TBMM Genel Kurul Konuşması – Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası Hk.

Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası’nın birinci bölümü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Son günlerde bölgemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler dış politikanın ne kadar önemli olduğunu bir kere daha ortaya koymuştur ve bu dış politikanın hazırlanmasında ve yürütülmesinde çok büyük görev yapan diplomatlarımızın ne kadar önemli bir işlev yaptığını da belirmiştir, ortaya koymuştur.

Değerli arkadaşlarım, dünya ülkeleri arasında Türk dış politikası, Türk dış işleri daima önemli, öncü bir rol oynamıştır. Türk diplomatları bütün dünya ülkeleri tarafından daima saygıyla anılmıştır, herkes Türk diplomatlarına saygı göstermiştir, bir kişi hariç, Türkiye’nin Başbakanı. Sayın Başbakan, diplomatlarımızı “monşerler” diye küçümser bir üslupla tezyif ediyor, küçültüyor. Son derece üzüntü vericidir, utanç vericidir.

Sayın Dışişleri Bakanının temel görevleri arasında başında bulunduğu örgütün hakkını, mensuplarının haklarını ve haysiyetini korumak vardır. Dışişleri mensupları hakkında böyle küçültücü ifadeler kullanan Sayın Başbakana karşı, Sayın Dışişleri Bakanının bir sözünü, bir tepkisini duyanınız var mı? Kürsüye çıktı bu kadar şey söyledi, şu Bakanlık mensuplarının hak etmediği bu küçültücü sözlere kaşı bir tepkide bulunduğunu duydunuz mu? İşte üzüntü verici olan budur. Herkesten önce Sayın Bakan, bu görev size düşüyor.

İkincisi, bu teşkilat yasası kuşkusuz Bakanlığımızın çalışma koşullarını iyileştirecektir. Eleştirilerimizi Dışişleri Komisyonunda söyledik. Orada iyileştirmeye çalıştık metni. Eskisinden daha iyi bir hâle geldiğini söyleyebilirim ama biraz önce Sayın Elekdağ’ın söyledi gibi, büyükelçilerin devleti ve cumhurbaşkanını temsil ettikleri, hükûmetin temsilcisi olmadıklarını belirten bir değişiklik yapılmadığı takdirde maalesef bu yasaya oy verecek durumda değiliz. Onun için bütün dünya ülkelerinin kabul ettiği bu ilkeyi bu yasaya da koymanın çok yararlı olacağını düşünüyoruz.
Sayın Bakan bazı konularda doğru şeyler söyledi; dedi ki: “Lisan çok önemlidir, gittikleri ülkenin lisanını öğrenmelidir diplomatlar.” Çok güzel. Sizden önce öyleydi. Bir arkadaşımız yurt dışına tayin edileceği zaman, TÖMER’le anlaşmıştık, o ülkenin dilini öğreniyordu. Arap ülkelerine gideceği zaman Arapça kursu görüyordu, Rusya’ya gideceği zaman Rusça öğreniyordu. Peki, bu yasada böyle bir hüküm var mı? Yok. Madem bu kadar önem veriyoruz niye bu yasaya koymadık bu hükmü? İşte, güzel fikirler söylemek iyidir ama doğrusunu isterseniz bunu yasaya geçirmek daha da önemlidir. Mesleğe giriş koşullarını çok konuştuk Komisyonda. Burada tekrarlamayacağım söylediklerimi ama şunu biliniz ki, sadece psikoloji okumuş mesela veya sadece halkla ilişkiler okumuş bir insanın meslek memuru niteliğini kazanmasının sakıncalarını o zaman da dile getirdik, burada da tescil ediyorum. Aynı şekilde Sosyal bilimler dalında eğitim görmüş bir gencin hukuk, uluslararası ilişkiler, iktisat gibi alanlarda master yaparak Dışişlerine girmesi burada öngörülüyor. Sosyal bilimlerin Dışişleri işleviyle doğrudan doğruya ilgili alanlar olduğunu da, bu anlayışta olduğumuzu da burada tescil ediyoruz, biz bu anlayışla değerlendiriyoruz. Zaten yasanın daha sonraki bölümlerinde de buna benzer hususlar var. Şimdi, bütün mesele şu: Bu kadar özenle yetiştirdiğimiz, bu kadar dikkatle seçtiğimiz diplomatlarımızın görüşlerinden Hükûmetimiz yeterince yararlanıyor mu, yararlanmıyor mu? Acaba Hükûmetimizin son zamanlardaki söylemleri ve uygulamalarının ne kadarı Dışişleri Bakanlığı mensuplarının, diplomatlarımızın önerisidir? Mesela, komşularımızla sıfır ihtilaf politikası acaba diplomatlarımızın mı önerisidir, yoksa Hükûmetin bir buluşu mudur?

