Başbakan’ın Berlin Ziyareti Hakkında Basın Toplantısı

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in Yaptığı Basın Toplantısı
26 Mayıs 2006

Sayın Başbakanın Berlin ziyaretinde bir vatandaşın sorduğu soruya verdiği cevap ve o vesileyle çok değerli Berlin Büyükelçimize karşı sergilediği tavır son derece yanlış, incitici ve bir devlet adamına sığmayan, hiç bağdaşmayan bir tavır olmuştur. Sayın Başbakan’ın bu tavrını kınıyoruz. Büyükelçiler bulundukları ülkede devletlerini temsil ederler ve ister Türk olsun ister yabancı olsun hiç kimsenin Türk Devletinin bir temsilcisine saygı ile bağdaşmayan bir tavır sergilemesini kabul etmeyiz. Büyükelçiye saygı göstermek herkesten önce Başbakanın görevidir. Ne yazık ki Başbakan bu görevini yapacağına tam tersini yapmıştır. Ve bir sorunu vesile ederek Büyükelçimizin güvenirliğini, saygınlığını kuşkuya düşürecek bir tavır sergilemiştir. Ve Başbakan’ın bu tavrından sonra maalesef bazı aşırı eğilimli insanlar değerli Büyükelçimizi yuhalamışlardır. Cumhuriyet tarihimizde biz bunun başka bir örneğini hatırlamıyoruz. Bir Türk Büyükelçisinin yuhalandığını hiç hatırlamıyoruz. Hele bir Başbakan’ın önünde bu durumun meydana gelmesi gerçekten son derece hazindir, üzüntü vericidir ve hiçbir şekilde kabul edilemez. Başbakan’ın bu soru sorulduğu zaman yapması gereken şuydu “ben Büyükelçimizden gerekli bilgiyi alacağım, durumu değerlendireceğim ve sonucu size bildiririm” olacaktı. Bunu yapacağına Başbakan herkesin içinde Büyükelçiyle tartışmaya girmiştir. Büyükelçinin verdiği bilgileri kuşkuyla karşıladığını ifade etmiştir. Sanki Büyükelçi yanlış ve yalan bilgi veriyormuş izlenimi yaratmıştır. Bütün bunları ayıplıyoruz ve kınıyoruz.

Meselenin içeriğine gelince öyle anlaşılıyor ki Başbakan ve Hükümet türban konusunda bir türlü fikri sabitten kurtulamıyor. Ne zaman bu konu gündeme gelse her türlü ölçüyü bir tarafa bırakıp taşıdığı makamın gerektirdiği üslubu bir tarafa bırakıp aşırı bir tavır sergileme yoluna gidiyorlar. Bunu anlamak kabil değildir. Daha bir gün önce Sayın Başbakan Yardımcısı yapılan bir ankete göre halkın sadece %1.5’nun türbanla ilgili olduğunu söylüyor ondan sonra Sayın Başbakan sanki bu Türkiye’nin bir numaralı meselesiymiş gibi her yerde her vesileyle türban meselesini gündeminin ön planına çıkarıyor. Kendisi daha iki gün önce ülkemizde gerginlik yaratılmaması gerektiğini söylemişti. Gerginliği yaratan maalesef bizzat kendisi olmuştur. Bu meseleyi toplumda sürekli olarak bir gerginlik meselesi gibi takdim etmesi çok yanlış olmuştur. Bu konuda Türkiye’nin yüksek mahkemelerinin aldığı kararlar var. Siz Hükümet olarak mahkemenin üzerinde değilsiniz. Mahkeme kararlarına saygı göstermek zorundasınız. Ama Sayın Başbakan türban konusunda karar alan mahkemeleri alenen eleştirmekten çekinmemiştir. AHİM bu konuda bir karar almıştır ve Türkiye’yi dava eden şahsin haksız olduğuna ve  Türkiye’nin haklı olduğuna kara vermiştir. Ve tarihte ilk defa bir Hükümetin Başbakanı kendisine ve Hükümetinin lehine çıkan karara tepki göstermiştir. Mahkemenin Türkiye lehine verdiği karara karşın “hakimler bu işten anlamaz. Siz gidin bunu ulemaya sorun” demiştir. Yani bunlar olacak işler değil. Çağdaş bir ülkeye hiç yakışmayan şeyler. Cumhuriyet ülkesine hiç yakışmayan şeylerdir. O bakımdan biz Sayın Başbakan’ın bu tavrını açıkça bir kere daha kınadığımızı belirtmek istiyorum.

