Onur Öymen’in 14 Nisan 2013 tarihinde ADD’nin Antalya Bölge toplantısında yaptığı konuşma

Sayın ADD Başkanı Tansel Çöla.şan’a nazik daveti için içtenlikle teşekkür ediyorum. Artık Türkiye’de gerçekler sadece bu gibi toplantılarda tartışılabilir hale geldi. Öyle bir medya baskısı yaratıldı ki bütün insanların aynı düşünce kalıbını benimsemeleri isteniyor. Bizim burada söylediklerimizi ve söyleyeceklerimizi televizyonlarda duymanız artık neredeyse imkansız hale geldi. Özellikle geniş kitleye hitap eden televizyon ve gazetelerin çok büyük bir kısmında sadece belli düşünce kalıplarını kabul edeceksiniz diyorlar. Buna yabancılar stereotip diyorlar. Yani bir düşüncenin nasıl benimsenmesi gerektiğini önceden tespit edeceksiniz, onu çeşitli yollarla medya ile halka kabul ettirmeye çalışacaksınız. Türkiye’de yaşanan budur, böyle bir dönemden geçiyoruz.

Uğur Mumcu bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanlardAn söz etmişti. Bilgi sahibi olmadan nasıl fikir sahibi olacağız? Eğer sahip olduğumuz bilgi sadece bize kabul ettirilmek istenen bilgi ise bunu nasıl tartışacağız? Nasıl değerlendireceğiz. Burada Atatürk’ün önemini bir kere daha hatırlıyoruz. Çünkü bu millet Atatürk’ten çok şey öğrendi ama belki en  çok öğrendiği şey düşünmek…. Düşünmeden biat ederek kabul etmesini değil, düşünerek değerlendirerek, bilimin, aklın ışığında meseleleri ölçüp biçmesini ve düşüncelerini ona göre oluşturmasını öğrendi. Bizim de şu anda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey düşünmektir. Toplumda yaratılmak istenen biat kültürüne karşı, Atatürkçülerin de düşünme kültürünü halka yaymaya çalışmalarında fayda var. Onun için sorgulayacağız. Sorgulamadan hiçbir sonuca varmayız. Mesela size diyorlar ki İkinci Cumhuriyet kuracağız. Televizyonlarda hep bunu işitiyoruz. bazı programlarda bizim de karşımıza çıkartmışlardı İkinci Cumhuriyetçileri, ben de dedm ki İkinci cumhuriyeti kurmak için herhalde bu cumhuriyeti yıkmak istiyorsunuz. Şimdi Sayın belediye Başkanımıza desek ki bu binanın yerine yeni bir bina yapın, onun ilk yapacağı iş ne olacak? Bu binayı yıkmak. Onun için Atatürk’ün Cumhuriyetini yıkmak istiyorlar. İkinci Cumhuriyet lafının başka bir izahını bulmak mümkün mü? Peki Atatürk’ün Cumhuriyetinden niçin rahatsız oluyorsunuz? Atatürk Cumhuriyeti ne yaptı size? Sürekli olarak tek parti dönemi diye karalamaya çalışıyorlar. Sonra da kendi hükümetlerinin dönemine geldikleri zaman biz hiç iyi bir şey yapmadık mı, hiç olumlu bir şey söylemiyorsunuz,  ne kadar insafsızsınız diyorlar. Peki siz Atatürk dönemi, İsmet Paşa dönemi  hakkında tek iyi bir şey söylediniz mi? Yıkacağınız şeyin kötü olduğunu halka kabul ettirmeniz lazım, onlar için Cumhuriyet ve Atatürk her açıdan kötüdür. Atatürk adını karalayalım, “Ne  Mutlu Türküm Diyene!” sözünü kaldıralım, cumhuriyetle ilgili ne kadar değer varsa hepsini toplumdan silmeye çalışalım ki bu yıkım kolay olsun. Yerine kuracağımız cumhuriyeti veya rejimi daha rahat kuralım. İşte bunları söylemek istiyorlar.  