim politikamız değil. Bizim politikamız hemen bu sınırımızın dibindeki, bu terör örgütünün tasfiyesini gerektiriyor. Orada terör örgütü kalmazsa buradaki vatandaş da rahat edecek. Nasıl Suriye’de terör örgütü tasfiye edildikten sonra Suriye sınırına yakın bölgelerimiz bir rahat nefes aldılar? Bu bölgeden terör tasfiye edilirse, Hakkâri’de, Şırnak’ta, Van’da, Bitlis’te vs. oturan insanlarımız derin bir nefes alacak ve özgürlük hissedecekler. Yani hükümetin birinci görevi bu. Bundan kaçınıyor hep. Biz bunları söylediğimiz zaman büyük bir rahatsızlık duyuyorlar, altından kalkamıyorlar, cevap veremiyorlar. Ben bir sene önce mecliste bunun konuşmasını yaptığım zaman 10 Kasım’da çok rahatsız oldular, altından kalkamadılar, cevap veremediler. Sayın Baykal da konuştu, söyledi. Cevap veremediler. Çünkü burada izahı yok. Bunun izahı şu, büyük bir devlet bizim bunu tasfiye etmemizi istemiyor. Bizim de o büyük devlete karşı çıkacak gücümüz yok, bunun Türkçe tercümesi bu. Böyle olmayınca o zaman, o varlıkla yan yana yaşayacaksınız. O varlık da size diyor ki; benim istediğim siyasi koşulları kabul edeceksiniz, elimde silahı tutmaya devam ediyorum, istediğim zaman istediğim şehrinde Türkiye’nin operasyon yapabilirim, eğer yapmamı istemiyorsanız size bir süre veriyorum. Bu süre içinde benim istediğim koşulları yerine getireceksiniz. Bu tavizleri vereceksiniz. Efendim, icabında anayasanızı değiştireceksiniz. Özerklik kabul edeceksiniz bu bölge için. Çifte dili kabul edeceksiniz. Ayrı bir ordu kurmamıza razı olacaksınız. Ayrı bir ekonomi kurmamıza, oranın kaynaklarını kendimiz için işletmemize, iki bayrak olmasına, hepsine razı göstereceksiniz. Şimdi Türkiye böyle bir ikilemle karşı karşıya. Niçin? Çünkü esas atması gereken adımı bu hükümet 8 yıldır atamadığı için. Meclisten aldığı yetkiyi kullanamadığı için. Büyük bir devlete yaptığı işin yanlış olduğunu anlatamadığı için. İktidarda kalmak için o büyük devletin himayesine ihtiyaç duyduğu için. Bütün bunları biz defalarca söylüyoruz. Cevap? Cevap yok. Bir iktidar temsilcisi kalkıp da bize cevap verebiliyor mu? Niçin Kuzey Irak’tan PKK’yı tasfiye edemiyorsunuz? Gücünüz mü yok? Hukuk mu sizden yana değil? Millet mi desteklemiyor? Mecliste mi size itiraz ediyoruz? Meclisten yetki de aldınız nedir gerekçeniz? Niçin yapamıyorsunuz bunu? Bir kere yaptılar bunu 8 yılda 7 günlük bir kara operasyonu yaptılar. Ondan sonra Amerikan Savunma Bakanı demeç veriyor, diyor ki; derhal birliklerinizi geri çekin yoksa size hava istihbaratını keseriz. Bu ne demektir? Sizi tehdit ediyor? Sizin buna tepkiniz ne? Tepkiniz yok. Biz zaten dönecektik. Peki, dönecektiniz, gitmeyecek miydiniz bir daha? Bitti mi terör? Onun için mi bir daha gitmiyorsunuz o tarihten beri? Nedir izahınız? İşte zayıf hükümetlerin ülkeyi getirdikleri nokta bu noktadır.