Bunun dışında başka konuşmaları da başka sözleri de var.  Sayın Başbakan Berlin’de gene vatandaşlara karşı bu sefer hiç de saygılı olmayan bir davranış sergilemiştir. Vatandaşlar orada bazı yeşil sermeye gruplarının kendilerini nasıl istismar ettiklerini söylüyorlar. Kendisine, Hükümete yakın insanların da bunların arasında bulunduğundan bahsediyorlar ve şikayet konusu yapıyorlar. Sayın Başbakan da “bize mi sordunuz da bu parayı verdiniz” diyor. bu vatandaşa karşı saygılı bir tavır değildir. Her vatandaş bir yere para yatıracağı zaman sayın Başbakan’a telefon mu edecek? Başbakan’dan onay mı alacak? Ondan tavsiye mi alacak? Böyle bir şey olabilir mi? ne demek “bize mi sordunuz da aldınız?” Siz bu durumun vahametinin farkında değil misiniz? Siz bu durumun ciddiyetinin farkında değil misiniz? Bazı yeşil sermaye gruplarının vatandaşı nasıl soyduğunu, soyup soğana çevirdiğini görmüyor musunuz? Bu insanlar geldiler Sayın Genel Başkanımızı da ziyaret ettiler. Ne kadar büyük bir soyguna maruz kaldıklarını bizzat Genel Başkanımıza açıkladılar. Ve bunu size anlatıyorlar. Başbakan olarak vatandaşı mağdur durumda bırakan bu konuya sahip çıkacağınıza, bununla ilgileneceğim, buna mani olacak tedbirler alacağım diyeceğinize, “Bana mı sordunuz”diyor. Yani ne haliniz varsa görün diyor vatandaşa. Biz bunları kabul edemiyoruz. Böyle devlet idare edilemez. Çağdaş, demokratik bir devlet böyle idare edilemez. Vatandaşa saygılı olacaksınız, devletimizin temsilcilerine saygılı olacaksınız. Başbakan olmak hem vatandaşlara hem de devlet temsilcilerine saygılı olmak zorunluluğundan sizi muaf kılmaz. O bakımdan basınımızın huzurunda bu konudaki görüş ve tepkilerimizi açıklama gereği duyduk.

Soru:

Cevap: Bir kere Almanya zor bir bölge değildir. Ben de Almanya’da yaklaşık 5 yıl Büyükelçilik yaptım. 2 milyona yakın vatandaşımız vardı. Şimdi daha fazla var. Oradaki vatandaşlarımızla bütünleşebilirseniz, devletimizin oradaki menfaatlerini korursanız hiçbir şekilde zor bir bölge sayılamaz. Tam tersine vatandaşın desteğiyle çok güzel işler yaparsınız. Bu bir. İkincisi, bu gibi genelgeler zaman zaman devlet tarafından yayımlanır. Başlangıçta bazı kadınların kendilerinin tanınmasına imkan vermeyecek giysilerle fotoğraf çektirip bunları resmi belgelere koyması üzerine devlet insanların tam anlamıyla tanınmasına yol açacak kuralları tespit etmiştir ve bunu bir genelgeyle bütün dünyadaki Başkonsolosluklarımıza bildirmiştir ve o tarihten beri de bu uygulanmaktadır. Yani bu insanların kimliği hakında kuşku uyandırabilecek fotoğraflarla resim çektirmek mümkün değildir. Benim itikadım böyledir diyerek peçeyle, burkayla resim çektiremezsiniz. Herkesin itikadına saygı göstereceksiniz ama tanınmayacak bir şekilde insanların fotoğrafını çekeceğiz. Böyle şey olur mu? Akıl var, mantık var. Devlet vatandaşa eziyet etmek için bu genelgeyi hazırlamamıştır. Vatandaşın tam anlamıyla tanınmasına imkan verecek bir düzenlemedir bu. Bu uygulamada hiçbir sorun çıkmamıştır. Ta ki dünkü basın toplantısına kadar. İşte biz bunu çok yadırgıyoruz. Başbakan devletin genelgelerini bilmek zorundadır. Bilmiyorsa öğrenmek zorundadır. Böyle bilmediği bir durumla karşılaştığım zaman ben devlet yetkililerine sorarım, neymiş bu genelge, hangi ihtiyaçtan doğmuş, nasıl uygulanıyor bunu öğrenip cevabını bildirimim diyecekti. Bunu  demiyor ve sanki o genelgeyi Büyükelçi yazmış gibi Büyükelçiyi muhatap alıyor ve Büyükelçinin yuhalanmasına yol açacak bir durum yaratıyor. Son derece ayıptır. Yalnız Türkiye Cumhuriyetimizin değil, başka ülkelerin geçmişinde de böyle bir duruma rastlamadık. Başbakanın yanında bir Büyükelçinin yuhalanması çok itibar kırıcıdır. O Büyükelçi sonra o görevi nasıl yapacak? Vatandaşın önünde nasıl otorite sağlayacak? Kendi Başbakanının itimadına layık olmadığı izlenimini veren bir Büyükelçi görevini nasıl sürdürecek? Siz Büyükelçiyi ne duruma düşürüyorsunuz? O aynı zamanda sizi de temsil ediyor, Sayın Cumhurbaşkanımızı da temsil ediyor, hükümeti temsil ediyor, devletimizi temsil ediyor. Siz devletimizi temsil eden bu insanı nasıl böyle bir duruma düşürürsünüz? Öyle anlaşılıyor ki, sayın Başbakanın devlet adamlığı konusunda öğrenecek daha çok şeyi vardır.