Buna razı değiliz. Peki buna razı değilsek iktidarın yeni rejim kurmak için başlattığı bu anayasa yapma sürecinde ne işimiz var? Bu süreci destekleyerek siz yeni bir rejim kurulmasına meşruiyet kazandırmış olmaz mısınız? Bunu bütün partilerin, herkesin düşünmesi gerekmiyor mu? Daha özgürlükçü bir anayasa yapmak için bunu yapıyoruz, diyorlar. Yani bugün Türkiye’de özgürlükler, demokrasi, insan hakları gibi alanlarda sıkıntılar varsa, sorumlusu anayasa mı? Bu anayasa olmasaydı sıkıntı olmayacaktı öyle mi? Bunu söylemek akla aykırıdır. Anayasanın hangi maddesi insanların 10 yıl, 15 yıl tutuklu bulunmalarını zorunlu kılıyor? Hangi maddesi Türkiye’nin basın özgürlüğünde dünyaynın 148. ülkesi haline gelmesi sonucunu doğurdu? Bunları kimse soramıyor. Efendim anayasanın değiştirilmesi lazımdır, çünkü bu anayasa askeri dönemde yapılmıştır, diyorlar. Yapıldığından beri 114 kere değiştirilmiştir. 114 kere değiştirilmiş bir anayasa ilk başlangıçtaki anayasa sayılabilir mi? Dünyada askeri rejimler zamanında hazırlanmış başka anayasalar var mı? Var. Japon anayasaı mesela. Bugün yürürlükte olan Japon anayasasını hazırlayanlar müttefik kuvvetler komutanı McArthur’un hukukçu Amerikalı subaylarıdır. Alman anayasasını kim yazmış? Müttefik kuvvetlerin Londra’daki toplantısında bir tek Almannın bile bulunmadığı bir toplantıda kararlaştırılmış esasları ve sonrada Almanlara bu çerçevede anayasa yapacaksınız demişler. Birisi kalıp da Alman anayasası o şartlarda, Japon anayasası bu şartlarda hazırlandı siz en iyisi yeni bir anayasa hazırlayın diyor mu? Hayır. Ama bize söylüyorlar. Kimler? Yabancılar. Değerli arkadaşlar buna dikkatinizi çekerim, anayasa konusu milli bir konudur. Demokrasilerde anayasanın nasıl yenileneceğine karar verecek olan millettir. Yabancıların telkini, tavsiyesi ve baskısı ile anayasa yapılır mı? Atatürk ne diyor, “Hangi ülke vardır ki yabancıların telkinleriyle yükselmiş olsun, tarih böyle bir şeyi yazmadı.” Türkiye’de yapılmak istenen bu. Yabancı devlet adamlarının ve yabancı düşünce kuruluşlarının Türkiye’ye yeni bir anayasa yapılması için ısrarlı telkinleri var. Onun için diyoruz ki okumak lazım, bilgi sahibi olmamız lazım. Okumadan bilmeden gazete ve televizyonlarla bu bilgilere ulaşamazsınız. Onun için uğraşıyoruz hepimiz elimizden eldiği kadar toplumu bilgilendirmeye çalışıyoruz. ABD eski dışişleri bakanı bayan Clinton, Türkiye yeni bir anayasa hazırlamalı ve bu yeni anayasada da dini azınlıkların hakları teminat altına alınmalıdır, demişti. Bu sizin işiniz mi bizim işimiz mi? Ondan sonra AB komisyonu Türkiye raporunda, Kürt meselesinin halledilmesi için yeni anayasa lazım diyor. Sürekli olarak yabancılardan geliyor bu telkinler dikkat ediniz. Son 5 yıl içinde bunun sayısız örneği var. Dışarıdan yeni bir anayasa yapılmasını dayatmaya çalışıyorlar, işin özeti budur. 2009 yılında Atlantic Council adlı bir Amerikan düşünce kuruluşu Kürt konusunda bir çalışma yaptı. Bu çalışmaya katılanlar içinde ABD ve İngiltere’nin eski Ankara büyükelçileri var. Emekli komutanlar var.  Vaşington’daki Norveç büyükelçisi var. Parayı Norveç hükümeti veriyor nasıl bir sivil toplum kuruluşuysa bu. Belli ki yönlendirilen bir çalışma. Bunun başında da David Philips denen bir zaat var. Kürt meselesini çözmüşler! Türkyie’ye önerilerde bulunuyorlar. Efendim, bir kere PKK ile Türkiye müzakere etsin diyor. Şu anda olanlarla bu raporda tavsiye edilenleri düşünün bakalım neler olmuş başka? Türkiye doğrudan doğruya PKK ile müzakere edecek veya PKK’yı temsil eden bir kuruluş ile müzakere edecek. Başka? Af çIıkaracak. Yeni bir anaysa hazırlanacak. Yeni anayasada Türk kelimesi bulunmayacak.

