Çıkış Yolu

2008, Remzi Kitabevi.

Önsöz

Sömürgecilik dönemlerinde büyük devletlerin başka ülkelerin iç işlerine karışma, onların yönetimini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme yolundaki politikalarının ve uygulamalarının ülkelerin egemenliklerini bağımsızlıkları sağlamalarına engel olduğu dünyanın acı gerçeklerinden biri.

İkinci Dünya Savaşından sonra sömürgeciliğin tasfiyesiyle birlikte bu uygulamaların son bulması ve bütün ülkelerin bağımsızlıklarına kavuşmaları beklenirken yeni sömürgecilik akımları bu umutları soldurdu.

Son yıllarda uluslararası ilişkilerde yaşanan gelişmeler, özellikle Amerika’nın Irak’a müdahalesi, dış politikanın dayandığı temel ilkeler konusunda da akıllarda soru işaretleri uyandırdı. İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan Birleşmiş Milletler Örgütünün dayandığı temel ilkelerin ne ölçüde geçerliliğini koruduğu konusunda kuşkular ortaya çıktı.

Başta IMF olmak üzere bazı uluslararası ekonomik ve mali kuruluşların devletlerin ekonomi politikalarını denetim altına almaya yönelik yaklaşımları da ülkelerin ekonomik bağımsızlıklarını tartışmaya açtı.

Bu siyasi ve ekonomik baskılara ve müdahalelere karşı devletler bir çıkış yolu arayışı içine girdiler. Türkiye gibi, 20. yüzyılın başlarında tam bağımsızlık hedefiyle yola çıkan ve bunu büyük başarıyla gerçekleştiren ülkeler bu geçmiş başarılarından bugünkü dünya koşullarında ders alabilir ve başka ülkelere de örnek olabilirler mi?

İşte bu kitapta dış baskılar ve onlara karşı direnme yolları dünyadan ve Türkiye’den örneklerle anlatılıyor.

Kitabın hazırlanmasına değerli araştırmalarıyla katkıda bulunan çalışma arkadaşım Melek Sezgin’e, yardımlarını esirgemeyen Ayşen Özsoy ve Gaye Şendil’e şükranlarımı sunuyorum.

Eşim Nedret Öymen her zamanki gibi bana büyük destek verdi ve yardımcı oldu. Oğlum Burak ve Kızım Başak’a katkıları için teşekkür borçluyum.

Bu kitap tam bağımsızlık ülküsünü benimseyenlere küçük bir katkı sağlayabilirse ne mutlu.

Onur Öymen
Ankara, Şubat 2008

Arka Kapak

Çıkış Yolu, Onur Öymen’in Beşinci Kitabı. Önceki kitaplarında olduğu gibi, Çıkış Yolunda da Öymen, bir yandan yaptığı araştırmalara, bir yandan da deneyimlerine dayanarak dünyanın ve Türkiye’nin gerçekleri hakkında gözlemlerini ve değerlendirmelerini anlatıyor. Bu gerçeklerden biri, eskiden olduğu gibi bugün de uluslararası ilişkilerde dış baskıların bir dış politika aracı olarak kullanılması.

Evvelce bu, Şili ve diğer Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi askeri darbe yaptırarak yönetime el koymak veya İran’da Musaddık’ın devrilmesi olayında görüldüğü gibi, halk ayaklanması düzenleyerek Başbakanı devirmek şeklinde oluyordu. Bazen de büyük devletler, savaştan sonra İtalya’da yaptıkları gibi, seçimleri etkileyerek kendilerine yakın partilerin iktidar olmasını sağlıyorlardı.

Günümüzde daha çok IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar yoluyla ülkelerin iç ve dış politikalarını etkileme yoluna gidiliyor. Basın, sivil toplum örgütleri ve akademik çevrelerden de bu amaçla yararlanılmaya çalışılıyor. Avrupa Birliği de gerektiğinde bir baskı unsuru olarak kullanılıyor.

Irak’ta görüldüğü gibi, doğrudan müdahale yöntemiyle de devletlerin yönetimine el konulabiliyor. Büyük devletler din faktörünü veya etnik ayrılıkları da kendi çıkarları doğrultusunda kullanabiliyorlar.

Bu kitapta, iki yüzyıldan beri büyük devletlerin yaptıkları bu gibi müdahaleler örnekleriyle anlatılıyor ve dış baskılara direnerek ulusal bağımsızlığına kavuşabilen ülkelerin öyküsü dile getiriliyor. Osmanlı İmparatorluğunu tükenme noktasına getiren dış müdahalelerden sonra çıkış yolu arayan Atatürk’ün savunduğu ilkeler ve Türkiye’yi bağımsız, egemen ve çağdaş bir ülke haline getirmek için verdiği mücadele anlatılıyor.

