HALK TV MÜLAKAT- 1 EYLÜL 2010

CHP BURSA MİLLETVEKİLİ SAYIN ONUR ÖYMEN’İN HALK TV’YE VERDİĞİ MÜLAKAT
1 EYLÜL 2010

Sunucu: Dış politikayı ayrı olarak konuşacağız ama Türkiye’nin son zamanlardaki asıl gündemi olan referandum konusunda da sizden görüşlerinizi almak istiyorum.

Onur Öymen: Bu sürece doğru bir tespit koymak lazım. Başbakanın bu kadar sert bir üslup kullanıyor olması yaptıkları işin yanlışlarını örtmeye yönelik gibi gözüküyor. Yaptıkları iş gerçekten vatandaşı kandırmaktan ibarettir. Toplumu daha ileri götüreceğiz, daha demokratik bir toplum yapacağız derken mevcut haklarını ellerinden alıyorlar, yargı bağımsızlığını zedeliyorlar, HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yapılarını değiştirerek ülkede yargının teminatını ve vatandaşın teminatını ortadan kaldırmak istiyorlar. Gözden kaçırılan bir şey var. Anayasa Mahkemesi’nin bağımsız yapısı onları çok rahatsız ediyor. Son 2 dönemde mecliste biz 181 başvuruda bulunduk Anayasa Mahkemesi’ne yasaların anayasaya uygun olmadığı hususunda. Neticede Anayasa Mahkemesi de bunlarda 81 tanesini iptal etti. Bir kısmının görüşmesi halen devam ediyor. Bu neyi gösteriyor? Bu iktidarın hukuka uygun şekilde hareket etme gibi bir niyeti yok. Mahkemenin kararlarını dikkate alarak daha dikkatli bir çalışma yapalım diyecekleri yerde, Anayasa Mahkemesi’nin yapısını öyle bir değiştirelim ki bizim yaptıklarımızı yasaların anayasa uygunluğu konusunda bizi engelleyemesin. Size ilginç bir şey söyleyeceğim bunu daha önce açıklamamıştım. Ama sanıyorum artık zamanı geldi. Fransa uzun yıllar Türkiye’nin AB tam üyeliğini destekledi. Son yıllarda bakıyoruz tam tersine bizim üyeliğimizi engellemeye çalışıyorlar. Biz bunu defalarca Fransız yetkililere, devlet görevlilerine sorduk bu tutumlarındaki değişikliğin sebebini. Hep kaçamak cevaplar verdiler. Ama bir tanesi, cumhurbaşkanına çok yakın bir milletvekili, açıkça nedenini söyledi. Türkiye laik bir devletten uzaklaşıp bir din devleti olmaya gidiyor ve biz Fransa olarak kendi ülkemizde bulunan Kuzey Afrika’dan gelen 7-8 milyon Müslüman’ın bazı radikal eylemleri ile baş etmek de zorluk çekiyoruz, 70 milyonluk Müslüman, radikal eylemlere sahne olan ve laiklikten uzaklaşan bir ülkeyi kabul edemeyiz. Açıkça bir tehdit olarak görüyorlar. Laiklikten uzaklaşan bir ülke olarak görüyorlar. Türkiye hakkında 37 sayfalık bir rapor hazırlamışlar. Bu raporun tamamını okutmadı ama sadece 1. sayfasını gösterdi. 1 sayfa Türk Anayasa Mahkemesi ile ilgiliydi. Türk Anayasa Mahkemesi’nde laikliği destekleyen üyeler çoğunluktadır. Bizim tahminimize göre 8’e 3 gibi bir oranla. Ama bakın diyorlar, şu tarihte şu üyenin emekli olacağını biliyoruz ve o üyenin yerine bugünkü devlet sistemi laiklik karşıtı bir kişiyi atayacak diye endişe ediyoruz. O zaman oran 7’ye 4 olacak. Bizim değerlendirmemize göre 2014 yılında bu mahkemenin yapısında laikliği destekleyen üyelerin hiçbiri kalmayacak ve işte o zaman Türkiye laik bir devlet olmaktan çıkacaktır. Bunu söylerken daha anayasada yapılan değişiklikler yok. Şimdi bu durum yokken bile mevcut atama yaklaşımı ile ülkede laikliğin giderek azaldığını söylediler. Bunun doğal sonuçlarından bir tanesi, Fransızların Türkiye’nin AB’ye üyeliğine olumsuz bakış oluşturmasına neden oluyor. Başka sebepleri de var. Türkiye artık onların gözünde batılı bir devlet olmaktan çıkıyor. Başka uluslar arası kuruluşlar da Türkiye’yi artık demokratik ülkeler arasında saymıyor. HSYK’da yapılacak değişikliklerden sonra ülke büsbütün