Akil adamlar kuruyor hükümet, onlar çalışmalar yapacaklar bu konuda, hükümete yardımcı olacaklar. Hiç zahmet etmeyin. 2009’da akil adamlar çalışmış, raporlar yazmış ve o raporlarında bize önerilerde bulunmuşlar. Akil adam dedikleri bütün dünyada bilinen insanlardır. Buna benzer sorunlar olduğu zaman bir ülkede, hükümetle terör örgütü arasında çatışma olduğunda hemen o akil adamlar çıkarlar ortaya ve tavsiyelerde bulunurlar. Bunların raporlarının klişesi aşağı yukarı her yerde aynıdır. Raporun birinci bölümünde hükümet ne kadar haklıdır, teröristler ne kadar haksızdır hep bunları anlatırlar. Bunları muhatap almak doğru değildir, terör yanlıştır gibi şeyler söylerler. Bir kelimeyi arayacaksınız. O kelime “ancak”tır. Raporyun son bölümünde ancak diyerek hükümete tavsiyede bulunmaya başlarlar. Türkiye için de yazmışlar bu raporu ama Türkiye’de bunları tartışanlar yok. “Avrupa’da Türkiye” başlıklı bir rapor, yazarlarının başında eski Fİnlandiya Cumhurbaşkanı, dünyanın akil adam olarak Kosova’da, Endonezya’da sürekli görüşüne başvurduğu Marti Ahtisaari var. Başka uluslararası şahsiyetler de katılmış bu çalışmaya. Raporda ne diyor? Türkiye haklıdır, teröristler haksızdır laflarını bitirdikten sonra ancak diyorlar, çözmek için Türkiye yeni bir anayasa hazırlamalı. Bunu ne zaman söylemişler? 2009. Vatandaşlık tanımında bir ırkı, bir etnik grubu hakim gösteren yazım değiştirilmeli anayasada, diyor. Ne olmalıdır? Hiçbir etnik ifadeye atıfta bulunmayan bir tanım  olmalıdır, diyor. Kürtçe, okullarda, kamu alanında ve siyasette geçerli dil olarak kullanılmalıdır, diyor.

Başka bir rapor daha var. Desmond Tutu, Nelson Mandela, Jimmy Carter gibi Nobel ödüllü veya en üst düzeyde devlet görevi yapmış şahsiyetlerin başkanlığında bir “uluslararası barış insiyatifi “ var. 4 Aralık 2012 tarihindeki son açıklamasında  Öcalan’ı Mandela’ya benzetiyor. Sanki Türkiye’de ırk ayrımı rejimi varmış gibi… Bir kampanya açmışlar, başlığı “Öcalan’a Özgürlük”. Bunlar da aynı şekilde Türkiye’nin resmen Öcalan’ı muhatap alarak müzakerelere geçmesini istiyoryorlar. Altına bir ek koyulmuş. Öcalan’ın Ağustos 2009 tarihindeki yol haritası. Bizim siyasetçiler hep diyor ya bize niçin açıklamıyorsunuz, niye kamuoyu bilmiyor falan diye. İnternete bakarsak herkes bilecek bunu.

Bu yol haritasında ne istiyor? Bugün ne oluyorsa  adım adım onları öneriyor. Ateşkes ilan edeceğiz. Mecliste komisyon kurulacak. Komisyonun çalışmaları ile Meclis bir af yasası hazırlayacak. Uluslararsı denetim altında geri çekilme olacak. Gerekli anayasal düzenlemeler yapılacak. Bugün uygulanmaya çalışılanlar bunlar değil mi?

Biz bu işlerin dış boyutunu görmezsek Türkyie’de bütün olup bitenlerin sadece iç yapıdan kaynaklandığını düşünürsek bence son derece eksik bir değerlendirme yapmış oluruz. Birlikte düşüneceğiz ve sonra da çare arayacağız bunlara.

