HaberTürk – Meclis Konuşmasının Yarattığı Etki Hakkında

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in HaberTürk’e Verdiği Mülakat
16 Kasım 2009

Sunucu: TBMM Genel Kurulda Dersim İsyanı ile ilgili sözleri üzerine büyük tepki toplayan ve genellikle yumuşak üslubuyla tanıdığımız Sayın Onur Öymen canlı yayın konuğumuz. Hoş geldiniz Sayın Öymen.

Onur Öymen: Hoş bulduk efendim.

Sunucu: Sayın Öymen, siz sözlerinizin yanlış anlaşıldığını söylüyorsunuz ama öyle bir örnek verdiniz ki çok tepki aldınız. Sayın Kılıçdaroğlu da bu konuda “Yaralar açılmıştır. Sayın Öymen, gereği neyse yapmalıdır” şeklinde bir açıklama yaptı. Siz söylediklerinizden dolayı pişman mısınız? Söylediklerinizin arkasında mısınız?

Onur Öymen: Tepki gösterenlerin kaç tanesinin benim sözlerimi okuyup okumadığını bilmiyorum. Ama az önce Türkiye’nin en kıdemli ve en saygın gazetecilerinden biriyle bir telefon görüşmesi yaptım. Kendisi bana konuşmamı birkaç defa okuduğunu ve eleştirilecek hiçbir nokta bulamadığını ifade etti. Benim sözlerimin çok çarpıtıldığını ve bunların “bir söz nasıl çarpıtılır” diye gazetecilik ders kitaplarına konulması gerektiğini söyledi.

Benim söylediğim aslında şudur;  Sayın Başbakan, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü üzerinden  “Atatürk olsaydı o da bizim gibi yapardı” diyor. Ben de “Atatürk olsaydı böyle yapmazdı” diyorum. Atatürk böyle yapmadı. “Yurtta sulh, cihanda sulh”, “Ülkemizin savunması için yapılmadıkça, savaş bir cinayettir” diyen ve barışçı bir insan olan Atatürk, Çanakkale’de olduğu gibi ülke topraklarına yönelik bir saldırı olduğunda, sonuna kadar mücadele etmekten geri kalmamıştır.

Sunucu: Sayın Öymen, demokratik açılım sürecinde Dersim İsyanını örnek vererek bu isyanı nereye koyuyorsunuz? Orada yaşananları nasıl açıklıyorsunuz?

Onur Öymen: Benim anlatmaya çalıştığım şudur; Atatürk bugün hayatta olsaydı AKP’nin yaptığını yapmazdı. Mesela Silopi’de yaşananların benzeri uygulamalar Atatürk döneminde yaşanmamıştır. O dönemin koşulları içinde yapılan silahlı mücadele sırasında yaşanan birtakım üzücü olaylar, kuşkusuz ki yaşanmamalıdır. Zaten yaşanması gerektiğini söyleyenler ve bunları örnek gösterip savunanlar yoktur. Sadece Dersim isyanı ve Seyh Sait isyanı değil, o dönemde Cumhuriyete karşı pek çok ayaklanma çıkmıştır. Atatürk bu ayaklanmaların bastırılması sırasında, hiçbirinde AKP’nin politikasını izlememiştir. Yani isyan edenlerle pazarlık veya müzakere ederek çözüm bulma yoluna gitmemiştir.

Benim anlattıklarım bundan ibarettir. Konuşmamda ne Alevilerden bahsettim, ne de Dersim olaylarından örnekler verdim. Ayrıca o olaylar sırasında yaşananlardan bizim de büyük üzüntü duyduğumuzu söyledim. Bu tartışmalar nedeniyle oradaki insanlar üzüldüyse, onlardan özür dilediğimi de söyledim. Ancak Atatürk’ün yaptıklarının yanlış olduğunu kimse söyleyemez. Söyleyen varsa da açıkça söylesin. Kimse benim sırtımdan Atatürk’ü eleştirmeye kalkışmasın. Benim konuşmamın bir cümle ile özeti şudur; “Atatürk’ün izlediği politika, AKP politikası değildir”

Başbakan bize laf atacağına şehitlere dediği  “kelle” sözünü geri alsın ve o sözünden dolayı özür dilesin. Kendi yaptığından özür dilemiyor ve her vesileyle bizim sözlerimizi çarpıtıp, istismar ederek “Daha çok şehit verilmesini istiyorlar ki propaganda yapsınlar” diyor. Esas buna tepki göstermek gerekir.