çağdaş değerlerden uzaklaşacak ki Türkiye şimdi bile yargı bağımsızlığı konusunda dünyada 64. sırada. Bu çok daha gerilere gidecektir. İkincisi bakıyoruz afişlerde hükümet diyor ki AB’nin istediği gibi bir HSYK yapmak için ‘Evet’ diyin. Bu değişiklik ile aslında AB’nin istediğinin tam tersini yapıyorlar. AB’nin 2006 yılından itibaren Türkiye ile ilgili ilerleme raporlarında diyor ki, Adalet Bakanı ve müsteşarının HSYK’dan çıkarılması gerekiyor. HSYK’nın bakanlıkla olan bütün bağını keseceksiniz, adalet bakanlığı müsteşarlığını HSYK’ya bağlayacaksınız, onların bina ve sekretaryasını bakanlıktan ayıracaksınız. Siz ne yapıyorsunuz? Tam tersi. Adalet bakanı kalıyor, müsteşarı kalıyor, gene onlar olmadan kurul toplanamıyor. Müfettişlerin tayini bunlara ait. Bugünkü sisteme göre bir savcının mahkemede sizin davanızdaki tutumundan şikâyetçisiniz ve dava açmak istiyorsunuz. Adalet bakanı evet derse açıyorsunuz, hayır derse bu karar aleyhine Danıştay’ gidebiliyorsunuz. Danıştay bu kararı bozabiliyor. Ama siz bu anayasa ile bu hakkı da vatandaşın elinden alıyorsunuz. Yani artık siz adalet bakanının olumsuz kararı aleyhine Danıştay’a gidemiyorsunuz. Bunun gibi daha birçok şey var. Kadın hakları var. Çocuk hakları var. İşçi hakları var. Bu büyük bir kandırmaca. Elimizde bir metin var. Bu metin Avrupa Sosyal Şartı’nın yenileştirilmiş metnidir. Siz bu metni okuyup imzaladınız. Hükümetin yapacağız dediği anayasa değişiklikleri bu metinde zaten var. Mesela diyorlar ki istediği sendikaya girme hakkı. Bu, metinde 1. bölümü 5. maddede tanınıyor zaten. Bizim daha önce yaptığımız anayasa değişikliğine göre insan hakları alanında imzalanan ve onaylanan uluslar arası sözleşmelerin hükümleri Türk kanunu gibi uygulanır. Diyorlar ki, toplu pazarlık hakkı. Burada var zaten tanımışsınız, 1. bölüm 6. madde. Bunu yeni bir şey gibi anayasaya koyuyorsunuz. Bunlar hep sizin kabul ettiğiniz haklar. Ama burada can alıcı başka bir şey var. Biz bu şartnamenin 7 maddesini uygulamayacağımızı söyledik. Sosyal hakları geliştireceğiz diye övünüyorsunuz ama bu sosyal haklarla ilgili olan şartın maddesine rezerv koyuyorsunuz. Bu maddelerden birisi şu. Ücretli 4 hafta yıllık izin. Bütün işçilere ve aileleri ile birlikte makul bir hayat düzeyi yaşamalarına imkân verecek ücret ödenir maddesine de rezerv koyuyorsunuz. Ondan sonra, yerel, ulusal ve uluslar arası derneklere üye olma hakkı var işçilerin buna da rezerv koymuşsunuz. Toplu sözleşme ile ilgili kısmı var demin maddesini söyledim buna da rezerv koymuşsunuz. Toplu sözleşmede grev hakkı tanınıyor. Bunların hepsine rezerv koymuşsunuz. Bunun üzerine ne olmuş? Avrupa Konseyi’nin bir raporu var. Türkiye’de Avrupa Sosyal Şartı diye. Bu raporda hem bu rezervleri anlatıyor hangi maddeye rezerv kondu diye. Bir de sosyal haklar konusunda Türkiye’nin hangi maddeleri tanımadığını bir bir yazıyor. Bu raporun en son yayınlanma tarihi 31 Ekim 2009’dur. Onun için ben diyorum ki bu anayasa değişikliği önerileri bir kandırmacadır. Daha ileri haklara rezerv koyuyorsunuz. Bunların hepsi bir göstergedir. Esas amaç Anayasa Mahkemesi ve HSYK’ya egemen olmaktır. Ondan sonra Türkiye demokratik bir ülke olmaktan çıkacaktır. Onun için vatandaşları uyarıyoruz. Bu bir ulusal görevdir. Yargının bağımsız olmasını istiyorsanız mutlaka hayır deyin.

Sunucu: asıl çekincenin yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olması gerektiği TBMM’deki görüşmeler boyunca da tekrarlandı. Sizin 13 Eylül için olan öngörünüz nedir?

