Son Eklenenler:
- Kıbrıs’ta beklenmedik gelişmeler – Onur Öymen – Cumhuriyet Gazetesi – 18 Nisan 2025
- SPUTNİK AJANSININ ADANA MUTABAKATIYLA İLGİLİ SORULARINA KARŞILIK VERDİĞİM MÜLAKAT 27 OCAK 2019
- ODA TV’DEN NURZAN AMURAN’A VERİLEN MÜLAKAT 27 EKİM 2019
- 3 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 99. yıldönümü Hakkında 25 NİSAN 2019
- CUMHURİYETTE “ ABD’NİN AMACI DEVLETÇİKLER OLUŞTURMAK” ADLI MÜLAKAT 24 AĞUSTOS 2019
- GAZETE DURUM’DAN BAHADIR SELİM DİLEK İLE MÜLAKAT “VETO HAKKINI SONUNA KADAR KULLANMALIYIZ 23 MAYIS 2022
- Cumhuriyet gazetesi Tuncay Mollaveisoğlu imzasıyla ve “Türkiye Geri Adım Atamaz” başlığıyla yayınlanan mülakat 22 TEMMUZ 2019
- ABD BAŞKANI TRUMP’IN AMERİKA’NIN 1987 TARİHLİ ORTA MENZİLLİ NÜKLEER SİLAHLAR ANTLAŞMASINI (INF) ASKIYA ALMA KARARIYLA İLGİLİ OLARAK SPUTNİK HABER AJANSINA VE BAŞKA YAYIN ORGANLARINA VERİLEN DEMEÇ 22 ŞUBAT 2019
- Türkiye’deki Demokrasi, İnsan Hakları, Basın Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğü Alanlarındaki Eleştiriler Hakkında 21 KASIM 2019
- Erdoğan ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence görüşmesi ardından 18 EKİM 2019
Ankara ADD’de Yapılan Konuşma-30 Haziran 2011
Onur Öymen’in ADD Ankara Merkezi’nde Yaptığı Konuşma
30 Haziran 2011
Bu nazik davetiniz için çok teşekkür ediyorum. Aslında bazı konular kamuoyunda, medya vasıtasıyla o şekilde işleniyor ki tartışmaya açık olması gereken şeyler, herkesin kabul ettiği bir veri gibi çıkıyor ortaya. Nedir bunlardan biri seçimler. Seçimler, gayet dürüst ve tarafsız bir şekilde yapılmıştır ve halkın %50‘sinin oyunu alarak bu parti iktidar olmuştur denilebilir mi? Acaba öyle mi? Bazı şeyleri araştırmakta fayda var, birinci soru şu; bu seçimlere kaç kişi katıldı? Seçmen sayısı neydi? 50,410,976.. Peki bundan önceki seçimlerde yani dört sene önceki seçimlerde kaç kişiydi seçmen sayısı? 42, 799, 303 42 milyon 800 binden dört senede 50 milyon 400 bine nasıl çıktı bu seçmen sayısı? Bilinmez. Peki ondan önceki dört seneye bakalım, 2002 seçimlerinde seçmen sayısı kaçtı? 41,407,015. Şimdi nasıl oluyor da bir seçimden bir seçime seçmen sayısı 1.4 milyon artıyor, ondan sonraki seçimden bir sonraki seçime 8 milyondan fazla artıyor? Bunda bir tuhaflık yok mu? 2007’de 42 milyon 800 bin seçmen ile seçimler yapıldı. Yaklaşık. İki üç ay sonra da nüfus sayımı yapıldı. Ben başbakana bir soru önergesi verdim. Dedim ki nüfus sayımına göre seçmen yaşındaki nüfus kaç kişidir? Resmen bana cevap vediler, 48, 286,261. Peki nasıl oldu, da bu 5,5 milyon insanı sokmadılar seçime? Onun cevabı yok. Sistem değişmiş diyorlar. Böyle gerekçeler ikna edici değil. Bir kere siz seçmen sayıları üzerinde bu kadar büyük oynama yaparsanız, sadece sandıklara sahip çıkmak adil seçimi sağlamaya yetmiyor.. Burada çok ciddi bir konu var ve bunun üstüne gitmek gerekiyor. Biz bunun üzerine bir kaç defa gittik, televizyonlarda söyledik, soru önergeleri verdik fakat hükümetten hiçbir izahat gelmedi.
