TBMM Genel Kurulu – ABGS Bütçesi Konuşması

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI ONUR ÖYMEN’İN ABGS BÜTÇESİ HAKKINDA TBMM GENEL KURULUNDA YAPTIĞI KONUŞMA –
16 ARALIK 2009

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle belirtmek isterim ki Cumhuriyet Halk Partisi, başından beri Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini samimiyetle desteklemektedir, bunu bir millî mesele olarak görmektedir ve iç politika tartışmalarının malzemesi yapılmaması gerektiği görüşündedir.
Ne yazık ki 2004 yılının sonundan beri bir taraftan Avrupa’dan kaynaklanan bazı olumsuz yaklaşımlar, bir taraftan da Hükûmetin yaptığı bazı stratejik yanlışlıklar üyelik sürecimizi zorlaştırmıştır. 1999 yılında Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye resmen adaylık statüsünün tanınması umutlarımızı artırmıştı fakat 2004 yılından itibaren Avrupa Birliğinin tutumunda bir değişiklik ortaya çıktı. Bizi üzen budur. Bir taraftan Kıbrıs meselesini Türkiye’nin üyeliğinin bir parçası hâline getirdiler ve Güney Kıbrıs’ı resmen tanımamıza yol açabilecek ek protokolün imzalanmasını bir ön şart olarak dayattılar. Bu konudaki tepkimizi biliyorsunuz, Sayın Genel Başkanımızın görüşlerini biliyorsunuz. Buna rağmen, Hükûmet, maalesef, o zirvede bunu kabul etti ve 2005 yılının 29 Temmuzunda da bu ek protokolü imzaladı. Ama bunun ne kadar yanlış bir iş olduğunu kendisi de idrak etmiş olacak ki aradan dört seneden fazla zaman geçmiş olmasına rağmen onay için Meclise getirmemiştir. Türkiye’nin şartlarının Avrupa Birliği tarafından yerine getirilmediğini söylemiştir fakat bunun ötesinde, herhâlde, halkımızın tepkisini de dikkate almıştır.
Değerli arkadaşlarım, 2004 yılından beri, Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin ucu açık olacağı söyleniyor. Bizden başka kime söylendi bu? Ucu açık müzakereler dedikten hemen sonra da Türkiye’nin tam üye olamayabileceği yazılıdır 2004 yılında kabul edilen metinlerde. Bizi üzen taraf budur.
Daha da ileri gittiler; o tarihteki bir değerlendirme belgesinde, Dicle ve Fırat sularının İsrail ve Arap ülkeleri için stratejik önem taşıdığını, Türkiye üye olursa bunların uluslararası yönetime sokulabileceğini söylediler. Hatta geçenlerde, basında, bunun, çevre başlığının açılması için ön şart olduğu söylendi, ama, bereket, Hükûmet bir açıklama yaptı ve bunun doğru olmadığını ilan etti. Bu konularda çok dikkatli olmak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, maalesef, sıkıntılar bundan ibaret değil. Bazı ülkelerden gelen tepkiler, Türkiye’nin üyeliğinin ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, açıkça çıktı, defalarca dedi ki: “Türkiye hiçbir zaman üye olmamalıdır, çünkü Türkiye bir Avrupa ülkesi değildir, bir Asya ülkesidir” dedi. Bu sözün altında kalmamız mümkün değildir. Türkiye altmış yıldan beri Avrupa Konseyinin üyesidir. O zaman niçin bize demediniz, gidin Asya konseyine üye olun diye. Öyle bir konsey de yok aslında. Ama, o zamandan beri bizim üyeliğimizi kabul ediyorsunuz, Avrupa’ya mensubiyetimizi kabul ediyorsunuz, 63 ortaklık anlaşmasında tam üyelik hedefini kabul ediyorsunuz; aynı ülkelerin bazıları şimdi çıkıyor, diyor ki; siz hiçbir zaman üye olamazsınız, çünkü Avrupalı değilsiniz.
Evvelce üyeliğimizi destekleyen bazı Avrupalı yöneticiler, Fransız devlet adamları, şimdi çıkıyorlar geri adım atıyorlar. Fransız Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, 7 Nisan 2009 tarihinde yaptığı bir konuşmada “Türkiye’nin daha az laik bir yöne doğru gitmesi beni endişelendiriyor, onun için Türkiye’ye desteğimi geri çekiyorum” diyor.
Fransa’nın Avrupa Bakanı Pierre Lellouche şimdiye kadar üyeliğimizi destekliyordu, o da desteğini geri çekti; “Türkiye ancak Avrupa’nın yanında yer alabilir, içinde yer alamaz” diyor.
Değerli arkadaşlarım, Almanya Başbakanı Merkel aynı şekilde; “Türkiye’ye ancak özel statü verebiliriz” diyor, bu konuda partisinin grubunda karar alıyor. Bunlara karşı ne tepki gösteriyoruz?
Değerli arkadaşlarım, milletimizi bu kadar incitici sözler söyleyenlere yeterli tepkiyi Hükûmetin bugüne kadar gösterdiği kanısında değiliz. Daha güçlü bir tepki göstermemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, kısa bir süre önce Lizbon Anlaşması yürürlüğe girdi, Avrupa Birliğine bir Başkan seçildi iki buçuk yıllığına, Herman Van Rompuy, Belçika’nın eski Başbakanı. Ne diyor Türkiye konusunda biliyor musunuz? Aynen şunu söylüyor: “Türkiye Avrupa’nın parçası değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Hristiyanlığın da temellerini oluşturan Avrupa’da geçerli, evrensel değerler Türkiye gibi büyük bir İslam ülkesinin kabulü durumunda gücünü kaybedecektir.”