Onur Öymen: şimdi burada can alıcı mesele şu. Gittiğimiz birçok yerde vatandaşlarla konuşuyoruz. Bazı vatandaşlarımız, eğitim durumları nedeniyle ya da vakit bulamadıkları için bu metni inceleyememişler. Ben geçen hafta Bursa’da idim. Bir Pazaryerine gittim. Soruyoruz orada satıcılara. Siz bu anayasa değişikliklerine ne diyeceksiniz diye. Bir kısmı hayır diyeceklerini söylüyorlar. Bir kısmı daha karar vermedik diyor. Neden hayır diyeceklerini soruyoruz. Bu hükümeti beğenmiyoruz diyorlar. Esası nasıl anlatacaksınız? Venedik Komisyonu’nun 2006 yılında aldığı bir karar var. Diyor ki bu kararda birbiri ile bağlantılı olmayan maddeleri aynı paket içerisinde sunamazsınız. Aslında bu M.Ö. 98 yılından, Roma Hukuku’ndan gelen bir kural. Roma Hukuku M.Ö 98 yılında birbiri ile bağlantılı olmayan maddeler aynı kanunun parçası olamaz diyor Roma Hukuku. Şimdi de Venedik Komisyonu’da aynı doğrultuda karar alıyor. Bunları halka nasıl anlatacaksınız? Şimdi bakın ben şöyle anlattım. Baktım bir tanesi meyve satıyor tezgâhında ve daha karar vermemiş. Dedim ki, senden bu şeftalileri yemeni istiyorlar ama yerken çekirdeklerini de yutmanı istiyorlar dedim. Şimdi anladım işin özünü dedi o da. Üzerine şeker sarılmış elma şekeri gibi sunuyorlar vatandaşa bu paketi ama vatandaş bu elma şekerini yerken ortasındaki kazığı da yutacak. İşin özü bu. Ülkemiz ileriye değil geriye gidecek. Vatandaşlarımıza söyleyeceğimiz şu, daha çağdaş bir anayasa istiyorsanız seçimlerden sonra yapacağız zaten. Ama bu anayasa ile ülkemizin çağdaş, demokratik, yargı bağımsızlığı gibi kimlikleri ortadan kalkacak. Kazanılmış hakları da kaybedeceğiz. Özetle bu anayasayı desteklemek geleceğimiz için çok acı olacaktır. İleri demokrasi diye yola çıkıyorsunuz 7 maddeye rezerv koymayacaksınız. Biz parti programımıza yazdık. Bu rezervleri kaldıracağız diye.

Bunla beraber diğer ülkelerin bizim demokrasimize olan güveni de azalacak. Fransa örneğinde olduğu gibi. Zaten eksen kayması dediğimiz şey bu. Batının değerler sisteminden Orta doğunun otoriter, radikal ve dini değerlerine kaymasından kaynaklanıyor.

Sunucu: biraz da okyanus ötesinden bahsedelim. Başkan Obama, seçim zamanı söz verdiğim gibi Irak’a özgürlük operasyonunu bitiriyoruz dedi. Dikkat çekici bir cümle var burada. Irak’a gerçekten bir özgürlük gitti mi? Irak ile ilgili ne düşünüyorsunuz peki?

Onur Öymen: Amerika Bağdat’ı işgal ettiği zaman, Başkan Bush bir savaş gemisinin üzerinde gazetecilere demişti ki savaş bitti, savaşı kazandık. Ondan sonra devam eden mücadelelerde birçok insan hayatını kaybetti. Gayet tabiî ki Saddam Hüseyin’in politikalarını biz de eleştiriyorduk. Ama bu işin usulü son derece yanlış oldu ve bizim CHP olarak 1 Mart Tezkeresi’nin mecliste reddedilmesi için sağladığımız çabaların ne kadar önemli olduğu şimdi anlaşılıyor. Amerikan halkının %71’i izlenen politikaların yanlış olduğunu benimsemişti. Türkiye açısından sonucu şu, biz Amerikalılara dedik ki, oradaki mücadelemiz bütün terör örgütleri ile mücadeledir. Ama onlar sadece bir tanesi ile kesinlikle mücadeleye girmedi. PKK. Irak Hükümeti’nin kendi anayasasından ve BM kararlarından ötürü bir sorumluluğu vardı topraklarında terörist bulundurmayacak diye. Amerikan Hükümeti’nin de bir sorumluluğu vardı 1949 tarihli 4. Cenevre Protokolü’ne göre bir ülkede çok büyük bir miktarda askeri güç bulundurursanız o ülkenin güvenliğinden sorumlusunuz diye. Biz Amerikalılara orada oldukları süre boyunca bunu hatırlatıyorduk bakın sizin uluslar arası yükümlülüğünüz var diye. Şimdi Amerikan birlikleri oradan çekilince bu hükmü de uygulama yükümlülüğünden de sıyrılmış olacak. Amerikan birlikleri oradan çekilince oradaki terörle mücadele Irak Hükümeti’ne kalacak. Peki, onları nasıl ikna edeceksiniz? Şimdiye kadar neden ikna edemediniz? Sizden önceki hükümetler Öcalan’ın Suriye’de bulunduğu sırada Suriye’yi diplomasi yolu ile ikna ettiler de siz niye edemediniz? Deniz Baykal’ın dışişleri bakanı olduğu sırada biz çok kuvvetli bir nota verdik Suriye Hükümetine terörle mücadelede payına düşeni yapması konusunda. Arkasından üs düzey ziyaretleri durdurduk. Arkadan kara kuvvetleri komutanımız sınır bölgesinde kuvvetli bir demeç verdi ve Suriye çözüldü. İlişkiler normale döndü. O zamanki hükümetlerin Suriye’de yaptığını siz neden Irak Hükümeti’ne yapamıyorsunuz. Neden diplomasiyi kullanmıyorsunuz? Niye Amerika’yı ikna edemediniz? Biz bir tek Türk askerini Suriye sınırından geçirmedik. Ama başarıya ulaştık. Esas sorulması gereken soru budur.

