Son Eklenenler:
- Kıbrıs’ta beklenmedik gelişmeler – Onur Öymen – Cumhuriyet Gazetesi – 18 Nisan 2025
- (Türkçe) SPUTNİK AJANSININ ADANA MUTABAKATIYLA İLGİLİ SORULARINA KARŞILIK VERDİĞİM MÜLAKAT 27 OCAK 2019
- (Türkçe) ODA TV’DEN NURZAN AMURAN’A VERİLEN MÜLAKAT 27 EKİM 2019
- (Türkçe) 3 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 99. yıldönümü Hakkında 25 NİSAN 2019
- (Türkçe) CUMHURİYETTE “ ABD’NİN AMACI DEVLETÇİKLER OLUŞTURMAK” ADLI MÜLAKAT 24 AĞUSTOS 2019
- (Türkçe) GAZETE DURUM’DAN BAHADIR SELİM DİLEK İLE MÜLAKAT “VETO HAKKINI SONUNA KADAR KULLANMALIYIZ 23 MAYIS 2022
- (Türkçe) Cumhuriyet gazetesi Tuncay Mollaveisoğlu imzasıyla ve “Türkiye Geri Adım Atamaz” başlığıyla yayınlanan mülakat 22 TEMMUZ 2019
- (Türkçe) ABD BAŞKANI TRUMP’IN AMERİKA’NIN 1987 TARİHLİ ORTA MENZİLLİ NÜKLEER SİLAHLAR ANTLAŞMASINI (INF) ASKIYA ALMA KARARIYLA İLGİLİ OLARAK SPUTNİK HABER AJANSINA VE BAŞKA YAYIN ORGANLARINA VERİLEN DEMEÇ 22 ŞUBAT 2019
- (Türkçe) Türkiye’deki Demokrasi, İnsan Hakları, Basın Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğü Alanlarındaki Eleştiriler Hakkında 21 KASIM 2019
- (Türkçe) Erdoğan ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence görüşmesi ardından 18 EKİM 2019

ONUR ÖYMEN’İN CAN ATAKLI’YA HALK TV’DE VERDİĞİ MÜLAKAT, 09 MAYIS 2017
Erdoğan Teziç, referandum sonrasında bana, “YSK kararının kesin olması, YSK’nın denetim dışı olduğu anlamına gelmez” dedi. Bunun örnekleri var. Mesela 2005 yılında Uzan davasında, Genç Patinin seçimlere katılmasıyla ilgili olan davada Danıştay YSK kararını bozdu.
Atilla Sertel davasında, Sertel YSK kararını bozdurmak için AYM’ne başvurdu. Dava reddedildi, ama oyçokluğuyla reddedildi. Yani, bazı durumlarda YSK kararları aleyhine AYM’ne başvurulabilir. YSK kararları hiç tartışılamayacak kararlar değildir.
Referandumla ilgili kamuoyuna yansımayan bilgiler var. Mühürsüz oylar konusundaki şikâyetin nereden, hangi sandıktan geldiği belli değil.
Mühürsüz oyların olduğu sandıklarda neden şikâyet AKP’den geliyor da CHP, MHP ya da HDP’nin o sandıktaki temsilcilerinden gelmiyor? Eğer seçimde usulsüzlük varsa, bunu başkalarının da görmesi lazım. Bu konuda zabıt tutulmadı mı?
YSK Başkanına göre 167.060 sandık var. AKP’nin bu sadıkların 166.211’inide gözlemcisi var, yani 800 civarında sandığa gözlemci gönderememiş. CHP’nin 157.814 gözlemcisi var, yani 9255 sandıkta bizim gözlemcimiz yok. Acaba bu mühürsüz oylar, CHP gözlemcilerinin olmadığı sandıklarda mıydı?
Bunu çözmek için CHP’nin gözlemci gönderemediği sandıkların sonuçlarının saptanması ve başka sandıkların sonuçlarıyla karşılaştırılması gerekir.