Soru

Cevap: Çok değerli arkadaşım yapması gerekeni yapmıştır. Sayın İrtemçelik’in yerinde kim olsa aynı davranışı gösterirdi. Fakat Sayın Büyükelçimizin söylemediklerini söylemek de bizim görevimizdir. Ben de şimdi o görevi yapıyorum. Böyle bir muameleyle ben karşılaşmadım.Türkiye’de çeşitli Hükümetler döneminde görev yaptık fakat ben hiçbir hükümetin hiçbir Türk Büyükelçisine saygı ile bağdaşmayan bir davranışta bulunduğunu göremedim ve duymadım. Bunu ilk defa görüyoruz. ne yazık ki bu türban meselesi Hükümette ve Sayın Başbakan’da fikri sabit hale gelmiştir. Bu konu açıldığı zaman Sayın başbakan bütün ölçüleri unutuyor görevinin gerektirdiği üslubu bir kenara bırakıyor ve en yapılmayacak işleri yapıyor ve en söylenmeyecek şeyleri söylüyor. Yani bunu çok yadırgıyoruz. Hükümeti uyarıyoruz: toplumu germeyin. Toplumu germenin ne gibi sonuçlar verebileceğini çok yakında daha birkaç gün önce gördük. Bu durumlara yol açmak istemiyorsanız toplumu germeyin. Size düşen toplumu yatıştırmak. Bunun çaresi de kendi çıkarttığınız kanunlara, anayasamıza ve mahkeme kararlarına saygı göstermektir. Bunu yapamıyorsunuz. Sanki toplumun bir kesimine bir söz verdiniz ve Türkiye’nin en mühim meselesi budur diye düşünüyorsunuz. Ne yargı tanıyorsunuz, ne kanun tanıyorsunuz, ne anayasa tanıyorsunuz, ne AHİM tanıyorsunuz. Yani hiç kimsenin bu konudaki tavrı önemli değildir. Siz aklınıza koyduğunuz yapacaksınız. Buyurun yapın. Meclis burada. Çoğunluğunuz var. Gücünüz yetiyorsa buyurun yapın. Ama yapamıyorsanız mahkeme kararlarına ve yürürlükteki yasalara saygı göstereceksiniz. Devlet amalığı bunu gerektirir. Sizin kişisel görüşünüz, eğilimiz budur şudur bizi ilgilendirmiyor ama bazı dini sembolleri hiç kimse bir siyaset vasıtası yapmaya çalışmasın. Dünyada geçmişte bunu yapmaya teşebbüs eden olmuştur ama hiç birin sonu iyi bitmemiştir. Onun için dini ve geleneksel yetileri hiç kimse bir siyaset aracı olarak kullanmaya kalkışmamalıdır.