Yüksek Seçim Kurulu mükerrer oyları önledik diyor ama bu da ikna edici değil. Mükerrer oyları önlediyseniz gerçek seçmen sayısını 42 milyon 800 bin olarak kabul etmek gerekiyor.. Peki o zaman şimdi niye 50 milyon 400 bin? Demek ki mükerrer oylar değilmiş onlar. Ama siz 5,5t milyon insana oy kulandırtmadınız. İşin esası bu. %47 oy aldığınız seçimde 5,5 milyon vatandaş oy kullanma hakkından mahrum kaldı. Kimdi bunlar? Hangi kesimden, hangi bölgeden? Bilinmiyor. Mesela biz. Benimle eşimin adı yoktu listelerde. 20 yıldır oy kullandığımız yerde adımız yok. Bize haber bile vermeden kaydımızı Ankatra’ya taşımışlar. Birçok bölgede binlerce kişi listelere yazılmamış.Toplam 5,5 milyon. Şimdi bir kere bunun üstüne gitmek lazım. Hangi konuların üzerine gideceğimizi bilmemiz lazım. Gerçek bir demokratik yapıya kavuşmak istiyorsek önce bunları tespit etmek lazım. İşin bir tarafı bu. İkincisi, demokratik ülkelerde seçimlerde özellikle üzerinde titizlikle durulan konu seçim harcamaları. AB Komisyonu’nun Türkiye raporuna bakarsanız, en kuvvetli eleştirilerden biri şu: Türkiye’de seçim harcalamaları denetime tabi değil. istediğiniz kadar para harcayabiliyorsunuz. Bunun sonucu en zengin parti en yüksek şansa sahip parti oluyor. Peki başka ülkelerde seçim harcamalarının denetimi var da bizde niye yok? Bazı ülkelerde tespit edilen limitten daha fazla harcama yapan kişilerin milletvekilliklerine son verildiğinin örnekleri var. Bizde ise görüyoruz seçim bölgelerinde sınırsız para harcanıyor. Yani daha çok harcayan makbul oluyor.
Üçüncüsü, yasalara uymak için seçimlerde din faktörünü kullanmayacaksınız. Bizim seçim sistemimizde laikliğe aykırı bir şekilde faaliyet gösteremezsiniz. Bunun tam tersi yapılıyor, kimse buna tepki göstermiyor. Herkes alışmış. O bakımdan şimdi ben şahsen bütün bu unsurları alt alta yazdığınız zaman bu seçim sonuçlarını Türkiye’nin siyasi tablosunun yansıması olarak görmekte çok zorlanıyorum. Bunlar bir tartışmaya açılsa Türkiye’de ilgili hukuk çevreleri, aydın kesim, uzmanlar tartışsa o zaman en azından hangi zeminde olduğımuzu göreceğiz.
Şimdi başka bir konu anayasa değişikliği. Anayasa değişikliği konusunu herkes bir veri olarak kabul etti. Efendim anayasa değişikliğini yapmak zorundayız. Niçin? Çünkü askeri anayasa yerine sivil anayasa getireceğiz. 1961 anayasası askeri anayasa mıydı? Darbeden sonra yapıldı. Kimse o anayasadan askeri anayasa diye söz ediyor mu? Etmiyor. Ama 1982 anayasası askeri anayasa. Peki bu anayasa kaç defa değişmiş? 16 kere değiştirildi, toplam 83 madde değişikliğe uğradı. Peki anayasanın başlangıç noktası ile bugünkü şekli bir mi? Anayasanın hangi maddeleri sizi rahatsız ediyor onları tartışalım, onları değiştirelim ve çağdaş bir anayasa haline getirelim. Amerikan anayasası 224 senedir yürürlükte. Dünyada neler değişti 224 senede anayasa değişmedi. Belçika anaysası, Belçika ortasından bölünmek üzere ama 1831 anayasası değişmedi. Bunların bazı maddeleri zaman içinde değiştirildi ama esası aynı kaldı. Üçüncü nokta, efendim anayasa askeri rejim zamanında hazırlandı. Peki Japon anayasası ne zaman hazırlandı? Japon anayasası 1947’de işgal kuvvetleri Mac Arthur’un hukukçu subayları tarafından hazırlandı. Peki Alman anayasası ne zaman ve nerede hazırlandı? Alman anayasası 1948 yılında Londra’da Müttefik ülkelerin temsilcileri tarafından hazırlandı ve adeta Almanya’ya tebliğ edildi. Peki Bavyera anayasasını kim hazırladı? İşgal kuvvetlerinin subayları hazırladı. Yani şimdi bu açıdan bakacak olursanız dünyada pek çok örnek var. Bir kere bunları tartışmaya açmak lazım. Japon anayasası 1947‘den beri değiştirilmedi.