CHP’de üst düzeyde görev yapmış olan Milletvekili Sencer Ayata mühürsüz oyların sayısının 2,5 milyon olduğunu söylüyor. AKAM Kamuoyu araştırma şirketinin sahibi Kemal Özkiraz da aynı rakamı veriyor. Acaba Ayata ve Özkiraz bu rakama nasıl ulaştılar?
Sorulması gereken sorular var? Mesela, parmak boyası neden kaldırıldı ya da bu seçimde sandık başkanları neden tarafsız devlet memurları yerine parti üyelerinden seçildi? Neden evet mühürlerinin de kullanılmasına izin verildi?
AKP, 2015 yılında Bitlis’in Güroymak ilçesinde mühürsüz oyların olduğu gerekçesiyle YSK’dan Güroymak’ta düzenlenen seçimin iptal edilmesini talep ediyor. YSK, neden o zaman seçimi iptal ediyor da şimdi etmiyor?
Eğer bu konular açıklığa kavuşturulmazsa, aynı problemleri 2019 yılında da yaşayabiliriz.
Anayasa cumhurbaşkanının tarafsız olması gerektiğini söylüyor. Peki bu referandum sürecinde cumhurbaşkanı tarafsız kaldı mı?
Tüm bu sorunlar uluslararası kuruluşlar tarafından da eleştirildi. AGİT gözlem heyeti yayınladığı raporunda bunlardan demokrasi ihlali olarak bahsediyor. Hukuk devletiyiz dediğimizde bunun hesabını vermemiz gerekir. Çünmkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan ülkeler insan haklarının bir iç mesele olduğunu ileri süremez.
2016 yılının Nisan ayında Avusturya’da cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Bir Yeşiller Partisinden bir de aşırı sağcı Özgürlük Partisinden iki aday arasında gerçekleşen seçimin birinci turunda iki aday da %50’yi aşamıyor. İkici turda, postayla gelen oyların sayımında bir yanlışlık olduğu söyleniyor ve Avusturya Anayasa Mahkemesi seçimi iptal ediyor. Avusturya’da halkın iradesi yok muydu? 35 ülkede seçimler çeşitli nedenlerle yenilenmiş. Bunlar içinde İrlanda, Bangladeş, Sri Lanka, Makedonya da var.
2019 seçimleri son şansımız. 2019, yeni anayasanın tümüyle yürürlüğe gireceği tarih. O tarihten sonra Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet rejimi bitiyor ve başka bir rejim başlıyor. Bu nedenle, hedefimiz Atatürk’ün çizgisinde, cumhuriyetin temel değerlerine saygılı, ülkeyi ileri götürecek bir cumhurbaşkanı adayı belirleyebilmek olmalı.
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi cumhurbaşkanı seçildiği zaman partisinden istifa etmeli. Mesela, Fransa’da de Gaulle’den bu yana gelen bütün cumhurbaşkanları partiliydi. Seçildikleri zaman partilerinden istifa ettiler. Amerika’da neredeyse 250 yıldan beri seçilen başkanlar, lkisi hariç partiliydi. Partili birinin cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılması anti-demokratik değil, seçildikten sonra partiyle ilişkisini sürdürmesi anti-demokratik.
Türkiye, uluslararası sıralamalarda oldukça geri sıralarda. Economist Intelligence Unit’e göre, demokrasi açısından dünya sıralamasında 89. sırada yer alıyor. Freedom House ülkeleri dörde ayırıyor: tam demokratik ülkeler, arızalı demokrasiler, karma rejimler, demokratik olmayan ülkeler. Türkiye totaliter rejimle demokrasi arasında kalan üçüncü grup ülkelerden kabul ediliyor. Basın özgürlüğünde 155. sıraya düşmüş durumda. Kadın erkek eşitliğinde 132. sırada. Bilgiye erişim özgürlüğü sıralamasında 180 ülkeden arasında 159. sırada.
