Onur Öymen’in Kanal A Haber Bültenindeki Konuşması – 25 Kasım 2011

Hüküm vermek vatandaşlarımızın işidir, bunları okumak bizim görevimiz. Bu belgeleri gördükten sonra, onlarda ne yazıyor bunu anlatmak lazım, daha sonra vatandaş kendi hükmünü verir. 2009 yılının başlarında İsveç Silkroad Enstitüsü’nün bir yetkilisi beni ziyaret etti ben genel başkan yardımcısı iken. Dedi ki bizim enstitümüz Türkiye ve Orta Asya ülkeleri hakkında raporlar yazar. Son yazdığımızı da size getirdik dedi. Rapor, 60-70 sayfalık ve orada diyor ki Türkyie’de şunlar oluyor ve seneryolar var. Türkiye ile ilgili. Seneryolar üretmişler Türkyie’nin nereye doğru gidebileceğine dair. Bu seneryoların bir tanesinde de iç politikada önemli değişiklikler olur, Deniz Baykal istifaya zorlanır, onun yerine Kemal Kılıçdaroğlu gelir, Kemal Kılıçdaroğlu geldikten sonra partinin politikaları değişir. Avrupalı sosyalist partiler daha fazla destek sağlarlar CHP’ye. Yani aşağı yukarı önceden olacakları keşfemiş gibilerdi. 2008 Ekim’de hazırlanmış bize 2009’un başında getirdiler. Baykal’ın istifasından, 1 yıldan daha fazla zaman öncesinde bu rapor yayınlanıyor. O zaman bu raporu sayın Baykal’a gösterdim. Çok ilginç iddialar var dedim ama Türkiye’de Baykal’ın görevden ayrılacağına ilişkin bir emare yoktu. Kendisi de hissetmemişti. Kılıçdaroğlu’na bahsettim, dinledi bir şey demedi. Sonra neler olduğunu biliyorsunuz. Geçen Ağustos ayında wikileaks 250.000 sayfa belgeyi dünyaya açıkladı. En çok belge yayınlanan ülkelerden biri de Türkiye. Bu telgraflarda genel olarak Baykal hakkında olumsuz bir tablo çiziliyor. CHP’ye karşı çok olumsuz bir tavır içinde olduklarını görüyoruz, özellikle Baykal’a karşı. Telgraflardan bir tanesinde açık bir şekilde, Baykal CHP liderliğinden defedilmelidir, yazıyor. Demek ki Baykal’ın izlediği politikalar birilerini çok rahatsız etmiş. Ondan birkaç ay sonra bayan Clinton, dışişleri bakanı, Ankara’daki büyükelçiye bir talimantveriyor. Orada diyor ki CHP’nin içindeki gelişmeler nedir diye soruyor ve Baykal’ın yerine Kılıçdaroğlu lider olabilir mi anlamı taşıyan sorular var, dostları, rakipleri kimdir? Baykal Kılıçdaroğlu ile başedebilir mi? Yani neredeyse CHP’ye lider arıyor. Bu da Baykal’ın istifasından 1 yıl önce. Böyle bir arayış içinde ABD. 2007 seçimlerinden önce ABD’liler bize dediler ki sizinle bir yemek yiyebilir miyiz? Olur dedik. Orada konuştuk, bizden dediler ne bekliyorsunuz? Dedik ki tek şey bekliyoruz iç politikaya karışmayın. Biz dediler zaten başka ülkelerin iç politikasına karışmayız. Türkiye iç politikasına karışmayız, bizi ilgilendirmez, didiklemeye çalışmayız falan dedi. Bu wikileaks belgeleri bunun böyle olmadığını gösteriyor. Bir ülkeyi izlerken diyebilirsiniz ki şu başarılıdır, bu başarısızdır, onun kazanma ihtimali vardır, bunun yoktur gibi değerlendirmelerde bulunabilirsiniz. Bunu hepimiz yaptık, büyükelçi olduğumuz zaman liderleri değerlendirdik. Ama defedilmelidir diye bir laf söylediğiniz zaman açıkça taraf olursunuz.