Yıllarca Türkiye’de görev yapmış bazı CIA mensupları kitap yazmayı adet haline getirdiler Bu görev sonrası kitap yazmak çok sık görülen bir şey değildir. Hatırlaralarınızı yazarsınız ama bunlar öyle değil Türkiye’ye çözüm öneriyorlar. Bir tanesinin kitabının adı YeniTürkiye Cumhuriyeti. Ne demek bu? Atatürk’ün cumhuriyetini çöpe atacağız yeni bir cumhuriyet kuracağız öyle mi? Öbürü 15 yıl önceTürkiye’ye federal sistem lazımdır diyor. Başka birisi başkanlık rejimi lazım diyor. Bize elbise biçiyorlar. Bizden başka hangi üleye yapıyorlar bunu? Son günlerde yaşananları bu boyuttan değerlendirip, geçmişe de bağlarsak doğru teşhisler koyabiliriz, doğru çözümlere ulaşabiliriz.

Türkiye’nin karşılaştığı bir terör sorunu var. şaşılacak tarafı, bu teröröün kaynağı ile merkezi olan Kuzey Irak’ta bu terör örgütünü tasfiye etmekte görevli hiçbir güvenlik gücü yok. Ne Irak hükümetinin ne Barzani’nin ne orada bir süre önce 150.000 askeri olan ABD’nin bu iş görevlendirdiği bir güc var. Sizin de tasfiye etmenizi arzu etmiyorlar. Yani sizin orada PKK’yı meşrulaştırmanız isteniyor. Türkiye bunları bertaraf etmek için harekat yapmaya kalktığı zaman 2008 yılı şubatında bize derhal durun dediler. ABD Savunma Bakanı Robert Gates Hindistan’dan Türkiye’ye gelirken yolda demeç veriyor, derhal durum, askerlerinizi geri çekin yoksa hava istihbaratı da vermeyiz diyor. Sizin bir müttefikinizin bir terör örgütünü bertaraf etmesi sizi niçin rahatsız etsin? Demek ki orada kalması sizin menfaatiniz icabı. Biz bunu düşünmeyecek miyiz şimdi?

Dubai Antlaşması. O zamanki devlet bakanı Sayın Al i Babacan ile ABD hazine Bakanı imzaladı. Antlaşmada der ki, ABD Türkyie’ye 1 milyar dolar hibe yardımı yapacak veya onun yerine 8,5 milyar dolar kredi verecek. bunun karşılığında Türkiye Kuzey Irak’a asker göndermemeyi kabul edecek. Bunu duyar duymaz dedik ki cumhuriyet tarihimizde para karşılığında siyasi taviz vermenin örneği yoktur, nasıl yaparsınız böyle bir şeyi? Onun üzerine imzalanmış antlaşmayı getiremediler onay için meclise. kadük oldu antlaşma. Sonradan açıklama yapıyorlar bizim zaten paraya ihtiyacımız yok diye. Peki şu anda yapılan nedir? Dubai antlaşmasının uygulanması değil midir? Şimdi ne diyoruz, çekin teröristlerinizi sınırın içinden, Kuzey Irak’a gönderin. Yani oradaki mevcudiyetlerine itirazımız yok. Onlar Kuzey Irak’a geçsin de sonra operasyon yapıp PKK’yı tasfiye edeceğiz  mı demek istiyorsunuz? Yoksa onlar gitsinler orada varlıklarını sürdürsülnler, ona itirazımız yok mu diyorsunuz?

Bakın 11 Nisan’da New York Times’ta Karayılan ile yapılan bir mülakat çıktı. Orada bir sürü şey söylüyorlar, mesela, Türkiye bu müzakere sürecine kolaylık sağlamak için Kuzey Irak’a  yaapmakta olduğu hava harekatlarını durdurmuştur. Artık hiçbir operasyon yapılmıyor, deniliyor. Daha hiçbir sonuca varmadan, Türkiye tek taraflı olarak oradaki operasyonları durdurdu diyor. Demek oluyor ki tüm bu çalışmalar, süreç sonuçlandığı takdırde siz sınırın hemen ötesinde PKK varlığını sineye çekeceksiniz. Bunu kabul ediyorsunuz. Dünyada hangi ülke terörle mücadele ederken bir çözüme ulaşma aşamasında bir terör örgütünün sınırın hemen ötesinde varlığını sürdürmesini kabul etmiş? Bir tane örnek var mı? Yok.