Şimdi biz diyeceğiz ki bir başkanlık sistemine geçelim. Evet açıça başbakan söylüyor. Peki bu başkanlık sistemi Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda yok muydu? Vardı. Atatürk niçin başkanlık sistemini seçmedi? Atatürk’ün haberi yok mu bu dünyada bir başkanlık sistemi olduğundan? Kimse önermemiş mi? Önermişler. Ama Atatürk bu sistemden Türkiye’yi uzak tutmak gerektiği düşüncesi ile bugünkü parlamenter, üniter devlet modelini kurmuş, ulus-devlet esasını kurmuş. Şimdi buradan uzaklaşacaksınız. Bir başka nokta: Kim istiyor anayasanın değişmesini? Sadece Türkiye’deki siyasetyçiler mi istiyorlar? Sadece Türkiye’den kaynaklanan bir şey mi bu anayasa değişikliği? Bakıyorsunuz yurtdışından pek çok talep var bu konuda, Türkiye anayasası değişsin diye. En önemli ve ilginç talep şudur, David Philips ismindeki bir zaatın hazırladığı bir rapor var. 2007 ve 2009 yıllarında hazırlanıyor. Bu sıradan bir rapor değil. Bunu hazırlayan 14 kişilik bir heyet. bir kısmı Türkiye’den bir kısmı Kuzey Irak’tan, bir kısmı Kürtlerden, kimin katıldığı belli değil. Ama ktılanlardan biri Norveç’in Washington Büyükelçisi. Bu projeyi kim finanse ediyor? Norveç Hükümeti. Ne yazıyor bu raporlarda? Madde.1 Türkiye Kuzey Irak’ta askeri mücadele yaparak PKK’yı tasfiye etmemelidir. Bu ABD’nin menfaatine aykırıdır. Birinci madde bu. İkinci madde, bu meseleye müzakere yolu ile çözüm bulunmalıdır, PKK veya onun temsilcileriyl dolaylı müzakereler yapmalıdır. Madde 3, PKK’lılar için bir genel af çıkartmalıdır. Madde 4, anayasa değiştirilmelidir. Orada yazıyor, Türkiye’nin anayasası değiştirilmelidir. Sonuncu madde, bu anayasa değiştirilirken, anayasadan Türk sözü çıkartılmalıdır. Şimdi bunlar ortadayken biz diyebilir miyiz ki, sadece Türkiye’nin içinden kaynaklanan bir girişimdir bu anayasa değişikliği talebi?