Şimdi bir kere hükümetin devlet görevlilerini kullanarak İmralı ile görüşmesi bir zaaf alametidir. Yani bunun bir tek izahı var. Siz terörü bitirmek için terör liderinden medet umuyorsunuz. O olmasa, o size katkı sağlamasa, bunu yapamayacağınızı düşünüyorsunuz. Yoksa ne işi var devlet görevlilerinin İmralı’da? Başka ülkeler Carlos ile hapishanede müzakere mi ediyor? Mesela. Baider Mainhoff liderleri ile Almanlar pazarlık mı etti hapishanede? Şimdi burada bir zaafınız var. Niçin siz yapıyorsunuz bunu? Çünkü demin söylediğimiz gibi siz hükümet olarak elinizdeki gücü Kuzey Irak’ta kullanma kabiliyetine sahip değilsiniz. Terörü bitirmek için de terörün liderlerinden medet umuyorsunuz. Terörün lideri de size süre veriyor, bunun adı ultimatomdur. Siz belli bir talepte bulunmuşsanız ve tarih koymuşsanız bunun adı ultimatomdur. İmralı’dan ultimatom veriyor. Efendim seçimlere kadar da müsaade etmem. Mart’a kadar yaptın yaptın, yapmadın karışmam ondan sonra ben de mani olamam. Bunun manası silahlı gücü harekete geçiririm başınızın çaresine bakarsınız. Tehdittir bu. Hükümet bunu içine sindiriyor. Bazıları da bütün bu söylemleri demokratikleşmenin doğal süreci içindeki bir aşama gibi görüp, efendim bizim istediğimiz demokratikleşme, birlikte yaşamak istiyoruz, ayrı devlet istemiyoruz, bütün bu söylediklerimiz bir fikirdir, kâğıda dökülmüştür ama henüz kimseyi bağlamaz diyerek, aba altından sopa gösteriyor. Yani benim taleplerim bunlardır. Ben bunları sana demokrasi içinde sunuyorum ama bilesin ki yapmazsan öbür elimde de silah var. Bu silahı savunanların siyasi temsilcileri de mecliste hükümete bunu demokratikleşme adı altında dayatmaya çalışıyorlar. Bir taraftan İmralı bir taraftan meclis. Peki, hükümet buna karşı kime dayanacak? Halka dayanacak. Bu gerçeği halka anlattığınız zaman halktan her desteği sağlarsınız, muhalefetten de sağlarsınız, meclisin çok büyük çoğunluğundan da sağlarsınız, herkesten sağlarsınız. Sizden milletin istediği ne? Ülkeyi tehdit eden bu terörü bitirin. Dünya barış endeksi var. Çeşitli ülkelerin vatandaşlarının ne kadar barış, huzur içinde yaşadıklarını gösteriyor. Türkiye kaçıncı biliyor musunuz dünyada? Türkiye tam 122.sırada geliyor. Dünya barış endeksinde. Yani siz dünyanın en güçlü ordularından birine sahip olacaksınız ama bu orduyu da değerlendirerek ülkenin içinde tam barışı sağlayamayacaksınız. Niçin? Çünkü siyasi cesaretiniz yok bir, ikincisi bazı ülkeler size karşı terörün sürdürülmesini menfaatlerine uygun görüyorlar. Bunun başka bir izahı olamaz. Biz bunu mecliste anlattık. Çıkın itiraz edin. Söyleyin aksini hayır öyle değildir deyin. Biz Amerika’yı ikna ettik, Amerika itiraz etmiyor bizim kuzey Irak’a operasyon yapmamıza deyin. Irak hükümetini ikna ettik, bir hafta içinde bir operasyon yapıp temizleyecekler o bölgeyi deyin. Barzani askeri harekât yapacak, deyin. Hiçbirini diyemiyorsunuz çünkü hiçbiri gerçek değil ve siz bunu bir de başarılı politika olarak anlatıyorsunuz. Biz bütün bunları efendim, çok başarılı bir dış politikanın sonucu olarak elde ettik diyorsunuz. Neyi elde ettiniz? Vatandaşın can güvenliği yok. Bölge insanı terörün baskısı altında. Kendiniz diyorsunuz ki güneydoğuda seçimler demokratik olmuyor. Başbakanın sözü bu. Güneydoğuda seçimlerin demokratik olarak yapılamamasının sorumlusu kim? Terörü önleyemeyen hükümettir. Yani muhalefet mi sorumlu güneydoğuda seçimlerin demokratik olmamasından. Ondan sonra çıkıyor, güneydoğuda az oy aldınız, bilmem ne yaptınız? Siz orada özgür ortamda seçim yapılmasını sağlayamayacaksınız. Ondan sonra da yeterince oy almadı diye muhalefeti suçlayacaksınız. Kendi görüşleriniz birbiri ile tutarlı değil.