Bunu söylemiyoruz. Yani bütün bu olup bitenler ABD operasyonudur demiyoruz. Bunu düşünecek insanlar var mıdır yok mudur bilmem. Bizim söylediğimiz belgelerde bu yazıyor diyoruz. Bu yazılar ne anlama geliyor? Baykal’a komployu da bunlar hazırladı falan diyecek belge yok elimizde. Ama onların tercihlerinin de aynı doğrultuda olduğunu biliyoruz, tercihleri de Baykal’In gitmesinden ibaret değil. Baykal gitsin, bir başkası gelsin parti aynı politikayı sürdürsün. Öbür telgraflarla birlikte okuduğunuz zaman Baykal’dan niçin rahatsız olduklarını anlıyorsunuz. Bir kere 1 Mart tezkeresinin reddedilmesine CHP öncülük yapmış, bundan rahatsızlar. İkincisi Dubai Antlaşması, belli ki ABD çok istemiş, 1 milyar dolar karşılığında Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahale etmeme taahhütü, bunu da CHP engellemiş. Efendim Ermeni protokollerini ABD çok istemiş, bunu da CHP engellemiş, Kıbrıs ile ilgili ek protokol getirmek istemişler CHP engellemiş. Açılım demişler David Philips raporunu yazmışlar, CHP bunun iç yüzünü ortaya koymuş. Deniz Baykal tabi başta olmak üzere. Şimdi bütün bunları telgraflarında yazdıkları zaman şunu söylüyorlar, bizim politikalarımıza bunlar engel oluyorlar. Yani bir insana düşmen oldukları için değil ama partinin izlediği politikalar Baykal döneminde ABD menfaatine zarar vermiş. Türkiye’nin menfaatini düşünüyorsunuz siz bir politikacı olarak, Türkiye’nin çıkarı ne gerektirirse siz onu yapmaya çalışırsınız. Başaklarının menfaatine yardım etmek amacı yoktur politikacıların. Ama sizin kendi lehinize izlediğiniz politikalar başka ülkelerin aleyhine sonuçlar doğuruyorsa o zaman bunlar gitsin, bizim menfaatimize zarar vermeyecek politikacılar gelsin iş başına diye düşünüyorlar. Bu CHP için olduğu gibi başka partiler için de olabilir, yani zannetmeyin CHP için bunları söylüyorlar da başka bütün partileri el üstünde tutuyorlar. Başka partilere yönelik de yer yer eleştiriler var ama hiçbirinde Sayın Baykal için söyledikleri defedilmelidir lafı yok. Ben görmedim en azından. Bu belgeler üzerinde düşünülmesi gereken konulardır. Türkiye’de bugün CHP’ye yapılanlar yarın başka bir partiye de yapılabilir. Bütün mesele sizin bütün partiler olarak ulusal çıkarlarınızı savunup savunmayacağınızdır. Yani başka ülkelerin gözüne girelim, onları hoş tutalım, onların politikalarına uygun yaklaşımlar benimseyelim, onlar da bizim partimizde, ülkemizde iktidar olmamıza yardımcı olsunlar. Bu yaklaşımla giderseniz ülke menfaatlerine zarar verirsiniz. Biz şimdiye kadar yaptığımız hiçbir işten pişman değiliz CHP olarak sayın Baykal’ın genel başkanlığı döneminde. Çünkü bütün yaptıklarımız ülkenin menfaatine hizmet etmek içindi, öyle oldıuğu da anlaşıldı. Eğer böyle yapmasaydık, Türkiye bugün bir savaş ülkesiydi, bir cephe ülkesiydi Irak müdahalesinde. Irak’ta olup bitenlerden, yüz binlerce insanın öldürülmesinde Türkiye’nin de sorumluluk payı olacaktı. Bunu yapmadığımız için iftihar ediyoruz, doğru iş yaptık diyoruz. Dubai antlaşması, cumhuriyet tarihinde görülmemiş, para karşılığında siyasi taviz vermek. Buna karşı çıktık. Kıbrıs konusu, Kıbrıs devleti olarak tanımaya yönelik bir yaklaşım bize dayatmak istedikleri. İmzalandı bu antlaşma 2005 yılının temmuzunda, onaylanmasına biz karşı çıktık, bakın 6 yıldır hükümet meclise getiremiyor. Açılım politikası şimdi anlaşılıyor gerçek boyutunun ne olduğu, terör örgütü ile müzakereler vs. buna karşı çıkmakta yanlış iş mi yaptık? Ermeni protokolleri işte. Bunların engellenmesi ülkeye yaptığımız en büyük hizmetlerden biri. Neticede görüyorsnuz ki sizin ülke çıkarları için yaptığınız işler başka ülkeleri rahatsız ediyor. Rahatsız olan ülkeler de istiyorlar ki sizin liderleriniz değişsin, politikalarınız, yöneticileriniz değişsin istiyorlar.

Medyanın izlediği politikalar hakkında yorum yapmamayı tercih ediyorum. Eğer wikileaks belgelerini okursanız hangi gazeteciler gidip Amerikalılara ne demişler hepsi var orada. Bunları burada söyleyip kimseyi incitmek istemiyorum. Fakat sayın Kılıçdaroğlu ilk seçildiği Kurultay’da bir konuşma yaptı dedi ki ben Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün Ecevit ve Baykal’In koltuğunda oturmanın sorumluluğu ile hareket edeceğim. Hepimiz oy verdik, ben de verdim. Ondan sonraki Kurultay’da da aynı şekilde destek olduk ama o zamanlarda partinin farklı politikalara yöneleceğinin hiçbir işareti yoktu. Şimdi biraz daha farklı bir tablo görüyoruz ama bir CHP milletvekilinin Atatürk’e dil uzatacak noktaya gelmesi bizi son derece düşündürmüştür. Cumhuriyet tarihinde örneği olmayan bir durum bu. Baykal döneminde böyle bir durum tasavvur bile edilemezdi. Ne baykal döneminde ne Ecevit döneminde ne başka dönemlerde.