ABD’nin bir önceki başkanı George W. Bush, 15 Mayıs 2008 tarihinde İsrail Meclisinde bir konuşma yapıyor ve orada diyor ki, “Bazıları bizim teröristlerle müzakere yapmamızı tavsiye ediyorlar. Bu çılgınca bir düşüncedir. Tarih bunun ne kadar yanlış bir şey olduğunu kanıtlamıştır. Bizim geçmişimizde bir senatör, Alman orduları Polonya sınırını geçerken, ‘Ah bir Hitler ile görüşebilseydim bütün bunlar olmazdı.’ Bunlar çılgınca fikirlerdir.”

Şimdi ne görüyoruz? Türkiye’nin İmralı’da terör örgütü lideri ile göşmesini ABD alkışlıyor. Alkışlıyoruz diyorlar. Hani siz teröristlerle görüşmeye karşıydınız? Türkiye’de bunu soracak bir insan yok mu? Deminden beri söyledik, anayasa değişikliği için telkinde bulunuyorlar Türkyie’ye. Peki bugünkü ABD başkanı Obama ne demiş 2009 yılında? “Biz ABD olarak hiçbir ülkeye rejim değişikliğini önermeyiz ve önermeyeceğiz.” Yani sizin tüm ilkeleriniz bir tarafta Türkiye politikalarınız bir tarafta. Acaba niçin? Bir tek izahı var. Demek ki siz Kuzey Irak’ta PKK terör örgütünün varlığını sürmesini kabul ediyorsunuz ve Türkiye’de de aynı zamanda bir rejim değişikliği istiyorsunuz. Bizim bunları çok iyi bilmemiz lazım. Niçin rejim değişikliği istiyorsunuz? Bundan beklentiniz nedir? Belki o zaman Türkyie’nin bugünkünden daha fazla ABD ve Avrupalıların taleplerini yerine getirebileceğini düşünüyorlar. Türkiye ile üyeik müzakerelerinin başladığı 2004 yılında AB Komisyonu 3 rapor hazırlıyor. Raporlardan birinde diyor ki “Türkiye’nin elindeki su kaynakları yani Dİcle ve FIrat nehirleri, İsrail’in stratejik menfaatleri ve ABD dostu olan Arap ülkelerinin stratejik çıkarları açısından çok önemlidir. O nedenle Türkyie AB’ye girerse bu suların ve barajların yönetimi uluslararsı idareye devredilmelidir.” Siz duydunuz mu? Bir yerde okudunuz mu? Bu gibi konular maalesef hiç tartışılmıyor.

Kuzey Irak’ta bir Kürt varlığının devletleşmesini niçin arzu ediyorlar? Bunun geçmişi I. Dünya Savaşına kadar gidiyor. I. Dünya Savaşında İngilizler bölgeye binbaşı Noel’i gönderiyorlar. Nasıl Lawrence Arapları Osmanlı’ya karşı kşıkırtmakla görevli ise Noel de Kürtlerin yaşadıkları bölgeleri Osmanlılardan kopartmakla görevli. Bir görevi de milli mücadeleyi engellemek. Bunun için Sivas Kongresini basacak. Atatürk’ün nutkunda var orada Novel diye yazıyor. Malatya’ya kadar geliyorlar Malatya’dan gidip Sivas’ı basacaklar. Ali Galip ve ikna edebildikleri birkaç Kürtle. Atatürk haber alıyor ve Kılıç Ali komutasında bir müfreze gönderiyor. Noel kaçıyor. Hatıralarında diyor ki biz Kürtleri Türklerden kopartmayı başaramadık. Türklerden ayrılmak istemiyorlar diyor. Ama ikna edebildikleri bazı Kürtler da var. Bunlardan biri Bağdat’a gidiyor, İngiliz temsilci ile konuşuyor, diyor ki “Biz Türkiye’ye karşı büyük bir ayaklanma başlatacağız. Mersin, Van, Dersim, Diyarbakır vs. Bu ayaklanma için de parayı bulduk, istanbul’da bir bankadan aldık. Sizden sadece silah istiyorum. Bize iki tane Sahra topu verin. Şu kadar makineli tüfek ve cephane verin…” Bizim bunlardan haberimiz yok. İngiliz arşivlerinden öğreniyoruz. Salahi Sonyel’in Kaygılı Yıllar diye bir kitabı var açın bakın, İngiliz arşivlerini araştırmış. İngilizler niye orada bir Kürt devleti kurmak istiyorlar? Çünkü aTürkler askeri bir müdahale yapıp Kerkük ve Musul’daki petrolleri ele geçirebilirler onun için Türkyie ile petrol bölgeleri arasında tampon Kürt devleti kurmak gerektiğini düşünüyorlar. Ondan yıllarca sonra yine aynı lafları söylüyorlar.