Değerli arkadaşlarım, bu düşüncedeki bir insan şu anda Avrupa Birliğinin Başkanıdır. Nerede buna tepkiniz? Nerede buna tepkiniz? Bunlara güçlü tepki göstermemiz gerekiyor.
Çok değerli milletvekilleri, Türkiye 3 Ekim 2005 tarihinde Hırvatistan’la aynı gün üyelik müzakerelerine başladı. Geçenlerde yayınlanan Strateji Belgesi’nde Avrupa Birliğinin deniliyor ki: “Hırvatistan müzakereleri bitirmek üzere, 2010 yılında bitirecek, muhtemelen 2012 yılında üye olacak.”
Türkiye ne durumda? Otuz beş müzakere başlığının sadece on birini müzakereye açabildik, bir tanesini de açıp kapayabildik. Hiçbirini kapatamadık, bir tanesi hariç olmak üzere.
Bunun ötesinde değerli arkadaşlar, bütün üyelik müzakerelerine başlayan ülkelerin vatandaşlarına Avrupa Birliğine vizesiz seyahat hakkı tanınmışken, bu hak Türkiye’ye tanınmadı. Strateji Raporu’nu açıyorsunuz, Sırbistan, Karadağ, Makedonya vatandaşları 2010 yılından itibaren vizesiz girebilecekler Avrupa Birliği ülkelerine, yılın ortasından itibaren Bosna-Hersek ve Arnavutluk. Türkiye? Türkiye’nin adından bile bahis yok.
Değerli arkadaşlarım, iktidarın sürekli olarak övündüğü başarılı diplomasi bu mudur? Bu başarı mıdır, Türkiye hesabına başarı mıdır?
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği bizden ne istiyor? Komisyonun ilerleme raporuna bakıyorsunuz, milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyeliğinden Adalet Bakanlığı Müsteşarını çıkarın, Başkanlığından Adalet Bakanlığını çıkarın, Adalet müfettişlerini oraya bağlayın diyor. Biz de aynı şeyleri söylüyoruz. Biz de aynı şeyleri söylüyoruz. Ergenekon davasında usullere uyun diyor. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Yolsuzluklarla daha iyi mücadele edin.” diyor; biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bunun dışında, “Basın özgürlüğüne saygı gösterin.” diyor, “Basına boykot çağrısı yapmayın.” diyor, “Aşırı para cezaları vermeyin.” diyor; biz de aynı şeyi söylüyoruz. Onun dışında, “Sendikalar yasasını çıkarın.” diyor; biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bu konularda aramızda farklılık yok. Ama bazı öyle konular var ki raporda, bizim kabul etmemiz mümkün değil. Öyle bir ifade var ki, sanki siyaseti askerler yönlendiriyor. Şimdi size soruyorum arkadaşlar: Yüce Mecliste herhangi biriniz bir tek kere askerlerin telkiniyle oy kullandınız mı? O zaman, bu Meclise bir saygısızlık değil midir “Türkiye’de siyaseti askerler yönlendiriyor.” demek. Bu konulara karşı çok duyarlı olmak zorundayız. “Heybeliada Ruhban Okulunu açın.” diyor, Anayasa’mıza aykırı. Bunu söylemek lazım. Onun dışında, Atatürk’e karşı suçları, düşünce özgürlüğünü engelleyen hususlar arasında söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öymen, lütfen tamamlayınız.
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Tamamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bunlara tepki göstereceksiniz, itiraz edeceksiniz.
Ne diyor ilgili Bakanımız? “Bu, olumlu ve dengeli bir rapordur, bugüne kadar yayınlanan en objektif raporlardan biridir.” diyor içinde söylediğim unsurlar olan raporu.
Şimdi, bütün mesele şu: Bizim, Avrupa ile aramızdaki ortak değerlere sahip çıkmak lazım. Nedir bunlar? Demokrasi, insan hakları, laiklik, kadın-erkek eşitliği, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü vesaire. Bütün bu alanlarda, maalesef, Türkiye gerilemektedir. Yargı bağımsızlığında dünyada 64’üncü sıradayız, basın özgürlüğünde 106’ncı sıradayız, kadın-erkek eşitliğinde 123’üncü sıradayız.
Değerli arkadaşlarım, bu tabloya bakarak Türkiye’nin Avrupa’ya yaklaştığını söylemek mümkün müdür? İşte, biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak, bu eksen kaymasını durdurmak ve Türkiye’nin Avrupa değerlerine bağlı biçimde cumhuriyetin koyduğu temel ilkeleri mutlaka başarıya götürmek için çalışmaya devam edeceğiz ve bu vesileyle Türkiye’nin Batı medeniyeti içinde yer aldığını da bir kere daha vurguluyoruz; medeniyetler ittifakı müzakerelerinde de Batı medeniyetinin karşısında değil, Batı medeniyetinin içinde yer aldığını düşünüyoruz.
Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)


Bu belge Konferanslar, Konuşmalar arşivinde bulunmaktadır.