Son Eklenenler:
- Kıbrıs’ta beklenmedik gelişmeler – Onur Öymen – Cumhuriyet Gazetesi – 18 Nisan 2025
- (Türkçe) SPUTNİK AJANSININ ADANA MUTABAKATIYLA İLGİLİ SORULARINA KARŞILIK VERDİĞİM MÜLAKAT 27 OCAK 2019
- (Türkçe) ODA TV’DEN NURZAN AMURAN’A VERİLEN MÜLAKAT 27 EKİM 2019
- (Türkçe) 3 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 99. yıldönümü Hakkında 25 NİSAN 2019
- (Türkçe) CUMHURİYETTE “ ABD’NİN AMACI DEVLETÇİKLER OLUŞTURMAK” ADLI MÜLAKAT 24 AĞUSTOS 2019
- (Türkçe) GAZETE DURUM’DAN BAHADIR SELİM DİLEK İLE MÜLAKAT “VETO HAKKINI SONUNA KADAR KULLANMALIYIZ 23 MAYIS 2022
- (Türkçe) Cumhuriyet gazetesi Tuncay Mollaveisoğlu imzasıyla ve “Türkiye Geri Adım Atamaz” başlığıyla yayınlanan mülakat 22 TEMMUZ 2019
- (Türkçe) ABD BAŞKANI TRUMP’IN AMERİKA’NIN 1987 TARİHLİ ORTA MENZİLLİ NÜKLEER SİLAHLAR ANTLAŞMASINI (INF) ASKIYA ALMA KARARIYLA İLGİLİ OLARAK SPUTNİK HABER AJANSINA VE BAŞKA YAYIN ORGANLARINA VERİLEN DEMEÇ 22 ŞUBAT 2019
- (Türkçe) Türkiye’deki Demokrasi, İnsan Hakları, Basın Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğü Alanlarındaki Eleştiriler Hakkında 21 KASIM 2019
- (Türkçe) Erdoğan ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence görüşmesi ardından 18 EKİM 2019

ONUR ÖYMEN’İN SİNOP KİTAP FUARINDA KONUŞMA – 16 EYLÜL 2017
Değerli arkadaşlar,
Öncelikle nazik davetiniz için içtenlikle teşekkür ediyorum.
Uluslararası ilişkilerde çok ciddi sorunlar ve hatta çatışma ihtimalleri son zamanlarda büsbütün artış gösterdi.
İkinci dünya savaşından sonra yeni bir dünya savaşının çıkmamasına rağmen yerel ve bölgesel çatışmalarda ölenlerin sayısı 18 milyonu aştı. En büyük tehlike kitle tahrip silahları denilen nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların yayılmasıdır. Evvelce, sadece Amerika, Rusya, İngiltere ve Fransa nükleer silahlara sahipken daha sonra Çin, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore de bu silahlara sahip oldular. Kuzey Kore’nin uzun menzilli balistik füzeleri de geliştirmesi Amerika’ya yönelik bir nükleer saldırı ihtimalini gündeme getirdi. Şimdilik, karşılıklı tehdit aşamasında kalsa da Soğuk Savaş döneminden bu yana en ciddi nükleer çatışma ihtimalinin yaşandığını söylemek mübalağalı olmayacaktır. Üstelik, Kuzey Kore’nin denediği hidrojen bombasının gücünün Amerika’nın 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombalarının gücünden 15 misli daha fazla olduğunu söylemek tehlikenin boyutlarını anlamamıza yardımcı olabilir.
Nükleer silahların kullanılmasının, radyasyon yüklü bulutlarının dünyanın başka bölgelerine de zarar verebileceği unutulmamalıdır. Uluslararası alanda atmosferde nükleer denemelerin yasaklanması gibi bazı anlaşmalar olsa da Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un demeçleri Kuzey Kore’nin uluslararası hukuk kurallarına uymak gibi bir niyetinin olmadığını göstermektedir.
Aynı tehlike, kimyasal ve biyolojik silahlar için de mevcuttur. Dünyada kimyasal silahların yasaklanması sözleşmesini imzalamayan veya onaylamayan altı ülkeden üçü Ortadoğu bölgesindedir. Bunlar Mısır, İsrail ve Suriye’dir. Suriye bu sözleşmeyi kısa bir süre önce imzalamıştır, ancak elinde hala bazı kimyasal silah stoklarının bulunduğu ve hatta bazı durumlarda bunların kullanıldığı ifade edilmektedir.
Özetle, kitle tahrip silahlarının varlığı uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden en önemli tehlikelerden biridir.
Diğer önemli bir tehlike terörizmin giderek yaygınlaşması ve dünyanın çeşitli bölgelerinde çok sayıda insanın ölümüne yol açan eylemlerini yoğunlaştırmasıdır. Teröre en çok kurban veren ülkelerden biri olan Türkiye uzun yıllardan beri uluslararası kamuoyunu uyarmasına rağmen, bu konuda etkili bir uluslararası işbirliği yapıldığını söylemek zordur.