2019’da cumhurbaşkanı olacak kişi Türkiye’yi bu durumdan kurtarabilmelidir. Bunun için halkın çoğunluğu açısından bir çekim merkezi olacak projeler sunabilmelidir.
OECD çerçevesindeki devlet reformu projesi çerçevesinde her üye ülkenin daha çağdaş hale getirilmesini amaçlayan çalışmalar var. Her ülkede bu projeler var.
2019 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlanmak için geç bile kaldık.
Dış politikada sıfır sorun diye yola çıktık, dostumuz olan sıfır komşumuz kaldı. Ege’de Yunanistan, kendine ait olmayan 18 adayı işgal etti. Bu konuda hiçbir şey yapılmıyor. Yunanistan’ın fiili durum yaratmasına izin veriliyor. Halbuki etkili diplomasiyle bu sorun çözülebilir. Mesela Kardak krizinde biz Yunanistan’ı adayı terk etmek zorunda bırakmıştık.
PYD konusunda Türkiye en önemli argümanı kullanamıyor. Mesela Af Örgütü PYD’nin işgal ettiği bölgelere bir gözlemci bir heyet gönderdi. Bu heyetin hazırladığı rapora göre, PYD işgal ettiği bölgelerdeki bütün evleri yıkmış. Mesela 101 evlik bir köyde tek ev kalmış. Af Örgütü bunun bir savaş suçu olduğunu söylüyor. Bu argüman Türkiye tarafından kullanılmıyor.
Dış politikada argümanlarınızın olması gerekiyor. PYD’nin içinde kaç PKK’lı olduğu tespit edilmeli. Amerika PKK ile birlikte savaşıyor. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Edelman New York Times’a yazdığı bir makalede “Türkiye PKK ile savaşmasın onlar bizim müttefikimiz” diyor.
Barzani, Musul ve Kerkük’ü de kendine kattı ve bayrağını astı. Orada bağımsız bir Kürdistan kurmayı hedefliyorlar. Hatta Netanyahu bu devleti hemen tanıyacağını açıkladı. Amerika’da önemli gazetelerde “Hoş geldin Kürdistan” başlıklı makaleler yayınlanıyor. Bu makaleler önceden kurulacak bağımsız bir Kürt devletine karşı olduklarını, ama şimdi bunun kurulması gerektiğini, hatta Suriye, İran ve Türkiye’den de bazı bölgelerin kurulacak Büyük Kürdistan’a katılması gerektiğini vurgulanıyor. Kürt koridoru lafı da buradan geliyor. İsrail de bu oluşumu destekliyor. Çünkü İsrail’in en büyük düşmanı İran ve burada Kürdistan kurulursa İsrail İran’ı vurabileceği bir üsse sahip olacak.
Şimdi de, RAND Corporation kurulması öngörülen bağımsız bir Kürdistan devletinin bölgeye etkilerini araştırırken Türkiye’nin evvelce kuvvetle karşı çıktığı Bağımsız Kürdistan fikrini şimdi içine sindirmiş görünüyor görüşüne yer veriliyor.
Peki uluslararası antlaşmalar bu konuda ne diyor? İngiltere ve Türkiye arsında imzalanan 1926 Ankara Antlaşması Türkiye-Irak sınırının kalıcı bir sınır olacağını söylüyor. Yani sınır Türkiye’yle Irak arasındadır. Irak’ın Kuzeyinde başka bir ülkenin Türkiye’ye komşu olması hukuken mümkün mü?
Siyaseten ve hukuken bu ülkelerin toprak bütünlüklerini bozmaya hakkınız var mı?
Amerikalı bazı strateji uzmanları Ortadoğu’daki en büyük problemin Birinci Dünya Savaşında çizilen sınırların adaletsizliği olduğunu ileri sürüyorlar. Onun için bölgenin sınırlarını yeniden çizmeye çalışıyorlar. Irak’ı üçe, Suudi Arabistan’ı ikiye ayırıyorlar. Bölgeye Hopa’dan başlayan Bağdat, Mardin ve Tebriz arasında kalan bir Kürt Devleti çiziyorlar. Strateji uzmanları bunlar için senelerden beri zemin hazırlıyorlar. Şimdi ise bu planı yavaş yavaş hayata geçiriyorlar.
