TBMM Basın Açıklaması – Ermenistan’la İmzalanan Protokoller Hakkında

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in
Ermenistan’la İmzalanan Protokoller Hakkında
TBMM’de Yaptığı Basın Açıklaması
28 Nisan 2010

 

Değerli basın mensupları,
Öyle anlaşılıyor ki Sayın Bakan Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin ve değiştirilemez olduğunun farkında değildir veya bunu bile bile içine sindirmektedir. Protokollerin imzalanması sürecinde ve Ermenistan’la yapılan görüşmeler sırasında, protokollerin en can alıcı konuları olması gereken Ermenistan’ın işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi, Kars Anlaşmasının geçerliliği ve kurulacak komisyonun soykırım olup olmadığını tespit etmesi konuları hakkında taraflar arasında bir görüş birliğine varılmamıştır. Protokoller imzalanırken taraflar, bu konudaki görüşlerini birbirlerine resmen sorup tescil ettirmemiştir. Ortak bir görüş muhtırası imzalanmamıştır. Herkes protokolleri kendi anlayışına göre yorumlamış ve Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararı da bunu tamamen boşa çıkartmıştır. Böylece daha önceden de tahmin ettiğimiz üzere, Ermenistan’ın bu konudaki tutumunun son derece katı olduğu ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, kamuoyunun dikkatine yeterince getirilmeyen birkaç konuya değinmek istiyorum. Sayın Bakanın bu konulardan hiç bahsetmemesi son derece dikkat çekici olmuştur. Avrupa Birliği Konseyi 28 Şubat 2008 tarihinde bir karar aldı. Bu karara göre, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin milli mahkemeleri bir olayın soykırım olup olmadığına karar verebilir. Bu karar 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırımla Mücadele Sözleşmesinin temel ilkelerine terstir. Çünkü sözleşmeye göre, bir ülkede gerçekleşen bir olayın soykırım olup olmadığına ya o ülkenin  milli mahkemesi ya da yetkili bir uluslararası mahkeme karar verebilir. Yani herhangi bir ülkenin mahkemesi dünyanın başka bir yerinde olmuş bir olayın soykırım olup olmadığına karar veremez. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nin kararı Birleşmiş Milletler kararına terstir. Avrupa Birliği’nin kararına göre, herhangi bir ülkenin almış olduğu soykırım kararını reddeden milli mahkemelere  1 yıl ila 3 yıl arasında hapis cezası verilmesi öngörülmektedir.

Türkiye, bu kadar ciddi bir konuyu  gündemine bile almıyor. Bu yılın sonundan itibaren herhangi bir Avrupa Birliği ülkesinde Ermeni olaylarının  soykırım olduğuna dair bir karar çıksa, o ülkenin ya da herhangi bir ülkenin vatandaşları bu karara karşı çıkamayacaklar, karşı çıkarlarsa da cezalandırılacaklardır. Avrupa Birliği Parlamenterleri ile Türk Parlamenterler arasında düzenlenen Karma Parlamento Komisyonu toplantılarında Sayın Elekdağ ile birlikte  bu konuyu defalarca dile getirdik. İki tarafın hukukçularıyla bu konuyu tartışmayı teklif ettik. Ancak şu ana kadar Avrupa Parlamentosu Türkiye ile bu konuyu tartışmak istemedi.

Avrupa Birliği’nin bu kararının yasalaşmasına az bir süre kalmıştır; bu nedenle arzumuz Hükümetin bu konuyu ele alıp, Avrupa Birliği ülkeleri ile gerekli temasları yapmasıdır. Çünkü bu karar Parlamento kararı değil, Konsey kararıdır. Yani hükümetler arası düzeyde bir karardır. Bunun gereğinin de Hükümet tarafından yapılması gerekir. Ne yazık ki bugüne kadar Hükümet henüz bir adım atmamıştır.
   
Başka bir konuya da dikkatinizi çekmek isterim. Kamuoyunun dikkatinden kaçmış olabilir. Ermeni Hükümetinin taktiği, bütün uluslararası ve hatta Türk kamuoyunun dikkatini sürekli olarak 1915 olaylarına çekmektir. Bunun sebebi çok açıktır. Ermenistan, 1992 – 93  yıllarında meydana gelen olayları, Hocalı katliamını, orada kadın ve çocukların işkence edilerek öldürülmesini, hiçbir hukuki dayanağı olmadan Azeri topraklarının yüzde 20’sinin Ermenistan tarafından işgal edilmesini gözlerden kaçırmak istemektedir. Dikkat edilecek olursa, Amerikan Başkanı Obama’nın açıklamasında Ermenistan’ın işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi çağrısında bulunan tek bir cümle yoktur. Bu konuyu dile getiren çeşitli ülkelerin devlet adamlarının konuşmalarına bakıldığında, Ermenistan’ı haksız olarak işgal ettiği topraklardan çekilmeye davet eden bir cümle bulmak söz konusu değildir. Bizim tüm bunları dünya kamuoyunun gündemine getirmemiz gerekiyor.