Bakın somut örnek vereyim. Bu bölgedeki insanların yaşadığı fakirlik, sefalet onların kaderi değil. Ülkenin en zengin kaynakları orada. Siz biliyor musunuz? İran sınırından Şırnak’a kadar olan bölgede, Hakkâri’de, 16 tane çok değerli nikel maden yatağı var. Bir tanesi çalıştırılabiliyor güç bela. Niye gerisi çalıştırılamıyor? Oradaki insan bundan yararlanacak. Niçin yıllardan beri Yüksekova havaalanını açamıyorsunuz? Niçin Hakkari – Van yolundaki petrol bulunan bölgeyi değerlendiremiyorsunuz? Niçin başka petrol yataklarını kullanamıyorsunuz? Çünkü terör bakısı var. Hepsi aynı noktaya geliyor. Siz oradaki terörü defedemediğiniz için, terör baskısıyla baş edemediğiniz için memleketi bu hale getirdiniz. Bütün bunların bir tek izahı var, cesaretsizlik. Hükümetin terörle mücadeleye cesareti yok. Hangi tavizi versek? Hangisi demokratiktir? Bunu yapsak olur mu, şunu yapsak olur mu? Bir de yabancı devletlerin Türkiye’ye dayatmak istedikleri politikaların Türkiye’de sözcüleri var. Her akşam tv’lerde görüyorsunuz. Demokratikleşme adı altında orada neredeyse bağımsız bir devlet kurulması tezini savunuyorlar. Efendim ayrılık olur mu? Ayrılsak nasıl olur? Bunu niye tartışacaksınız? Bu devlet ayrılmak üzerine değil, bütünleşmek üzerine kuruldu. Biz Misak-ı Milli sınırlarını bu kadar yıl koruyabildik, şimdi mi koruyamayacağız? O zamanki imkânsızlıklarımız içinde biz ülkemizin bütünlüğünü koruyabildik. 16 ayaklanma oldu devlete karşı, silahlı ayaklanma. Hepsiyle baş ettik. Bu devletin birliğini koruduk o zamanki çok kısıtlı imkânlarımızla. Bugün mü koruyamayacağız? O zamanla şimdinin farkı ne? O zaman Türkiye’de devlet adamları vardı. Devlet için gözünü kırpmadan mücadele edebilen devlet adamları vardı. Şimdi ise açılım yapan devlet adamları var. Açılım adı altında her türlü tavizi veren insanlar var. Söylem değiştiriyorlar çok güzel. Üç gün sonra gene eski söylemlerine dönerlerse hiç şaşmayın. O zaman anlayacaksınız ki bu bir seçim politikasıdır.
Şimdi hükümet kendi kendini başarılı göstermek için olağan üstü bir çaba gösteriyor. Bunu alkışlamaya hazır basında ve kamuoyunda belli çevreler var, onların da pohpohlamasıyla desteğiyle kendini çok başarılı gösteriyor ama diplomaside başarı aldığınız sonuca bağlıdır. Türkiye 2010 yılında hangi meselesini halletti? Mesela Ermenistan ile imzaladığınız protokoller. Ne oldu? Onay için meclise bile getiremediniz. Çünkü Ermenistan sizin beklediğiniz adımları atmadı. O adımları atacağına dair bir garanti vermiş miydi size? Vermemişti. Peki, o zaman niçin imzaladınız bu protokolleri? Dış baskıya dayanamadığınız için. Ermenistan politikası başarılı mı? Bakın, İlham Aliyev’in sözlerine