Dünyada birden fazla ordusu olan devlet hangisidir? Federal devletlerin hangisinde birden fazla ordu var? Almanya Federal değil mi? Bavyera ordusu var mı? ABD federal, devlet  Kaliforniya ordusu var mı? Irak’ta var. Irak’ta Barzani’in, Talabani’nin orduları var, Irak hükümetinin ordusu var. Bunu eleştiren var mı? Demek ki bu durum işinize geliyor.

Hollbroke vardı ABD Dışişleri eski bakan yardımcısı, benim arkadaşım, beraber büyükelçilik yaptık Almanya’da. ABD başkanı onu görevlendirmiş bölge ile ilgili, olarak.  Kuzey Irak’ta Barzani ve oğlu ile 5 saat konuşmuş,  Sonra Ankara’ya geldi. Kendisiyle görüştüm. Ded ki, “Siz bu Barzani’nin PKK ile mücadele etmesini hiç beklemeyin, bunlar orada adı konmamış bir devlet kuruyorlar. Haberiniz olsun. Bir devletin tüm kurumları, her şeyi olacak bir tek adı devlet olmayacak. Bütün bunları bilmek lazım. neticede orada bir devlet oluşturuluyor.

Öcalan’ın Nevruz konuşmasında Misak-ı Milli’den bahsediliyor. neden durup dururken bundan bahsetsin? Kimse bunu tartıştı mı? Misak-ı Milli ne demek?  Misak-ı Milliye göre Musul – Kerkük Türklerin elinde kalacaktı. Öcalan ayrıca Ortadaoğu’da yeniden yapılandırmadan söz ediyor. Tam o sırada bir de bakıyorsunuz ki Türkiye’de eyalet tartışması çıkıyor. Sayın Başbakan Osmanlıların eyelat sistemi hiç de fena değildi, biz de de olabilir, diyor.  Böyle bir eyelat sistemine geçerse Türkiye demek ki o bölgede de olabilir. Yani bölgenin bütün yapısı değiştiğine göre Güneydoğu Anadolu, Musul, Kerkük, Kuzey Irak, kurulacak bir konfederasyonun eyaleti mi olacak? Bölgede gerçekten bağımsız bir Kürt devleti kurulmasının ilk adımı olmaz mı? Bu çok mu akla aykırı bir seneryo?

Atatürk’ün cumhuriyetinden o kadar rahatsızlar ki rejimi değiştirecekler.. Nasıl? Rejimin değişmez maddeleri var. Anayasanın ilk 3 maddesi. Onu kurala bağlayan 4. Madde var. “Demokraside değişmez madde olur mu?” diyorlar. Demokraside böyle bir şey olur mu diye soranlara diyeceksiniz ki, Alman anayasasının 79. maddesini okudunuz mu? 79. maddeye “ebedi madde” diyorlar. Bu maddeye göre anayasanın 1-20 maddeleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Başka ülkede oluyor ama bizde olunca demokratik değil. Ondan sonra ABD anayasasına bakın. her eyaletten 2 senetor gelecektir senatoya diyor. Bunu değiştirmek mümkün mü? Hayır, değişmez madde. Bizde olunca rejim sizi rahatsız ediyor.

5 Nisan’d bütün partilerin anayasa değişiklik önerileri sunuldu, Üzülerek söylüyorum, 3 partinin önergelerinde değişmez maddelerde değişiklik ööneriliyor. BDP zaten malum, AKP önerisinde Atatürk milliyetçiliğini çıkartılmış, nedense bu onları çok rahatsız ediyor. Maalesef CHP’nin önerisinde bir kelime değiştirilmiş. Değiştirilmez mddelerden bir kelime değiştirirseniz başkalarının da değişiklik önermesine haklılık kazandırırsınız. Gerektiğinde kendimizi de eleştireceğiz.

CHP önerisinde ahali kelimesi var. Ahali,millet özelliği olmayan bir insan kalabalığı demek. Atatürk o ahaliyi millet yapmış. Biz milleti tekrar ahali mi yapacağız? Ahaliden bahsetmek doğru mudur anayasa yazımında?