Türkiye’nin resmi rakamlarına göre, 1915 olayları sırasında 518.000 Türk Ermeniler tarafından katledilmiştir. Bu konuya dair ne Amerikan Başkanı Obama’nın açıklamasında bir ifade var, ne Amerikan Kongresine sunulan tasarıda ve İsveç Parlamentosu’nun kabul ettiği kararda herhangi bir atıf var. Bu olay tamamen yok farz edilmektedir. O tarihlerde yazılmış ve Türkiye’ye karşı tezler ileri sürülen bazı kitaplarda da bu konuya dair herhangi bir atfa rastlamak zordur. Bu durum, 518 bin Türkün öldürülmesinin önemsiz ve üzerinde durulmaya değmeyecek bir olay olarak değerlendirilmesi anlamına geliyor. Bunlar yanlıştır. Sürekli olarak Türk tarafını 95 yıl önce yaşanan olaylar için savunma durumda bırakmak ve o olaylar sırasında hayatını kaybeden Türklerin unutturulmasını sağlamak istiyorlar. Bununla birlikte kısa bir süre önce  yaşanan, Azeri topraklarının Ermenistan tarafından işgal edilmesini de dikkatlerden uzaklaştırmak istiyorlar.

Unutturulmak istenen diğer bir konu da Asala terör örgütü tarafından öldürülen Türk diplomatlarıdır. Maalesef bu örgüt 40 civarında büyükelçimizi, diplomatımızı ve devlet görevlimizi öldürmüştür. Bugün Dışişleri Bakanına diplomatlarımızı öldüren bu terör örgütü üyelerinin kaç tanesinin yakalanıp yargılandığı ve cezalandırıldığını soran bir soru önergesi verdim. 40 diplomatımız öldürülmüştür, ancak buna mukabil terör örgütüne mensup kişilerden yakalan ve cezalandırılan kişi sayısı son derece azdır. Bildiğim kadarıyla, cezalandırılanlardan en çok ceza alan en fazla 2 yıl  hapis cezası almıştır. Soru önergemde ayrıca, Asala terör örgütüne mensup olup da diplomatlarımızı öldüren veya yaralayanlardan kaç tanesinin şu anda Ermenistan’da yaşamakta olduğunu ve bu kişiler hakkında herhangi bir dava açılmış olup olmadığını, yargılanıp yargılanmadıklarını ve ceza alıp almadıklarını sordum.

Türkiye hep kendini savunmak zorunda bırakılmaktadır. Sürekli olarak bizi, tarihi bir olayı siyasi düzeyde tartışmak zorunda bırakıyorlar. Ancak kendileri buna benzer tarihi olayları siyasi düzeyde tartışmaktan kaçınıyorlar. Mesela Fransız Parlamentosuna Cezayir olayları ile ilgili bir önerge geldiğinde, Parlamento bu olayların, siyasetçilerin değil tarihçilerin alanına girdiğini  ve siyasetçiler olarak Parlamentonun bu doğrultuda bir karar alamayacağını ifade etmiştir. Ancak aynı Fransız Parlamentosu 2001 yılında aldığı bir kararda 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendirebilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu nedenle Türkiye’ye yapılan haksızlıklar karşısında daha duyarlı olmalıyız. Sürekli olarak bizi, kendimizi savunmak zorunda bırakanlara karşı daha dikkatli olmalıyız. Onların söylediği gibi “tarihi olayları tarihçilere bırakacağız” diyebilmeliyiz. Ancak bugün cereyan eden siyasi olaylara da dikkat çekmeliyiz. Bugün Ermenistan, hiçbir uluslararası dayanağı olmadan, hiçbir uluslararası karara, hükme, anlaşmaya dayanmadan hala Azeri topraklarının yüzde 20’sini işgal etmeye devam ediyorsa bu siyasi bir olaydır, tarihi bir olay değildir. İşte, asıl bunun üzerine gitmek gerekir. 1 milyon Azeri kardeşimiz sürgün durumuna düşmüş  ve hala sürgün olmaya devam ediyorsa bu siyasi bir olaydır. Diplomatlarımızı öldüren teröristler hala yakalanıp cezalandırılmamışsa bu bugünün olayıdır, tarihi bir olay sayılamaz.