Hürriyet – 17 Ocak 2010

Özdemir İnce’nin Köşe Yazısı,

Onur Öymen’in ‘Çıkış Yolu’

YAZARININ adı Onur Öymen değil de bir başka ad, özellikle de bir yabancının adı olsaydı “Çıkış Yolu” (Remzi Kitabevi, 2008) göklere çıkartılır, baskı üstüne baskı yapardı. Kitabın bendeki nüshasının tarihi Haziran 2008. Birinci basım. 2.000 (iki bin) adet yapılmış. Ama daha bitmemiş. Ama bu şaşırtıcı değil!
FAZLA BİLGİLİ
“Çıkış Yolu”nu okurken Onur Öymen’in neden hep linç edilmek istendiğini de iyice anladım: Onur Öymen gazetecinin, profesörcünün, falanın ve filanın etkisine girmesi olanaksız bir siyasetçi. Girmez, çünkü her şeyi hepsinden daha iyi biliyor. Her şeyi onlardan daha iyi bildiğini ileri süren kendisi değil. Bu benim kanıtlamak zorunda olduğum bir sav, bir iddia!
Onur Öymen eğer CHP Genel Başkan Yardımcısı olmasaydı, kitabını emekli büyükelçi sıfatıyla yazmış olsaydı, “Çıkış Yolu”, gazeteciler ve tarihçiler tarafından 2008-2009 yılının en önemli kitabı ilan edilirdi.
TRT’de çalıştığım sırada aynı şey benim de başıma gelmişti. Aralarında “Yeditepe Ödülü” de olmak üzere, dönemin birkaç önemli ödülü “TRT televizyonunda önemli bir görevde” bulunduğum için bana verilmemişti. Bunun böyle olduğunu jüri üyeleri rahmetli Recep Bilginer ile rahmetli Cemal Süreya’dan duymuştum.
Onur Öymen Türkiye için gereğinden fazla bilgili, gereğinden fazla ilgili, gereğinden fazla kişilik sahibi bir aydın, münevver, enteleküel.
EMPERYALİZM TARİHİ
“Çıkış Yolu”, genel olarak 496 sayfalık siyasi tarih, özel olarak da emperyalizm tarihi. Sadece bu kadar da değil: Bu tarih, sadece olayları betimlemiyor (tasvir etmiyor), onları çok ciddi bir diyalektik bakış açısı içinde ameliyat masasına yatırıp otopsisini yapıyor. Muhteşem bir analiz ve sentez düzeneği çalıştırıyor.
“Bindirme” (superposition) bir televizyon ve sinema kavramıdır. Daha çok televizyonda kullanılan bir tekniktir. İki görüntü üst üste biner ve biri altta öteki üstte tek görüntü oluşturur.
Tarih yazıcılığında, bu yöntem, geçmiş ile bugünün arasındaki örtüşmeli, benzeşmeli ilişkileri ortaya çıkartır. Örnek olarak İran Başbakanı Musaddık’ın İngiliz-CIA işbirliğiyle düşürülüşünü betimleyen şu satırları okuyalım:
“Amerikalılar Musaddık’ı devirmeden önce onun yerine geçecek yeni başbakanı bulmalıydı; buldular da. Bu emekli General Zahidi’ydi. Bu iş için para lazımdı. Tahran’da bu darbeyi düzenleyecek olanlara önce 1 milyon dolar gönderildi. Darbeyi düzenlemekle görevlendirilen istihbarat uzmanları Kıbrıs’a yerleşti. O tarihlerde bir İngiliz sömürgesi olan Kıbrıs’ta darbe planlarını hazırladılar. O sırada yapılanlar, daha sonraki yıllarda bir lideri veya bir siyasi grubu halkın gözünden düşürmek, zayıflatmak, itibarını kırmak için yapılacakların adeta provasıydı. // Hazırlanan plana göre, Amerikalılar İran’daki gazetecileri, genel yayın müdürlerini, din adamlarını ve kamuoyu üzerinde etkili olabilecek şahısları elde etmek için 150.000 dolar harcayacaklardı. O tarihte Tahran’da bu parayla çok şey yapılabilirdi.” (s. 199-200)
TSK’YA DARBE FESADI
Bu satırlar size, Kemalist Cumhuriyet’e, TSK’ya, CHP’ye ve yurtsever aydınlara karşı yürütülen darbe fesadını hatırlatmıyor mu? Yöntem aynı, fakat bin dolarların yerini milyon dolarlar almıştır. CIA’nın ağzında bakla ıslanmadığı için bu miktarın ne kadar olduğunu, sanırım, on yıl içinde öğreneceğiz!