Bir kere biz parti içi meseleleri medya aracılığı ile tartışmayız derken bunun bir istisnası var. İstisnası da Atatürk ile ilgili konulardır. Atatürk bizim partimizn kurucusudur, o bakımdan bizim Atatürk’e olan saygımızı hiçbir zaman kaybetmememiz lazım. Onun çizgisinde yürümeyi hedef sayan bir partiyiz, onun içinde bir arkadaş kalıp da Atatürk’ü katliamcılıkla, hatta soykırıma göz yummakla, haberdar olmakla suçladığı zaman sessiz kalırsak o zaman görevimizi yapamayız kendimizi inkar etmiş oluruz. bunu söylemek zorundayız. Bazı milletvekili arkadaşlarımız da bunu söyleyip, tepki göstermişler. Bu arkadalşarın tepki göstermesi rahatsızlık demektir. Fakat onlara şunu hatırlatmak istiyorum 1931 yılında yapılan CHP 3. kurultayında Atatürk’ün bir sözü var. Atatürk diyor ki milletvekilleri bir yanlışı görükleri zaman kayıtsız şartsız bunu elştirecekler, diyor. Yapılan herhangi bir yanlışa müsama göstermek son derece yanlıştır, mahsuru faydasından büyük olur diyor. Yani parti disiplinine uyarlarsa konuşacaklar, uymazlarsa konuşmazlar gibi bir laf etmiyor. Atatürk’ün demokrasi anlayışı bu. Parti içinde bir hatayı kabul etmiyor, yapılması halinde bunu mutlaka eleştirmelisiniz diyor. Şimdi biz talimatımızı Atatürk’ten alırız CHP’liler olarak. Atatürk bize demiş ki eleştirin çekinmeyin. Eleştirmeyecek miyiz? Bu arkadaşlar eleştiri yaptıkları zaman bir parti suçu mu işlemiş oluyorlar? Basın önünde söylediniz de kapalı kapılar arkasında söylemediniz diyenler var. O zaman şunu söylemek lazım Atatürk’e dil uzatan arkadaş kapalı kapılar arkasında mı söylemiş bunu, yoksa 10 Kaım tarihinde bir gazetede yayınlanan bir mülakatında mı söylemiş? Atatürk’e basın aracılığı ile dil uzatmak serbest, ama onu basın aracılığı ile kamuyounda eleştirmek yasak gibi bir anlayış umarım ki yoktur partide. Benim bildiğim kadarıyla bütün CHP’lilerde herkes Atatürk’e yürekten bağlıdır ve Atatürk’e dil uzatılmasını içlerine sindiremezler ve buna sessiz kalınlasını da içlerine sindiremezler.

Benim orada söylediğim sözler büyük ölçüde çarpıtılmış. Benim söylemediğim laflar, söylemişim gibi kamuoyuna taktim edilmiştir. Geçen gün sayın başbakan benim adımı vermeden atıfta bulunuyor, hiç söylemediğim lafları bunu kastederek söylemiştir anlamında bir değerlendirme yapmış. O zaman Oktay Ekşi demişti ki meslek hayatımda bir konuşmanın bu kadar çarpıtıldığının örneğine hiç rastlamamıştım, bunu gazetecilik okullarında okutmak lazım demişti. Benim söylediğim şu, AKP’nin açılım politikasını tartışıyoruz mecliste. Hükümet ısrarla bu görüşmenin 10 Kasım’da yapılmasını istiyor. Niçin? Çünkü diyorlar Atatürk olsaydı bizim yaptığımızı yapardı. Ben de dedim ki, Atatürk sizin yaptığınızı yapmazdı, çünkü yapmadı. Atatürk barış adamıydı. Atatürk ülkenin güvenliğinin koruması için yapılmadıkça savaş ıcinayet sayardı. o bakımdan Atatürk’ü böyle hiçbir zaman savaşçı çatışma arayan bir insan diye takdim etmek yanlıştır. Atatürk yurtdışından veya yurtiçinden devlete karşı bir silahlı müdahale olduğu zaman şehit verme pahasına bu mücadeleyi yürütmüştür, AKP’nin yaptığı gibi açılım yapmamıştır. Şehitlerin anası ağlamıştır, Anadolu’da çok ana ağlamıştır, Çanakkale savaşında da çok analar ağlamıştır, ulusal Kurtuluş savaşında da çok analar ağlamıştır ama şehit vermeyelim kimsenin anası ağlamasın diye ne Kurtuluş savaşını durdurmuştur ne Çanakkale savaşından vazgeçmiştir, aynı şekilde iç ayaklanmalar olduğu zaman da Dersim, Şeyh Sait isyanlarını örnek olarak veriyorum, orada da şehitlerin anasının ağlamasını göze alarak, mücadele ederek sonuca gitmiştir. Yani orada masum insanlaron öldürülmesi mazur görülebilir anlamına gelecek bir cümle yok. Alevilerle ilgili bir kelime yok. Bizim işimiz değil o. Tarihi değerlendirmek başbakanın da işi değil.


Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.