İşte bizim anlatmak istediğimiz, Türkiye’nin bu şekilde, sürekli olarak kendini savunmak zorunda bırakılmasının kabul edilemez bir durum olduğudur. Ne yazık ki Sayın Dışişleri Bakanımızın konuşmasına baktığımız zaman, ne 1915 olayları sırasında öldürülen Türklere, ne öldürülen diplomatlarımıza bir atıf, ne de Türkiye’nin bu konuda yapmış olduğu girişimlere dair bir atıf görüyoruz. Bu, Hükümetin de bu olayları yok sayması anlamına geliyor. Öyle anlaşılıyor ki Türk Hükümeti, maalesef  bu olayları öncelikleri sırasına almıyor. Gayet iyimser bir ifadeyle zamanı gelince protokolleri onaylayacağını söylüyor. Peki, bu sözler ne anlama geliyor? Yani, Ermenistan işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmese de protokolleri onaylayacak mısınız? Ermenistan’ın çekileceğine dair bir işaret var mı?

Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, bir süre önce Tahran’da verdiği bir demeçte, Yukarı Karabağ’ı hiçbir zaman Azerbaycan’a iade etmeyeceklerini söyledi. Peki, ne hakla ve hangi gerekçeyle bu bölgeyi ellerinde bulunduruyorlar? Hangi anlaşma Yukarı Karabağ’ı Ermenistan’ın bir parçası haline getirme hakkı veriyor? Ermenistan bu topraklardan çekilmeyeceğini açıkça söylüyor. Hükümet ise sanki Ermenistan çekilecekmiş gibi, bu konuyu  Meclisin gündeminde tutma ve zamanı gelince onaylama eğilimi içindedir.  Peki, Ermenistan Anayasa Mahkemesinin kararına karşı ne yapacaksınız? Ermenistan Kars Anlaşmasını yok farz ediyor, Yukarı Karabağ ile sınırların açılması arasında bir bağ kurulamayacağını ve soykırım iddialarından hiçbir şekilde vazgeçmeyeceklerini söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinin 11. maddesinde, Ermenistan’ın 1915 olaylarının bir soykırım olduğunu uluslararası topluma kabul ettirme çalışmalarına devam edeceği vurgulanmaktadır. Ayrıca bildirgede Türkiye’nin doğu toprakları Batı Ermenistan olarak nitelendirilmektedir. Buna karşı Hükümetin tepkisi nedir? Ermenistan Başbakanı bugünkü sınırları kabul ettiğini söylemişmiş. İyi, güzel de Ermenistan Başbakanının sözleri Ermenistan Anayasasından daha mı geçerlidir? Bu bildirgenin metninin değiştirilmesini istediniz mi, istediyseniz ne sonuç aldınız? Özetle, Türkiye hep alttan alıcı, hep boyun eğici bir tavır içinde görülüyor ve biz bunu üzüntüyle karşılıyoruz. Haksızlığı uğrayan bir ülke bu kadar boyun eğmemelidir. Haksızlıklara tepki gösterilmelidir. Bu konularla ilgili elimizde bizim haklılığımızı kanıtlayan yüzlerce kitap, binlerce, on binlerce yazılı belge var. Bunları göz ardı etmemiz mümkün değildir.

İşte değerli arkadaşlarım, Hükümetin bu konudaki tavrını çok yanlış, çok eksik ve tutarsız buluyoruz. Türk Hükümetinin birinci görevi, Türkiye’nin ve Türk milletinin haklarını, hukukunu, haysiyetini korumaktır. Protokollerin imza aşamasında ve daha sonraki aylarda  Hükümetin böyle bir kararlılık sergilediğini göremiyoruz. Sadece bölgeye yönelik vizyon, transformasyon gibi sözleri çok fazla tekrarlayarak bu meseleleri çözmek mümkün değildir. Bu halüsinasyondur; hayal kurmaktır. Öyle anlaşılıyor ki Hükümet iyimser hayaller kurarak bu meseleleri çözebileceğini zannediyor. Ancak bugün alınan sonuç, maalesef sıfır ihtilaf politikası değil, sıfırın altında bir dış politikadır. Ermenistan ile ilişkileri iyileştiremediğimiz gibi aynı zamanda Azerbaycan’la olan ilişkilerimizi soğuttuk. Sarkisyan Der Spiegel’e verdiği demeçte Türkiye’ye ateş püskürüyor, soykırım mücadelesinden hiçbir zaman vazgeçilmeyeceğini ve Karabağ’ın hiçbir şekilde Azerilere iade edilmeyeceğini açıklıyor. Biz ise bütün bunlar yokmuş gibi, gayet iyimser bir şekilde protokolleri Mecliste tutmaya devam ediyoruz. Bu son derece yanlıştır. Bu nedenle Hükümete bir kez daha bu protokolleri geri çekme çağrısında bulunuyoruz.