Bir başka nokta kim bunu değiştirmeyi öneriyor? Bu anayasa değişikliğini, yani bir anayasa düşünülmesinin öncülüğünü kim yapıyor? AKP. Kimdir bu parti? Anayasa mahkemesi tarafından anayasanın en temel hükmü olan laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu için mahkum edilen bir parti. Dünyada bunun örneği var mı? Yok. Şimdi anayasa mahkemesi tarafından anayasanın temel ilkesini ihlal ettiği için mahkum edilen bir partinin öncülüğünde biz anayasamızı topyekün değiştireceğiz. Böyle bir mantık olur mu? Biz bunu defalarca söyledik. Şimdi anayasa değişikliğinin ana çerçevesi bunlar. Peki bu değişiklikle ne yapmak istiyorsunuz? Daha demokratik bir ülke mi olacağız? Daha demokratik bir ülke yapacaksınız da ne yapacaksınız mesela? Ne gibi hükümler getireceksiniz ki, Türkiye daha demokratik olacak? Demokratik olmak anayasa değişikliği ile olacak olsaydı çok kolay olurdu. Ama demokratik olmanın koşulları, sadece anayasa değişikliği değil, siz mevcut anayasa ile en demokratik uygulamayı yapıyor musunuz, yapmıyor musunuz? Size örnek vereyim. Uluslararası araştırmalar var, endeksler var. Türkiye bu endekslerde süratle geriye gidiyor. Bugün Türkiye, dünyanın en demokratik sayılan 22 ülkesi arasında yer almıyor. Onun arkasından gelen arızalı demokrasiler var 57 ülke. Onların arasında da yer almıyor. Türkiye, demokratik ülkeler ile totaliter ülkeler arasında, hibrit rejimler arasında yer alıyor ve dünyada da 89. sırada. Düşünebiliyor musunuz? 89. sırada. Demokrasinin en temel unsurlarından biri olan yargı bağımsızlığı, insan hakları vs. Bu konuda Dünya Yargı Projesi deneilen bir proje var. World Justice Project. Onun 2011 raporunu açtığınız zaman görüyorsunuz. 66 ülke inceleniyor. Bunların arasında Türkiye de var. Çeşitli kategoriler var. İnsan Hakları, ceza hukukunun durumu, hükümetin yargı tarafından denetim altına alınması vs. Bu tasniflerin hemen hemen hepsinde 66 ülke arasında Türkiye ya 58.sırada, ya 52.sırada, ya 55. sırada. Bir tek konu hariç o da yargıya başvurma hakkı. Yani insanların özgürce yargıya başvurma hakkında Türkiye iyi kötü ortalarda bir yerde. Onun dışında diğer konularda hep sonlarda. Başka ölçü ne? Başka ölçü basın özgürlüğü. Basın özgürlüğünde dünya sıralamasında Türkyie 112.sırada ve hızla inmiş buraya. Yani daha öneki yıllarda nispeten daha ilerideydi. Biz demokratikleşiyoruz dediğimiz süre içersinde Türkiye hep aşağı iniyor. Kadın-erkek eşitliği. Türkiye 129.sırada. Bundan üç sene önce 95.sırada imiş. Oradan 115’e iniyor, sonra da 129’a. Demek ki siz bu kadar yasa değiştiriyorsunuz, anayasa değişikliği yapıyorsunuz, tüm bu değişikliklere rağmen Türkiye gerçek hayatta demokratik ölçülere göre geriye gidiyor. Şimdi bunları halka anlatmak lazım. Buna benzer bir çok şey var.
Bizim en eksik tarafımız, bunu itiraf edelim, bizim düşüncedeki insanların en eksik tarafı iletişimdir. Yani farklı dünya görüşüne sahip olanların, Türkiye’yi otoriter din devleti haline getirmek isteyenlerin iletişim alanında son derece başarılı olduklarını görüyoruz. Bilgisayarı, interneti en iyi onlar kullanıyor. yani siz açın youtube’u sizin söylediğiniz ve gerçekten bu çerçeveye giren bir cümle bulamazsınız. Ama başkalarının sizin bir sözünüzü haksız yere istismar ettiği bir durum varsa, yirmi made bulursunuz sizin aleyhinize. Leyhinize hiçbir şey bulamazsınız. Niçin? Çünkü bizim böyle bir ekibimiz yok. İletişim. Şimdi onlar arasında muazzam bir iletişim var. İntetrneti en iyi onlar kullanıyor, facebook, twitter gibi. Gerçekten şimdi bir