Benim tarihi bir olaya sadece atıfta bulunmamın insanları neden bu kadar üzdüğünü, doğrusunu isterseniz anlamadım. Ben konuşmamda Alevi kelimesini hiç kullanmadım. Atatürk Alevilere karşı değildir. Aleviler de Atatürk’e karşı değildir. Hiçbir kitapta Dersim isyanından, Atatürk’e karşı yapılan bir Alevi ayaklanması olarak bahsedilmez. O halde ben, Atatürk’ün askeri müdahale ile önlediği bir ayaklanmayı örnek gösterdiğim için Alevi karşıtı mı oluyorum? Sadece o olaydan değil, başka olaylardan da bahsettim. Bence bu konuyu daha fazla kaşımamak gerekir. İnsanları üzmeyelim. Bizim ne dediğimiz bellidir, açıktır.

Sunucu: Sayın Öymen, eski Dışişleri Bakanlarımızdan İhsan Sabri Çağlayangil, o dönemde bir İçişleri memuru olarak bölgede görev yapmıştır. Anılarında orada yaşananları, karşılaştığı durumları, mahkemelerin nasıl kurulduğunu, insanların nasıl infaz edildiğini ve orada resmen bir katliamın yaşandığını itiraf etmiştir. Kendisi “Birileri biraz dersine çalışmış olsalardı Dersim isyanını kesinlikle savunmazlardı” diyor. İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarından yola çıkarsak bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Onur Öymen: Sayın Çağlayangil’in anılarını ben de okudum. O anılarda “Atatürk keşke silahlı güç kullanmasaydı da isyan edenlerle pazarlık etseydi” şeklinde bir cümle okuduğumu hatırlamıyorum. Bu isyanın sonucunda çok sayıda insanın ölmesi fevkalade üzücü, insanı gerçekten rencide edici bir durumdur. Bunun aksini söyleyen, “İyi olmuştur” diyen yoktur. Tartışılan konu o değildir. Tartışılan konu, Atatürk müzakere mi, yoksa mücadele mi ettiği konusudur.

Biz PKK konusunu ve Kürt açılımını tartışırken niçin Atatürk’ten bahsetmek zorunda kaldık? Çünkü İktidar, Atatürk’ü kendisine siper yapmak istiyor. Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü kullanarak  “Atatürk olsaydı, o da bizim yaptığımızı yapardı” diyorlar. Bizim üzerinde durduğumuz konu budur. Şimdiye kadar Dersim olaylarında yaşanan acıları savunan bir kişi çıktı mı? Ben hiç böyle bir şey söyledim mi? Niçin bu konuyu bizim söylemediğimiz bir tarafa çekmeye çalışıyorlar?

Sunucu: Sayın Öymen, 2009 Türkiye’sinde yaşanan olaylara 1938’de yaşanan bir olayı örnek vererek yaklaşmanın biraz tuhaf olduğu şeklinde yorumlar var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Onur Öymen: 2009 Türkiye’sinde bu İktidar, terörle mücadele yerine müzakereyi seçmektedir. Silopi’de yaşananlar ortadadır. Yabancı ülkelerden, terörle mücadele yerine siyasi çözüm bulunması gerektiği yönünde gelen telkinler var. Geçmişimizde de Cumhuriyete karşı silahlı ayaklanmalar olmuştur. Hükümet de Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüne dayanarak Atatürk’ün de kendileri gibi hareket edeceğini söylüyor. Biz de diyoruz ki; Atatürk öyle yapmadı. Bütün tartışma bundan ibarettir. Yoksa biz, tarihi tartışmaya açmak istemiyoruz.