Ben kırk yıllık süre içinde bizim diplomatlarımızın Hükûmetlere böyle bir öneride bulunduğunu hiç hatırlamıyorum çünkü dünyada da örneği yoktur, çünkü uluslararası ihtilaflar bir tarafın gayretiyle çözülemez. Sadece Türkiye’nin gayretiyle hiçbir meseleyi çözemezsiniz; bütün ülkelerin, ilgili ülkelerin mutabakatı lazımdır bir ihtilafı çözmek için.
Peki şu soruyu sorsak: Acaba Dubai’de 1 milyar dolar karşılığında Kuzey Irak’a asker göndermeme taahhüdü diplomatlarımızın önerisi midir? Diplomatlar mı Hükûmete böyle bir öneride bulundular? Tahmin etmiyorum. Acaba Ermenistan’la imzalanan protokollerin kökeninde, başlangıcında bizim diplomatlarımızın önerisi mi yatıyor, yoksa 19 Nisan 2010 tarihinde Carnegie Endowment’ta Türk-Ermenistan Yakınlaşma Komitesi Başkanı David Phillips mi bu parlak fikirleri size verdi? “Hayır.” demeyin, acele etmeyin çünkü o toplantıda açıkça bu protokollerin kendi fikirlerinin ürünü olduğunu açıklamışlardır. O bakımdan diplomatlarımız, Hükûmetin başarılı olmayan adımlarının sorumlusu sayılamaz.

Kıbrıs’la AB ilişkilerinin bağlanmasını diplomatlarımız mı önerdi Sayın Bakan size? Buna benzer çok şey var.
Her hâlükârda mesela, efendim, “Darfur’da katliam yapılmamıştır, Müslümanlar katliam yapmaz.” sözünü diplomatlar mı size önerdi? 11 Eylül saldırılarında bir saat içinde 3 bin kişinin ölümüne yol açan saldırıları Budistler mi yapmıştı? Her dilden insan terörizm de yapabilir, her dinden insan katliam da yapabilir. Böyle belli bir dine mensup insanlar katliam yapmaz gibi sözler diplomasiye hiç yakışmıyor, hiç bağdaşmıyor ve bizim diplomatlarımızın da bu işlerde sorumlu olmadığını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce konuşulan konuların hepsi çok önemliydi. Kudüs’le ilgili sözlerini Sayın Bakanın dikkatle kaydettik, dilerdik ki aynı sözleri Yukarı Karabağ için de söylesin. “Kudüs neyse Ankara odur.”, “Yukarı Karabağ neyse Ankara odur.” diyebiliyor musunuz? Diyorsanız, o protokolleri niye imzaladınız? Sayın Bakan, bir kelimeyle bahis yok içinde Yukarı Karabağ’dan.