özeleştiri olarak söylemeyim ama bana günde en az 40 mesaj geliyor, muhafazakar çevrelerden. Çağdaş düşüncelilerden daha az geliyor. ADD Antalya şubesinden geliyor, bazen ADD Zonguldak’tan geliyor, ama onun dışında gelenlerin çoğu farklı görüştekilerin mesajları. Biz birbiimize gönderemiyoruz. Onlar hem kendi aralarında gönderiyorlar hem bize gönderiyorlar. Demek ki bu iletişimi daha iyi kullanmak zorundayız. Birbirimizden haberimiz yok. Kendimizi de eleştireyim. Ben yarım saat önce ilginç bir TV programına katıldım. Ama bu pprograma katılacağımı duyuramadık. Onlar böyle bir programa katılacakları zaman hemen twitter üzerinden onbinlerce insana duyuru yapıyor. Bizi kimse duyuramıyor, vakit de bulamıyoruz. Bunları yapmamız lazım. Mesela sayın ADD Başkanı bir yerde bir konuşma yaptı o konuşmanın hemen çözümünü yapacaksınız, herkese dağıtacaksınız. Basına da dağıtacaksınız, Şimdi son örneğini vereyim size. Bugün Mecliste tartıştığımız konu ne? Hapisteki seçilmiş milletvekillerinin serbest bırakılması. Tutukluların durumu falan filan. Şimdi uluslararası bir araştırmaya göre, Türkiye’de hapistekilerin %47.7’si, tutuklu. Hüküm giymemiş mahkum değil, sadece tutuklu. 47.7’si. Bu birkaç yıl önceki rakam. Şimdi daha da yükselmiş. Avrupa ülkelerinde buna yakın bir rakam var mı? Yok. Avrupa ülkelerinde %16, %18, %20‘, en çok % 30’dur. B. Ama bizde böyle. Niye böyle? çünkü mevzuat buna imkan veriyor. Türk mevzuatına göre bir hakim 10 yıla kadar insanı tutuklu tutabiliyor. Peki Alman hakim de tutabiliyor mu? Hayır. Amanya’da çok istisnai durumların dışında en çok 6 ay. Biz parti programına koyduk 2008 yılında, Türkiye’de 4 ay olsun dedik azami. İstisnai durum hariç, bir terör eylemi yaparken, suçüstü yakalanmış adam falan. Bu gibi durumlar hariç, normal şartlarda 4 ay olsun dedik biz. Ama fiiliyatta 10 yıl. Şimdi buna karşı bir hukuk mücadelesi vermek lazım. Yani dünyada nasıl, bizde nasıl? Bizde efendim, ne yapalım hakim takdir etti herkes saygı göstersin. Siz kanununuza bunu sınırlayacak bir süre koymadığınız takdirde, hakim takdir hakkını istediği gibi kullanabilir. Kim mani olacak? Şimdi şu andaki tutukluların durumu. Deseniz ki siz efendim 2 seneden fazla hiçkimse mahkum olmadıkça tutuklu kalamaz. Daha uzun sureli tutukluların hepsi serbest kalacak, Meclise de girecek. Yani bütün bunları bizim açık yüreklilikle tartışmamız lazım. Buna benzer daha pek çok konu var ama en azından bilgiye dayanan, veriye dayan, uluslararası kıyaslamalara dayanan bilgileri bir araya getirmemiz lazım ve bunları mümkün olduğu kadar yaygın bir şekilde duyurmamız lazım. Nasıl duyuracağız ? Milyonlarca internet adresi var. Bir düğmeye basarak bir konuşmanızı bütün bu insanlara duyurabiliyorsunuz. Facebook, binlerce, yüzbinlerce insan facebook’a abone olabiliyor. Link vereceksiniz, şu linke bakın diye. Mesela ADD’nin linki olacak düğmeye bastığı an ADD ne demiş bulacak. Bence biraz bunları düşünmemiz lazım. Yoksa hayıflanarak sıkıntılarımızı birbirimize anlatarak ilerleyemeyiz.
Bunun uygulamasını ben biraz yapmaya çalışıyorum hem facebook, hem twitter falan, kendiniz koyuyorsunuz. Zahmete, sekretere falan ihtiyacınız yok. Yaptığınız bir konuşmayı duyurmak istiyorsanız onu facebook’a veya twitter’a koymak 5 dakikanızı almıyor ya da twitter’da bir mesaj göndermek 1 dakika. Bunlar için personel ve paraya ihtiyaç yok. Kendimiz öğreneceğiz. İşte bütün bu konuları kapsamlı olarak düşünüp değerlendirmemiz lazım.
Teşekkür ederim.
Bu belge Konferanslar, Konuşmalar arşivinde bulunmaktadır.