bakın. Yani Türkiye hakkında ne kadar eleştirel konuşuyor, Wikileaks’te çıktı işte. Yani siz Ermenistan ile ilişkileri düzeltemediniz, Azerbaycan ile ilişkileri bozdunuz. Değil mi? Şimdi başka tarafa bakın? Kıbrıs’ta bizim görüşlerimiz doğrultusunda bir adım ilerleme oldu mu? Bir tek devlet çıkıp da Türklerin de burada hakkı var dedi mi? Bir kişiyi ikna edebildiniz mi? Edemediniz. Patrikhanenin talepleri. Şimdi siz gene geri adım atıyorsunuz, siz taviz vereceğinizi söylüyorsunuz. Oysa bu taleplerin çoğu Lozan’a aykırı. Kuzey Irak’taki konumu anlattık. Siz hangi konuda başarılı oldunuz? Ege meseleleri Yunanistan ile hangi sorunu hallettiniz? Ben geçen gün dışişleri bakanına sordum, mecliste büyük başarılar sağlamanızı beklemiyorduk ama küçük işler yapın. Bakın Rodos’ta, İstanköy’de 3000 soydaşımız var. Bunların çocuklarının gittiği 7 tane okul vardı. Yunanistan yedisini birden kapattı. Siz başarılı dış politikanın mimarı olarak bunlardan bir tanesini açtırabildiniz mi? Açtıramadınız. İsrail politikası övünmekten başka bir şey yok. Bu politikanın sonucu ne oldu, sizin ‘one minute’ politikanızın? İsrail Güney Kıbrıs ile Doğu Akdeniz’in ekonomik bölgesini paylaşma antlaşması yaptı. Bu Kıbrıs devletini kuran antlaşmalara uygun mu? Değil. Antlaşmalara aykırı bir şekilde Akdeniz’i bölüşüyorlar, yer altı servetlerini bölüşüyorlar. Siz buna sözlü bir tepki gösterdiğiniz zaman, nezaket sınırını aşan bir şekilde İsrailliler, siz karışmayın bizim işimize, size ne oluyor? Bu ne ölçüsüzlüktür, bu ne cürettir diye bir de size laf ediyorlar. Ne oldu? Ne sağladınız? İsrail politikanızın bir sonucu ne? Yunanistan ile İsrail arasında stratejik işbirliği başladı. Siz biliyor musunuz? İsrail uçakları Girit’in üzerinde Yunanlılarla ortak koordine uçuş yapıyorlar. Tatbikat yapıyorlar. Geldiği nokta bu. Başka ne oldu? FKÖ başkanı Mahmut Abbas Güney Kıbrıs’ı ziyaret etti. Kuzeye geçmedi bile. Bunlar şimdi başarımız mı? Bu sene içinde oldu bunlar. AB’de ne oldu? AB’de 18 müzakere başlığına çeşitli ülkeler veya AB konseyi veto kullandı. Şu anda müzakereleri ilerletemiyorsunuz. Üç başlık kaldı görüşeceğimiz, Belçika başkanlığında bir tanesini bile açtıramadınız. Şimdi bunu başarı hanesine mi yazacağız? Ama bakarsanız bizden daha başarılısı yok. Niçin? Çünkü Dışişleri Bakanı çok seyahat ediyor, çok toplantıya gidiyor. Herkesle görüşüyor. Bayan Clinton’a telefon ediyor. Başbakan Obama ile konuşuyor. Peki, bu konuşmalardan sonra ne sonuç alıyorsunuz bir de onu bilelim bakalım. Efendim Ermeni Tasarısını engelledik. Sizden önce kaç hükümet kaç defa kongreye gelen Ermeni Tasarısını engelledi? Bütün başarınız bundan ibaret mi sizin?