Sunucu: Orta Doğu ile ilgili olan durumu da kısaca sizinle konuşalım. Yarın Amerika’da İsrail ile Filistin arasında görüşmeler başlayacak. Sizin bu görüşmelerin amacına ulaşacağına inanıyor musunuz?

Onur Öymen:  Bu son derece ilginçtir. Bu görüşmelerde önce 5 tarafın katılacağı bir toplantı yapılacak. Bunun içinde Orta Doğu’dan Mısır var, Ürdün var. Hani sizin savınızla Orta Doğu’da en etkin ülke sizdiniz. Neden Türkiye yok? Başbakan Hamas’ın sözcüsü olacağım diyordu. Biraz önce gelen haberlere göre Hamas militanları 4 tane İsrailli sivili öldürmüşler. Siz de diyorsunuz ki ben Hamas’ın sözcüsü olacağım. Orta doğuda belki İsrail ile Filistin arasındaki görüşmeler başlayınca olumlu bir tablo çıkabilir. Koşullar o kadar da elverişli değil. İsrail Hükümeti’nin bugünkü tutumu çözüme yatkın bir tablo göstermiyor. Ama bu tabloda Türkiye devre dışı bırakılmıştır. Mısır kadar, Ürdün kadar sözümüz geçmiyor. Hani en etkin devlettik, hani sizin başbakanınızın fotoğrafları Mısır’da ellerden düşmüyordu. İşte bu da diplomasinin yanlış kullanıldığını gösterir. Mesela Suriye ile İsrail arasındaki arabuluculuk rolünüzü de kaybettiniz uyguladığınız politikalarla, söylediğiniz sözlerle. İsrail’i tabii ki eleştireceksiniz. Herkes eleştirdi. Ama onlar devre içinde kaldı siz devre dışında. Şimdi İsrail Yunanistan ile çok yakın ilişki kurdu. Ekonomik, ticari, kültürel ve sosyal işbirliğinin yanında bir de savunma işbirliği konusunda da birbirleri ile anlaşmaya vardırlar. Siz bunla ne sağlamış oldunuz? Ama onlara sorsanız her yaptıkları iş bir başarıdır. Onla görüştüm, bunla görüştüm, şöyle talimat verdim filan. Peki sonuç? Türkiye devre dışı. Ermenistan meselesine bakın. Azeriler Ermeniler kendi aralarında anlaşıyorlar, daha ne istiyorsunuz, biz orada çok iyi işler yaptık diyorlardı. Bugün gelen haberler, Azerbaycan ile Ermenistan arasında çatışma çıkmış. Ayrıca Rusya ile en iyi ilişkileri sürdürüyoruz diyorsunuz. Geçen hafta Medvedev Ermenistan’ı ziyaret etti ve iner inmez sözde soykırım Anıtı’nı ziyaret etti. Sonra da 49 yıllığına Gümrü’de bir askeri üs antlaşması yapıldı. Ondan bir süre önce Amerikan Dışişleri Bakanı Bayan Clinton aynı anıtı ziyaret etti. Kimse sizi umursamıyor. Ayrıca İran için bütün dünyayı karşınıza aldınız, BM’de hayır oyu verdiniz. Ne oldu? İran Cumhurbaşkanı yardımcısı Ermeni soykırımı olmuştur dedi. Siz ne tepki verdiniz? Üst düzeyde bilgi istediniz. Şu düştüğünüz duruma bakar mısınız?


Bu belge Belgeler arşivinde bulunmaktadır.