Daha önemli bir konu var: Yeni bir anayasa hazırlama yetkisini bir nereden alıyoruz? Anayasamızın 6. maddesi der ki, hiç kimse anayasadan almadığı bir yetkiyi kullanamaz. Anayasamızın hangi maddesi eski anayasayı ilga edip yeni anayasa yapma yetkisini kime vermiş? Kimseye vermiyor. Anayasanın 175. maddesi sadece madde değişikliklerine imkan veriyor, o da defalarca uygulanmış. Siz burada değişmez maddeler de dahil olmak üzere anayasanın tamamını değiştiriyorsunuz. Yetkiniz yok. Bu anayasa komisyonunda bizim ne işimiz vardı?

Sayın Başbakan diyor ki teröristler sliahlarını mağarlara, topraklara gömsünler, gitsinler. Siz cinayet işlemiş bir adama diyor musunuz cinayet işlediğin silahı toprağa göm git Güristan’a. Olabilir mi? Suç işleyen adam yargılanır, cezalandırılır, devlet gerekirse daha sonra af çıkartır, olur bunlar. Ama siz hangi yetki ile suç işlemiş, adam öldürmüş, askeri şehit etmiş insanlara silahını bırak ve git diyorsunuz. Nereden alıyorsunuz bu yetkiyi? Hadi hükümet bunu söylüyor ama buna mecliste hayır, bu hukuksuzdur diyecek bir kişi yok mu?

Bunları burada tartışıyoruz çünkü başka yerde tartışamıyoruz. Bu iktidarın sözcüleri keşke çıksalar televizyonda karşımıza, evvelce olduğu gibi yüz yüze otursak da bunları tartışsak. Öyle bir hava yaratıldı ki Kürtlerle Türkler iki ayrı kamp gibi sanki. Bunlar müzakere edecek, anlaşma yapacaklar falan. Kendi yandaşlarına göre Türkiye’de 5 milyon karma aile varmış. Bunların çocuklarına soracak mıyız sen Türk müsün Kürt müsün diye? Tavrını belli et yerini seç mi diyeceğiz? Bu kadar anlamsız bir şey olabilir mi? Barış gelecekmiş? Kim kiminkle savaşıyor? Teröristlerle mücadele ne zamandan beri savaş diye adlandırılıyor? Siz teröristleri terör örgütü olmaktan çıkartıp bir savaşan taraf haline mi getiriyorsunuz?

Siz ne yaptınız ki tek parti döneminde? Diyorlar. Birisi diyecek ki bunu neye dayanarak söylüyorsunuz? 1924 anayasasının hangi maddesinde Türkyie’de sadece tek bir parti olacaktır yazıyor? Tek parti deyip duruyorlar kimse de itiraz etmiyor. 1924 Anayasasından sonra iki defa muhalefet partisi kurulmuş, Terakkiperver Fırka, Serbest Fırka.  Serbest Fırkanın kurulmasını öneren Atatürk. Kendi kız kardeşini üye yazdırmış ki muhalefet olsun diye.

O dönemde hiçbir şey yapılmadı diyorlar. Dünya 1929 ekonomik krizi ile boğuşuyor bütün devletler perişan, o yıl Türkiye’de GSMH artışı %21.6. Tarımda %42.6. 1933 yılı Almanya’da Naziler iktidar oldu artık totaliterliğin devletleri işgal ettiği dönem, GSMH artışı %15.8. tarımda %22.1. 1936 GSMH %53.2. Tarımda %54.1.

Şimdi bazıları tarafından Türkiye’ye büyük haksızlık yapılıyor. Atatürk diktatördü deniliyor. O devirde Fransız Başbakanı Edward Herrriot “Atatürk bir demokrasi şampiyonuydu.” Diyor. O sırada Avrupa’da yedi demokrasi var ve bunlardan biri de hızla faşizme kayıyor. Kitaplarda bunarı anlatıyoruz fakat onun dışında internette, facebook ve twitter’da bunları paylaşıyoruz. Paylaşılmayan bilginin değeri yoktur. Paylaşacağız ki daha doğru teşhislerde bulunalım. Bizden istenen ise biat etmek. Yabancıların da yönlendirmesi ile Türkiye’yi Atatürk Cumhuriyeti kimliğinden çıkartmak istiyorlar. Bir kelime ile sözlerimi bitireceğim. Başaramayacaklardır.


Bu belge Konferanslar, Konuşmalar arşivinde bulunmaktadır.