Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence Arasında Yapılan Görüşme Üzerine 18 EKİM 2019

Dün Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence arasında yapılan görüşmelerden sonra varılan mutabakat hakkında kapsamlı bir değerlendirme yapabilmek için önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeleri beklemek lazımdır. Orta Doğu’da ve özellikle Suriye’nin bugün içinde bulunduğu koşullarda siyasetin kaygan bir zeminde yapıldığı unutulmamalıdır.
Son gelişmeler Başkan Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı ve milletimizi ağır biçimde rencide eden, diplomatik alanda örneği hatırlanmayan ifadeler içeren mektubunu unutmamıza vesile olmamalıdır.
Bu çerçeve içinde şimdiden söylenebilecek bazı hususlar şunlardır:
-Öncelikli olarak izlenmesi gereken çatışmaların 120 saat için durdurulması kararına PYD/YPG ‘nin ne ölçüde uyacağıdır. Öngörülen mutabakatın sürdürülmesi büyük ölçüde buna bağlı olacaktır.
-Silahlı kuvvetlerimizin Suriye’nin kuzeyine yaptığı müdahalede elde ettiği başarılar siyasi alanda sonuç vermeye başlamıştır. Ancak, başta Fransa olmak üzere, bazı ülkelerin bu gelişmelerden rahatsızlık duyduğu görülmektedir.
-“Terörle müzakere edilmez, mücadele edilir” görüşünün, sonunda hükümet tarafından da kabul edildiği görülmüştür.
-Silahlı kuvvetlerimizin Suriye’de kanıtlanan gücünün uzun yıllardan beri ülkemiz için ciddi bir güvenlik sorunu olan Irak’ın kuzeyindeki terör faaliyetlerini caydırıcı bir etki yapması beklenmelidir.
-PYD/YPG unsurlarının Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 kilometrelik bir alanı terk ederek bunun güneyine gitmesinin sağlanmasının ABD tarafından taahhüt edilmesi, Türkiye’nin ‘Güvenli bölge’ önerisinin kabul edilmesi önemli gelişmelerdir.
-Bununla birlikte PYD/YPG’nin sınırın 30 kilometre güneyinden daha aşağıda terör faaliyetlerini sürdürmeyeceğinin garantisi yoktur. Ankara’da kabul edilen metinde ABD’nin o bölgede PYD/PKK’ya desteğinin devam etmeyeceğine dair bir işaret de alınmamaktadır. Zira ABD hala PYD/YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmemekte, bu örgütten müttefik olarak söz etmektedir.
- Oysa, daha önce de hatırlattığımız gibi, Amerika’nın eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, 11 Mayıs 2017 tarihinde The Atlantic dergisine yazdığı bir makalede PYD’nin PKK tarafından Kandil dağında kurulan bir terör örgütü olduğunu açıklamıştı.
- Barzani de 2016 yılında El Monitor’le yaptığı bir söyleşide PYD’nin PKK ile aynı olup olmadığı sorusuna, “Kesinlikle aynıdır” yanıtını vermiş ve Amerika’nın, Suriye’deki desteği hatırlatıldığında “PYD’ye verilen destek PKK’ya verilen destektir” demişti.
- Türkiye’nin operasyonundan sonra “Amerika bizi arkamızdan hançerledi” yolunda demeçler veren PYD yetkililerinin Şam’a giderek Suriye Hükümetiyle anlaştığı, Moskova’dan da destek istediği basın haberlerinde yer almaktadır.
- Hatta gazetelerde yer alan bir habere göre bir Suriye hükümet yetkilisi ‘PYD bize teslim oldu’ demiştir. Suriye 16 Eylülde Birleşmiş Milletlere gönderdiği bir mektupta PYD’den ‘bölücü terör örgütü’ olarak söz etmişti. Son gelişmelerden sonra bu tutumunu sürdürecek midir, yoksa bu örgütü kendi hedefleri doğrultusunda kullanma yolunu mu seçecektir?
- Başkan yardımcısı Pence PYD/YPG’nin 120 saat içinde bölgeyi terk edeceğini açıklamıştır. Ancak Şam ve Moskova’yla anlaşan PYD/YPG unsurlarının Amerika’nın yönlendirmesiyle Ankara mutabakatına tam olarak uymaları sağlanabilecek midir?
-
Bu soruların bir bölümünün cevabı Sayın Cumhurbaşkanının Sochi’de Putin’le yapacağı görüşmeden sonra ortaya çıkacaktır.
-Başkan Trump ülkemize yeni yaptırım uygulanmayacağını ve Türkiye’nin 120 gün sonra operasyonları tamamen durdurması halinde eski yaptırımların da kaldırılacağını açıklamıştır.
-Oysa bugün Washington’dan gelen haberler Trump’ın yaptığı anlaşmadan memnun olmayan Demokratların Kongre’de Türkiye’ye karşı yeni yaptırım kararları almaya çalıştıklarını göstermektedir. Trump’ın gücü bu gibi olumsuz gelişmeleri engellemeye yetecek midir?
Amerika’da son zamanlarda büyük çalkantılara yol açan iç politika gelişmeleri bütün bu konuları nasıl etkileyecektir?
Önümüzdeki günlerde bütün bu meseleler aydınlığa kavuşursa Güvenli Bölge’nin kurulmasının siyasi, hukuki ve ekonomik boyutları ve sığınmacıların o bölgeye gönderilmesi konuları gündeme gelecektir.
Bu aşamada bütün bu gelişmelere ihtiyatlı bir iyimserlikle bakmak, ülkemizin siyasi, güvenlik ve ekonomik çıkarlarına hizmet edecek çözümleri desteklemek en doğru yol olacaktır.


Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.