Ama diyelim ki öyle veya böyle. Bunu sizden önceki kaç hükümet yıllardan beri engelliyor. Amerikalılar boyuna demokrasinin kılıcı gibi tepemizde tutuyorlar bu soykırım tasarısını. Bu tasarıyı tamamen gündemden kaldıracak bir girişiminiz var mı sizin? Yok. Bu konuları bizim çok büyük serinkanlılıkla değerlendirmemiz lazım. Bu dış politika propagandaya kurban edilecek bir konu değildir. Propaganda malzemesi yapılmayacak kadar ciddi bir iştir dış politika ve bunun ölçüsü aldığınız sonuçtur. Uçuş milleriniz değil. Her uçuşta mil yazdırıyorsunuz malum, bunları topladığınızda dış politikada başarılısınız değildir. Dış politikada başarı aldığınız sonuçla ölçülür. Efendim ne yaptınız? Mesela Kuzey Irak’taki PKK’yı tasfiye etmek için hangi başarılı sonucu aldınız? Efendim Ermenistan’ın soykırım iddialarından vazgeçilmesi için ne yaptınız? Ermenistan’ın işgal ettiği Azeri topraklarından bir köyü, boşaltmasını sağlayabildiniz mi şimdiye kadar? Yapamıyorsunuz. Keşke diyebilseydik ki bugün hükümet dış politikada çok başarılı oldu biz de alkışlıyoruz. Bunlar milli meselelerdir, iç politikaya malzeme yapılmasın biz de yapmıyoruz. Ama en azından bize bir tane başarı örneği gösterin. Bütün AB ile müzakere eden ülkelerin hepsinin vatandaşlarına vizesiz seyahat hakkı tanıdılar. Bir tek Türkiye hariç. 5 senedir müzakere ediyorsunuz, 5 senedir vatandaşlarımızın vizesiz seyahat etmesini sağlayamıyorsunuz. Hala vatandaşlarımız kışın soğuğunda, yazın sıcağında, sabahın altısında konsoloslukların kapısında kuyruk oluyor ve çok kötü muamele görüyor. Bizim vatandaşlarımız bunları hak ediyor mu?
Hükümetin askerlerle ilgili politikası bellidir. Birçok konuda askerleri sorumlu tutuyor. Terörle mücadelede biz askerlere her istediğini verdik diyerek. Yani sonuç alınamadıysa askerler sorumludur. Başka konulardaki beyanlarını, yapılan baskıları, yargı süreçlerinin nasıl işletildiğini biliyoruz. Askeri Şuraya gelince, Askeri Şurada 14 tane asker olması, sayın başbakanın ve milli savunma bakanının, şimdiye kadar Askeri Şura kararıyla, irtica işine karışmış, başka eylemlere karışmış personelin ihracı kararlarına veto koymasını engelledi mi? 14 tane asker var, Başbakan rezerv koyamadı mı? Koydu. Niçin? Çünkü dediler ki bunların yargıya müracaat hakkı yok. Biz bunlar yargıya müracaat edip de haklarını korusunlar diye rezerv koyuyoruz. Peki, ne oldu? Şimdi bu kaldırıldı. Yargıya müracaat edebiliyorlar. Bazıları yargıya müracaat ettiler, Askeri Şura kararlarına karşı ve yargı bunları haklı buldu. O zaman ne dediler? Hükümet ne dedi? Nasıl yaparsınız bunu? Bizim irademizi yargı yoluyla nasıl engellersiniz? Biz de gerekirse ayrı kanun çıkarırız sizi gene Askeri Şurada yaptığımız gibi cezalandıracak yöntemler uygularız. Ne demek oluyor bu? Demek ki sizin amacınız yargıya müracaatı kısıtlayan hükümleri bertaraf etmek değilmiş, değil mi? Şimdi bunları nasıl anlayacaksınız? Demek ki sizin amacınız, istediğiniz gibi hükmetmek. O zaman Askeri Şuraya ne ihtiyaç var? Yani siz hükümet olarak istediğiniz kararı alın, askere tebliğ edin. Askerden de ses çıkmadığı sürece zaten yapacak bir şey yok. Askerden de hükümete bu gibi konulardan itiraz gelmediğine göre o zaman Askeri Şuraya ne ihtiyaç var? Her istediğinizi mademki yaptırabiliyorsunuz, daha ne istiyorsunuz? İstediğinizi açığa alabiliyorsunuz. Mahkeme kararı alıyor insan sizin açığa alma kararınıza karşı. Vay bu mahkeme kararı geçersizdir. Ne demek oluyor mahkeme? Biz istediğimiz gibi kanun çıkartırız, istediğimizi yaparız. Bu yani âli kıran baş kesen yaklaşımıdır. Peki demokrasi ne oluyor? Yargının bağımsızlığı nerede kaldı? Hukukun üstünlüğü nerde kaldı? Hukukun üstünlüğü yok, benim üstünlüğüm var. Üstünlerin hukuku diyor, işte üstünlerin hukuku bu. Kendisi seçim kampanyasında hukukun üstünlüğünü sağlayacağız, üstünlerin hukuku olmayacak diyordu. Şimdi olan tam üstünlerin hukukudur.
Bu belge Görsel Basın arşivinde bulunmaktadır.