Üye ülkelerin güvenliğini korumak için kurulan NATO ittifakının 5. Maddesi bir üye ülkeye yapılan saldırının bütün üyelere karşı yapılmış sayılacağını belirtmiştir. Ancak, saldırının tanımı içine terörist saldırılar sokulmamıştı. Amerika’daki İkiz kulelere 11 Eylül saldırılarından sonra, NATO tarihinde ilk defa bir 5. Madde kararı almıştır. Buna rağmen, 2010 yılında kabul edilen yeni stratejik konseptte terör saldırılarının hala 5. Madde kapsamına alınmadığı görülmektedir.
11 Eylülden sonra Başkan Bush “terörle mücadelede ya bizimle berabersiniz, ya da bize karşısınız! Gri sahamız yoktur,” demişti. Ancak, şimdi, maalesef Amerika’nın Suriye’nin kuzeyindeki PYD terör örgütüyle mücadele etmek şöyle dursun, bu örgütle işbirliği yaptığı, onu desteklediği ve hatta silahlandırdığı görülmektedir. Bu bölgesel ve uluslararası barış için bir tehdit oluşturmaktadır. Terör örgütleri arasında hiçbir ayrım yapılmamalıdır. İyi terörist, kötü terörist yoktur.
Teröre karşı uygulanabilecek en iyi yöntem mücadele yöntemidir. Terörle müzakere ederek sonuç almak mümkün değildir. İspanya ETA terörünü müzakere yöntemiyle değil, mücadele yöntemiyle bitirmiştir. Ancak bunun için uluslararası işbirliği vazgeçilmez bir koşuldur. ETA terörünün bitirilmesinde İspanya’nın Fransa ile işbirliği yapması çok etkili olmuştur.
Ortadoğu’da yaşanan güvenlik sorunlarının arkasında büyük devletlerin izlediği ve kendi stratejik menfaatlerini korumaya yönelik politikaların önemi büyüktür.
Özellikle, İsrail ile İran arasındaki gerginlik tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Başkan Trump’ın İran ile nükleer silahların kontrolü için yapılan anlaşmayı reddetmesi tehlikenin boyutunu arttırmıştır. Ayrıca, İsrail’in İran füzelerinin menzili içinde olduğu unutulmamalıdır.
Silah teknolojisindeki gelişmeler nedeniyle birçok ülke büyük devletlerden silah satın almak zorunda kalmaktadır. Son olarak, Suudi Arabistan Amerika’ya 110 milyar dolarlık silah siparişi vermiştir. Türkiye gibi ülkelerin önemli hedeflerinden biri kendi silah sitemlerini mümkün olduğu kadar ulusal kaynaklardan karşılamasıdır.
Bu özellikle hava savunma sistemleri açısından geçerlidir. Türkiye, bulunduğu coğrafya itibariyle savunma ve güvenlik ihtiyacının en üst düzeyde karşılamak zorunda olan bir ülkedir. Yunanistan ile Ege sorunları, Kıbrıs meselesi, Suriye’den ve Irak’tan kaynaklanan terör tehditleri ülkemizi bu konularda çok dikkatli olmaya sevk etmektedir.
Diğer bir sorunumuz AB ile ilgilidir. Türkiye 1963 yılında imzaladığı Ankara Antlaşmasıyla belli geçiş sürelerinin sonucunda AB’ye üye olmayı hedef aldığını ortaya koymuştur. Ancak, genişleme süreci içinde Türkiye’den hemen hemen her alanda daha geri olan bazı ülkeler üye yapılırken Türkiye’nin hala dışarıda bırakılması, hatta üyelik sürecinin askıya alınacağı veya sonuçlandırılacağı yönünde tehditler bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye’yi üye yapmak istemediklerinin kanıtını oluşturmaktadır.
Bunların başında, Almanya’nın ve diğer bazı AB ülkelerindeki Hristiyan Demokrat Partilerinin Türkiye’nin üyeliğine karşı tutumu yer almaktadır. Türkiye’nin üyeliğine karşı ileri sürülen gerekçeler çoğunlukla haksız veya mübalağalı olsa da özellikle demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğü gibi alanlarda Türkiye’nin daha çok gayret sarf etmesi gerektiği açıktır.
Dünya sıralamasında ülkemiz maalesef bu alanlarda çok gerilerde yer almaktadır. Şunu unutmamak gerekir ki, Türkiye AB üyesi olduğu zaman Avrupalı bir ülke olmayacak, Avrupalı olduğu için AB’ye kabul edilecektir.
Dış politikamızın hedeflerinden biri gerek AB çerçevesinde gerek onun dışında ülkemize yapılan haksızlıklarla ve uygulanan çifte standartlarla mücadele etmek olmalıdır.
Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.