NATO tarihinde Amerika’nın Rusya ile işbirliği yapmasının üç örneği var. Birincisi 1956 Süveyş Krizi sırasında Amerika, Rusya ile işbirliği yaparak, İngiltere, Fransa ve İsrail’in Süveyş’ten çekilmesini sağlıyor. İkinci örnek ise Küba krizi. Amerika, Rusya ile yaptığı gizli görüşmeler sonucunda Rusya füzeleri yerleştirmemeyi, Amerika da Türkiye’deki Jüpiter füzelerini çekmeyi kabul ediyor. Türkiye’nin füzelerin çekildiğinden haberi bile yok. Üçüncüsü ise PYD konusunda Rusya ve Amerika’nın anlaşarak birlikte hareket etmesi.
Türkiye Atatürk döneminden beri izlediğimiz politikalardan saptığı için bu hale geldi. Bu politikalar şunlardır: bütün bölge ülkeleriyle iyi ilişki kurmak, aralarındaki çatışmalara karışmamak, iç çatışmalara hiç karışmamak.
Bu dönemde bunların tam tersi yapılıyor. Türkiye, İran-Irak Savaşına çekilmeye çalışıldı. Türkiye bu savaşa girmedi. Suriye ile PKK konusundaki problemler diplomasi yoluyla çözüldü. Yani Türkiye bu zamana kadar komşularının iç çatışmalarına asla taraf olmadı.
Obama 2012 yılında Time dergisine bir röportaj verdi. Bu röportajında dünyada beş lidere çok önem verdiğini ve Erdoğan da bu beş lider arasında yer aldığını söyledi. Obama “bu liderlerin Amerika’nın istediklerini yapacağına inanıyorum” dedi.
Trump ne yapacağı önceden kestirilemeyecek bir lider. Bu hafta söylediğinin tam tersini haftaya söyleyebilir. Örneğin, kampanya sırasında Putin’i göklere çıkardı. Ama iki hafta önce verdiği demeçte Rusya ile ilişkilerimiz bütün zamanların en kötü seviyesinde dedi. Bu hafta da Putin’le yaptığı görüşmeyi çok olumlu değerlendirdi.
Erdoğan-Trump görüşmesinde mesele onun ne söylediği değil, sizin nasıl tepki verdiğiniz. Kıbrıs konusunda, Kürt meselesinde, Ermeni sorununda bir baskı yapılacağı çok açık. Yapılan baskılara ulusal çıkarlarımıza ters düşüyor diyerek direnecek misiniz, yoksa Annan Planına boyun eğdiğiniz gibi onların taleplerini kabul mu edeceksiniz?
Uluslararası ilişkilerin tabiatını iyi okumak lazım. Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinin Ortadoğu stratejileri Türkiye stratejik hedefleriyle ile örtüşmüyor. Bunun baştan farkında olarak stratejinizi buna göre belirleyeceksiniz.
Türkiye’nin Cumhuriyetin kuruluşundan beri izlediği politika belli. O yüzden uluslararası ilişkilerde devletin hafızası olan Dışişlerinin görüşlerine kulak vereceksiniz. Yabancı ülkelerle ilişkilerde gerçekçi olacaksınız ve temel çıkarlarınızı koruyacaksınız. Ayrıca, cumhuriyetin temel dış politikasından sapmayacaksınız.
Dış politikada tartışılması gereken pek çok konu varken, günlük polemiklere takılıp kalıyoruz.
Cumhurbaşkanı olacak kişi dünya ile barışık olacağım, ama Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğunda sonuna kadar dik duracağım diyebilmeli.