Sunucu: O zaman Dersim isyanında da taraflarla konuşulsaydı, o kadar insan boşuna infaz edilmeseydi, biz de bu tartışmaları yapmamış olsaydık daha iyi olmaz mıydı?

Onur Öymen: Böyle düşünenler olabilir. Demek ki o zamanki Celal Bayar başkanlığındaki Hükümetin yaklaşımını benimsemiyorlar demektir. Bu da bir görüştür, tartışılabilir. Ama o dönemde izlenen politika bugünkü gibi bir politika olmamıştır. Biz bunu anlatıyoruz ve bazıları bunu anlamamakta ısrar ediyor. Bazıları istismar etmeye çalışıyor, bazıları da benim konuşmamı okumadan, bunu sanki Alevi kardeşlerimize karşı bir konuşmaymış gibi yorumlamak istiyorlar. Benim söylediklerim çok açıktır; Dünyanın bütün ülkelerinde devlet, kendisine karşı silahlı güç kullananlarla mücadele eder. İngiltere’de olduğu gibi teröristler silahı bırakırlarsa çözüm aranır. Silahı bırakmazsa mücadele edilir. Şimdi bunu söylemek, insanlık dışı bir söz müdür? Dünyada bunun aksini yapan olmuş mudur? Türkiye’de olmuş mudur? Peki, biz bunu söylediğimizde niçin bazıları buna tepki gösteriyor? Çünkü Hükümetin PKK açılımını destekleyenler, bu açılıma karşı ifade edilen görüşlere tepki gösteriyorlar. Yani mesele, Hükümetin bu açılımını destekleyenlerle, bunu doğru bulmayanların tartışmasıdır. Lütfen, tarihi işin içine karıştırmayalım.

Sunucu: İzninizle, dönemin en önemli tanıklarından biri olan İhsan Sabri Çağlayangil’in verdiği röportajdan alıntılar yapmak istiyorum. Çağlayangil  “Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısından içeriye zehirli gazlar atıldı. Aleviler fare gibi zehirlendi” diyor. O dönemde Alevilere dönük böyle uygulamalar yapıldığı için ve Dersim denildiğinde akla Aleviler geldiği için, bu sözleri sarf ettiğinizde böyle bir tepkiyle karşılaşacağınızı düşünmediniz mi?

Onur Öymen: Böyle bir olay yaşandıysa herkes bundan büyük bir üzüntü duyar. Ama biz bunlardan bahsetmiyoruz ki, bizim konumuz bu değildir. Sayın Çağlayangil   “Keşke Atatürk, devlete karşı silahlı eylem yapanlara  silahlı güç kullanarak değil de müzakere yöntemleriyle çözüm arasaydı” demiş midir? İhsan Sabri Çağlayangil, Atatürk’ün yanlış bir iş yapmış olduğunu söylemiş midir? Kendisi sadece uygulamadaki vahim durumları anlatmıştır. Zaten bunlardan üzüntü duymamak kabil değildir.

Benim söylediğimin özü şudur; Devlet, kendisine yönelik yapılan silahlı ayaklanmalara karşı silahlı mücadele eder. Siz silahlı mücadele etmemesi gerektiğini mi söylüyorsunuz? Bunu söylüyorsanız tartışılacak bir şey yoktur. Ben Mecliste yaptığım konuşmada, AKP’nin, silahı bırakmadıkça PKK ile müzakere yöntemini benimsemesinin yanlış olduğunu söyledim. Şu anda tartıştığımız konu, PKK’yı ve terörü nasıl bitireceğimizdir. Ben de diyorum ki; “Dünyadaki bütün ülkeler nasıl yaptıysa siz de öyle yapmalısınız.” Başbakan, terörle sonuna kadar mücadele edeceklerini söylüyor ama bir yandan da Silopi’de yaşananlar görüyoruz. Bu nasıl bir çelişkidir?