Şimdi, Mavi Marmara meselesi son derece ciddidir. 9 vatandaşımızı kaybettik, 20’den fazla yaralımız var ve siz bunu bir gurur tablosu olarak anlatıyorsunuz:“Orada yaralıları getirdik, cenazeleri getirdik, yolcuları getirdik ve bunu yapmakla büyük bir başarı sağladık.” İnsanlarımız öldü arkadaşlar! İnsanlarımız öldü ve bu insanları öldürenlere en küçük bir ceza veremedik, özür bile diletemedik. Özür dileyen var mı? Yok. Gemi nerede? Gemi İsrail limanında. Tazminat ödendi mi? Ödenmedi. İsrail, uluslararası mahkeme kurulmasını kabul etti mi? Etmedi. Peki, siz gizli görüşmede ne konuşuyorsunuz Sayın Bakan? Bu taleplerimizden, yüce Meclisin oy birliğiyle kabul ettiği taleplerden bir tanesi yerine getirilmemişken, sizin gizli bir toplantı yapmanız acaba şöyle bir izlenim uyandırmaz mı: Bunlar kamuoyuna başka şey söylüyor ama kapalı kapılar arkasında başka bir dil kullanıyorlar gibi bir izlenim yaratmaz mı? Değerli arkadaşlarım, diplomasi alanında hiçbir başarı sağlayamazsanız ülkenin güvenliğini sağlayacaksınız. Türkiye’nin bugün karşılaştığı, bugün 5 şehit daha vererek acımızı tazelediğimiz terörizm olaylarının çözümü diplomasidedir. Sayın Bakan, lütfen dosyalarınıza bakınız. Suriye’den biz terörü nasıl tasfiye ettik? Nasıl bertaraf ettik? Askerî güç mü soktuk, ateş mi ettik, silah mı kullandık? Nasıl bertaraf ettik? Diplomasi yoluyla. O kadar ağır bir baskı uyguladık ki Suriye’ye üç günde çözüldüler. Kuvvetli demeçlerle, caydırıcı demeçlerle, üst düzeydeki bütün siyasi ilişkileri kestik, “Sizinle bir tek terörü görüşürüz” dedik. Siz niye benzeri bir politikayı Irak’ta yapamıyorsunuz? Daha önceki hükûmetlerin Suriye’de sağladığı başarıyı siz niçin Irak’ta başaramıyorsunuz? Niçin Irak Hükûmetine gidip Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını ve Irak Anayasası’nın 7’nci maddesini hatırlatamıyorsunuz? “Bu topraklardan bu teröristleri bertaraf etmek zorundasınız” niye diyemiyorsunuz? Niçin Amerikalılara Dördüncü Cenevre Protokolü’nü hatırlatamıyorsunuz? Onların Irak’ta güvenliği sağlamaktan sorumlu olduklarını niye söyleyemiyorsunuz? Sanki hiçbir terör meselesi yokmuş gibi, Irak’la diğer ilişkileri geliştirdiğiniz için nasıl övünebiliyorsunuz? Her gün insanlarımız ölüyor. Merkezi belli, karargâhı belli, liderlerinin nerede olduğu belli, adresi belli, niçin hiçbir şey yapamıyorsunuz? Niçin “Siz yapamazsanız biz yaparız.” diyemiyorsunuz? Devletseniz bunu yapacaksınız.

Sayın Bakan, siz başarılı olun, bırakın biz sizi övelim. Siz kendi kendinize gururlanmayın. Siz başarılarınızı ortaya koyun, merak etmeyin, önce biz muhalefet partileri olarak sizi alkışlarız. Türkiye bugün dünya ülkeleri arasında iç güvenlik barış endeksinde 121’inci sıradadır. Dünyanın 5’inci büyük, 5’inci en güçlü ordusuna sahip olan Türkiye maalesef 121’inci sıradadır iç güvenlikte. Niçin? Gücümüz mü yok? Hukuk mu bizden yana değil? Meclisten yetki mi vermedik size? Nedir sıkıntınız? Cesaretiniz yok. Gelip de bu kürsüden böyle çok cesurmuşsunuz gibi beyanlarda bulunmak kolaydır ama cesaretli hareket etmek zordur. Onun için diyoruz ki, hiçbir iş yapmasanız bile lütfen şu kanı durdurun. Burada birinci sorumluluk sizdedir Sayın Bakan, diplomasidedir. Örneğini söyledim. Açın, Suriye dosyasını okuyun, bakın bakalım biz nasıl yaptık onu. Sayın Baykal’ın bakanlığı döneminde nasıl yaptık bu işi? Nasıl yaptık? Üç günde nasıl çözüldüler? Diplomasi bu, onun için sizden bunu bekliyoruz.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum.


Bu belge Konferanslar, Konuşmalar arşivinde bulunmaktadır.