Uluslararası ilişkilerde saygınlık kazanmak önemlidir. Bir Fransız gazetesi Atatürk öldüğünde “Atatürk dünyada düşmanı olmadan ölen çok nadir devlet adamlarından biriydi” diyor. Mesela, Yunanistan’la savaşmış, ama Yunan Başbakanı Venizelos Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday göstermiştir. Hem onlarla mücadele edip hem de saygınlık kazanmıştır.
Atatürk cumhurbaşkanı olduktan sonra hiçbir ülkeyi ziyaret etmemiştir. İngiliz Kralı ve İsveç Kralı, İran Şahı ve Afganistan Kralı ayağına gelmiştir. Çünkü yaptıklarını dünyaya meydan okuyarak yapmamış. Avrupa devletleri yayılmacı politikalar izlerken Atatürk “yurtta sulh, cihanda sulh” demiştir. Bütün dünyanın saygınlığını kazanmıştır. Norveçliler zor bir durumla karşılaştıklarında, “Atatürk gibi düşünelim” derlermiş.
Demokrasilerde iki irade vardır: kurucu irade ve seçimleri kazanan iktidarın iradesi. İktidarın iradesi, kurucu iradeyi tahrip etmeden çalışmalıdır. Birçok ülkenin anayasasında değiştirilemez maddeler vardır. Seçimi kazana iktidar yüzde kaç oy alırsa alsın devleti kuran iradeye saygı göstermelidir.
Hiçbir yabancı devlet adamı günlük siyasi çıkarları uğruna devletin temel değerlerini feda etmez. Her lider kendi milletini yüceltir. Amerikalılar istisnai bir millet olduklarını ve dünyaya yön vermek için yaratıldıklarını düşünüyorlar. Fransızlar Kilisenin en güzel kızı olduklarını düşünüyorlar. Her millet kendini yüceltirken biz Türkler olarak kendi milletimizden bahsetmeye utanacağız, böyle şey olur mu?
2019’da başaramazsak devletimizin temellerinden yoksun kalacağız. Tek adam idaresine bağlı kalacağız.
Atatürk başkanlık sitemiyle ilgili şunları söylüyor ““Şaşarım o efendilerin aklı perişanına. Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri budur. Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir.”
Atatürk’ün başkanlık istemine karşı çıkan bu sözleri kampanya sırasında bir tek siyasetçi tarafından bile telaffuz edilmedi.
Tarihte seçimle yönetime gelmiş diktatörler de var. Bunlardan biri de Hitler. Roma dönemine baktığımızda senato seçimle diktatör seçme yetkisine sahipti. Norveç’te seçimle başa geçmiş krallar var.
Geçmişte bunun örnekleri çok, ama çağdaş dünyanın belirli ölçüleri ve demokrasi anlayışı var.
“Halk isterse idam cezası veririm” diyemezsiniz. Avrupa Konseyi İnsan Hakları sözleşmesinin 13 numaralı Protokolü savaş zamanında bile idam cezasını yasaklıyor. AKP iktidarı zamanında Türkiye bu protokolü imzaladı.
Demokrasi istediğiniz zaman binip istediğiniz zaman ineceğiniz bir tramvay değildir. Hem çok demokratik bir ülke olduğunuzu söyleyip hem de daha önce imzaladığınız uluslararası anlaşmaları yok sayamazsınız.
2019’da bu gidişe dur diyebilen, Türkiye’yi tekrar çağdaş bir demokrasi ve insan haklarına saygılı bir devlet haline getirebilen bir aday olmalı. Her konuda çağdaş ülkeler ne yapıyorsa onu yapacak bir aday olmalı.
Mesela İspanya Franco döneminden sonra, kısa zamanda darbenin yaralarını sararak demokratik bir devlet haline geldi. NATO’ya üye oldu, AB’ye üye oldu. Bunları yaparken de terörle mücadelesine devam etti. Fakat bu mücadelede taviz vermedi. ETA ile görüşmelere katılmadılar. Sonunda ETA silahı bırakarak teslim oldu.
Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.