Sunucu: Sayın Öymen, sözlerinize CHP içinden de birtakım tepkiler geldi. Sayın Gürsel Tekin ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Gereği neyse yapılsın” şeklinde yorumları var. Siz CHP içinden yükselen seslere nasıl yanıtlar vereceksiniz? Bu mevzuyu Deniz Baykal’la konuştunuz mu?

Onur Öymen: Gayet tabi ki konuştum. Bizim görüşlerimiz bellidir. Parti olarak görüşlerimiz gayet açıktır. Biz İktidarın bu konudaki politikasının yanlış olduğunu, elindeki silahı bırakmayan terörle müzakere değil, mücadele edileceğini söylüyoruz. Bizim dediklerimiz bundan ibarettir. Cumhuriyet Halk Partisi içinde bu görüşe karşı olan bir arkadaşım olduğunu hiç duymadım.

Tarihe ilişkin bir olaya sadece atıfta bulunduk diye parti içinde bir ihtilaf olduğu anlayışını çıkartmak yanlıştır. Parti içinde, Genel Başkanımızın da 13 Kasım’da dile getirdiği bu politikaya karşı çıkan tek bir arkadaşımız yoktur. AKP bizi birbirimize düşürmek ve bizim görüşlerimizi çarpıtarak halkı kışkırtmak istiyorsa, bu emelleri boşa çıkacaktır. Çünkü Cumhuriyet Halk Partililer terörle mücadele konusunda gayet kararlıdırlar. Dünyanın bütün ülkelerinin yaptığını, bizim de yapmamız gerektiğini düşünmektedirler. Hükümetin dış etkenler altında teröre karşı müzakere edici, taviz verici bir politika izlemesini hiçbir Cumhuriyet Halk Partili tasvip etmemektedir. İşin özü budur. Bu konuda hiçbir görüş ayrılığımız yoktur.

Sunucu: Dolaylı yoldan istifanız isteniyor. İstifa edecek misiniz?

Onur Öymen: Arkadaşlarımız “Onur Öymen gereğini yapsın” diyorlar. Doğrudur. Ben de gereğini yapıyorum ve Atatürk’ün ilkeleri ile mirasına sahip çıkıyorum. Hepimizin görevi, Atatürk’ü inkar etmek değil, Atatürk’e sahip çıkmaktır. O dönemde yaşanan vahim olaylar olmuşsa, hepimiz bundan derin üzüntü duyarız. Ama Atatürk’ün temel tercihleri hepimizin tercihidir.

Unutulmasın ki Atatürk bizim kurucu liderimizdir ve ilk Genel Başkanımızdır. CHP hiçbir dönemde Atatürk’ün izlediği politikalarla ilgili olarak eleştirisel ve o politikaları reddedici bir tavır sergilememiştir. Hepimize düşen görev, Atatürk’e sahip çıkmaktır. Hiç kimse, benim söylediğim sözü başka taraflara çekmesin. Ben diyorum ki; Atatürk hiçbir zaman AKP’nin yaptığını yapmazdı. Aksini iddia eden varsa buyursun konuşsun. Ama biz bu konuyu daha fazla deşmek istemiyoruz. İnsanlarımızı üzmek ve incitmek istemiyoruz. Bırakalım da tarihi tarihçiler tartışsın. O dönemde yaşamış olanların anıları, devletin resmi belgeleri, Meclisin zabıtları vardır. Bırakın da bunları tarihçiler araştırsın. Biz bugünün tartışmalarına tarihi alet etmeyelim. Tarihten bir örnek verdik diye bugünün tartışmalarını unutmamak gerekir.

Sunucu: Sayın Öymen, yayınımıza katıldığınız için çok teşekkür ederiz.

Onur Öymen: Ben teşekkür ederim.


Bu belge Görsel Basın arşivinde bulunmaktadır.