Son Eklenenler:
- HUKUK AÇISINDAN LOZAN
- CUMHURİYET KİTAP DERGİ, SÖYLEŞİ
- TÜRKİYE’NİN ULUSAL GÜCÜ, BOĞAZİÇİ AYDINLAR DERNEĞİ-HAZİRAN 2021
- 23 NİSAN, ÇYDD DERGİSİ-23 NİSAN 2021
- AFGANİSTAN’IN DRAMI, AĞUSTOS 2021
- YUNANİSTAN TARİHTEN DERS ALMIYOR
- ATATÜRK’ÜN DIŞ POLİTİKA İLKELERİ VE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI
- ULUSAL ÇIKARLARIN KORUNMASINDA GÖRÜŞ BİRLİĞİNİN ÖNEMİ
- ONUR ÖYMEN’İN CUMHURİYET GAZETESİ, TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU’NA VERDİĞİ MÜLAKAT – 17 HAZİRAN 2019
- ONUR ÖYMEN’İN YENİÇAĞ GAZETESİNE VERDİĞİ MÜLAKAT “TÜRKİYE, ÖNCELİKLE ÇIKARLARINI KORUMALI” – 15 NİSAN 2019
ULUSAL ÇIKARLARIN KORUNMASINDA GÖRÜŞ BİRLİĞİNİN ÖNEMİ
İngiltere’nin eski Başbakanlarından Lord Palmerstone 1848 yılında yaptığı bir konuşmada “İngiltere’nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, ulusal çıkarları vardır” demişti. Dış politikanın en önemli amacı ulusal çıkarları doğru bir şekilde saptamak ve bu çıkarlar etrafında ülkede görüş birliği ve dayanışma sağlamaktır. Bu özellikle demokrasi ile yönetilen ülkelerde büyük önem taşımaktadır.
Bazı durumlarda ülke çıkarları konusunda görüş birliği sağlamak kolaydır. Örneğin, iki Almanya’nın birleşmesi konusunda 1980’li yılların sonunda Başbakan Kohl’ün liderliğinde yürütülen çalışmalar Alman parlamentosunda ve Alman kamuoyunda tam bir destek bulmuştu. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra AB’ye katılma sürecine girmeleri de o ülkelerde büyük ölçüde görüş birliği içerisinde yürütülmüştü.
Ülkemizde de buna benzer örnekler az değildir. 1974 yılında Bülent Ecevit’in başbakanlığı sırasında Yunanistan’daki cuntanın Kıbrıs’ta başlattığı darbeye karşı Türkiye’nin Londra ve Zürih antlaşmalarından kaynaklanan garantörlük hakları doğrultusunda adadaki soydaşlarımızın güvenliğini ve özgürlüğünü sağlamak için gerçekleştirdiği barış harekatı muhalefet partilerinden ve kamuoyundan büyük destek bulmuştu.
Daha sonra, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesine tepki olarak Amerikan Kongresi’nin Türkiye’ye karşı askeri ambargo uygulama kararı üzerine Demirel hükümetinin Türkiye’deki üslerden Amerikan askerlerinin çıkartılması kararı muhalefet partileri tarafından kuvvetle desteklenmişti.
Kıbrıs Türklerinin lideri Rauf Denktaş’ın 16 Nisan 2004 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşma bütün partilere mensup milletvekilleri tarafından ayakta alkışlanmış ve ortak bir Meclis kararı oybirliği ile kabul edilmişti.
31 Mayıs 2010 tarihinde Filistinlilere yardım götüren Mavi Marmara gemisine İsrail Silahlı Kuvvetlerinin müdahalesi ve bu müdahale sırasında 10 vatandaşımızın hayatını kaybetmesi yine TBMM’de kuvvetli bir tepkiye yol açmış ve bütün partilerin katılımıyla hazırlanan ortak bir açıklama oy birliğiyle kabul edilerek Türk ve dünya kamuoyuna duyurulmuştu.
Türk parlamentosunda dikkate değer bir görüş birliği ve dayanışma örneği de Ermeni konusunda yaşanmış ve bu konuda Meclisin görüşlerini içeren bir mektup iktidar ve ana muhalefet partisinin liderleri tarafından ortaklaşa imzalanarak Meclis Başkanının mektubu ile birlikte İngiltere’nin Avam ve Lordlar Kamarası Başkanlarına gönderilmişti.
Bazı hallerde ülkelerin görüş birliği ile aldıkları kararların daha sonra başka partiler, hatta o kararları alan liderler tarafından eleştirildiği görülmüştür. Örneğin, Amerika’nın Irak’a müdahale kararı o zaman Senatör olan ve daha sonra da Dışişleri Bakanlığı yapan Hillary Clinton tarafından daha sonra eleştirilmişti. Clinton, “Şimdiki bilgilere o zaman sahip olsaydım bu müdahaleye oy vermezdim” demişti.