Soru

Cevap: O da başka bir üzüntü konusudur. Hükümet maalesef bu gibi durumlarda daima en haklı olduğu hallerde bile alttan alıcı bir politika izleyerek meseleleri örtbas etme yaklaşımını benimsiyor. Açıkça söyleyeceğiniz şudur: Yunanistan’la aramızda Ege’de maalesef bu gibi çok sayıda durum olmuştur. Geçmişte benim bildiğim en azından bir pilotumuz bir Yunan uçağının açtığı ateş sonucu hayatını kaybetmiştir. Bu gibi durumlar niye ortaya çıkıyor? Açıkça bunu söyleyeceksiniz. Yunanistan’dan kaynaklanıyor çünkü senelerce önce bu gibi durumların önlenmesi için Türkiye’nin önerdiği güven artırıcı önlemleri Yunanistan bu güne kadar uygulamaya koymayı reddetmiştir. Pilotların böyle it dalaşına girişmelerini veya tehlikeli durumlar yaratmalarına mani olmak için NATO çerçevesinde biz girişimler yaptık. NATO Genel Sekreteri ve Türkiye’nin NATO Büyükelçisi olarak benim ve Yunan Büyükelçisinin katılımıyla defalarca toplantılar yaptık. Uçaklarda belli sitemler vardır IFF derler bu sistemler dost uçak mı düşmen uçak mı bunu gösterir. Ve bir uçağın dost uçak olduğunu anladığınız anda o uçağı önleme hareketi yapmazsınız, tehlikeli durumlar yaratmazsınız. Aynı zamanda ilgili ülkelerin askeri havacılık makamları arasında doğrudan irtibat sağlayan bir sistem vardır. Biz hem bu sistemin işletilmesi hem de IFF işletilmesinde ve benzer güven artırıcxı önlemler alınmasını defalarca önerdik.ç Her defasında Yunanistan reddetti. Ve Dışişleri Bakanı çıkıp da diyemiyor ki, bu olayın sorumlusu Yunanistan’dır diyemiyor. Yunanlılar haksız olduğu halde kıyameti koparıyor. Olayın esası şu, Yunanistan 6 millik karasuları üzerinde 10 millik hava sahası olduğunu iddia ediyor. Bunun dünyada örneği yok. Yunanistan’ın bu iddiasını dünyada kabul eden ülke yok. Yani 6 mil dışında geminiz ihlal etmiyor ama üzerindeki helikopter yunan hava sahasını ihlal ediyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi?  Ve Yunanistan bütün dünyanın itirazına rağmen bu kuralı değiştirmiyor ve Türkiye havasahamı ihlal etti diye dünyayı ayağa kaldırıyor. Hükümetimiz en ufak bir şey söyleyebiliyor mu? Niye bizim söylediklerimizi hükümet söyleyemiyor? Çünkü hükümetin cesareti yoktur. Dış politikada cesaretiniz yoksa bunları söyleyemezsiniz. Hep alttan alarak boyun bükerek dış politika yapamazsınız. Türkiye de böyle ikinci sınıf bir ülke durumuna düşer. En haklı olduğunuz konularda bile hakkınızı savunamıyorsunuz. Böyle devlet adamlığı olur mu? Gerçekten çok üzüntü duyuyoruz. Her konuda öyle. Selanik’te sözde Pontus soykırım anıtı dikiliyor. Türban konusunda yeri göğü birbirine katan Sayın Başbakanın bu konuda bir  tepkisini duydunuz mu?Bu kadar haklı olduğumuz konuların Mecliste görüşülmesine bile tahammülümüz yok. Türkiye zor bir dönemden geçmektedir. Ve çektiğimiz sıkıntıların sorumlusu doğrudan doğruya hükümetin bu tavrıdır. Ülkenizin çıkarlarını koruyacak cesaretiniz yoksa bu görevi üstlenmeyeceksiniz. Bütün dünya bunu yapar. Bir tek siz ne isterlerse verelim, alttan alalım duruma giriyorsunuz.


Bu belge Basın Bültenleri arşivinde bulunmaktadır.