Ermenistan protokolleri dondurduğunu açıkladı. Hükümetse hala sanki protokoller yarın onaylanacakmış gibi iyimserlik sergilemeye çalışmaktadır. Bu yol,  baskı yapan ülkeleri tatmin etmek için bir strateji ise çok yanlış bir yoldur. Bu stratejilerin sonucu Amerikan Kongresinin Dış İlişkiler Komitesinde alınan kararla ortaya çıkmıştır. Üstelik orada Türkiye’ye yönelik  hiç hak etmediğimiz sözler söylenmiş, ancak Hükümet yine tepki göstermemiştir. Tasarıyı kabul eden milletvekillerinden biri Türklerin tepkilerine kulak asılmaması gerektiğini, Türklerin eninde sonunda hiçbir şey yapamayacaklarını; çünkü kağıttan kaplan olduklarını ifade etmiştir. Hükümet ise bu konuda hiçbir şey yapamamıştır. Sadece büyükelçimizi birkaç haftalığına geri çekmiştir. Çünkü gücü sadece büyükelçiye yetmektedir. Hükümet ne Ermenistan’a, ne de bu tasarıları geçiren ülkelere karşı en küçük bir tedbir alabilmiş değildir.

Türkiye geçmişte böyle değildi. Türkiye’ye karşı bir ambargo kararı uygulandığında,  nasıl tepki verdiğini hatırlayınız. Şimdi ise tepkisi kaybolmuş bir ülke görünümündedir. Biz bu gelişmeleri  üzüntü ile karşılıyoruz. Hükümeti bir kez daha ciddi olmaya, tedbir almaya, somut adımlar atmaya davet ediyoruz.

Başbakan, Başkan Obama’nın 24 Nisan’da yaptığı konuşmadan sonra “Bizim hassasiyetlerimiz dikkate alınmıştır” diyerek memnuniyetini ifade etmiştir. Oysa Obama bu konuşmada, Türklerin büyük bir katliam yaptığını söylemiş, bir buçuk milyon Ermeninin ölüme gönderildiğini ifade etmiştir. Anlaşılan odur ki, böyle bir konuşma Başbakan tarafından tatminkar bulunmuştur. Fakat Dışişleri Bakanlığı aynı konuşmayı esefle karşıladığını belirtmiş, konuşmanın taraflı olduğunu açıklamıştır. Ancak Dışişleri Bakanı Mecliste yaptığı konuşmada, Başbakanın konuşması ile Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması arasında bir çelişki olmadığını söyledi. Bu, insanın aklı ve zekası ile alay etmektir. Çünkü bu açıklamalar açıkça birbirine ters düşmektedir. Öyle anlaşılıyor ki Sayın Başbakan, nasıl bedelli askerlik konusunda Genelkurmay ile istişare etmeden kamuoyuna yanıltıcı bir açıklama yapmışsa, bu konuda da Dışişleri Bakanlığı’na yeterince danışmadan, tek taraflı ve belki de sadece iç politika düşünceleriyle böyle bir açıklama yapmıştır. Bunu da üzüntü ile karşılıyoruz. Ciddi devletlerde böyle şeyler olmaz. Bu kadar önemli dış politika konularında bir Başbakan kendi Hükümeti ile ters düşemez; düşerse de bunun bir sonucu olur. Ancak maalesef Sayın Bakan Meclis konuşmasında, birbirine bu kadar ters düşen ifadeleri “Çelişki yoktur” diye açıklayabiliyor.

Avrupa Birliği’nin 26 Şubat 2008 tarihinde kararlaştırdığı, 6 Aralık 2008 tarihinde Avrupa Birliği’nin Resmi Gazetesinde yayımlanan bu kararın iki yıl sonra, yani 6 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girmesi bekleniyor. Kararın 1. maddesinin c fıkrası 4. paragrafındaki, aynı zamanda 3. maddenin 2. paragrafındaki metinler okunduğunda ne kadar ciddi olduğu görülecektir. Mecliste uyarmamıza rağmen, ne yazık ki Sayın Bakan, yaptığı cevabi konuşmada bir satırla bile bu konudan bahsetmemiştir. İlerleyen zamanlarda bu konu karşımıza çıktığında, büyük bir sıkıntıya düşeceğimizi şimdiden size hatırlatıyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum.


Bu belge Basın Bültenleri arşivinde bulunmaktadır.