Aynı müdahale kararının alınmasına öncülük eden ve İngiliz Parlamentosu ile kamuoyunu peşinden sürükleyen Tony Blair daha sonra yaptığı bir açıklamada bu kararın yanlış istihbarat raporlarına dayandığını söyleyerek İngiliz halkından özür dilemişti.
Bazen ulusal çıkarların saptanmasında gerek parlamentolarda gerekse kamuoyunda farklı görüşler oluştuğu görülmektedir. Örneğin, Amerika’nın Birinci Dünya Savaşına girmesiyle kesilen Türk-Amerikan diplomatik ilişkilerinin yeniden başlatılarak bir işbirliği dönemine girilmesi için 1923 yılında, Lozan Konferansından hemen sonra İsmet İnönü ile Amerikan Büyükelçisi John Grew arasında yine Lozan’da imzalanan antlaşma Amerikan Kongresinin yaklaşık yarısı tarafından benimsenmesine rağmen altı oy farkla reddedilmişti. Aleyhte oy verenlerin çok büyük bir bölümünün Ermeni lobisi tarafından etkilendiği anlaşılmıştı.
Bazen çoğunluk partisi içinde bile önemli görüş ayrılıları olduğu görülmektedir. Bunun örneklerinden biri de 1 Mart 2003 tarihinde Amerika’nın Türkiye üzerinden Irak’a askeri müdahalede bulunması için hükümetin Meclise sunduğu tezkerenin ana muhalefet partisine ilaveten 100’e yakın iktidar partisi milletvekili tarafından da kabul edilmemesi ve sonuçta Meclis tarafından onaylanmamasıdır.
Bazı önemli milli konularda iktidarla muhalefetin karşı görüşleri savunduklarının da örneği az değildir. İngiltere’nin AB’den ayrılması konusu İngiliz Parlamentosunu ve kamuoyunu neredeyse ortadan ikiye bölmüş ve %51,9 AB’den ayrılmak isterken %48,1 AB’de kalınması gerektiğini savunmuştur.
Bazen bir meselenin esası hakkında iktidar ve muhalefet partileri arasında görüş birliği olmakla birlikte uygulanan yöntemler arasında önemli farklılıklar olabilmektedir. Örneğin, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda iktidardaki AKP ile ana muhalefet partisi CHP arasında esas itibariyle görüş birliği olmakla birlikte Türkiye’nin üyelik sürecinin Kıbrıs meselesine bağlanması yolunda AB’nin yaptığı öneri hükümet tarafından benimsenmiş, ancak muhalefetin ciddi tepkisine yol açmıştı. CHP lideri Deniz Baykal, müzakere çerçeve belgesinin bu şeklide kabul edilmesine kesinlikle karşı çıkmıştı. Zaman içinde muhalefetin bu tepkisinin ne kadar yerinde olduğu görülmüş ve gerçeklerin farkına varan iktidarın AB’nin Güney Kıbrıs’ın Türkiye tarafından tanınmasına yol açabilecek önerilerini kabul etmemesi üzerine üyelik sürecinin önemli bir bölümü AB Konseyi tarafından askıya alınmıştır.
Yine Kıbrıs konusunda iktidar ile muhalefet arasında Kıbrıslı Türklerin hak ve çıkarlarının korunması konusunda temel olarak görüş birliği olmakla birlikte bunun uygulamaya geçirilmesinde köklü görüş ayrılığı yaşanmıştır. BM’nin o zamanki Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan plan iktidar tarafından benimsenmiş ancak muhalefet buna Kıbrıslı Türklerin azınlık durumuna düşürülebileceği, güvenlik çıkarlarının zarara uğrayabileceği ve egemen eşitlik haklarının gerçekleştirilemeyeceği düşüncesiyle kesinlikle karşı çıkmıştır. Hükümetin telkiniyle Kıbrıslı Türkler bu konuda düzenlenen referandumda olumlu oy vermelerine rağmen Rumların aksi yönde oy kullanmaları sonucunda Annan Planı kabul edilmemiştir. Böylece muhalefetin kaygılarına yol açan Plan hayata geçirilmemiştir.
Son zamanlarda, başta Suriye meselesi olmak üzere Ortadoğu’daki bazı önemli gelişmelerle ilgili olarak iktidarla muhalefet arasında önemli görüş farklılıkları ortaya çıkmıştır. Oysa yalnız dış politika alanında değil aynı zamanda hukuk, insan hakları, özgürlükler, kadın-erkek eşitliği, ekonomi gibi alanlarda da ülke çıkarları doğrultusunda ortak görüşlerin oluşturulabilmesi Türkiye’nin menfaatleri açısından yarar sağlayacaktır. Bütün bu konularda halkımızın büyük çoğunluğunun beklentileri doğrultusunda Atatürk’ün ilkeleri ve cumhuriyetin ortak değerlerine uyumlu politikalar oluşturmak en isabetli yol olacaktır.
Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.